Müminlere Nidalar – M. Sadık Türkmen / 2023 Nisan / 125. Sayı
“Ey iman edenler! Müşrikler ancak necistirler. Bu yıllardan sonra artık Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkuyorsanız, yakında Allah dilerse sizi lütfuyla zenginleştirir. Şüphesiz ki Allah her şeyi çok iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”(Tevbe, 28)
Bir konuda hüküm vermek için elde edilen bazı verilerin olması gerekir. Bu verileri izah etmek sorulacak soruları doğru cevap vererek kapalı noktaları izale etmek gerekir. Sadece kuru bir zanna veya tahmine dayanarak verilecek hükümler yanıltıcı olacağı gibi eninde sonunda yanlış olduğu da ortaya çıkacağı için bu hükmü koyanı en azından mahcup edecektir. Bu yüzden somut hakikatlerin olması şarttır.
Allahu Teâlâ’nın tüm mescitlerin anası olan Mescid-i Haram’dan müşriklerin uzaklaştırılmalarını emir buyurması ilk bakışta kâsır görüşlü insanları şaşırtabilir. Çünkü bu şekilde hayata bakanlar alemlerin rabbinin insanlardan bir kısmını mescidinden uzaklaştırmasını dışlama ve özgürlüğünü kısıtlama olarak görür. Olayların öncesini ve sonrasını düşünmez. Sadece o an için gördüğü veya görmek istediği şeyi söyler. İşte herhangi bir konuya yüzeysel olarak bakma olarak değerlendireceğimiz bu durum görüş sahibini en ufak bir mesafe dahi kat ettirmez.
Mescid-i Haram her şeyden önce Allah’a ibadet edilmesi için konulmuş ilk evdir ve temiz olmaya en evla olan yerdir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Muhakkak ki insanlar için kurulan ilk ibadet evi, Mekke’de bulunan mübarek kılınan ve alemlere rehber olan evdir. (Kabe’dir)” (Âl-i İmran, 96). İbrahim aleyhisselam ve oğlu İsmail aleyhisselam bu evi tevhidin simgesi olarak yükselttiler: “Hani İbrahim ve İsmail evin (Kabe’nin) temellerini yükseltirken (Rablerine şöyle dua etmişlerdi): Rabbimiz! Bunu bizden kabul et. Şüphesiz sen çok iyi işiten, çok iyi bilensin” (Bakara, 127) Kur’an-ı Kerim’de ve sünneti seniyyede faziletine dair pek çok rivayetler olan bir evin Allah’a ortak koşan kişiler tarafından hürmetinin çiğnenmesi Müslümanların gözetimi altındayken bile uygun olamazdı. Oysa cahiliye döneminde putperestler bu mübarek beyte hâkim olmuşlar ve onu inşa edildiği hakikate muhalif bir şekilde kullanmışlardı. Allah için bina edilen bu mübarek eve taptıkları putları dikmişler ve daha cahiliyenin sayılamayacak kadar çok olan adetlerini aynı mekânda güya Allah›a yaklaştıran ameller olarak icra etmişlerdi.
Allahu Teâlâ’nın müşriklerin Mescid-i Haram’a yaklaşmalarını yasaklaması ve Müslümanların bu konuya hassasiyet göstermesini istemesinin temel sebebi onların ifsad edici itikatlarıdır. Çünkü onlara izin verilmesi tekrar cahiliyeye özlem duymalarına vesile olacağı gibi Müslümanların da itikatlarına zamanla cahiliye kırıntılarının sirayet etmesine vesile olabilir.
Bilinmesi gereken önemli hakikatlerden biri de gerek geçmişte gerek günümüzde İslam nizamı haricindeki cahiliye hükümleri yürürlükteyken ortaya çıkan fesat ve bozgundur. İslam nizamının asıl itibarıyla hüküm sürmediği yerlerdeki şirk uygulamalarının toplumları hangi uçurumlara ittiği bilinen bir gerçektir. Belli bir dönem İslam idaresinde kalmış daha sonra cahiliyenin süslü hayatına esir olmuş toplumlar ise her geçen gün daha fazla bozulmakta ve düşmanının kendisine sunduğu zehirli kadehten içerek korkunç sona doğru gitmektedir. Esas olan ise tüm yeryüzünü mescide haram gibi bilmek ve kutlu Peygamberimizin “yeryüzü bana Mescit kılındı” buyruğuna tabi olmaktır. Müslümanın asıl hedefi de mescide harama putperestleri yaklaştırmamanın bir gereği olarak tüm yeryüzünü şirkten temizlemektir.
