Toplumsal İfsadın Baş Aktörleri; Yahudiler

Kapak Dosya – Ahmet İnal / 2025 Şubat / 147. Sayı

Kur’an-ı Kerim’in İsrailoğullarının serüvenine bir hayli yer vermesi ilk bakışta ilginç gelebilir. Hem de bu yekûn, birçok peygamberin tevhid mücadelesinden çok daha fazla yer kaplayınca hayretler daha da artacaktır. Öte yandan kıyamete kadar baki kalacak bir kitabın birçok bölümünde belli bir topluluk için özel bahisler açılması onun evrenselliğini gölgeler mi şeklinde bir soru da gelebilir akıllara. Ancak tarih göstermiştir ki; kitabımızın bu topluluk için ayırdığı her satır onun evrensel oluşunu daha da güçlendirdiği gibi bunun için sarf ettiği her kelime ve cümlesi de ayrı bir ilahi hikmete mebnidir. Bu sebeple İsrailoğullarının kitabımızda anlatılış şeklinde herhangi bir fazlalık olmak bir yana tüm dünya insanlığı için ilahi bir rahmet bile vardır. Çünkü karşımızda sıradan ve gelip geçici bir topluluk değil kadim ve geleceğe uzanacak olan, şerli ve baş belası bir kavim vardır. Hal böyle olunca bu şerden uzak olmak isteyen herkesin Kur’an-ı Kerim’in anlattığı bu hakikatlere kulak vermesi kaçınılmaz olacaktır.  

Uzun ve tafsilatlı olan İsrailoğullarının tarihi esasında şu iki ayet arasında geçen sürecin tezahürüdür:

“Şüphesiz biz onları bir ilim üzere âlemlere karşı üstün kıldık.” (Duhan, 32)

İsrailoğulları başlangıçta alemlere üstün kılınan, aralarından peygamberler çıkan ve ilahi kitaplarla müşerref kılınan bir topluluk iken zamanla hak yoldan saparak “aşağılık maymunlar olun” hitabına muhatap olacak kadar alçalmışlar, gün geçtikçe daha da alçalmaya devam etmektedirler. Şüphesiz kendilerine verilen nimetlerin alınması ve gazaba duçar olmaları öyle birdenbire gerçekleşen bir hadise değildir. Biliyoruz ki bir topluluk kendi özünde bulunanı değiştirmedikçe Rabbimiz de onlara olan nimetlerini değiştirmeyecektir. Öyleyse bu değişimi gerektirecek onlarca masiyet, nankörlük, düşük haslet ve ahlaksızlık vaki olmuş ki Rabbimiz de onları mahlukatın en düşüklerinden bile daha aşağı bir mertebeye düşürmüştür.

İsrailoğulları yalan, hıyanet, kaypaklık, sözden dönme, nimete nankörlük etme gibi onlarca ahlaksızlık ile maluldür. Ama bunların hepsinden daha büyük ve tehlikeli başka bir özellikleri vardır ki; o da kendi ahlaksızlıklarını sistematik ve programlı bir şekilde tüm toplumlara bulaştırmaktır. Esasında ahlaksızlık her daim bulaşıcıdır. Ahlaksız bir kimse sadece kendine ahlaksız değildir. Çünkü işlediği cürümler etrafında bulunanları etkileyip başkalarına da cesaret verecektir. Bu haliyle her ahlaksız tehlikelidir. Ancak yine de ahlakı bozuk her insan bunu yaygınlaştırmak için özel gayret göstermez. İsrailoğulları yani Yahudiler ise kendi iğrençliklerini örtmek ve üstün oluşlarını ortaya koymak için kasıtlı bir şekilde kötülüğü ve ahlaksızlığı yaygınlaştırmak isterler. Diğer toplumlar kötülükler içinde yüzmeli ki kendi fazilet ve erdemleri(!) açığa çıksın ya da sahibi oldukları bayağılıklar geride kalsın. Ancak, sorulması gereken mühim bir soru vardır:

“Dünya üzerinde toplam nüfusları topu topu 15 milyon olan ve dağınık bölgelerde yaşayan bu küçük grup tüm dünya insanlığının ahlakını bozmayı, çeşitli ahlaksızlıkları dayatmayı nasıl ve hangi yolla başaracaktır?”

