Türkiyeli Şehitler – Cihan Malay / 2025 Ekim / 155. Sayı
“Şehadet bir çağrıdır. Tüm nesillere ve çağlara…”diyordu Metin Yüksel. Bu çağrı tarihin her döneminde hiç aksamadan devam etti. Bu çağrıya uyup şehadet yolunu tercih edenler de hiç bitmedi. Allah’ın nice mükafatlarına ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e komşu olacaktı bu çağrıya icabet edenler. Gerçek manada bu duygunun bütün benliğini sardığı kimse, bu çağrıyı hiç cevapsız bırakır mıydı? Elbette, bırakmazdı. Bırakmadı da. İşte Enes b. Malik radıyallahu anh’ın Uhud Savaşı’nda “Cennetin kokusunu Uhud’un eteklerinden alıyorum” deyişi, şehadet sevdalısı bir kimsenin bu çağrıya verdiği bir cevaptı.
Araya asırlar girse de bu çağrı tazeliğini korudu. Çağrıyı işittikten sonra şehadet kervanına katılanlar her daim devam etti. Zira bu çağrı “Tüm nesillere ve çağlara…”idi.
HAYATI
Şehadet çağrısını işitip, bu kervana katılanlardan biri de Bingöl doğumlu Edip Sadioğlu oldu.
Çocukluk ve gençlik dönemi Bingöl’de geçen Edib’in bir arkadaşı, onun başından geçen şöyle bir olayını anlatıyor:
“Bana anlattığı bir olayı, dünya Müslümanlarına duyurmak istiyorum.
1988 yılında Hacca gittiğinde, bazı konulardaki İslami tebliğinden dolayı Edip’i hapse atmışlar. Üç dört ay, tuvalet gibi bir yerde, çok kötü şartlar altında tutmuşlar. Sonra Türkiye’ye haber vermişler. Bir uçağa bindirip Ankara’ya göndermişler. Uçağa bindirdiklerinde, elleri kelepçeli ve ayağı yalınmış.
Rahmetli şehid kardeşim bu olayı anlatarak, zalim Suud rejimini, daha iyi tanımamızı istemişti.[1]
Edip, 3 yıl Afganistan’da Ruslara karşı savaştı. Rusların 1991 yılında Afganlar ve dünyanın çeşitli bölgelerinden bu cihada katılan mücahitlere mağlup olması ile Edip de Türkiye’ye, Bingöl’e döndü.
Şehadet bir özlemdir. Bu özlem ancak ona kavuşulduğunda tamam olur. İşte Edip için de böyleydi.
Aradığı şehadete Afganistan’da ulaşamayınca, özlemle şehadeti aramaya devam etti.
Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’nin dağılmasının ardından bu devletlerden biri olan Bosna, 1992 yılında bağımsızlığını ilan etti. Avrupa’nın ortasında bağımsız bir Müslüman devlet olmasını istemeyen Sırplar saldırıya geçerek, çok büyük katliamlar ve zulümler gerçekleştirmeye başladı.
Sırp yetkilisi Velibor Ortojic şöyle diyordu: “Avrupa’nın ortasında bir Müslüman varlığı istemiyoruz. Biz Hıristiyanlar adına, gelişen İslam’ı önlemek için ortaya çıkmış haçlılarız ve haçlıların temsilcileri, öncüleriyiz.”
Bosna-Hersek Reisü’l-Uleması Yakub Selimovski de Bosna cihadının önemini şu sözlerle ifade ediyor: “Tüm dünyanın gözü önünde devam eden Sırp vahşeti, şayet hedefine ulaşırsa, sadece İslam yok olmayacak. Aynı zamanda tüm dünya Müslümanları kaybetmiş olacaktır.”
İslam kardeşliği ve kardeşleriyle dayanışmanın gereği olarak dünyanın çeşitli yerlerinden Müslümanlar, Bosna’da yapılanlara sessiz kalmadılar.
Aradığı şehadete kavuşmak için bu sefer Bosna’ya gitmeye karar verdi. Üç arkadaşıyla beraber Bosna’ya doğru “şehadet yoluna”, “şehitler kervanına” katılmak için yola çıktı. Edip, yolculuğa “şehadet niyetiyle” çıktığını söylüyordu.
