Fetih ve Zafer Ne Demektir?

Serbest Köşe – Derya Fıçıcı / 2025 Şubat / 147. Sayı

Kudsi bir hadis-i şerifte Allah azze ve celle şöyle buyuruyor: “Ben kulumun zannı üzereyim. Beni nasıl tanırsa öyle muamele ederim.”

Allah azze ve celle kitabında zafer vaad ediyor: “Onlarla savaşın ki Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın, onları rezil rüsvâ etsin, onlara karşı size yardım ve zafer ihsân buyursun, baskı ve zulüm altında inleyen mü’min toplulukların gönüllerini ferahlatsın!” (Tevbe, 14)

Bizler savaştığımız, mücadele ettiğimiz, direndiğimiz müddetçe Rabbimizin bu vaadine iman etmiş bir ümmetiz. Tarihimize baktığımızda her dönemde Allah’ın azze ve celle yüce dini, davası için savaşan, mücadele eden nice yıllar görmüşüz.

 Bu dava ki hiçbir zaman sahipsiz kalmamış ve bu davaya savaş açılmadığı bir dönem de hiç olmamış.

Mücadele varsa fetih ve zafer de yanındadır, bu ikisi yan yanadır. Bu ümmetin mücadelesiz hiçbir dönemi olmamıştır.

Öyle ki bu savaşların sonucu değil içindeki mücadele bir zafer olmuştur.

Görülmemiş mücadele destanları yazmıştır İslam ümmeti. Gölgeleri yorgun düşse de gönülleri muştuya koşmuştur.

Apoletlerinde tek rütbe yazılıdır; Şehadet.

Bazen Hindikuş’da bazen Çeçenistan’da, Keşmir’de, Bosna’da, Şam’da, Gazze’de tek bir ırmağa akan kanları… Ne bir toprak ne bir parça ekmek ne tel örgüleri genişletmek dertleri. Yalnızca Allah için, insanlığa İslam hürriyeti bütün gayeleri.

Bazen mevsim Selahattin olur, Kudüs açar her yer. Bazen mevsim Ömer Muhtar olur darağacından bir ruh yükselir. İnsanlar katında ölü, Rabb’in katında diri.

Selahaddin Eyyubi fetihtir. Ömer Muhtar zaferdir. Fark görebiliyor muyuz arada? Bu sebeple fetihsiz ve zafersiz kalmayan bu ümmeti eleştirirken dikkat etmeliyiz.

Bugün küffar Gazze’ye baktığında yıkık dökük bir şehir görüyor. Kanlar içinde bedenler, toplu mezarlar… Bu onların gözü. Müminler ise direnen bir Gazze görüyor. Şehitlerle süslü bir şehir ve Gazze’nin damarlarından ümmetin ruhuna yürüyen izzet, direniş, mücadele ruhu.

Bizim geride kalan yıkık bir şehrimiz olmadı hiç, dünyanın perdesi gözlerimizden kalkalı.

Kalktı diyorum da ancak şu zaferi muştulayan çocukları görmeksizin, Hasbunallah ve nimel vekil nidalarını duymaksızın, şu gökte asılı hilalin beton şehirlerin üzerine nasıl doğduğunu görmeksizin, Amerika’nın İsrail’in gücünden, silahlarından, tuzaklarından bahsetmek niye? Kaldırın artık şu nihayetsiz kupkuru çölden gözlerinizi.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Süreka bin Malik radıyallahu anh’a “Ey Süreka! Kisra’nın bileziklerini kollarında görür gibi oluyorum.” dediğinde sürekli hayretler içinde “Krallar kralı Kisra bin Hürmüz mü?” diye sormuştu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Evet Kisra’nın” buyurdu.

Aradan uzun zaman geçmişti. Hz. Ömer devrinde, ülkesi fethedilen Kisra’nın kürk ve bilezikleri Medine’ye getirilmişti. O sırada Süreka bin Malik radıyallahu anh da Medine’deydi. Hz. Ömer bu gümüş bilezikleri Süreka bin Malik’e verdi. Süreka bin Malik bilezikleri bileğine takmış, bilezikler çok geniş olduğu için dirseklerine kadar uzanmıştı.

Hz. Ömer radıyallahu anh buyurdu ki: “Kisra’nın iki bileziğinin Müdlicoğullarından biri olan Süreka Bin Malik’in bileklerine takıldığı günü bize gösterdiği için Allah’a şükürler olsun.”

Süreka bin Malik radıyallahu anh Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in buyurduğu mübarek sözü hatırlayıp ağladı.

Bugün bizler Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ümmeti olarak aynı inançla bakmalıyız yeryüzüne. Şeytaniler ve onların düzenleri, insanlar Allah’a ve Rasûlü’ne iman ettiklerinde yıkılırlar. Allah’a ve Rasûlü’ne iman edenler mücadele ettiklerinde ise yok olurlar.

Yıkılmaz sandığımız Amerika’nın, İsrail’in ve bugünün Kisraları’nın sarayları elbet yıkılacak.

Zafer ise buna iman etmek, inanmaktır. Fetih ise bu imanla mücadele ederken Allah’ın dilediği vakit gelecektir. Zaferi olmayanların fetihleri de yoktur.

İbni Teymiyye rahimehullah bunu şu sözünde ne güzel anlatmıştır: “Düşmanlarım bana ne yapabilir ki? Ben cennetimi yüreğimde taşıyorum, nereye gitsem o benimle gelir. Hapsedilmem halvet, sürgün edilmem hicret, öldürülmem şehadettir. Değil mi ki göğsümde Allah’ın Kitabı ve Rasûlünün sünneti vardır!”

Selam ve dua ile.