Rabbine Karşı Samimiydi Rabbi De Onun Samimiyetini Ortaya Çıkardı

Serbest Köşe – Orhan Sağlam / 2024 Nisan / 137. Sayı

Değerli kardeşlerim naslar ve nasların tarihteki tecellisi açık bir şekilde göstermektedir ki kişinin niyeti, iç dünyası, aslı ve asıl düşüncesi ne ise genel manada ortaya çıkmaktadır.

Kişi iyi işler yapar ancak kalben samimi değilse en sonunda samimiyetsizliği ortaya çıkar. Kişi yanlış iş yapar ve yaptığı yanlışa doğru olarak inanır. Allah onu doğruya yöneltir. Bu hakikatle alakalı birçok nas bulunmaktadır onlardan biri:

Ebu Abdir-Rahman, Abdullah b. Mesud radıyallahu anh’dan şöyle rivayet edilen şu hadisi şeriftir:

Doğru söyleyen ve doğruluğu tasdik olunan Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bize şöyle anlattı:

“Sizlerden her birinizin yaratılışı ana rahminde nutfe olarak 40 günde toplanır. Sonra aynen öyle (kırk günde) alâka olur. Sonra aynen öyle et parçası olur. Sonra oraya bir melek gönderilir. Ona ruhu üfler. Ve şu dört kelimeyi; rızkını, ecelini, amelini, şaki mi yoksa said mi olacağını yazması emredilir.”

İbn-i Mes’ud devamla dedi ki:

Kendinden başka ilah olmayana yemin ederim ki sizden biri cennet ehlinin amelini işler, o hale gelir ki kendisi ile cennet arasında bir arşın kalır. Derken yazgı onun önüne geçer, cehennem ehlinin amelini işlerde cehenneme girer. Yine sizden biri cehennem ehlinin amelini işler. O hale gelir ki kendisi ile cehennem arasında bir arşın kalır. Derken yazgı onun önüne geçer. Cennet ehlinin amelini işlerde cennete girer.[1]

Hal böyleyken mümine düşen öncelikle niyetini düzeltip Rabbine karşı samimi olup yapacağı işlerde sadece Allah’ın rızasını gözetmesidir. Eğer kişi Rabbine karşı samimi olursa Rabbi onun samimiyetini ortaya çıkaracaktır. Şu hadisi şerifte geçtiği gibi;

Ashab-ı Kiram’dan Şeddad b. El-Had radıyallahu anh anlatıyor: Bir zat Rasûlullah Efendimizin huzuruna gelerek iman edip Müslüman oldu. Müslüman olduktan sonra Peygamber Efendimize “Sizinle beraber hicret etmek istiyorum” dedi. Peygamber Efendimiz yeni Müslüman olan bu zatı sahabilerden birine teslim ederek yeni Müslüman olan sahabe ile ilgilenmesini söyledi. Aradan bir zaman geçtikten sonra Peygamberimiz bir savaştan ganimet elde etti. Bu ganimetleri Peygamber Efendimiz savaşa katılan sahabeler arasında taksim eyledi. Bu ganimetlerden bir miktar da kısa bir süre önce yeni Müslüman olan zat için ayırdı. Ashabından birisine teslim etti. Yeni Müslüman olan sahabe askerin gerisinden geliyordu. Yolda düşen veya kalan bir şey olur mu diye onları gözetliyordu. İslam ordusunun arkasından gelen bu yeni Müslüman sahabe askerlere yetişince payına düşen ganimeti, kendisine emanet edilen sahabe yeni Müslüman olan sahabeye verdi. Yeni Müslüman olan sahabe “Bu nedir?” diye sordu. Oradaki sahabeler “Bu ganimet payıdır. Rasûlullah Efendimiz bunu senin için ayırdı” dediler. Yeni Müslüman olan o sahabe ganimet payını eline alarak Âlemlerin Efendisi Hz. Muhammed Efendimizin huzuruna çıktı ve “Bu nedir ey Allah’ın Rasûlü” diye sordu. Peygamber Efendimiz “Savaşta elde edilen ganimetten senin payına ayırdığımdır” buyurdu. O zat Peygamber Efendimize “Ya Rasûlallah! Ben sana böyle dünya malı için iman edip tabi olmadım. Ben sadece seninle cihat ederken şu boğazıma bir ok atılıp saplansın ve öylece ölüp cennete gideyim diye tabi oldum” dedi. Peygamber Efendimiz kendisine karşılık olarak “Eğer Allah’a karşı bu niyetinde samimi isen O, seni tasdik eder, yalancı çıkarmaz” dedi. Bir müddet sonra yeniden düşmanla savaşa geçildi. Yeni Müslüman olan bu sahabe boynundan okla yaralandı. Savaştan sonra bu zat, sahabeler tarafından elde taşınarak Peygamber Efendimizin huzuruna getirildi. Hakikaten tam işaret ettiği yerden boğazına bir ok isabet ederek şehit olmuştu.

Peygamber Efendimiz onu görünce “Bu adam, o adam mıdır?” diye sordu. Ashab “Evet ya Rasûlullah, o adamdır. Yeni Müslüman olan falanca zat” dediler. Peygamberimiz “O, Allah’a karşı niyetinde sadık ve samimi oldu, Allah da onu doğru çıkardı” buyurdu. Daha sonra Peygamberimiz kendi cübbesiyle onu kefenledi ve namazını kıldırdı. Rasûlullah Efendimiz namazdan sonra şöyle dua ettiler: “Allah’ım! Bu senin kulundur. Senin yolunda hicret edip şehit oldu. Ben de bunun şahidiyim.”[2]

Genel manada durum bundan ibarettir. Ancak bazen kişi samimi olmakla beraber istediği şey, imkânlar dâhilinde kendisine nasip olmayabilir. Bununla beraber kişi samimiyse kişiye istediği nasip olmasa bile Allah celle celaluhu o kişiyi katında nasip olmuşlar zümresine ilhak eder. Şehadeti bütün samimiyetiyle isteyip kendisine nasip olmadan yatağında ölen kişinin şahitler zümresinden yazılması gibi.

O halde bize düşen iç dünyamızı düzeltip dış dünyamıza paralel kılmaktır. Aksi takdirde kendimizi hayatı boyunca İslam’a hizmet eden, İslami harekete sahip olan saygın kişilerden zannederiz. Ancak sonunda eğer samimiyetimizde soru işareti varsa Allah muhafaza ömrümüzün son kısmında geri sarmaya başlarız.

Rabbimiz niyetlerimizi ve bütün işlerimizi düzeltip bizleri sadece rızası doğrultusunda hareket edenlerden kılsın. Bizi göz açıp kapayıncaya kadar dahi nefsimizle baş başa bırakmasın. Allahumme âmin.


[1]. Buhârî, Bed’ü’l-halk 6, Enbiyâ 1, Kader 1; Müslim, Kader

[2]. Nesai