Medya, Hakkın Gücü, Gücün Hakkı ve Denge

Kapak Dosya – Orhan Sağlam / 2025 Mayıs / 150. Sayı

Medyanın, özellikle günümüz dünyasında, bireyler ve toplumlar üzerindeki etkisi tartışmasız büyüktür. Hem ulusal hem de uluslararası platformlarda, toplumsal ve kültürel yapılar üzerinde şekillendirici bir rol oynamaktadır. Bu yazıda, İslami bir bakış açısıyla medya aracılığıyla Müslümanların menfaatlerinin korunması ve davet çalışmalarının etkin bir biçimde yürütülmesi konusunu ele almaya çalışacağız. Ayrıca medya aracılığıyla toplumsal bilinç oluşturulması, hak ihlallerinin duyurulması ve global İslami değerlerin savunulması noktasında medyanın nasıl kullanılabileceğini değerlendireceğiz. Bu bağlamda “hard power” ve “soft power” kavramları, medya aracılığıyla nasıl dengeye oturtulmalıdır, bunların ne gibi etkileri vardır? Ayrıca, geçmişte ümmetin yaşadığı savaşlar ve medya arasındaki ilişkiyi de ele almaya çalışacağız.

Hard Power ve Soft Power Karşılaştırması:

“Hard power” ve “soft power” terimleri, güç kullanma ve etkileme yöntemleri olarak iki temel stratejiyi ifade eder. Hard power, doğrudan askeri, ekonomik veya zorlayıcı unsurlarla etki sağlama yöntemidir. Bu tür bir güç, genellikle askeri müdahale, ekonomik yaptırımlar veya tehditler ile şekillenir. Soft power ise, bir ülkenin kültürel cazibesi, değerleri, diplomatik ilişkileri ve medya gücü aracılığıyla etkileme yöntemidir. Soft power, doğrudan güç kullanmaktan ziyade, başkalarının tercihlerini ve davranışlarını yönlendirmek için ikna ve cazibe unsurlarını kullanır.

İslam, her iki gücün de yerinde ve dengeli bir şekilde kullanılmasını öğütler. Zira Allah azze ve celle “Güç ve kuvvet sadece Allah’a aittir” (Âl-i İmran, 26) buyurmuş ve Müslümanları zalimlerden ve haksızlıklardan korunmak için mücadele etmeye teşvik etmiştir. Ancak bu mücadelede, sadece fiziksel güç ve askeri müdahale değil, aynı zamanda manevi ve kültürel etki, İslami değerlere uygun şekilde kullanılmalıdır.

Hard Power’ın Dominant Etkisi:

Günümüz dünyasında, hard power etkisinin dominant olması, medya aracılığıyla halkların ve ülkelerin yönlendirilmesinde de büyük rol oynamaktadır. Bu, özellikle küresel güçlerin medya organları ve iletişim araçları üzerinden toplumsal algıları şekillendirmeleriyle mümkündür. ABD ve diğer Batılı güçler medyayı askeri müdahaleleri ve dış politika eylemlerini meşrulaştırmak amacıyla etkin bir şekilde kullanmaktadır. “CNN Effect” (CNN Etkisi) terimi de burada devreye girer.

CNN Etkisi:

CNN Etkisi, 1990’lı yılların başında, özellikle Körfez Savaşı sırasında, medyanın savaşlar üzerindeki etkisini ifade eden bir terim olarak kullanılmaya başlanmıştı. CNN, savaş sırasında anında haber sunarak ve görsel medyayı kullanarak halkların algısını şekillendirmiş, savaşın seyrini ve sonuçlarını toplumlara farklı bir biçimde sunmuştu. CNN Etkisi, medya aracılığıyla halkın ve uluslararası kamuoyunun savaşlara tepkilerini şekillendirebilme gücünü gösteren bir olgudur. Küresel çapta muhalif veya alternatif medyanın olmaması da dünya üzerindeki olguların CNN tarafından belirlenmesine yol açmıştı. Bu tekel, el-Cezire kanalı ve sonrasında sosyal medyanın yaygınlaşması ile kırılmış olsa da medyanın manipülatif etkisini göstermek açısından önemlidir.

