Zarara Zararla Karşılık Vermek

Nebevi Damlalar – Yener Yılmaz / 2022 Aralık / 109. Sayı

Ebu Said Sa’d b. Sinan el-Hudri radıyallahu anh’dan, Rasûlllah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: 

“Zarar da yoktur, zarara zararla karşılık vermek de yoktur.”

İbn Mâce, Ahkâm, 17

Konuya girmeden önce hadisi aktaran meşhur sahâbi Ebu Said el-Hudr’nin hayatına dair bazı malumatları aktaralım;

Medine’nin Hazrec kabilesinden olup daha çok künyesiyle tanınır. Hudrî nisbesini dedelerinden Hudre’ye nispetle almıştır. Ebû Saîd, Uhud Gazvesi’ne katılmak için Hz. Peygamber’in huzuruna çıktığı zaman on üç yaşındaydı. Babası Mâlik, gelişmiş olduğunu söyleyerek onun savaşa katılmasını istemesine rağmen Hz. Peygamber buna izin vermedi. Mâlik bu gazvede ailesine bir gelir bırakmadan şehid düşünce annesi Ebû Saîd’i yardım talep etmek üzere Hz. Peygamber’e gönderdi. Rasûl-i Ekrem ona, istemekten sakınanı Allah’ın iffetli kılacağını, halktan bir şey beklemeden elinde olanla yetineni zengin edeceğini, sabretmek isteyene de sabır vereceğini söyledi. O günden sonra Ebû Saîd kimseden bir şey talep etmedi. Hz. Peygamber’le birlikte ilk defa Hendek Gazvesi’ne, daha sonra on iki gazveye katıldı. Bey’atürrıdvân’da bulundu; Resûl-i Ekrem’e biat eden sahâbîler arasında ilk sırada yer aldı.

Ebu Saîd, vefatından bir süre önce oğlu Abdurrahman’ı Cennetü’l-bakī‘a götürerek öldüğü zaman gömülmeyi istediği uzak bir köşeyi gösterdi; üzerine türbe yapılmamasını, arkasından yas tutulmamasını vasiyet etti. 74 (693-94) yılında Medine’de vefat etti ve istediği yere gömüldü. Diğer bazı sahabiler gibi Ebu Saîd el-Hudrî’nin de İstanbul’da Kariye Camii yakınında bir makam-kabri bulunmaktadır. İstanbul’un kuşatılması sırasında şehid düştüğü ve buradaki türbede medfun olduğuna dair çeşitli eserlerde kaydedilen bilginin ise gerçekle ilgisi yoktur.

Genç sahibilerin en fakihi olarak bilinen Ebû Saîd el-Hudrî “imam” ve “Medine müftüsü” lakaplarıyla anılmış, pek çok ictihadı ve fetvası kaynaklarda yer almıştır. Rivayet ettiği 1170 hadisle, 1000’den fazla hadis rivayet eden yedi sahâbî arasına girmiştir.[1]

Açıklama

Meşhur hadis âlimi Ebu Davud bu hadis-i şerif hakkında “fıkhın etrafında dönüp dolaştığı hadislerden birisi” demiştir.

Fıkıh kaidelerinden biri olarak sayılan bu hadisi şerif hayatın tüm alanlarında Müslümanların ehemmiyet vermesi gereken bir duruma dikkat çekiyor. 

“Menfaatin zıttı” olarak tarif edilen “zarar” İslam hukuna göre tamamen ortadan kaldırılması gereken ve hayatın akışını olumsuz etkileyen bir durumdur.

Zarar, menfaatin zıddıdır. Hadis-i şerifteki: “Zarar yoktur” ifadesi şu anlama gelir: Bir kişi Müslüman kardeşine durup dururken zarar vermeye kalkışamaz. 

“Zarara zararla karşılık verme”ye gelince: Herhangi biri başkasına karşılık olmak üzere zarar veremez. Buna göre hadisin ilk bölümü başkasına zarar vermeyi yasaklarken ikinci bölümü ise verilen bir zarara misli ile mukabele etmeyi yasaklamıştır dolayısıyla hadisin ikinci kısmı şöyle anlaşılır: Kişi kendisine zarar veren bir kimseye bu zararına karşılık zarar veremez, ama onu affedebilir (ya da meşru bir yolla bu durumu telafi ettirir).[2]

Haksız yere zarar vermek haramdır:

Hadis-i şerif, kişinin haksız yere herhangi bir kimseye zarar vermesinin caiz olmadığına delildir. Aynı şekilde bir kimse kendisine zarar verene zarar vermemeli örneğin kendisine sövene sövmemeli, kendisini döveni dövmemelidir. Aksine kendisine söven kişiye karşılık vermeksizin hakkını mahkemeden talep etmelidir. İslam hukukunun uygulandığı bir yönetim Müslümanların malına, canına, ırzına ya da şahsiyetine karşı işlenen herhangi bir suçu ya da zararı ortadan kaldırmakla mükelleftir. 