Yahudi Lobileri

Yahudi tarihi sürgün ve diaspora tarihidir. Bu azgın kavim belirli kısa dönemler haricinde ne kendi devletlerini kurabilmişler ne de bir yurdu vatan edinebilmişlerdir. Değersiz bir meta gibi oradan oraya savrulmak onlar için kaçınılmaz bir kader olmuştur. Göç ettikleri yerlerde de kabul görmeyip ikinci sınıf insan olarak yaşamlarını sürdürmek zorunda kalmışlardır. Bu zorlu şartlar ‘lobicilik’ olarak isimlendirilen örgütlenme faaliyetini de beraberinde getirmiştir.

Kökleri çok eskilere dayanan bu örgütlenme şekli Yahudilerin küresel güçlerinin de bir izahıdır aslında. Nüfusları az ve dağınık olan Yahudi cemaatinin halklar ve devletler üzerindeki tasallutu bu lobiler sayesinde sağlanmaktadır. Bu lobiler ellerindeki ekonomik ve siyasi imkanlarla devlet kademesine söz geçirmekte ve kendi plan programlarını o devletler üzerinden halklara hissettirmeden, ürkütmeden dikte ettirmekteler. Söz gelimi AİPAC, American Israel Public Affairs Committee, yani Amerikan İsrail Kamu İşleri Komitesi, Amerikan siyasetinde o kadar etkilidir ki bu komitenin onayı olmadan başkan olmak bir yana başkan adayı bile olmak mümkün değildir. Daha bunun gibi Yahudi cemaatinin hizmetinde bulunan ismini bildiğimiz ve bilmediğimiz yüzlerce lobi varlığını devam ettirmektedir. Meselenin özü Yahudiler kendi yapamadıklarını sahip oldukları imkanlar üzerinden başkalarına yaptırmak suretiyle hedeflerine ulaşmaktadırlar.

Sosyal Medya ve Yahudiler

Şu bir gerçek ki; günümüzde toplumları yönlendiren temel güç sosyal medya organlarıdır. Artık 7’den 70’e herkesin elinde akıllı telefonlar ve sosyal medya hesapları var. Okuyarak bilinçlenmeyi tercih etmeyen kalabalık kitleler hayatları için gereken aksiyonu bu mecralardan almakta ve sanal ortamı reel hayata etkin bir şekilde aktarmaktalar. Hal böyle olunca sosyal medyayı elinde bulunduran güç, fazlasıyla efor sarf etmeden milyonları kolayca istediği noktaya kanalize edebilmektedir.

Sosyal medya organları tartışmasız bir şekilde Yahudiye hizmet etmektedir. “Aksa Tufanı” tüm dünyaya bu medya organlarının Yahudinin tekelinde olduğunu çok açık bir şekilde göstermiştir. Bu mecralarda kendilerine muhalif içerikler üretenlere fırsat vermeyeceklerini net olarak ifade etmişlerdir. Instagram ve Facebook’u elinde bulunduran ana şirket “Meta” İsrail aleyhine yapılan paylaşımlara engel olmuş, akabinde bundan kendi çalışanları dahi rahatsız olup şirket başkanı Marc Zuckerberg’e gönderdikleri mektupta, “Filistin toplumu ve müttefiklerine karşı gösterilen ilgi eksikliğinden dolayı yaşadıkları hayal kırıklığı ve şaşkınlığı dile getirmişlerdi. Bir başka sosyal medya aracı olan “X”in sahibi olan ABD’li milyarder Elon Musk da 7 Ekim sonrasında İsrail’e yönelik eleştirilerinden dolayı bir reklam ambargosuna maruz kalmak üzereydi. Musk son anda geri adım atıp Netanyahu yönetimini ziyaret etmek için İsrail’egitmişti. Musk’a geri adım attıran ve küresel firmaların X’e verdikleri reklamları tartışma konusu yapan da yine bu lobilerdi.

