Tarihin Puslu Olayları – Nedim Bal / 2025 Ağustos / 153. Sayı
Avrupalı devletler, Yahudileri topraklarından çıkarıp Filistin’e yerleşmelerine teşvik ederek hem ileride ortaya çıkabilecek siyasi ve sosyal sıkıntıları önceden bertaraf etmeyi hem de bunlar vasıtasıyla Osmanlı Devletinden yeni tavizler koparmayı hedefliyorlardı.
İngiltere, kendi himayesinde Filistin’de kurulacak bir Yahudi devleti ile Ortadoğu ve Hindistan’da çıkarları açısından faydalar ummaktaydı. Ayrıca kurulacak bu devlet İngilizler için bölgede bir üst vazifesi görebilirdi. Almanya ve Rusya’nın da Siyonizm’in başarıya ulaşmasında ciddi menfaatleri vardı. Bunlar bir yandan kendi bünyelerinde yaşayan Siyonist unsurları ihraç ederek rahatlamayı diğer taraftan da Yahudileri dış politikalarında malzeme olarak kullanmayı düşünüyorlardı.
Bu dönemde Siyonistlerin faaliyete geçmelerini sağlayan en büyük sebep, Osmanlı Devleti’nin içerisinde bulunduğu iktisadi ve siyasi durumdu. Balkanlarda devletten kopmalar başlamış; Yunanistan, Sırbistan, Karadağ ve Romanya gibi yeni devletçikler ortaya çıkmıştı. Diğer taraftan Osmanlı Devleti’nin mali ve ekonomik durumu da endişe vericiydi. 1854’te başlayan dış borçlanmalar zamanla büyümüş 93 Harbi’nin ağır savaş tazminatı, hazinenin üzerine bir kâbus gibi çökmüştü. 1875’te Osmanlı Devleti borçlarını ödeyemeyeceğini ilan etmiş, 1881’de Avrupalı alacaklıların temsilcilerinden oluşan “Duyun-ı Umumi’ye idaresi devreye sokularak Osmanlı’nın birçok gelir kaynaklarına el konulmuştu. Yahudi liderler Osmanlı maliyesinin içinde bulunduğu bu çıkmazdan istifade edip Sultan Abdulhamid’i ikna ederek Filistin’e yerleşebileceklerini zannediyorlardı.
Siyonistler Hakkında İstihbarı Çalışmalar
İkinci Abdulhamid Han, Siyonistlerin gerçek niyetinin Filistin’e yerleşip orada çiftçilikle meşgul olmak olmadığını, bu masum görüntü altında bağımsız bir Yahudi devleti fikrinin yattığını tespit ederek bilhassa Rusya’dan Filistin’e doğru başlayan Yahudi göçleri üzerine 1882’de hükümetin dikkatini çekerek bunların önlenmesini istedi. Bu göç dalgasının ülkenin başına felaketler getireceğini, Müslüman Arapları küstüreceğini ve sosyal patlama veya iç çatışmalar çıkarabileceği endişesindeydi. Sultan Abdulhamid, 1882’de sadarete yani başbakanlığa gönderdiği buyruğu ile Yahudilerin Kudüs ve civarına maksatlı olarak göç etmek istediklerini belirterek bu amaçla bölgeye gelmiş olanların gemilerle geldikleri yerlere gönderilmesini emretti. Abdulhamid Han, Avrupa’daki dış temsilcilikler kanalıyla aktarılan bilgi ve istihbarat ile Siyonistlerin gerçek amaçlarını kısa zamanda öğrenerek ona göre yeni politikalar belirledi. Washington, Berlin, Viyana, Londra ve Paris büyükelçilerimiz tayin edildikleri ülkelerde padişahın özel emriyle Siyonizm hakkında sürekli bilgi topluyor ve bunları raporlar halinde Yıldız sarayına ulaştırıyorlardı. Büyükelçiler, zaman zaman Musevi ileri gelenleriyle görüşmeler yaparak ya da Siyonist kongrelere ajanlar göndererek gelişmelerden haberdar oluyorlardı.