İslamî perspektiften bakıldığında, medya etkisi, gerçeklerin çarpıtılmasından kaçınılmasını ve İslam’ın hak, adalet ve barış ilkelerini doğru bir şekilde savunmayı gerektirir. İslam, doğru bilgiye ve adaletli bir anlatıma büyük bir değer verir.[1]

Televizyona Yansımayan Bir Savaşın Yok Hükmünde Olması:

Televizyon ve diğer medya araçları, savaşların seyrini, halkların algısını ve uluslararası kamuoyunun tepkisini şekillendirebilir. Televizyona yansımayan bir savaş, adeta yok sayılabilir. Bu durum, Afganistan, Irak ve Suriye savaşları gibi örneklerde görülebilir. Bu savaşlarda, özellikle Müslümanların yaşadığı hak ihlalleri, medya aracılığıyla dünya kamuoyuna yeterince duyurulmamış, hatta çoğu zaman kasıtlı bir şekilde göz ardı edilmiştir.

Afganistan Savaşı:

Afganistan Savaşı sırasında, Müslüman halkların yaşadığı zulüm ve hak ihlalleri, dünya çapında pek fazla dikkat çekmemiştir. Medya, çoğunlukla savaşı bir “terörle mücadele” olarak sunmuş ve Afgan halkının acıları genellikle görmezden gelinmiştir. Bu noktada, medya, sadece bir savaşın değil, o savaşın nedenleri ve sonuçları hakkında da taraflı bir tutum sergileyebilmektedir. İslam, her durumda adaletin ve doğruluğun savunulmasını emreder.

Irak Savaşı:

Irak Savaşı’nda da benzer şekilde, medyanın etkisi büyük olmuştur. ABD’nin Irak’a yönelik müdahalesi, dünya medyasının önemli bir kısmı tarafından meşrulaştırılmaya çalışılmış, savaşın meşruiyeti ve gerekçeleri sürekli olarak vurgulanmıştır. Müslümanların yaşadığı hak ihlalleri, işkenceler ve sivil kayıplar ise çoğu zaman görmezden gelinmiştir. Bu, “hard power”ın medya aracılığıyla nasıl bir etki gücü oluşturduğunun bir örneğidir.

Suriye Savaşı:

Suriye Savaşı da medya ve “hard power” ilişkisini gösteren bir başka örnektir. Bu savaş, özellikle Batılı ülkeler tarafından kendi stratejik çıkarları doğrultusunda şekillendirilmiş ve çoğu zaman Müslümanların yaşadığı trajediler göz ardı edilmiştir. Medya, bu savaşın yönlendirilmesinde kilit bir rol oynamış, savaşın seyrine dair çok sayıda yanlış bilgi yayılarak halkın algısı manipüle edilmiştir.

Medya ve Hard Power-Soft Power Dengesinin Önemi:

Medya hem hard power hem de soft power stratejileri arasında bir denge kurmanın en güçlü aracıdır. Ancak hard power’ın belirleyici olması, özellikle adaletin ve hakların korunmasında büyük bir önem taşır. Müslümanların menfaatlerini savunmak, sadece diplomasi ve kültürel etkileşimle mümkün olmaz. İslam, hak ve adaletin korunması için gerektiğinde sert bir duruş sergilemeyi de öğütler.

Sonuç:

Medyanın, İslamî değerler doğrultusunda etkin bir şekilde kullanılması, sadece davet çalışmaları açısından değil, aynı zamanda uluslararası düzeyde Müslümanların haklarını savunma noktasında da kritik bir rol oynamaktadır. Medyanın gücü hem soft power hem de hard power aracılığıyla Müslümanların menfaatlerinin korunmasına hizmet edebilir. Ancak, doğru ve adil bir medya kullanımı için sadece kültürel etkiler değil, gerektiğinde güçlü bir duruş ve medya aracılığıyla adaletin sağlanması gerekmektedir.

Unutulmamalıdır ki, Allah azze ve celle her şeyin sahibidir ve adaletin sağlanması da O’nun iradesine tabidir. Müslümanlar, bu dünyada doğruyu savunmak, haksızlıklara karşı durmak ve hakları korumak için gereken her türlü gücü ve araçları, İslam’ın öğrettiği doğruluk ve adalet ilkeleri doğrultusunda kullanmalıdırlar.


[1]. Bknz. Hac, 30