Müminlere Nidalar – M. Sadık Türkmen / 2025 Mayıs / 150. Sayı
“Ey iman edenler! Sesinizi peygamberin sesi üzerine yükseltmeyin. Birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi peygamberle de yüksek sesle konuşmayın. Yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa gider.”
(Hucurât, 2)
Kur’an’ı Kerim, pek çok naslarında müminlerin muhatap olduğu hükümleri beyan etmiştir. Onları; güçlerinin ve takatlerinin üzerinde olmayan tevcihatlarla yönlendirmiş, tutunmaları gereken istikameti ve ahlakı açıklamıştır. Bu genel hükümler İslam toplumunu ve Müslüman ferdi diğer insanlardan ayıracak karaktere sahiptir.
Bazen Peygamber efendimize hitap eden hükümler aslında tüm ümmete yönlendirilmiş oluyor. Bu durumda her Müslüman, emre muhatap olup onun gereğini yapmalıdır. Bu tür hitaplarda Müslümanlar “Burada hitap Peygamberimize yapılmıştır. Sadece o muhataptır.” diyemez.
Bununla beraber Allah Teâlâ; bazı hususlarda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i, ona has hükümlerle muhatap etmiş olup ümmeti bu konuda sorumlu tutmamıştır. Dörtten fazla kadınla evlenmesi, visal orucu tutması, teheccüd namazının kendisine emredilişi bu kabildendir. Aynı şekilde Efendimizi ümmetten ayıran bir başka durum da onun bizim gibi sıradan birisi olmamasıdır. O; alemlere rahmet olarak gönderilen (Enbiya, 107), kendisine itaatin kayıtsız şartsız gerekli olduğu (Ahzab, 36), emrine itaat edilmemesi musibetlere ve can yakıcı azaba sebep olan (Nur, 63) ve daha pek çok meziyetlerle Allah tarafından donatılmış, insanoğlunun efendisidir. Bu yüzden Rabbimiz, ona karşı takınmamız gereken edebi, ahlak suresi de diyebileceğimiz Hucurât Sûresi’nde beyan etmiş ve duracağımız sınırları bildirmiştir.
Bu edeplerden birisi de Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında seslerin kısılması, yüksek çıkmaması ve onun sözünden önce söz söylenmemesidir. Aslında bu, Müslümanların kendi aralarında; küçüklerin büyüklerine, hanımların eşlerine karşı takınması gereken üstün bir ahlaktır. Durum böyle olduğuna göre Peygamber efendimizin ümmeti üzerindeki hakkını göz önüne alacak olursak ona hitabımızda ne denli dikkat etmemiz gerektiği ortaya çıkar.
Asrı Saadet döneminde bu emirle muhatap olan müminler en güzel bir şekilde imtihanlarını vermiş ve bizlere en güzel örnekleri göstermişlerdi. Ancak bu hükümler kıyamete kadar bekasını sürdürmektedir. Bizler bugün de ashab-ı kiramın muhatap olduğu emirlerle karşı karşıyayız ve onların yüce ahlakını tatbik etmekle görevliyiz.
İslam’ın hükümranlığının kalktığı şu zamanlarda maalesef bazı kesimlerin bilinçli olarak, bazı kesimlerin de onların fısıltılarına aldanarak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e saygısızlık ettiklerine şahitlik ediyoruz. İşin üzücü yanı bunları, İslam’ı koruma adı altında yaptıklarını iddia etmeleridir. Bu hezeyan sahipleri, kendilerine sorsan, İslam’ın herhangi bir hükmünü de tatbik etmeyen zevattır. Şeytan, yaptıklarını onlara süslü göstermiş ve büyük bir aldanış içerine girmişlerdir. Bu tür düşünceye sahip olanlar, eninde sonunda herhangi bir netice elde edemeyeceklerdir ve makus talihlerini yaşayacaklardır. Çünkü onlar Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadislerini ya olmamakla itham etmiş veya söylemediği sözleri ona nispet etmişlerdir. İşte bu durum Peygamberimizin sesinin üzerine ses yükseltmenin günümüzdeki en müşahhas örneğidir.
