Nice Azlar, Çoklara Galip Gelmiştir

Yeryüzü Ayetleri – Cihan Malay / 2023 Kasım / 132. Sayı

İnsanlık tarihi boyunca değişmeyen ve değişmeyecek olan bir gerçek vardır ki o da hakkın tarafında olup bu uğurda mücadele edenler ile batıl tarafında yer alıp bu uğurda elinden gelen her türlü kötülüğü yapmaya azmetmiş kimseler olmasıdır. Bir sözde denildiği gibi “Kötüler, bütün iyilerin düşmanıdır.”

Bâtıl yolda olanların çokluğu, bu çokluk karşısında hak tarafında yer alanların azlığı pek çok zaman görülmektedir. Ancak bilinmesi gerekir ki bâtılın ve batıl yolda olanların hükmü ve hükümranlığı, hak gelince ortadan kalkar.

“De ki: “Hak geldi, bâtıl yok olup gitti. Zaten bâtıl mahiyeti gereği yok olup gitmeye mahkûmdur!” (İsra, 81)

Çokluk çoğu zaman insanları aldatan bir etken olmuştur. Rabbimiz bu aldanış sahiplerine Rad Sûresi 17. ayetinde şöyle bir benzetme sunmaktadır: “O, gökten su indirdi; su, vadiler dolusunca sel olup aktı. Bu sel, üste çıkan köpüğü taşıyıp götürdü… İşte Allah hak ile bâtıla böyle misal verir. Köpük atılıp gider; insanlara fayda veren şeye gelince, o dünya durdukça durur. İşte Allah böyle misaller getirir.”

Sıradan insanlar bâtıl yolda olanların sayı çokluğu kendilerine cazip gelip de hak yolda olanların azlığını düşündüklerinde, hak tarafında yer alanların hep mağlup olacaklarını düşünürler. Bu kimseler şu ayet-i kerimeye bir baksınlar da hakikati görebilsinler:

“Biz, hakkı bâtılın tepesine çarparız da onu paramparça eder ve böylece bâtıl yok olup gider…” (Enbiya, 18)

Tarih sayfaları bunun örnekleriyle doludur. Onlardan birkaçı sadece şunlardır:

TALUT’UN CALUT ORDUNU MAĞLUP ETMESİ

Musa aleyhisselâm’dan sonra kendilerine gönderilecek bir hükümdarla birlikte Allah yolunda savaşacaklarını söyleyen ancak cihad emri farz kılınınca da bu emirden geri kalan (Bkz. Bakara, 246) İsrailoğulları’na Talut komutan olarak belirlenince, Müslüman olmayan Calut adındaki hükümdara karşı ordusunu hazırlayarak yola çıktı. Kalabalık bir asker topluluğuyla yola çıkan Talut, onlara imtihan olunacakları bir nehirden geçeceklerini ve bir yudum içenler müstesna diğerlerinin kendisiyle beraber yol alamayacağını söyledi. Çok azı istisna bu nehirden kana kana içtiler, bir kısmı da “Calut’a ve askerlerine karşı koyacak gücümüz yoktur” diyerek geri kaldılar. Allah’a kavuşacaklarının bilincini taşıyanlar ise, “Nice az topluluklar Allah’ın izniyle büyük kalabalıklara üstün gelmiştir, şüphe yok ki Allah sabredenlerle beraberdir” diyerek yollarına devam ettiler ve Calut ve ordusuna karşı savaşa girdiler. Savaş sonunda Calut ve ordusu bozguna uğradı. Hz. Davud da Calut’u öldürdü. (Bkz. Bakara, 249-251)

Calut ve ordusuna karşı cihad eden Talut’un ordusu 313 idi.[1]

Nice sayıca az topluluklar, sayıları kendilerinden kat kat fazla toplulukları Allah celle celâluhu’nun hükmü ve müyesser kılmasıyla yenilgiye uğratmıştır. Çünkü bütün işler, Yüce Allah’ın iradesine göre sonuçlanır. Bu itibarla Yüce Allah’ın yardımına mazhar olanlar, sayıları ve imkânları az da olsa, zelil olmazlar; Yüce Allah’ın yardımından mahrum kalanlar ise, sayıları ve imkânları fazla da olsa azîz olmazlar, galip gelemezler.[2]

