Soru Sorma Adabımız Nasıl Olmalı?

Serbest Köşe – Yakup Akpınar / 2025 Mart / 148. Sayı

İnsan, ilim öğrenmek için soru sormaya muhtaçtır. Soru sormak, öğrenmenin kapısını açan bir anahtardır. Soru sorarken, kişinin sorduğu soruların içeriği, sorarken takındığı tavrı ve dahi cevap aldığı an sergilediği duruşu, kişinin ahlakını önemli derecede ortaya çıkarır. Her meseleye bir nizam ve intizam koyan yüce Rabbimiz, ilmin elde edilmesi için soru sorulmasını ve araştırma yapılmasını vesile kıldığı gibi, bir o kadar ehemmiyeti de soru sorma, dinleme ve cevap verme içinde belirli edep, kural ve incelikler tayin etmiştir. Kur’an-ı Kerim’de pek çok ayette “Sana soruyorlar” cümlesinin geçmesi, soru sormanın ilim öğrenmeden önce önemli bir basamak olduğunun bizim için en önemli göstergelerindendir. 

Nitekim sahabeler, birçok ayette geçtiği üzere, anlamadıkları konuları bizzat Efendimize sormuşlardır. Bir yandan faydalı ilme teşvik edilmesi sebebiyle soru sorulmasına önem veren İslam dini, diğer yandan gereksiz şüphe uyandıran veya açıklandığında bizi üzeceğini bildiğimiz konularda ise soru sorulmasının sakıncalı olabileceğini bildirmiştir.  

Kişinin soru sorarken belirli edep, adap ve ahlak kurallarına uyması, evvela ilme göstermesi gereken saygıdan dolayıdır. Daha sonra ise Allah’ın o ilmi kendisine ulaştırması için aracı kılmış olduğu hocasına karşı olan saygısından dolayıdır. 

Dinimizde oldukça meşhur olan Cibril hadisinde, Cebrâil aleyhisselam’ın Efendimize gelip İslam, iman, ihsan ve kıyamet hususunda soru sormadan önce dizinin dibine oturup ellerini uyluklarına koyması, soru sormadan evvel oturuşunu düzeltmesi, bizim için nice dersler çıkarmamız gereken bir sahnedir. 

Soru sormak isteyen bir müminin dikkat etmesi gereken başlıca birkaç madde vardır: 

Niyetin Doğru Olması: Dinimizdeki bütün ibadetlerin özü ihlastır. Karşı tarafa yönelttiğimiz sorudan önce kendimize yöneltmemiz gereken bir soru vardır ki o da “Ben bu soruyu neden soruyorum?” sorusudur. Yani, bildiğim takdirde bana faydalı olabilecek bir soru mu soruyorum, yoksa bana herhangi bir faydasının olmayacağı, hatta bildiğim takdirde beni ve etrafımdakileri şüpheye düşürecek bir soru mu soruyorum? 

Tüm ibadetlerde olması gereken ihlas, ilim öğrenme hayatımızda da olmazsa olmazımızdır. Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur: 

Temîm ed-Dârî radıyallahu anhu anlatıyor: 

“Hz. Peygamber, ‘Din samimiyettir.’ buyurdu. Biz, ‘Kime karşı (samimiyet)?’ deyince, ‘Allah’a, Kitabı’na, Rasûlü’ne, Müslümanların idarecilerine ve bütün Müslümanlara.’ buyurdu.”[1] 

Bizi Alakadar Etmeyen Soruların Peşine Düşmek: Müslüman, sorduğu sorunun kendisini Allah’a daha çok yaklaştırıp yaklaştırmadığını düşünmelidir. Rabbimiz, Allahu Teâlâ, İsra Sûresi 36. ayetinde şöyle buyurmaktadır: 

“Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.” 

Hiç şüphesiz ahirette bahtiyar olmanın anahtarı, dünyada bizi ilgilendirmeyen hususlardan yüz çevirmek ile mümkün olacaktır. Nitekim Efendimiz, “Müminin, kendisini alakadar etmeyen boş işleri terk etmesi, İslam’ının güzelliğindendir.” buyurmaktadır.  

Ağzımızdan çıkan manalı ya da manasız her bir lafızdan dolayı hesaba çekileceğimiz o günde, Rabbimize mahcup olmamak ve amel defterimizde yığınla faydasız iş yerine, bize faydası dokunacak ilimleri öğrenmek ve bunlarla amel etmek, ahirette mutluluk vesilesi olacaktır. 

Mümin, hayatı boyunca yapacağı tüm işlerde, söyleyeceği tüm kelimelerde ve soracağı tüm sorularda evvela fayda ve zarar muhasebesi yapmalıdır. Şayet ağzımızdan çıkan her kelime, ahirette derecemizi artıracak cümleler olmalıdır. Aksi halde, faydasız tüm ameller, cümleler ve boş konuşmalar ahirette aleyhimize dönecektir. 

O halde, ömrümüzden geri kalan şu sayılı günlerimizde, ahirette faydamıza olacak salih amellerin peşine düşmekle, bunları öğrenmek ve amel etmek için canhıraş çalışmakla meşgul olmalı ve bize fayda sağlamayacak hiçbir fiilin faili olmamak için elimizden geleni yapmalıyız. 

İlme Saygı Göstermek: Soru sorduktan sonra verilen cevabı ciddiyet ve dikkatle dinlemek, verilen cevaba itiraz etmek yerine anlamaya çalışmak, bizler için en faydalı ilme ulaşma yollarındandır. İslam’da soru sormanın maksadı, doğru bilgiye ulaşmaktır. Doğru bilgi ise her zaman bizim istediğimiz cevap olmayabilir. 

Kişinin sorduğu sorularda illa kendi istemiş olduğu cevabı duymak için soru sorması ve daha sonra itiraz etmesi, oldukça yerilmiş çirkin bir davranıştır. Bu nedenle, bir Müslüman ilmi öğrenirken nefsini aradan çıkarmalı, itiraz etmek yerine anlamaya çalışmalı, ilmi bir mücadele sahası değil, hakikatin peşinde koşulan bir vesile olarak görmelidir. Unutmamak gerekir ki, ilme gösterilen saygı, aslında ilmi bahşeden Allah’a gösterilen saygıdır.  

Son olarak, bir Müslüman, ilim talep ederken soru sorma adabına riayet etmeli, nefsani tartışmalardan uzak durarak asıl amacı hakikat olmalıdır. Soru sormak, öğrenmenin kapısını açan bir anahtar olsa da bu anahtar edep ve samimiyetle kullanılmalıdır. 

Dinimiz, bizlere gereksiz ve fitneye sebep olacak sorulardan sakınılmasını tavsiye etmiştir. Dolayısıyla, evvela niyetimiz halis olmalı, sorularımız bizi hakikate yaklaştırmalı ve ilme saygıyı muhafaza etmelidir. 

Rabbimiz bizleri, ilmi hikmetle kavrayan, sorularını hikmetle soran ve öğrendiğiyle amel eden kullarından eylesin.   


[1]. Müslim, Îmân, 95