Müminlere Nidalar – M. Sadık Türkmen / 2025 Ekim / 155. Sayı
“Ey iman edenler!
Allah’tan korkun ve peygamberine iman edin ki, Allah da size rahmetinden iki kat pay versin. Size kendisiyle yürüyeceğiniz bir nur lütfetsin ve sizi bağışlasın. Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.”
(Hadid, 28)
İslam’ın en belirgin özelliklerinden biri hiç şüphesiz ilim talep etmektir. Bu, Müslüman olan her erkek ve kadının asgari bilgileri öğrenmesi ile en alt seviyesine karar kılar. Ancak ilimde derinleşmek isteyenler için ilim denizinin dibine ulaşılamaz. Kur’an-ı Kerim, ilmi ve ilim ehlini methetmiş ve buna teşvik etmiştir. Çünkü bunun semeresinin paha biçilmez olduğu ve ilim üzere ıslahın gerçekleşeceği hakikattir. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “(Ey Muhammed!) De ki: Eğer Rabbimin sözleri için deniz mürekkep olsa, buna destek olarak bir o kadar daha katsak; Rabbimin sözleri bitmeden önce elbette ki deniz biter.” (Kehf, 109) Başka bir ayette de şöyle buyuruyor: “… Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Her bilenin üzerinde daha iyi bilen biri vardır.” (Yusuf, 76)
İlmin en belirgin semeresi ise takvadır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu hakikati; değişik vesilelerle, kendisinin, Allah’ı en iyi bilen ve O’ndan en fazla sakınan kişi olduğunu bildirmesiyle bizlere beyan etmiştir. Çünkü insanın bir şeyden sakınması için sakınılacak şeyi iyi bilmesi gereklidir. İnsanları haramlara iten en önemli sebep bu bilginin olmaması veya yetersizliğidir.
Günümüzde ilmin yaygın olmamasının tezahürleri çeşitli şekillerde belirmektedir. Özellikle ilim eksikliği peygambere olan bakışı değiştirmiş ve peygamberi vasıfsız bir seviyeye indirmeye yönlendirilmiştir. İslam düşmanı olan bazı organizelerin teşvikiyle sadece Kur’an’ın yeterli olacağı, bunun haricinde hiçbir şeye ihtiyaç olmayacağı gibi mesnetsiz iddialar revaca çıkarılmaya çalışılmaktadır. Bu durum, neredeyse İslam’a ve ehline düşmanlık etme seviyesine yaklaşmış, İslam’a zarar veren asıl durumları unutturmuştur.
Allahu Teâlâ, Müslümanlara, böyle hatalara düşmemeleri için peygambere iman etmeyi yineliyor ve onun gönderiliş gayesine dikkat çekiyor. Kur’an anayasamız ise Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in pak sireti ve hadisi şerifleri bu anayasanın açıklaması gibidir. Eğer dünyada huzurlu bir hayat, ahirette de ebedi bir feyiz alma gayesi varsa bu iki nasibi ancak peygamberin temiz hayatından alabiliriz.
Dikkate şayan bir diğer konu ise imtihanın istikamet üzere sürdürülmesidir. Allah korkusu ve peygambere tabi olmak bunu temin edecek tek ilaçtır. Yollarımızın aydınlanması, hak ile batılın ayırt edilmesi, Allah sevgisinin kulu kuşatması ve sağlam bir zeminde yol alınması ancak bununla mümkündür. İlim seviyesinin artması ve peygambere sevgi nispetinde; Allah, her mümine yürüyüşünü kolaylaştıracak bir nur nasip edecektir.
Ayeti kerime aynı zamanda kitap ehline de İslam’ın aydınlık yoluna girmesi için davette bulunmaktadır. Onlar, daha önceki peygambere iman etmiş ve ahir zaman peygamberinin müjdesini, peygamberlerine nazil olan kitaptan öğrenmiş oldukları için iki kat mükafata bir adımları kalmıştı. O adım, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimize iman edip onun mübarek yoluna tabi olmaktır.