Müslümanın ırzına (şeref ve haysiyetine), malına yahut da canına zarar vermek, şanı Yüce Allah’ın haram kılmış olduğu, zulmün en büyük çeşitleri arasında yer alır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Rabbinden naklettiği rivayette şöyle buyurmaktadır: “Kullarım şüphesiz ki ben zulmü kendime haram kıldım ve onu kendi aranızda da haram kıldım. O halde, birbirinize zulmetmeyiniz.[3]

Bir Usûl Kaidesi[4]

“Zarar da yoktur zarara zararla karşılık vermek de yoktur” hadisi bir usûl kaidesidir. Bu kaideden türetilen birçok farklı kaide bulunmaktadır örnek olarak birkaç tanesine bakacak olursak;

1- Zarar imkân ölçüsünde izale olunur (Mecelle m. 31). Yani ortada insanlara zarar veren bir durum varsa mümkün mertebe en kısa zamanda o zararın imkân ölçüsünde yok edilmesi gerekir. Kişinin evine hırsız girince elindeki imkanları kullanarak onu def etmesi gerekir. Bu durumda kişi ne bulabiliyorsa mesela taş, sopa ya da kesici bir alet kullanarak hırsızı evinden uzaklaştırabilir.  

2- Zarar izale olunur (Mecelle m. 20). Yani zararın meydana gelmeden önce önlenmesi gerekir. Çünkü böyle bir önlem zararın meydana gelişinden sonra ortadan kaldırılmasından kolaydır. Örneğin insanı öldürebilecek bir hayvanın ya da haşerenin insanların yaşadığı yerlerden çıkarılması gerekir, bu durumda gerekirse o hayvanlar öldürülebilir.

3- Zarar misliyle izale olunmaz (Mecelle, m. 25). Yani meydana gelmiş bir zararın misli bir zarar veya ondan daha büyük bir zarar meydana getirmekle ortadan kaldırılması caiz değildir. Örneğin mevcut bir dükkânın karşısına yeni bir dükkân açılsa ve eski dükkânın işleri azaldığı için zarar etmeye başlasa dava açarak yeni dükkânı kapattıramaz. Çünkü işlerinin azalması nasıl zararsa yeni dükkânın kapatılması da o yeni esnaf için aynı şekilde bir zarardır.

4- Daha ağır bir zarar daha hafif bir zarar ile izale olunur (Mecelle, m. 27). Örneğin batmak üzere olan bir gemide insanların kurtarılması için eşyaların denize atılması gerekiyorsa atılır. Ya da kişiyi ölümden kurtarmak için kangren olan bir organın kesilmesi gerekir. 

5- Kamu için zararlı olan bir durumu ortadan kaldırmak için özel/kişisel zarara katlanılır (Mecelle, m. 26). Buna göre yöneticilerin karaborsa yapan kimseleri ellerinde bulundurdukları malları piyasa fiyatına satmaya mecbur etmesi caizdir. Velev ki bu karaborsacıların aleyhine bir zarar olsun. Çünkü kamuya gelebilecek bir zararı önlemek, özel olarak karaborsacılara gelecek zarardan daha önemlidir.

6- Bir zararın def edilmesi yararın temininden önceliklidir. (Mecelle, m. 30). Örneğin ilaç üretmek ya da ithal etmekten önce hastalığı ortaya çıkaran sebepleri ortadan kaldırmak gerekir.[5]

İzah etmeye çalıştığımız bu hadisi şerif, bunlara benzeyen birçok kaidenin temeli sayılır. Bu gibi kaidelerin bilinmesi ilim talebeleri ve ilmini arttırmak isteyen herkes için oldukça önemli kabul edilmiştir. 

Hadisten Çıkarılan Dersler

– İslam dini iyiliği, hayrı ve huzuru teşvik eden bir dindir. Zarar ve kötülükleri şiddetle yasaklar. Başkasına zarar vermeyi ve zarara misliyle mukabele etmeyi yasaklar.

– İslâm’ın öngördüğü toplumlarda müminler başkalarıyla olan ilişkilerinde karşılıklı hakları gözetir ve üzerlerine düşen görevleri yaparak uyumlu bir yaşam sürerler.

-Başkasının malına, canına, ırz ve namusuna zarar vermek yasaklanmıştır.

– Zarar verme yollarından olan yol kesme, hırsızlık, yankesicilik, gasp, hile, yalan, öldürme, yaralama, iftira, malı telef ve tahrip etme, zulüm ve haksızlık yapma bu yasaklar arasındadır. 


[1]TDV Ansiklopedisi/ Ebû Saîd el-Hudrî

[2]Konuyla alakalı geniş bilgi için bkz: Lisânu’i-Arab, IV, 484

[3]Müslim Şerhi, V, 439

[4]el-Vâfi fi Şerhil-Erba’in adlı eserden özetle. (Anılan fıkhi kaideler mümkün mertebe M. Beşir Eryarsoy tarafından anlaşılır bir dille tercüme edilmiş ve Mecelle-i Ahkâm-i Adliyedeki madde numaralan bizzat onun tarafından kaydedilmiştir)

[5]Açıklamalarda Mesud Efendi tarafından yazılmış “Miratul Mecelle” ve Nazım Sultan tarafından yazılan “40 Hadis şerhinden istifade edilmiştir.