Hikmetli Kıssalar – Orhan Sağlam / 2022 Kasım /120. Sayı
Enes bin Mâlik radıyallahu anh anlatıyor:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bana ilk vasiyetinde şöyle buyurdu:
“Oğulcuğum, sırrımı sakla ki mümin olasın.”
(Annem ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hanımları, bana Rasûlullah’ın sırrını sordular ancak onlara bunu söylemedim. Rasûlullah’ın sırrını hiçbir kimseye asla söylemem.)
Rasûlullah sonra şöyle buyurdu:
“Evinden çıktığın zaman ehl-i kıbleden karşılaştığın herkese selam ver. Böyle yaparsan evine, günahların affedilmiş olarak dönersin.
Oğulcuğum, evine girdiğin zaman, kendine ve aile halkına selam ver.
Oğulcuğum, insanlara kalbinde kin ve nefret hislerini duymadan sabahlayabilir ve akşamlayabilirsen bu, senin hesabını kolaylaştırır.
Oğulcuğum, bu vasiyetimi yerine getirirsen, senin için hiçbir şey ölümden daha sevimli olmayacaktır.”
(Hafız İbni Hacer el-Eskalani)
Kıssadan Çıkarılacak Dersler
1) Sır Saklamanın Önemi
“Oğulcuğum, sırrımı sakla ki mümin olasın.”
Müslüman’a söylenen sır, onun yanına bırakılan kıymetli bir emanettir. Mümin emanetin saklanmasında emin bir şahsiyettir. Emanete riayet eden bu emin oluş, Müminin katıksız imanından kaynaklanmaktadır.
Rabbimiz Allah, mümin kullarının özelliklerini beyan ederken şöyle buyurur:
“Onlar, kendilerine verilen emanete ve verdikleri ahde (harfiyen) riayet edenlerdir.” (Mearic, 32)
Enes b. Malik radıyallahu anh, emanete riayet eden Müslümanların öncülerinden ve onlara örnek olan bir şahsiyet olduğu için önderi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sırrını ne annesine ne de Müminlerin anneleri olan Rasûlullah’ın hanımlarına söylemiştir… Çünkü Rasûlullah ona sırrını saklamasını emir buyurmuş ve sırrını ona emanet etmiştir. O da bu emanete sahip çıkmış, ömür boyu korumuş ve hiç kimseye açmamıştır.
Sabit naklediyor. Enes radıyallahu anh anlatıyor: Ben, çocuklarla oynarken, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yanıma geldi. Bize selam verdi ve beni bir hacete gönderdi. Bu sebeple annemin yanına dönmekte geciktim. (Eve) geldiğim vakit annem:
– Niye geciktin?
– Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem beni bir hacete gönderdi.
– Haceti neymiş?
– O sırdır!
– Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sırrını sakın kimseye söyleme!
Enes:
– Vallahi, bunu bir kimseye söyleyecek olsam, sana söylerdim ya Sabit! demiş.
Enes bin Malik’in annesi Ümmü Süleym radıyallahu anha da oğlunun sırrını öğrenme hususunda ısrarcı olmayıp ‘sakın sırrını kimseye söyleme’ deyip, “Annenden de mi gizliyorsun?” şeklinde yaklaşmaması mükemmel bir örnektir. Bizler bugün bu örneğe ne kadar da muhtacız.
Merhamet edilmiş, vasat ve şahid ümmetin en hayırlı nesli olan ashab-ı kiram içinde Enes bin Mâlik sır saklama konusunda yalnız değildi. Diğer sahabeler de aynı özelliklere sahiptiler.
Selef-i Salihin böyleydi! Onlar, salih amel işlemede, güzel ahlâklı olmada ümmetin öncüleriydiler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in “iman ve cihad” mektebinde yetişen bu değerli şahsiyetler, kendilerinden sonra gelenlere örnek teşkil etmişlerdir. Sır saklama konusunda, bütün Müslümanların sırları aynıdır. Bu bir emanettir ve emanete riayet edilmeli, ihanet edilmemelidir!