Öte yandan Avrupa gazete ve dergilerinde Siyonizm’le ilgili çıkan haber ve makalelerin küpürleri de düzenli olarak İstanbul’a postalanıyordu. Dış temsilciliklerden gelen bu bilgiler ise İstanbul’da değerlendirildikten sonra arşivleniyordu.
Siyonistlerin faaliyetleri konusunda sunulan bilgi ve raporları inceleyen Sultan Abdulhamid, Siyonizm’e karşı tespit edilecek politikanın ana hatlarını bizzat kendisi çiziyordu. 1890’da Abdulhamid, Siyonistlerin Osmanlı ülkesine kabul edilmemeleri için gerekli bütün tedbirlerin alınmasını istedi. Bunun üzerine toplanan Meclis-i Vükala, konunun araştırıp ayrıntılarını tartışarak Siyonizm’e karşı uygulanacak bir önlem paketi hazırladı. Buna göre hariciye nezareti (Dışişleri Bakanlığı) yurt dışında bir seri diplomatik faaliyetlere girişerek Siyonizm’in diğer devletler tarafından benimsenmemesi için çalışmalar yürüttü. Aynı zamanda batılı devletlerden ülkelerinde yaşayan Yahudileri Filistin’e göç etmeye teşvik etmemeleri hususunda uyarılarda bulundu.
Bu kararlı tutumun gözle görünür neticeleri alınmaya başlandı. Örneğin; Reşat Paşa, Yahudi ve Hristiyanlara, Bâb-ı Ali’nin koyduğu sınırların üstünde inşa izni verdiği için daha mutasarrıflığının ilk yılı dolmadan vazifeden uzaklaştırılmıştır.
Osman Kâzım Bey İngiliz-Filistin şirketi, mukaddes topraklarda şubeler açıp mali muamelelere başlayınca mutasarrıflığın bazı hizmetlerini karşılamak için Siyonistlerden borç almaktan çekinmemişti. Sultan Abdulhamid Han, bu durumu öğrenince Osman Kâzım Bey’i Kudüs’ten alarak Halep’e tayin etmiştir.
1904 yılında Osman Kâzım Bey’in yerine tayin edilen Ahmet Reşit Bey de aynı şeyi yapmış, vilayetin vergi açığını kapatabilmek için İngiliz şirketinden borç alınca derhal vazifesinden alınmıştır. Kanun ve yasaklar, Sultan II. Abdulhamid Han tahtta olduğu müddetçe çok sıkı takip edilmiş ancak II. Meşrutiyet’in ilanındaki serbest durumdan faydalanan Yahudiler, faaliyetlerini iyice arttırmaya başlamışlardı.
Washington’daki Osmanlı büyükelçisi Ali Ferruh Bey, 24 Nisan 1899’da bir Amerikan gazetesine verdiği demeçte, “Ceplerimize milyonlarca altın doldursalar; hükumetimiz, Arap memleketlerinin hiçbir bölümünü satmak niyetinde değildir.” diyordu. Ali Ferruh Bey, aynı beyanatında, Filistin meselesinin ekonomik değil, siyasi bir mesele olduğunu, bu nedenle de maliye nezaretini ilgilendirmediğini söylemişti.[1]
Sultan Abdulhamid, Siyonizm’e karşı sadece ülke sınırları içinde tedbir almamış aynı zamanda uluslararası arenada da önleyici politikalar izlemiştir. Nitekim II. Abdulhamid, Amerika’da çok etkin olan Yahudi lobisini Siyonizm’den vazgeçirebilmek için, 1898’de Amerikalı Müslümanların lideri Muhammed Webb aracılığı ile Amerikan Yahudilerinin lideri Richard Gottheil’e ulaşmayı başarmış ve ona, “Filistin’e Yahudi iskânı” isteğinden vazgeçme çağrısı yapmıştır.