Yahudi lobileri bu mecraları sadece Yahudi karşıtlığını önlemek için kullanmıyor elbet. Bununla birlikte insanlığı ahlaksızlaştırma politikalarında da sosyal medyayı etkin bir şekilde kullanmaktalar. Bu mecraların belirli dizaynlarla teşvik edilerek istenilen yönde kullanılmasını sağlamak, kitleyi yönlendirici içerikler üretmek ve İslami içeriklere engel olmak gibi tasarruflar doğrudan bu lobilere ait olan eylemlerdendir. Sosyal medya yoluyla ahlakımızdan neler çaldıklarını görmek zor değil aslında! Bu hesaplar üzerinden gerçekleşen flörtleşmeler, mahremiyet kuralları çiğnenerek yapılan paylaşımlar ahlakımızı ve aile saadetimizi yeterince baltalamadı mı? Tüm bunlar sadece kullanıcıların günahı mı sizce!     

Sinema Sektörü ve Yahudiler    

Sinema sektörü de neredeyse sosyal medya organları kadar bireylere etkisi olan bir mecra. Birey ve etki kelimeleri yan yana gelince ayrılmaz üçüncüsü de hemen ilişiveriyor yanlarına: Yahudi… Yahudiler ahlaksızlaştırma politikalarında sinema sektörünü çok etkin bir şekilde kullanmaktalar. Ahlaksızlıklara özendirme işleri genellikle sinema üzerinden yürütülüyor. Dekolte kıyafetler, gayri meşru aşk hikayeleri, isyankâr hayatlar, özgür(!) bireyler, alkollü içecekler, gece hayatları, kız arkadaşları, argo kelimeler… Bunların hepsi sinema yoluyla insanlara pompalanan zehirli kelimeler. Neticede sektörün elinden çıkan bu zehirli filmler her geçen gün izleyenlerin aklını, kalbini ve nihayetinde hayatını kirletmeye devam ediyor.  

Bu sektörün devi olan Hollywood’un Yahudilerin kontrolünde olduğu kimsenin itiraz etmeyeceği bir gerçektir. Hollywood’daki stüdyoların kurucu ve yöneticilerinin ciddi kısmının Yahudi olması hiç tesadüf değil. Sadece birkaç örnek verelim…

Warner Bros: Başkanı Barry Meyer,

CBS Corp: İcra Başkanı Leslie Moonves (amcası İsrail Başbakanlarından),

News Corp: Yöneticisi Peter Chernin,

Paramount Pictures: Başkanı Brad Grey,

Walt Disney Co: İcra Başkanı Robert Iger,

Sony Pictures: Başkanı Michael Lynton (Alman Yahudisi)

İsimleri yakinen bilinmese de ürettiklerini izlemeyen yoktur muhtemelen. Bu isimlerin hepsi Yahudi’dir… Sadece Yahudi değil, siyonisttir. Haliyle, Hollywood’da sistematik şekilde filmlerin üretilmesi daha da anlaşılır hale geliyor.

Hollywood’da İsrail’e dil uzatan, tarihi gerçekliği olsa da Yahudilerle alakalı olumsuz yorum ve çalışma yapan herkes afaroz edilir. Yakın tarihten bunun iki örneğini gösterebiliriz. Hollywood’un gelmiş geçmiş en önemli yıldızlarından olan Marlon Brando, 1995’te bir açıklama yapar ve büyük tepki ile karşılaşır. “Hollywood’un sahipleri Yahudi. Bu konuda insanlar hassas olmalı çünkü, Yahudiler herkesi sömürüyor.” sözleri sonrası Brando her alanda ambargoya uğrar. Brando’nun kaderini daha net şekilde yaşayan ise Mel Gibson’dır. 2004’de ‘Tutku’ filmiyle, Amerika’daki Yahudi lobisinin şimşeklerini üzerine çeken Gibson anti-semitizmle suçlanır. Zaten İsrail’i eleştiren herkese yönelik ortak suçlama budur. Gibson’ın yaşadığı da budur. O günden sonra neredeyse Hollywood kariyeri biter ünlü oyuncunun.[1] 