HENDEK SAVAŞI (627)

Sayıları 10 ila 12 bin kişi arasında değişen İslam düşmanları, Medine’deki sayısı 3 bin kadar Müslüman topluluğu hep birlikte birleşerek yok etmek için bir araya geldiler. Müslümanların sayıca az olması onları düşman karşısında yıldırmadı. Hemen Medine’nin etrafında çok fazla zorlukla (açlık, yorgunluk vs.) karşılaşsalar da kısa bir zamanda hendek (çukurlar) ile kazarak, savaş nizamını aldılar.

Rabbimiz bu atmosferi şöyle haber vermektedir: “Ey iman edenler! Allah’ın size şu lütfunu hatırlayın: Üzerinize düşman ordusu gelmişti de onların üzerine şiddetli bir fırtına ve göremediğiniz bir ordu göndermiştik. Allah bütün yaptıklarınızı görmekte idi. Yukarınız-dan ve sizden aşağıda bulunan bölgeden üzerinize gelmişlerdi; korkudan gözler kaymış, yürekler ağızlara gelmişti; işte o zaman müminler büyük bir imtihan geçirdiler ve adamakıllı sarsıldılar.” (Ahzab, 9-11)

“Şiddetli bir fırtına ve göremediğiniz bir ordu göndermiştik.” ifadesinden de anlaşıldığı üzere Rabbimiz sayısı az İslam topluluğuna fırtına ile destek göndermiş, İslam düşmanları hiç beklemedikleri bu durum karşısında hezimete uğramıştır.

MUTE SAVAŞI (629)

Medine’de İslami idarenin güçlenmesi üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, çeşitli yerlere davet mektupları gönderdi. Onlardan biri de Busra’ya oldu. Gassânî-Hıristiyan Arapları’nın reislerinden Şürahbil b. Amr, davet mektubunu getiren elçi sahabiyi şehid etti. Bunun üzerine ordu hazırlanarak, Hıristiyan Arapların ve Bizans askerlerinin de içerisinde bulunduğu orduya karşı savaş yapıldı. 15 şehid kazanan Müslümanlar, düşmana karşı büyük kayıplar verdirerek Medine’ye ganimetlerle döndüler.

ENDÜLÜS’ÜN FETHİ (711)

711 yılında Hıristiyanlar arası iç karışıkları fırsat bilen İslam orduları Tarık b. Ziyad komutasındaki 7.000 mücahitle İspanya’nın güney kıyılarına gelir.

O dönemde Kuzey İspanya’da bir seferde bulunan İspanya Vizigot Kralı Rodrigo, Müslümanların İspanya’nın güney bölgelerine ulaştıkları haberini öğrenince de büyük bir ordu hazırlayıp güneye doğru harekete geçer. Bu ordunun sayısı hakkında en çok kabul gören sayıyı tarihçiler 40.000 kişi olarak söylemiştir.

Târık b. Ziyâd’ın yardımcı kuvvet istemesi üzerine Musa b. Nusayr, 5.000 kişilik bir birlik daha gönderir. Böylece Târık b. Ziyâd’ın ordusundaki Müslüman askerlerinin sayısı 12.000’e ulaşır.

İslam ordusu, 8 günlük savaşın ardından Kral Rodrigo dahil çoğunu öldürerek büyük bir zafer elde eder. Devam eden fetihler hakkında tarihçiler; “Paris’e 240 km. mesafeye kadar İspanya içlerinde ilerleyen İslâm orduları, ciddi bir direnişle karşılaşmadılar” demiştir.