Cabir b. Abdullah radıyallahu anhuma’dan rivayetle Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: “Bir kimse sağına-soluna bakıp bir kimseye, bir söz söylerse, o söz, bir emanettir. (Sırdır, ifşa edilmemelidir).”
Bu hadis bize sır olacak olan şeylerin ölçüsünü belirtir ki bu bizim için çok önemlidir. Aksi takdirde “Sen bana kimseye söyleme demedin ki! Ben de ondan dolayı birileriyle paylaştım” diyaloğu olur. Bu da sır olan bir şeylerin açığa çıkmasına sebep olabilir.
2) Her Müslüman’a Selam Verip Yaymak
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Evinden çıktığın zaman ehl-i kıbleden karşılaştığın herkese selam ver. Böyle yaparsan evine, günahların affedilmiş olarak dönersin” buyruğu ümmetin her ferdi için geçerlidir.
Enes radıyallahu anh’ın rivayetiyle Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
“Her kim bizim kıldığımız namazı kılar, kıblemize yönelir ve kestiğimizi yerse, Allah’ın ve Allah Rasûlü’nün ahd ve emanını hak eden Müslüman, işte odur. Artık öyle olan bir kimsenin ahd ve emanı hususunda Allah’a (ve Rasûlü’ne) ihanet etmeyin.”
Allâme İbni Hacer el-Askalânî rahmetullahi aleyh, “Fethu’l- Bârî” adlı Sahih-i Buhârî şerhinde şunları beyan eder:
“Bu hadis, insanların dışa yansıyan davranışlarına göre anlaşılacağını gösterir. Bu yüzden kim dinî sembollere riayet ederse, aksine bir davranış sergilemediği sürece Müslümanlar gibi muamele görür.”
Tanıdık olsun veya olmasın her Müslümana selam vermek ya da selamını almak gerekir. Selam, Müslümanlar arasındaki sevgiyi, dostluğu ve kardeşliği pekiştirir, uzaklaşanları yakınlaştırır, küskünlüğü giderip barışı getirir. Bundan dolayı önderimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ehl-i kıbleden karşılaştığın herkese selam ver!” buyurmuştur.
Abdullah bin Amr radıyallahu anh anlatıyor: “Bir adam, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e “İslam’ın hangi ameli hayırlıdır?” diye sordu. “İnsanlara yemek yedirirsin, bildiğine ve bilmediğine selam verirsin!” buyurdu.
Ümmet arasında, selamı yaymak ile sevgi bağlarını sıkılaştıran, böylece ümmetin fertlerinin birlik ve beraberliğini sağlayan muvahhid müminler, çok büyük ve hayırlı bir iş başarmış, salih bir amel işlemiş olurlar. Bu salih ameli başarıp devamlı hâle getiren mümin ve Müslümanlar, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Böyle yaparsan evine, günahların affedilmiş olarak dönersin.” müjdesine nail olurlar.
3) Ev Halkına Selam Vermek
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vasiyet ediyor:
“Oğulcuğum eve girdiğin zaman, kendine ve aile halkına selam ver!”
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bu vasiyeti, âlemlerin Rabbi Allah’ın, mümin kullarına bir emridir.
“..Evlere girdiğiniz vakit, Allah tarafından kutlu, güzel bir yaşama dileği olarak birbirinize selam verin..” (Nur, 61)
Enes bin Mâlik radıyallahu anh rivayet eder: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: “Oğulcuğum, ailenin yanına girdiğin zaman selam ver, senin ve evinin halkı için bereket olur.”
Muvahhid mümin, evlerinden ayrılırken hane halkına selam verir, onların afiyeti için dua ederler.