Tefecilik ve Yahudiler

Ahlaksızlık sadece fuhşiyat, yalan, iftira gibi masiyetlerle sınırlı değildir. Faiz de ahlaksızlığın farklı bir cephesidir. İnsanlığın ticaret ahlakını bozan faiz sistemi İslam’da temelden yasaklanmıştır. İslam bu yasak ile birtakım kişilerin zarara uğrayıp başka kişilerin de haksız kazançlar elde ederek sermayeyi elde tutmasını engellemek istemiştir. Faiz Allah azze ve celle’ye savaş açmakla eşdeğerdir ve bu yönüyle günahların en büyüklerindendir.

İnsanlığın ahlakını bozmaya ant içmiş Yahudiler ekonomi alanında da boş durmamışlar ve toplumları faiz yoluyla büyük bir felakete sevk etmişlerdir. Yahudi aklı, insanları tefecilik/bankacılık üzerinden borçlandırarak kendisine mahkûm etmek ve emeklerini, yıllarını çalmak ister. Bugün ekonomide her şey faize bağlı ise bunun yegâne sebebi Yahudilerdir. Tefecilikle meşhur olan Yahudi aklı modern dönemde bankalar üzerinden kendini yinelemiş ve insanlar üzerinde tahakküm kurmuştur. Bu tahakküm sadece maddi anlamda olmamıştır. Çünkü faiz sadece kişinin cebini boşaltan, emeğini heba eden bir haram değil hayatından bereketi de söküp atan büyük bir cürümdür. Faizin girdiği ev bereketsiz bir ev, faizin geçtiği kursak haramla dolmuş bir kursaktır. Bu sebeple faiz ekonomiden çok daha fazlasıdır. Yahudi aklı insanları faize bulaştırarak hem kendi cebini doldurmayı hem de insanlığı Allah ile karşı karşıya getirmeyi planlamıştır.

Netice

Yahudiler azgın ve ahlaksız bir kavimdir. Tek dertleri kendi menfaatleri olup insanlığın harabı onları zerre kadar ilgilendirmez. Dünya yıkılsa umurlarında olmaz. Kendi selametleri için tüm dünyayı yakıp yıkmaktan da çekinmezler. 7 Ekim ve sonrasında gerçekleşen kıyam Yahudi’nin bu durumunu tüm insanlığa ayan beyan göstermiştir. Kendilerini mağdurmuş gibi gösterme çabaları bu vesileyle tamamen yok olmuştur. Artık hakikat uyutulan Avrupa halkları için de ortaya çıkmıştır. Lakin bu yeterli değildir. Halkların cani olan bu azgın güruhun aynı zamanda ahlaksız olduğunu, bunun da ötesinde ahlaksızlığın yayılmasında baş rolü üstlendiğini de iyice anlaması gerekir. Eğer birey ve toplumlar yukarıda zikredilen üç önemli sektörün pençelerinden kendilerini koruyabilirlerse bu da kolaylıkla gerçekleşecek ve Yahudi’nin foyası tümüyle ortaya çıkacaktır. Bu üç sektör önemlidir ama Yahudi lobisinin ilgilendiği alanlar bununla da sınırlı değildir. İnsanların tesir altında bırakılabilecekleri tüm alanlar Yahudi için potansiyel faaliyet alanıdır. Yahudi’nin nasıl hareket ettiğini, nasıl bir mantaliteye sahip olduğunu anlamak ve hilelerinden uzak kalmak için herkesin Kur’an-ı Kerim’de zikredilen bölümleri idrak etmesi kaçınılmazdır. Bu hakikatleri akleden bir kimse için ise Yahudiler korkulması gereken bir topluluk değil yaptıkları zulüm karşılığında İslam’ın kırbacıyla cezalandırılması gereken azgın bir güruhtan daha ötesi değildir.


[1]. Siyonizmin Makyözü Hollywood, Abdulhamit Güler