Ayrıca Osmanlı Devleti, özellikle Amerika ve Rusya’daki dindar ve reformcu Yahudi gruplarla temas kurmuş ve onlara Filistin’de bağımsız bir devlet kurulursa vatandaşı oldukları ve müreffeh yaşadıkları ABD ve Rusya gibi ülkelerde her şeylerine el konulacağını, kendilerinin hiçbir maddi imkânı olmayan Filistin’e sürüleceklerini anlatmıştır. ABD’de, Siyonist Federasyonunun üye kaybetmesi bu girişimlerin etkili olduğunu göstermiştir.[2]
1883’te yeni bir arazi kanunnamesi çıkarıldı. Kanunname Osmanlı Yahudilerine emlak alım-satım hakkı tanırken yabancı uyruklu Yahudileri bu hakkın dışında tutuyordu. Babıâli, bu kanunla Avrupa ve Amerika’nın himayesine girmiş Yahudilerin Filistin’de emlak edinme imkanını ortadan kaldırmayı hesaplamıştı. Ancak Osmanlı Yahudileri yurt dışındaki dindaşlarıyla gizli şekilde anlaşıp onlar adına araziler satın alarak kanunnamedeki bu yasağı delmeye başarmışlardı. Buna mukabil devlet 1893’te aldığı yeni bir kararla bütün Yahudilere Filistin’de arazi satılmasını yasakladı. Abdulhamid Han, Filistin’e yönelik Yahudi göçlerini önlemek amacıyla büyük bir mücadele verdi, bir dizi tedbirleri aldı ve bu konuda yapılan cazip teklifleri de tereddütsüz geri çevirdi. Osmanlı Sultanı Abdulhamid’in bu kararlı tutumunu gören Siyonistler Sultan’la anlaşamayacaklarını anlayınca başka yollara başvurdular.
Alınan tedbirlere rağmen Yahudiler çeşitli yollarla Filistin’e göçe başlayınca 9 Ekim 1900’de hazırlanan 4 maddelik yeni nizam kanunnameye göre dünyanın herhangi bir ülkesinden kalkıp Filistin’i ziyaret etmek isteyen bir Yahudi tezkere veya pasaport edinecekti. Bu şekilde Filistin’e gelen Yahudiler ellerindeki tezkere veya pasaportları ilgili memura teslim ettikten sonra kendilerine geçici ziyaret ve oturma belgesi verilecekti. 30 günün sonunda Osmanlı topraklarını terk etmediği anlaşılan Yahudiler yakalandıklarında sınır dışı edilecekti.
Yahudi Bankerlerin Teklifleri
Sultan Abdulhamid, Yahudilerin Filistin’de devlet kurmalarına, toprak satın alma taleplerine büyük tepki gösterdi ve karşı çıktı. Yahudiler Arz-ı Mev’ud (vadedilmiş topraklar) üzerinde devlet kurma çalışmalarına İngiltere’de başlamışlardı. Bu gayelerini gerçekleştirebilmek için siyonist teşkilatlar kurup zengin gelir kaynakları temin ettiler. Siyonist hareketlerin başına geçen Theodor Herzl, Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulması için çok gayret sarf etti. Yahudiler 1870 senesinden itibaren Filistin toprakları üzerinde zirai yerleşme merkezleri teşkil etmeye başladılar. 1870 ile 1896 seneleri arasında (26 yıl) Filistin’de 17 tarım kolonisi kurdular. Daha sonra Theodor Herzl, bin bir zorlukla Abdulhamid Han ile temas kurma imkânı bulabildi. Ondan, Yahudilerin Filistin’e yerleşmesi için izin istedi ve bazı tekliflerde bulundu. Hatta Osmanlı Devleti’nin bir kısım borçlarını ödemeyi taahhüt ettiler. Sultan, Theodor Herzl’in dostları vasıta yaptığı bu tür teklifleri kabul etmedi. Fakat Theodor Herzl, Sultan Abdulhamid’in bu cevabından sonra bile ona müracaat etmekten ve iletişime geçme arzusundan asla vazgeçmedi.