Nihayet özlemle çıktığı şehadete 17 Eylül 1992 yılında insani yardım taşıdıkları araçlarına Sırplar tarafından Mostar’da yapılan bir saldırıda ulaştı. Mısır, Fas, İngiltere, Almanya, Endonezya, Bosna’dan yardıma gelenlerden oluşan konvoyda Edip ile beraber giden sekiz aylık evli Adil Balat ve Ebubekir Arıcı da şehit düşenler arasındaydı. Toplamda 7 kişi şehit oldu.
Şehadet haberini duyar duymaz oğlunun resimlerini görmek için İstanbul’a gelen Şehit Edib’in babası Ekrem Sadioğlu:
Gözüm aydın.
“Allah yolunda öldürülenler için ölüler demeyiniz. Çünkü onlar diridirler, fakat siz anlamazsınız.” ilahi kelamını tekrarlıyor ve şehidi şöyle anlatıyor:
“Hep şehadet isterdi. ‘Allah nasip etse’ der, yanardı. 1989’dan sonra üç yıl Afgan cephelerinde cihad etti ama şehadet nasip olmadı. Ağustos’ta eve geldi. On gün ya kaldı ya kalmadı. ‘Duramam buralarda’ deyip, Adil Bolat ve Enes Uzun’la Bosna-Hersek’e gitti, aradığını bulmaya.”[2]
Olaydan Yaralı Kurtulan Enes Uzun ile Röportaj
Olay sırasında yaralı kurtulan 19 yaşındaki Enes Uzun, Hırvatistan’ın Split şehrindeki devlet hastanesinde kendisiyle yapılan bir röportajda olayı şöyle anlatıyor:
– Olayı anlatır mısınız?
– Enes Uzun: Biz Travnik’te bulunan Müslümanların cephesine gitmek istiyorduk. Katıldığımız yardım konvoyu, Mostar’a 20-30 km kala, Hırvat askerleri tarafından arandı. Arabaların birisinde silah bulunduğu için geçmemize izin vermediler. Hırvatlara ait bir askeri karargâhtan, izin belgesi almamız gerekiyormuş. Bir Hırvat askeri aracı, konvoyun önüne geçti. Bizi Mostar’a götürmek üzere hep beraber yola koyulduk. Mostar’a girmeden önce bir yokuş ve yokuşun üzerinde bir bina vardı. Bina Hırvat askerlerine aitti. Yaklaşık on dakika sonra oraya vardık. Grubumuz on dört kişiydi.
Gruba rehberlik eden, Bosnalı komutan Muhammed Babiç’ti. Bizler Hırvat askeri binasına ulaştığımız sırada, bina bombalandı. Bizler arabadan indik. Ben ayakkabılarımı bağlamak için birkaç metre uzaklaştım. Tam doğrulurken üzerimize granat (havan topu mermisi) düştü. Arkada ne olduğunu göremedim. İlerdeki boş binaya koştuk. Orada yere uzandıktan sonra artık yerden kalkamadık. Yaralarımız soğumaya başlamıştı. Yirmi dakika sonra ambulans geldi. Bizi hastaneye kaldırdılar.
– Diğer kardeşlerin nasıl şehid olduklarını göremedin mi?
– Grubun tamamı on dört kişiydi. Türkiye’den altı, İngiltere’den üç, bir İranlı, bir Faslı, bir Endonezyalı, bir Alman, bir de Boşnak. Bu gruptan yedi kişi şehit oldu. Ben sedyeyle götürülürken, Fransa’dan gelen Bekir kardeşi gördüm. Ayakları kopmuştu. Bingöllü hemşerim Adil’in vücudu iki parçaya ayrılmış. Edib’i de hastanede, yanımdan götürürlerken gördüm. Her tarafı parçalanmıştı, üzerinde elbise vardı.
Edip, üç sene Afganistan’da savaşmış, savaşı bittiği için de Türkiye’ye Bingöl’e, memlekete dönmüştü. Orada çok kalmadan birlikte buraya geldik. Edip ile askerden beri tanışıyoruz.
Şehit Edip kardeşin devamlı tekrarladığı bir duası vardı: “Ya Rabbi benden razı olduğun an, canımı al.” Her zaman bunu söylerdi. Kendisini cihada adamıştı. “Nerede cihad, ben oradayım” derdi. Ailesi çok ısrar ederdi. “Evlen, yeter, çoluk çocuk sahibi ol.” O bunları kesinlikle dinlemezdi. “İnşallah Allah yolunda şehit olacağım” diyordu. “Bosna’dan çıkarsam Cezayir’e gideceğim, çünkü orada da cihad var” diyordu. Kendisini Allah yolunda cihada adamıştı.