Ebu Musa el-Eşari radıyallahu anh der ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Üç kişiye ecirleri iki kat verilir: Kitap ehlinden biri kendi nebisine ve bana iman ederse ona iki ecir vardır. Başkasının mülkiyetinde olan köle Allah’ın ve sahiplerinin haklarını eda ederse ona iki ecir vardır. Bir adam, cariyesinin edebini en iyi seviyeye getirecek şekilde onu yetiştirir ve azad ettikten sonra onunla evlenirse ona da iki ecir vardır.”[1]
Müfessirlerin Ayeti Kerime ile İlgili Görüşleri
Molla Aliyyu’l-Kari rahimehullah, Envaru’l-Kur’an ve Esraru’l-Furkan isimli tefsirinde şöyle der: Ey daha önce gönderilmiş peygamberlere iman ederek Allah’tan korkan müminler! Allah’a muhalefetten veya cezasından sakının. Ve Rasûlü Muhammed aleyhisselam’a iman edin ki size rahmetinden iki kat versin. Bu; sizin, Allah’ın Rasûlü’ne ve ondan önceki peygamberlere imanınızdan dolayıdır. Ayetten açık olarak anlaşılan; burada Peygamberimizin döneminde yaşayıp teslis inancına girmeyenlere hitap edilmiştir…[2]
Abdülhamid Mahmud Tahmaz, Et-Tefsiru’l-Mevdui’de şöyle der: “Size kendisiyle yürüyeceğiniz bir nur lütfetsin”‘den maksat kıyamet gününde sıratın üzerinde kendisiyle yürüyeceğiniz bir yol. Bu, daha önce Allahu Teâlâ’nın şu ayetinde geçmiştir: “O gün mümin erkekleri ve mümin kadınları, nurlarının, önlerinden ve sağlarından ilerlediğini görürsün.” (Hadid, 12) Veya şu kastedilmiş olabilir: Dünyada size hak ile batılı ayırt edeceğiniz bir nur verir. Allahu Teâlâ, buna şöyle işaret etmiştir: “Ey iman edenler! Eğer Allah’tan korkarsanız size hak ile batılın arasını ayırt edecek basiret nasip eder ve günahlarınızı size bağışlar ve sizi affeder. Allah büyük fazilet sahibidir.” (Enfal, 29)[3]
Muhammed Ratıb en-Nablusi, tefsirinde şöyle der: Asıl itibar edilecek şey, ellerini dinin özüne uzatman, gerçek bir imanla inanman, bu imanın seni Allah’a itaate, O’ndan korkmaya, helallerin ve haramların sınırında durmaya itmesidir. Sahih bir şekilde iman edersen onun meyvelerini toplaman ve neticelerini elde etmen mümkün olacaktır. Peki, O’nu tanımadığın halde Allah’a nasıl itaat edeceksin? Sonra O’nun emrini bilmezsen O’na nasıl itaat edeceksin? Bu yüzden O’nu ve emrini bilmen şarttır. O’nu tanımadan O’na itaat etmek, O’na isyandan sakınmak, O’nun gazabından sakınmak, öfkesinden korunmak, ateşinden uzaklaşmak mümkün değildir. Nefsine şunu sor: Sabahtan akşama kadar Allah’ı tanıyacak bir vakit ayırmış mı? Şüphe yok ki sen, bir ilim meclisine gelip kulak versen, ayetleri tekrarlasan, onları incelesen, üzerinde düşünsen bu, senin; Allah’a itaat yolunda ilerlemene, azalarını muhafaza etmene, kalbini kontrol etmene, aileni ve alakadar olduklarını kuşatmana yansıyacaktır. Şüphesiz ki bilgi, itaati ortaya çıkarır ve kişinin gözü bununla aydınlığa kavuşur. Çünkü müminin, Allah’ı tanımaktan ve O’nun belirlediği yolu bilmekten daha üstün bir amacı olamaz. Bu meselenin üzerine çıkıp ona üstünlük sağlayacak hiçbir durum yoktur. Senin nazarında ne kadar önemli olsa da bu meseleden daha büyük bir mesele de yoktur. İşin hakikati şudur ki: Sen, Allah’ı bilmede ameli bir konuma gelmeden gerçek mümin olamazsın.[4]
Ayeti Kerime ile İlgili Mülahazalar
İslam’dan sapan tüm fikirlerin temelinde cehalet vardır. Bu sebepten dolayı ilmi çalışmaların arttırılması için ilim ehlinin gayret etmesi önemlidir. Peygamberimiz, zamanında nasıl mücadele ettiyse aynı miras alimlerin omuzuna yüklenmiştir.
İnsan, çevresine göre şekil alan ve çevresinden çabuk etkilenen bir fıtrata sahiptir. Salih çevreler edinmek ve bunda istikamet üzere devam etmek gerekir. Bidat ehli ile hemhal olan farkına varmadan onların hastalıklarına maruz kalabilir.
Bizler, dünya hayatında doğru yoldan gitmeye azmetmeliyiz. Sorumluluğumuz bununla sınırlıdır. Gerekli ilmi öğrenir, takvayı kuşanır ve peygambere itaat edersek Allah’ın vaadi gerçekleşir ve Allah’a kulluktan haz alırız.
İslam’a girmeyen veya Müslüman oldukları halde tatbik etmede ciddi davranmayanlara; merhamet, güzel üslup ve hikmetle yaklaşmak gerekir.
Kur’an veya sünnetten herhangi bir delili alıp bütün delilleri görmeden bir fikre yönelmek hatalıdır. İslam ümmetindeki farklı akımların ve bölünmenin baş unsurlarından biri de her fırkanın kendi görüşüne yönelip İslam’ı bütün yönleriyle araştırmamalarıdır. “Derken ümmetler parça parça olup aralarında dinlerini parçaladılar. Her grup kendinde bulunanla sevinip durmaktadır.” (Müminun, 53)
[1]. Buhari, hn:5083
[2]. Molla Aliyyu’l-Kari, Envaru’l-Kur’an ve Esraru’l-Furkan, Aynı ayetin tefsirinden
[3]. Abdülhamid Mahmud Tahmaz, Et-Tefsiru’l-Mevdui, Aynı ayetin tefsirinden
[4]. Nablusi Tefsiri, Aynı ayetin tefsirinden