MALAZGİRT ZAFERİ (1071)

Tarihler 1071 yılını gösterdiğinde İslam ordularının Anadolu içlerine doğru akınlar düzenlemesinden rahatsız olan ancak yapabileceği çok fazla bir şeyi de olmayan Bizans İmparatorluğu, yeni seçilen kralı Romen Diyojen ile bölgedeki Müslümanlar üzerine toplu bir şekilde saldırı yaparak onları Anadolu topraklarından tamamen çıkartmak amacıyla Malazgirt’te dönemin ilerleyen gücü Selçuklu’ ya karşı savaş ilan etti.

Karşı karşıya gelen iki ordudan zaferi kazanan, Muhammed Alpaslan oldu. 200.000 kişilik Dijojen komutasındaki birlik, 50.000 kişilik İslam ordusuna mağlup oldu. İslam ordularının karşısında duran bu büyük setin yıkılması sonrasında akın akın Anadolu’ya ilerlemeler sürdürüldü.

ZELLEKA SAVAŞI (1086)

Fas’ta kurulan Murabıt Devleti’nin hükümdarı Yusuf b. Taşfin, Endülüs’te yaşanan Müslümanlar arası iç çekişmeler neticesinde Hıristiyanların ilerleyişini durdurmak için Müslümanlardan gelen çağrıya uyarak 7.000 kişiyle Endülüs’e gelir. Diğer emirliklerden gelen askerler ile Müslümanların sayısı 30.000’e ulaşır.

Diğer yanda “yenilmez” diye inanılan Kral Alfonso, 60.000 kişilik ordu hazırlar.

Karşı karşıya gelen iki ordu, Yusuf b. Taşfin komutasındaki İslam ordusunun ezici zaferiyle sonuçlanır. Alfonso’nun ordusundan 59.000 kişi öldürülür. Alfonso, bir bacağını aldığı darbeyle kaybetmiştir.

HITTİN ZAFERİ (1187) – KUDÜS’ÜN 88 YILLIK ESARETİNE SON VEREN ZAFER-

Haçlıları bölgeden atmak için 1180’de büyük bir askeri birlik kurmaya karar veren Selahaddin Eyyubi, Mısır ve Suriye’den de asker toplanması emrini verdikten sonra Haçlılar da meselenin ciddiyetini anlayıp büyük bir ordu topladılar.

1187 yazında Haçlılar, 50.000 kişilik ordusuyla savaşa katılan Selahaddin Eyyûbi’ye hücum etme kararı alırlar. Ancak Hıttin’e gelen Haçlılar, büyük bir bozguna uğrarlar. Neticede Haçlı kral ve ileri gelen reislerinin çoğu esir alınır.

Haçlı orduları komutanının çadırının yıkıldığını görünce atından inerek secdeye kapanır ve “Allah’ım! Kudüs’ün yolu açıldı. Vallahi Kudüs artık çok yakın” der. Gerçekten de öyledir, Hıttin Kudüs’ün kapısı olacaktır.

Hıttin zaferi sonunda, Filistin’deki fetihlere Haçlıların işgalindeki Kudüs şehri hedef tayin edilerek devam edilir. Eyyûbi ordusunun muhâsarasına dayanamayan Haçlılar, 1187

Eylül ayı sonunda 27 Recep cuma günü Miraç gecesinde Kudüs’ü teslim ederler.

1099 yılında 1. Haçlı Seferi sonunda esir olan Kudüs, 88 yıl aradan sonra 1187 yılında esaretten kurtarılır.

AYN-I CALUT ZAFERİ (1260) – 43 YILLIK MOĞOL ZULMÜNÜ SONLANDIRAN ZAFER-

Girdiği yerlerde taş üstünde taş, gövde üstünde baş bırakmamayı şiar edinmiş Moğol ordusu, Bağdat’a ulaşmış ve burada büyük bir insan kıyımı gerçekleştirmiştir. 100.000-200.000 civarında, daha fazla olduğu da kaynaklarda zikredilmektedir.

İlerleyen Moğol ordusunun Suriye ve Mısır’a doğru yönelmesi, Memlük Sultanı Seyfuddin Kutuz ve Eyyubiler’in ordu toplayarak karşılık vermesine sebep oldu.