Adil, İslami hayatı çok yeni olan bir arkadaş. Hemen hemen buraya gelmeden önce, İslam’ı çok bilmeyen bir kardeşimizdi. Ama Allah O’na şehadeti lütfetti.
– Bu konvoy nasıl teşekkül etti?
– Üçümüzün dışında, Almanya’da teşekkül etmiş. Zagreb’e gelmişler. Biz üç kişi de Türkiye’den Viyana’ya, oradan Zagreb’e gelmiştik. İki gece dışarıda kaldık. Kimseyi bulamamıştık. Bir gün Zagreb’de gezerken, ufak bir çocuk bize selam verdi. “Selamün Aleyküm” dedi. “Aleyküm selam” dedik. Bize camiyi tarif etmeye çalışıyordu, “Allahu Ekber” gibi sözlerle, “Bizi götür” dedik. Çocuk bizi camiye götürdü.
Oraya gittiğimizde, bu Müslümanlarla tanıştık. Bunlar “Bizimle beraber gelin” teklifinde bulundular. Biz de kabul ettik, bu gruba dahil olduk. Travnik’e gelirken de bu olay oldu. Allah kabul etsin inşallah.”
– Bingöl’deki ailenle görüşebildin mi? Bosna cihadına katılıp, yaralanmanı nasıl karşıladılar?
– Ailem şuurlu Müslüman ailesi.
Benim cihad edip gazi olmamı, memnuniyetle karşıladılar. Annem ve babam da Türkiye’deki mücahid arkadaşlarım gibi, Allah’ın rızasını arayan insanlar. Allah onlardan razı olsun. Onları cennetine kabul etsin.
– Söylemek istediğin başka bir şey var mı?
– Müslümanlara söyleyeceğim: “Bosna’da İslami bir cephenin kurulmuş olduğunu, bu cepheye eğitim görmüş Müslümanların katıldığını, şu anda zayıf olduklarını, güçlenmeleri gerektiğini, askere-silaha ihtiyaçları olduğunu” duyduk. Katkımız olsun diye geldik buralara. Dünyanın neresi olursa olsun, bizim için önemli değil.”[3]
Hidayet Tutkunu (Şehid Edip)
Bugün Bosna-Hersek’in tamamı
Olmuş esirlerin kampı.
Vahşi Sırplar bombalıyor,
Top, füze ve tüfeklerle
Ya Rab! Sen bizim üzerimizden
Edip ve Adilleri eksiltme!
Din için çok gayret etti bu ma’kul gençler
Onlar İslam davasını omuzladılar.
Biz kalana kadar bu gençleri unutmayacağız.
Ya Rab! Sen bizim üzerimizden
Edip ve Adilleri eksiltme!
Edip kardeş, cihada gitti,
Hazreti Hanzala gibi.
Mazlumların feryadına kulak verdi,
Kerbela Hüseyin’i gibi.
Ya Rab! Sen bizim üzerimizden
Edip ve Adilleri eksiltme!
Edip kardeş, cesur ve fedakâr bir yiğitti.
O kanıyla birçok insanı hişyar etti.
Onun ahlakı ve edebi bize misaldi.
Ya Rab! Sen bizim üzerimizden
Edip ve Adilleri eksiltme!
Edip Kardeş! Okumuş, bilgili bir Müslümandı.
O İslam davası için anne babayı terk etti.
Sen gurbette şehit oldun Eyyübü’l-Ensari gibi,
Ya Rab! Sen bizim üzerimizden
Edip ve Adilleri eksiltme!
Biz Edip ve Adil’in kanından mesaj aldık.
Onlar şehadet ve cennet yolunu bize gösterdi.
Şehadet bugün Çabakçur’un[4] gençlerinin sırasıdır
Ya Rab! Sen bizim üzerimizden
Edip ve Adilleri eksiltme![5]
[1]. Şehidlerimiz, Selam Gazetesi, c.1, Eylül-1999, s.83.
[2]. Mehmet Kara, Direnişin Adı: Müslümanske Snage, Haksöz Dergisi, Sayı: 19 (Ekim 1992).
[3]. Şehidlerimiz, c.1, s.83.
[4]. Bingöl’de bir yer ismi.
[5]. İbrahim Dağılma, Hidayet Tutkunu (Şehid Edip), İnzar Dergisi, Şubat 2012.