Sahabelerden Güzel Örnekler
İbn Ebi Müleyke der ki: İki hayırlı kişi (Hz. Ebubekir ile Hz. Ömer) az kalsın mahvolacaklardı. Hicretin dokuzuncu senesi, Rasûlullah’a Temimoğullarından bir heyet gelince bu iki hayırlı kişi Rasulullah’ın huzurunda seslerini yükseltmişlerdi. Birisi; Temimoğulları’na başkanlık yapsın diye Mücaşioğulları’nın kardeşi olan Habis b. Akra’yı tavsiye eder. Diğeri; başka bir kişiyi tavsiye eder. -Nafi der ki: Adını hatırlamıyorum.- Bunun üzerine Hz. Ebubekir, Hz. Ömer’e: “Senin maksadın sırf benim görüşüme aykırı davranmaktır.” der. Hz. Ömer: “Hayır, senin görüşüne aykırı davranmak değildi gayem.” der. Ve bu konuda seslerini yükseltirler. Yüce Allah da bu konuda şu ayeti indirir: “Ey iman edenler! Sesinizi peygamberin sesi üzerine yükseltmeyin. Birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi peygamberle de yüksek sesle konuşmayın. Yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa gider.”
Hz. Zübeyr’in oğlu der ki: “Hz. Ömer bu ayetin inişinden sonra, Peygamber ona ne söylediğini anlamaya çalışmadıkça o kendi yanından sesini yükseltip de ona bir söz işittirmemiştir…”[1]
Enes b. Malik radıyallahu anh’tan şöyle dediği rivayet edildi: “Ey iman edenler! Sesinizi peygamberin sesinin üzerine yükseltmeyin…” ayeti nazil olunca Sabit radıyallahu anh evine kapandı ve “Ben cehennem ehlindenim.” diyerek artık Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına gitmez oldu. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem, Sa’d b. Muaz’a “Ebu Amr! Sabit’in durumu nedir, o hasta falan mı?” diye sordu. Sa’d “O benim komşum. Ancak onunla ilgili bir şikâyet duymadım.” dedi. Enes şöyle devam etti: Sa’d onun yanına gitti ve ona Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sözünü aktardı. Sabit: “Bu ayet indi. Siz de biliyorsunuz ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında en yüksek sesliniz benim. Ben gerçekten cehennem ehlindenim.” diye cevap verdi. Sa’d bunu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e söyleyince Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “Bilakis o, cennet ehlindendir.”[2]
Müfessirlerin Ayet-i Kerime ile İlgili Görüşleri
Muhammed b. İbrahim es-Semerkandi, Bahru’l-Ulum’da şöyle der: Bazıları, büyük günahlardan herhangi birini işleyenin günahının, yapmış olduğu tüm hasenatı düşüreceğini söylemiştir. Delil olarak da: “Siz farkında olmadan amelleriniz boşa gider.” ayetini göstermiştir. Ancak biz, bir kişi kafir olmadığı müddetçe büyük günahlarının amellerinin mükafatını düşürmeyeceği görüşündeyiz. Burada amellerin düşmesi Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in hafife alınması sebebiyle zikredilmiştir. Kim Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’i hafife alırsa dinden çıkar.[3]
Cemaleddin el-Kasımi şöyle der: “Ey iman edenler! Seslerinizi peygamberin sesi üzerine yükseltmeyin.” O konuştuğu zaman siz de konuşmak isterseniz sesiniz, onun sesinin seviyesi kadar yüksek olmasın ki onun kelamı sizin kelamınızdan daha üstün olsun. Gürültünüzle onun sesini bastırıp onun sesinden önce sizin sesiniz dinleyenlere ulaşmasın. Bu kötü edep çok büyük bir durumdur. “Birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi Peygamberle de yüksek sesle konuşmayın.” Bilakis onunla konuşmalarınızda yüksek sesin aksine fısıltıya yakın bir şekilde yumuşak söz söylemeye yönelin. Tıpkı heybet ve ihtişam sahibine yapılan hitap gibi olsun bu konuşmalarınız.[4]
İmam Kurtubi şöyle der: “Peygambere yüksek sesle konuşmayın.” yani ona “Ey Muhammed, Ey Ahmed” demeyin. “Ey Allah’ın Nebisi, Ya Rasûlallah” diyerek onu yücelttin. Bu konuda şöyle bir görüş de vardır: Münafıklar, imanları zayıf olan bazı Müslümanları aldatmak için Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında seslerini yükselterek onları da buna teşvik ediyorlardı. Bundan dolayı Müslümanlar bu durumdan nehyedildiler.[5]
Peygamber Efendimize Karşı Görevlerimiz
Abdülkerim Zeydan, bu konuyu “Davet Usulü” isimli eserinde şöyle özetlemiştir: “Allah’ın, peygamber efendimize inanma nimetini bahşettiği Müslümanın, peygambere karşı vazifesi; her bildirdiği şeyi tasdik etmek, her emrettiğini yapmak, her yasakladığından kaçınmak, -bir önceki paragrafta söylediğimiz ve bunları gösteren Kur’an ayetlerini de zikrettiğimiz gibi- yukarıdaki hareketleri tam bir teslimiyet ve eksiksiz bir rıza, gönül hoşluğu ile kabuldür.”