Ordusunu hazırlayan Kutuz, ona destekte bulunan Baybars ve diğer Müslümanlar ile Moğolların karşısına çıktı. 3 Ekim 1260 tarihi Ramazan ayında Filistin’in kuzeyinde bulunan Ayn-ı Câlut mevkiinde gerçekleşen bu savaşta Moğol ordusunun kumandanı dahil neredeyse tamamı öldürüldü. Böylece bu zafer ile 43 yıllık Moğol zulmünün sonunun başlangıcı oldu.

İslâm tarihçisi profesör Nazeer Ahmed, bu savaşın önemi hakkında şöyle demiştir: “İslâm dünyası yok olma tehlikesiyle burun burunaydı.”

Bazı kaynaklarda, iki tarafın da eşit güçlerde olduğu söylenmekle birlikte genel görüş Memlük ordusunun daha kalabalık olduğudur. Bazı tarihçilere göre de Hülâgu’nun ordusu, 20.000 kişilik Mısır ordusundan neredeyse 15 kat daha büyüktü. Tarihçilerin söylediğine göre

Müslümanlar ağır kayıplar vermiş ancak Moğol ordusu hemen hemen ordusunun tamamını kayıp vermiştir.

Allah’ın kaderine bakın kiHz. Davud’un Calut’u öldürdüğü yerde (Ayn-ı Calut) başka bir azılı İslam düşmanın da canının alınmasını takdir etti.

İSTANBUL’UN FETHİ (1453)

İstanbul, surlarının sağlamlığıyla ön plana çıkmıştır. Sultan Mehmet, bu durumun bilincinde olduğundan hemen hazırlıklara başladı. Surlarda gedik açılması ve ordunun surlardan içeri girebilmesi için devasa toplar hazırlandı. Bu toplar tarihte ilk defa yapıldığından dünya silah sanayinde yerini alacaktı. Bir taraftan da gemiler Haliç’ten içeriye girecekti.

Bizans, Haliç’ten gelecek gemileri önlemek için Haliç üzerine zincirler gerdi. Bir yandan da diğer Haçlı birliklerinden yardım istedi. Gelecek yardımların engellenmesi için de Yıldırım Beyazıt zamanında yapılan Anadolu Hisarı’nın karşısına Rumeli (Boğazkesen) Hisarı’nı yaptırdı.

100.000 kişiyle fethe katılan İslam ordusunun bu gayret ve Allah yolunda fetih anlayışı, Bizans’ın arkasına sığındığı ve aşılmaz zannettiği kaleleri aşarak İstanbul’un fethini sağladı.

AHULGO SAVAŞl (1839) ve DARGO SAVAŞl (1845)

Şeyh Şâmil’in 1839’da Avaristan’daki Ahulgo Tepesi’nde 3.000 mücahit ile General Grabbe komutasındaki 10.000’den fazla donanımlı Rus ordusunun kuşatmasına 80 gün süreyle direnişi harp tarihine geçmiştir.

Dünya savaş tarihinde en kanlı savaşlardan birisi de Dargo Savaşı’dır. Bu savaş muazzam Rus ordularına karşı, Şeyh Şâmil’in en büyük zaferidir. “Dargo” diye anılan bu kanlı savaş, 25 Mayıs 1845’te Çeçenistan’da oldu.

Şeyh Şâmil ve büyük ve kahraman nâibi Taş Hacının 2.000 mücahitle Rus tarafından 20.000 askerin ölümüyle sonuçlandı.

Bâtılı tarihçilerin iddialarına göre bu savaşta ölen Rus generallerinin cesetleri, harpten sonra büyük ücretler karşılığı Ruslar’a teslim edilmişti.

ANNUAL MUHAREBESİ

İspanyol ve Fransız askerlerine kayıplar verdiren Emir Abdulkerim, izlediği taktikler ile sömürgeci güçlerin askeri ve teknolojik üstünlüğüne karşı zaferler elde etti. Aralıklarla beş yıl süren çarpışmalarda İspanyollar ağır kayıplar verdi.