İngiltere başta olmak üzere Avrupa devletleri, Yahudiler ve onlarla iş birliği yapan yerli hainler her geçen gün devletin altını oyuyorlardı. Bunu fark eden Sultan, özellikle Kudüs ve civarında ciddi miktarda şahsi mülk edinmenin yolunu açtı. Şu an Kudüs’e ait 170 bin tapu kaydı Türkiye’de Tapu Kadastro Müdürlüğünde kaydı bulunmaktadır. Bu tapuların sahiplerinin varisleri hukuki olarak bu arazilerin sahipleridir. Aynı zamanda Abdulhamid han, kendi şahsı adına 30.000 dönüm mülk edinmiştir. Yani devlet mülkü olmaktan çıkarıp şahsi mülkü ilan etmiştir. Bunun nedeni aslında Kudüs’ü koruma gayretiydi. Çünkü devlet askeriye dahil tüm kurumlarıyla zayıflamaya başlamıştı. Abdulhamid Han bunun farkındaydı. Yarın bir gün Filistin toprakları başka bir ülkenin eline savaş yoluyla geçmesi durumunda özel mülkiyetler üzerinde yıllar geçse de şahısların varisleri hukuki olarak hak iddia edebileceklerdi.
Bunların yanında Filistin’de yeni demir yolları ve ziraat kuruluşları tesis etti. Bölgeden Yahudilerin toprak satılmasını yasakladı. Kafkas ve Balkanlardaki bir kısım Müslümanları Filistin’e yerleştirdi.
Abdulhamid Han, hiçbir şekilde Filistin’i pazarlık konusu yapmadı. Siyonistlerin gerçek niyetini daha ilk günden itibaren anlamıştı. Abdulhamid Han, Theodor Herzl karşısında gösterdiği sert tavrı diğer siyonist lider ve kuruluşlara karşı da aynen sürdürdü. Mesela Almanya’da bulunan bir siyonist cemiyetin Hicaz demir yoluna yardım olarak gönderdiği çekleri saltanatı boyunca tahsil ettirmedi. Aynı şekilde demir yolu çevresinde Yahudi kolonizasyonuna izin vermesi için dışarıdan yapılan telkin ve tavsiyeleri de dikkate almadı. Suriye ve Ürdün de gayrimüslim ve yabancılara toprak satışlarına yasaklattığı gibi maden arama işletme imtiyazlarını da iptal ettirildi.
İç ve Dış Hıyanet Şebekeleri Sultanı Tahtan İndirdi
Osmanlı devletinin en güçsüz döneminde Yahudilerin Filistin topraklarına yerleşmesine engel olmaya çalışan Sultan Abdulhamid bunun bedelini bir darbe ile tahtan indirilerek ödedi. Ardından masonların güdümündeki İttihat Terakki yönetiminde Yahudilerin Filistin topraklarına yerleşmesi hızla artmaya başladı. Nihayetinde Osmanlı Devleti sınırları içinde olan Filistin toprakları şaibeli bir mağlubiyetin ardından İngilizlerin eline geçti.
İngilizler 1917’de Filistin’i ele geçirdikten sonra artık İsrail korsan devletinin de yolu açılmış oldu.
Kavramlar
Meclis-i Vükala: Sadrazama bağlı olan meclis. Günümüz ifadesiyle bakanlar kurulu.
Duyun-ı Umumiye: Osmanlı Devleti’nin dış borçlarını denetleyen kurumun adıdır. II. Abdulhamid döneminde kurulmuştur. (1881-1928 yılları arasında)
Bâb-ı Ali: Sadrazam konutu. (Günümüz ifadesiyle başbakanlık ofisi)
Mutasarrıf: Sancağın (liva) en büyük mülkî amirine verilen unvan. Validen küçük kaymakamdan büyük olan rütbe.
[1]. https://www.dogrulus.com/yazi/915/Tarıhın-Ara-Sokakları/Fılıstını-Kım-Sattı.Html
[2]. https://www.dogrulus.com/yazi/915/Tarıhın-Ara-Sokakları/Fılıstını-Kım-Sattı.html Süleyman Kocabaş, age. s.142; ayrıca bkz; M Kemal Öke, age. s. 69 vd.