Müslüman›ın hayata bu açıdan bakması onda Allah›a tam bir tevekkül ile yaklaşmasını gerekli kılar. Özellikle de rızkı konusunda endişeye kapılmaz. Çünkü insan anne rahmine İlk düşüşünde ruh kendisine üfürüldükten sonra rızkının ne olacağı yazılmıştır. Özellikle de müşrikleri rızık kapısı olarak görmek, bu konuda endişeye kapılmak İslam’a bağlı bir kişiye yakışmaz bir durumdur. Allahu Teâlâ kendisine güvenen, meşru sebeplere sarılan ve gayret gösteren kullarına en güzel rızıkları ihsan eder. Allahu Teâlâ şöyle buyurur: “Yeryüzünde kımıldanan herhangi bir canlı yoktur ki, onun rızkı Allah’a ait olmasın. Allah her canlının (dünyada) karar kılma yerini de emanet olarak bırakılan yerini (depolandığı yeri) de bilir. Hepsi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) mevcuttur.” (Hud, 6)
Müfessirlerin Ayet İle İlgili Görüşleri
Muhammed Râtıb en-Nablûsî tefsirinde şöyle der: “Necis” kelimesinin manası hakkında “Bu şey necistir.” dersin. Bunu söylerken o şeye necaset isabet ettiğini fakat o şeyin özünün temiz olduğunu anlayabilirsin. Dolayısıyla onu yıkarsan o şey temiz olur. Kir kapan bir şeyin temizlenmesi mümkündür. Özü necis olan şey ise temizlenmez. Elbise domuz derisinden olursa temizlenmesi mümkün olabilir mi? Bu mümkün olmaz. Çünkü onun özü necistir ve temizlenmesi mümkün değildir.
Allahu Teâlâ müşriklerin kirli olduğunu değil onların özünün necis olduğunu söylemiştir. Onların böyle vasıflandırılması Allah›tan uzaklaşmalarının bir neticesidir. Bu durum bazen kınanmayı bazen de kendisine öfke duyulmasına sebep olur. Böyle vasıflara sahip olan birisi kendisine ait olmayan şeyleri yemeyi ve Allah’ın yarattığı diğer insanlara üstünlük sağlamayı kendisine helal görür. İnsan Allah’tan uzaklaşınca insanoğlundan birilerini kendisine ilah edinince ve Allah’ı bırakıp ona tapınca bu hale düşer. Netice olarak şirk diğer insanlara karşı haddi aşmaya iter.[1]
İmam Ebu’l-Ferec ibnü’l-Cevzî rahimehullah “Zâdu’l-Mesîr” adlı tefsirine şöyle der: “Müşriklerin necis olmalarından neyin kastedildiği konusunda üç görüş vardır:
Birincisi: onların bedenlerinin köpek ve domuz gibi necis olduğu. Bu görüşü Mâverdi Hasan el-Basri’den nakleder. Yine İbn-i Cerir, Hasan el-Basri’den: “Kim müşriklerle musafaha yaparsa abdest alsın” buyurduğunu nakletmiştir.
İkincisi: Her ne kadar bedenleri necis olmasa da cünüplükten dolayı guslü terk etmeleri sebebiyle onlar necistirler. Bu görüşü Katade belirtmiştir.