22 Temmuz- 9 Ağustos 1921 arası Annual’da 25.700 kişilik İspanyol ordusu ile 4.000 kadar Rif mücahidi çarpıştı. “Annual Muharebesi” sonunda İspanyol zayiatı 13.000 kişinin üzerindeydi. Başka kaynaklara göre 20.000 zayiat verdi. Ayrıca 20.000 tüfek, 400 makineli tüfek ve 129 savaş topu Rif mücahidlerinin eline geçti.

Rif mücahidleri tarafında ise bu muharebede 1.000 kadar şehit verildi. “Annual Muharebesi”, İspanya’da “Annual Felâketi” olarak anılır.

Annual Muharebesi’nde Avrupalı sömürgeci bir devletin yenilgiye uğraması Afrika’daki diğer milletlere Avrupalı bir devletin yenilmez olmadığını gösterdi.

AFGANİSTAN-SSBC (1979-1989) ve ABD SAVAŞI (2001-2021)

Afgan halkı, topraklarından İngilizleri çıkardıktan sonra topraklarına musallat olan süper güçlerden biri olarak anılan Rus ordusunu da (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) 1979-1991 yılları arasındaki savaşlarda yokluk ve bin bir zorluğa, asker ve askeri mühimmatlarının azlığına ve verdiği binlerce topraklarından kovdu.

Kısa birkaç yıl tam huzura kavuşmayı ve topraklarında huzur içerisinde yaşamaya başladıkları sırada bu sefer bir diğer süper güç olarak anılan ABD, Afganistan topraklarına girdi. (2001) Afgan halkı, onlara karşı da meşru müdafaa olarak topraklarında işgalci istemeyerek bin bir zorlukla 20 yıl kadar savaştı. Nihayet işgalcileri topraklarından çıkararak, “az toplulukların, çoklara galip gelmesi”nin şahitleri olarak büyük bir zafer elde ettiler.

SONUÇ

Ali Küçük, “Besairu’l-Kur’an” adlı tefsirde şöyle demektedir: “Allah’a inanmış bir tek mümin karşısında bütün dünya dize gelecektir. Yardımcısının Allah olduğunu bilen ve buna iman eden bir mümin karşısında bütün dünya vız gelecektir. Tüm dünyaya meydan okuma cesaretini bulabilecektir kendisinde.

Ey Müslümanlar! Sakın ha bulunduğunuz yerde azdık, mustazaftık, güçsüzdük, yapamıyorduk, beceremiyorduk demeyin. Azlığınızın ezikliği içine düşmeyin. Azlık psikolojisi içine düşmeyin ve kimin safında olduğunuzu bir düşünün. Yardımınızda olan Allah’ın gücünü kuvvetini bir düşünün. İşte bakın Allah’a Allah’ın istediği biçimde inananlar dediler ki:

“Muhakkak Allah’a kavuşacaklarını bilenlerse dediler ki: Nice az topluluklar Allah’ın izniyle kendilerinden kat kat sayıca fazla toplulukları yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir.”

Ölüme ve şehadete inanmış olanlar dediler ki: “Biz azmışız, düşman bizim bin katımızmış ne gam? Allah’ın yardımı var ya. Allah’ın izniyle nice azların nice çoklara galip geldiğini, geleceğini biliyoruz. Allah’ın yardım ettiği insanların asla mağlup olmayacaklarını Rabbimiz vadediyor. Şehadet nasibimizse, biz nasıl olsa Rabbimize gidiyoruz, nasıl olsa öleceğiz” diyorlardı. Biz de böyle olalım inşallah.”

“Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. O sonsuz güç ve hikmet sahibidir.” (Fetih, 7)

“Galip gelenler kesinlikle bizim ordumuz olacak.” (Saffat, 173)


[1]. Bera b. Âzib radiyallahu anhu şöyle buyurmuştur: ″Bedir Günü, savaşa katılan Müslümanların, Tâlut’un adamlarının sayısı kadar; üç yüz on üç olduğunu söylerdik. ″ Tirmizî, “Siyer”, 37.

[2]. Şeyhulislam Ebu Suud Efendi, Ebu Suud Tefsiri, ilgili ayet tefsiri.