Efendimize Karşı Diğer Vazifelerimiz İse Şunlardır:
Onu; kendimizden, çocuklarımızdan ve aile efradımızdan, mallarımızdan ve bütün insanlardan daha çok sevmektir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor: “Ben, herhangi birinize; kendisinden, çocuklarından, mallarından ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça o şahıs iman etmiş olmaz.”[6]
Hayattayken ve vefatından sonra efendimize karşı vakarlı, saygılı ve ihtiramlı olmak. Allah Teala şöyle buyuruyor: “Peygamberi, kendi aranızda birbirinizi çağırdığınız gibi çağırmayın.” (Nur, 63)
Ona karşı saygılı ve ölçülü davranma cümlesinden olarak yanındakilerin, ondan önce söz söylememeleri ve o konuşurken seslerini fazla yükseltmemeleri gerekir. Allah Teala şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Allah’ın ve Rasûlünün huzurunda (sözde ve işte) öne geçmeyin. Allah’tan korkun. Çünkü Allah hakkıyla işiten, bilendir. Ey iman edenler! Seslerinizi peygamberin sesinden yüksek çıkarmayın. Ona, sözle birbirinize bağırdığınız gibi bağırmayın ki siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir. Hakikat, Allah’ın peygamberi yanında seslerini alçaltanlar (yok mu?) onlar, Allah’ın, kalplerini takva için imtihan ettiği kimselerdir. Onlar için mağfiret ve büyük mükafat vardır.” (Hucurât, 1- 3) Bu ihtiram ve saygı peygamber efendimizin vefatından sonra da devam etmektedir. Mescitte, kabrinin yanında sesin yükseltilmemesi gerekir. Hadisleri ve sünneti seniyyesini edeple ve kendini ona tamamen vererek, dinlediklerine rıza göstererek dinlemek, bozuk görüşlerle hadislerine baş kaldırmamak, onları çiğnememek lazımdır. Müslüman, “Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki” ifadesini duyduğunda, hiç kimsenin sözünün efendimizin sözüyle bir tutulamayacağını, onun sözlerine muhalefette bulunulamayacağını, yapılacak şeyin sadece bu hadisi dinleyerek anlamak, bu mübarek peygamberin söylediklerini yapmaya azmetmek olduğunu bilmelidir.
Ne ölçüde olursa olsun efendimize eziyet vermekten tamamen kaçınmak lazımdır. Bu türlü şeylerin hepsi haramdır ve Müslüman’ı İslam’dan çıkarabilir. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Sizin, Allah’ın peygamberine eza vermeniz (doğru) olmaz.” (Ahzab, 53), “Allah’ın resulünü incitenler (yok mu?) işte, en acıklı azap onlaradır.” (Tevbe, 61) Efendimizin muhterem zevcelerine dil uzatmak, sövmek yahut onlara karşı düşmanlık içinde bulunmak, peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’i üzmeye dahildir. Onlar, Kur’an’ın hükmüyle müminlerin anneleridir. “Peygamberin zevceleri (müminlerin) anneleridir.” (Ahzab, 6) Onlar, Peygamberimizin, dünya ve ahirette muhterem hanımlarıdır. Efendimizin aile efradı ve yakınları olan hanedanına (ehli beytine) dil uzatmak, sövmek yahut onlara düşmanlık beslemek de efendimizi inciten hususlardır.
Efendimize salat ve selam getirmek. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Şüphesiz ki Allah ve melekleri peygambere çok salat ederler. Ey iman edenler! Siz de ona salat edin, tam bir teslimiyetle de selam verin.” (Ahzab, 56)
[1]. Buhari, hn:4845
[2]. Müslim, hn:119. Bu hadiste geçen sahabi; Sabit b. Kays bin eş-Şemmas’tır
[3]. Semerkandi Tefsiri; Aynı ayetin tefsirinden
[4]. Tefsiru’l-Kasimi; Aynı ayetin tefsirinden
[5]. Kurtubi Tefsir; Aynı ayetin tefsirinden
[6]. Buhârî, İman, 8; Müslim, İman, 69, 70