Üçüncüsü: Bize necasetlerden kaçınmamız gibi müşriklerden uzak durmamız vacip kılındığı için, kaçınılması gereken şeyler gibi necis sayılmışlardır. Bu görüş çoğunluğu görüşü olup tercihe şayan sahih görüş de budur.[2]
İbni Kesir rahimehullah Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim’de şöyle der: “Allahu Teâlâ’nın din olarak ve şahıslara itibarıyla temiz olan müminlere, pis olan müşrikleri mescid-i haram’dan uzaklaştırmalarını ve bu ayetin nüzulünden sonra onları ona yaklaştırmamayı emretti. Bu ayetin nüzulü, Hicri dokuzuncu yıldaydı. Bu yüzden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Hz. Ali’yi Hz. Ebubekir ile beraber göndermiş ve müşriklere şöyle seslenmesini istemişti: “Bu yıldan sonra hiçbir müşrik haccetmeyecek ve çıplak biri Kâbe’yi tavaf edemeyecek.” Böylece Allah bu işi tamama erdirdi, dinen ve kader olarak buna hükmetti.”[3]
İmam Kurtubî rahimehullah tefsirinde şöyle der: “Mescitlere ve Mescid-i harama girme konusunda âlimler beş görüş bildirerek ihtilaf ettiler: Medine ehli (Malikiler) bu ayetin tüm müşrikler ve tüm mescitler için hüküm ifade eden genel bir delil olduğunu söylemişlerdir. Ömer bin Abdülaziz rahimehullah bu emri valilerine bildirmiş ve mektubunda bu ayeti delil getirmiştir…
İmam Şafii rahimehullah ayetin tüm müşrikler için geçerli olduğunu ve sadece Mescid-i Haram için yasak bulunduğunu belirtmiştir. Başka mescitlere müşriklerin girmesi ise men edilmez. Yahudi ve Hristiyanların diğer mescitlere girmesini de mübah görmüştür…….
Ebu Hanife ve ashabı, Yahudi ve Hristiyanların Mescidi Haram ve diğer mescitlere girmesinin men edilmeyeceğini, Mescid-i Haram’a sadece müşriklerin ve putperestlerin girmesinin engelleneceğini söylemişlerdir…….
Ata b. Ebî Rabâh şöyle der: “Harem bölgesinin hepsi kıble ve mescittir. Müşriklerin harem bölgesine girmeleri men edilmiştir.”
Katade şöyle der: “Hiçbir müşrik Mescid-i harama yaklaşamaz. Ancak cizye veren müşrik ve Müslümana ait kafir köle bundan istisna edilmiştir.”
İmam Kurtubî sözlerine şöyle devam eder: Bu ayette rızık konusunda kalbin sebeplere bağlanmasını caiz olduğuna işaret vardır. Her ne kadar rızık takdir edilmiş ve Allah’ın emri ve taksimi gerçekleşecek olsa da bu durum tevekkülü aykırı değildir. Ancak Allah sadece sebeplere sarılan ve her şeyin Rabbi olan Allah’a tevekkül eden kalpleri ortaya çıkarmak için sebeplere bir hikmet yüklemiştir (daha önce sebeplere sarılmanın tevekküle aykırı olmadığı geçmişti).
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir: “Siz gerçekten Allah’a tevekkül etseydiniz Allah sabah boş karınla çıkan, akşam tok karınla dönen kuşları rızıklandırdığı gibi sizleri de rızıklandırırdı.”[4]
Ayet ile İlgili Mülahazalar
1- Müslümanların, şirke karşı tavizsiz olmaları gerekir. İslam tarihinde ders alınması gereken hadiselerin en önemlilerinden biri Müslümanların Endülüs’ten çıkarılmasıdır. Zira Müslümanlar güçlü oldukları dönemlerde oradaki küçük devletçiklere müsamaha göstermiş ve bu durum zamanla oradaki kafirlerin güçlenerek Endülüs’ün Müslümanların elinden alınmasına yol açmıştır.
2- Yeryüzü tevhid ve şirkin mücadele alanıdır. Mescid-i Haram’ın temizlenmesi ve putperestlerden arındırılması nasıl zaruri ise tüm yeryüzünden çeşitli şekillere bürünmüş putperestliklerin de kaldırılması gerekir. Günümüz Müslümanı sadece belirli konulara değil genel görüntüye dikkat etmelidir.
3- Rızkın bir imtihan vesilesi olduğu unutulmamalıdır. Nice Müslümanları kafirlerin vesilesi ile kendilerine ulaşacak rızkın kesilmesi endişeye sevk etmiş ve bu yüzden dinlerinden taviz vermek durumunda bırakmıştır. Oysa her şeyin sahibi olan Allah, kendi rızası araştırılırsa hem helal rızkı hem de gönül yatışmasını rızık olarak verecektir.
[1]. Nablusi Tefsiri, aynı ayetin tefsirinden
[2]. Aynı ayetin tefsirinden
[3]. Aynı ayetin tefsirinden
[4]. Tirmizi, 2344