Evlerine dönüp geldiklerinde ise, besmele çekerek eve girer ve hane halkına güler yüzlü olarak selam verirler. Kendilerine en güzel bir ses tonuyla hitap edip hâl-hatır sorarlar. Bu selam ve bu davranış, hane halkı için bir sevgi kaynağı ve bir bereket olur. Aile fertleri kaynaşır, muhabbet ve hürmetleri artar. Muvahhid ailenin huzurlu yapısını korumak büyük bir görevdir. Ailenin, iman, tevhid ve salih amel üzere olan yapısının korunması, Müslümanların baş vazifesi olmalıdır. Ailesinde huzuru ve barışı sağlayamamış hiçbir fert, toplumda başarılı olamaz.
4) Müminlere Kin ve Nefret Beslememek
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vasiyetine devamla şöyle buyurur:
“Oğulcuğum, insanlara kalbinde kin ve nefret hislerini duymadan sabahlayabilirsen ve akşamlayabilirsen bu, senin hesabını kolaylaştırır.”
Muvahhid müminin kalbinde, hiçbir Müslümana karşı kin ve nefret olmamalıdır. Müminler, kendi aralarında merhametli ve muhabbetlidirler.
Şöyle buyurur Rabbimiz Allahu Teâlâ:
“Muhammed, Allah’ın Rasûlü’dür. Ve onunla birlikte olanlar da kâfirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler. Onları, rükû edenler, secde edenler olarak görürsün.” (Fetih, 29)
Muvahhid müminler, Allah için sever ve Allah için kin güder, buğz ederler. Amelleri Allah için olduğundan dolayı ölçüleri, Allah’ın rızasıdır.
Ebu Umame radıyallahu anh’nın rivayetiyle Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
“Kim (sevdiğini) Allah (rızası) için sever, (buğzettiğine) Allah (rızası) için buğzederse, (verdiğini) Allah (rızası için) verir, (vermediğine de) Allah (rızası için) vermezse, imanını kemâle erdirmiş olur.”
Enes bin Malik anlatıyor: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bana şöyle buyurdu: ‘Oğulcuğum, insanlara karşı kalbinde bir hile ve kin beslemek olmaksızın sabahlamaya ve akşamlamaya gücün yeterse, bunu mutlaka yap!’ Sonra bana şöyle buyurdu: ‘Oğulcuğum, işte benim sünnetim budur. Kim benim sünnetimi yaşatırsa, beni sevmiş olur. Kim de beni severse, cennette benimle birlikte olur.”
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile cennette ebedî beraber olmak isteyenler, Rasûlullah’ın bu beyanına iyice dikkat etmeleri gerekir. Bu hayrı ve güzelliği elde edebilmek için yaşantılarına dikkat etmelidirler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetini yaşayıp yaşatan Rasûlullah’ı sevmiş olur. Onu seven ise cennette onunla birlikte olur. Malum olduğu üzere “Kişi, sevdiği ile beraberdir.” Kim kimi seviyorsa, onunla birlikte olur. Kişiler arasındaki sevgi, onları aynileştirir.
Esed b. Vedâ’a radıyallahu anh anlatıyor: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e bir gün:
– Hangi mümin daha faziletlidir? diye sordular. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İçinde kin ve hasedin olmadığı, gamlı kalbin sahibi olan mümin” diye cevap verdi.
Abdullah b. Amr radıyallahu anh anlatıyor: “(Rasûlullah’ın, cennet ehlinden olduğunu üç defa beyan ettiği) O zat şöyle dedi:
– Ben, içimde Müslümanlardan hiçbirisine bir kin tutmuyor ve hiçbir Müslümana, Allahu Teâlâ’nın ona verdiği bir hayırdan dolayı hased etmiyorum!”
Bu özellik, cennet ehli olanların özelliğidir. Cennet ehli olanların kalplerinde Müslüman kardeşlerine karşı hiçbir kin ve nefret kalmamıştır. Onlar, müminlere karşı çok muhabbetlidirler. Onların duaları:
“Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma. Rabbimiz, gerçekten Sen, çok şefkatlisin, çok esirgeyicisin.” (Haşr, 10)