Genel Bir Değerlendirme

Davet Okulu – Cihan Malay / 2022 Aralık / 121. Sayı

Davet, İslam’ı ve İslam’ın emirlerini in sanlara anlatmak, bu sayede de İslam’dan bihaber ya da yanlış bir İslam algısına sahip kimselere yapılan kutlu bir çağrıdır. Bu çağrı ile insanlık şu sözlere muhatap kılınır: “Gelin ey insanlar! İşte aradığınız şey burada. Sizler kurtuluşu farklı yerlerde aramaktan yorulmadınız mı? Bakın sizden öncekilerden bir kısmı da kurtuluşu farklı yerde aradılar da sonları pişmanlık ve hüsran oldu. Sizler, onların kötü sonlarından ders çıkarın. Kurtuluşun gerçek adresi olan İslam’a gelin.” Bir diğer manada davet, onları içinden çıkamadıkları kör kuyulardan İslam’ın aydınlığa çıkarmak için bir ömür geçirmektir.

Davetin faziletini ve insanlar için gerekliliğini tam manasıyla idrak edememiş Müslümanların bulunması, “Ben muallim olarak gönderildim” buyuran Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in ümmeti için acı bir gerçek olarak günümüzde karşımızda durmaktadır.

Davet, bir Müslüman için en önemli hayır kapılarından biridir. Bir Müslümana düşen temel vazife “…Hayırda yarışın…” (Bakara, 148) ayeti gereğince ömründe sığdırabileceği kadar hayırları çoğaltmasıdır. Müslüman, davet ile hem kendisi büyük bir hayrı gerçekleştirir hem de hayır yolundan mahrum kimselere hayır yollarını gösterir. 

Davetçinin muhatab üzerindeki etkisi, ona doğru yolu bulması için rehberlik etmektir. Hidayeti veren Allah’tır. Davetçinin bu durumda misali şudur: “Tarlası olan bir çiftçi elinden gelen bütün gayreti göstererek tarlasıyla ilgilenir ve yağmurun tarlasına gelmesini bekler. Yağmurun tarlaya yağması, Allah’ın elindedir.”

İnsanlığın bugün dünden daha çok İslam’a muhtaç olduğu aşikârdır ve bu muhtaçlığın şiddeti de günden güne artmaktadır. İnsanlık, İslam davetine verdikleri olumlu ya da olumsuz karşılığa göre de mutlu ya da mutsuz, huzurlu veya huzursuz olacaktır. İslam, insanların cehennem amelleri işleyerek cehenneme doğru gidişine sessiz kalınmaması gerektiğini dünyaya öğretmiştir. Müminin ebedi hayatta kavuşacağı mükafatta, kendisi ile birlikte bu nimete erişemeyecekleri de bu nimete eriştirmek için gayret sarf etmesini öğütlemektedir. 

İslam’a davet, bir Müslümanın yaşadığı sürece bilgisi az ya da çok, yaşı ilerlemiş ya da genç olsun asla terk etme lüksü olmayan kulluk görevlerinden biri olarak her Müslümanın yapabileceği bir niteliğe sahiptir.

Her Müslüman davetçi olmalıdır ancak davet için muhatabı tanımak, davet için uygun zemini oluşturmak ve muhatabın uygun zamanını kollamak gibi birtakım hususiyetlerin uygulanması gereklidir. Yine davetçinin davetinin hemen karşılık bulamayacağını, bu duruma hazırlıklı olması ve sabır göstermesi, davetini sürdürmeye devam etmesi gereklidir. Davetçinin niçin ve neye davet ettiğinin şuurunda olması, nasıl davet edeceğini bilmesi önemli bir diğer husustur. Nasıl davet edeceğini bilmeyen kimsenin yapacağı davetin olumsuz sonuçlar doğuracağı kesindir.

İslam daveti, yalnız erkeklerin yapabileceği bir amel olarak da görülmemelidir. Bu amelin cinsiyete mahsus kılınmadan hem erkek hem de kadın için geçerli olduğu bilinmelidir.

Ömrün değerlendirildiği taktirde en bereketli dönemi olan gençlik dönemini davet ile geçirmeye ve bu dönemdeki enerjiyi davet yolunda kullanmaya da özen gösterilmelidir.

İnsanlığın davete olan ihtiyacını ve davetçilere cennette verilecek büyük mükafatı hakkıyla bilen bir davetçi, davet yolunda bahane ve tembelliği bir kenara bırakır. Davet yolunda elindeki imkanların en azını değil de en üst şartları zorlayarak davet yapar.

İnsanların İslam’a uzak bir yaşantı içerisinde yaşaması, Müslüman genci üzer ve bu durum karşısında Müslüman genç, ömrün değerlendirildiği taktirde en bereketli dönemi olan gençlik dönemini davet ile geçirmesi ve enerjisini davet yolunda kullanmaya da özen gösterilmesi bilincindedir.

Davetçinin davetini tesirli kılan, davranış ve sözlerindeki ihlasıdır. İhlas, sözlere canlılık kazandırır. Kelimeler cansız sözcükler olduğu halde onlara canlılık kazandıran bir diğer husus, söylenen sözlerin yaşanmasıdır. 

Hz. Ömer’in, “Konuşmadan, halkın davetçileri olun!” Kendisine; “Ey Emiru’l-Müminin! Konuşmadan davetçi olmak nasıl olur?” denildiğinde, “Hâliniz ve ahlakınızla…” sözlerinde belirttiği gibi güzel ahlakla süslenmiş bir davet ve bu ahlakı kuşanmış bir davetçinin fiillerinin, söylenecek çok sözden daha tesirli olduğu bilinmeli ve güzel ahlaka uygun düşmeyen her türlü davranıştan kaçınılmalıdır.

Davetçinin daveti sırasında farkında olarak ya da sonrasında farkında olmaya başladığı ve içine düştüğü kibir, makam ve mevki beklentisi ve insanların kendisinden çokça bahsedilmesini bekleme gibi kalbi hastalıklardan da kaçınması gerekir.

Yaşadığımız şu çağımızda, hayatımızın bir parçası haline gelmiş durumda bulunan internet ve sosyal medyayı ve davet yolunda kullanılabilecek çeşitli meşru araçlar ile davetin geniş insan kitlelerine ulaşması sağlanabilir.

“Sonra davet ederim” dediğin kimsenin, sen ona davet yapmadan ölebileceğini hatırlamalı ve “Daveti terk ettiğin bahanelerinin Allah katında geçersiz olabileceğini?!” bilmeli, davetten çeşitli bahanelerle uzak durma hatasına da düşülmemelidir.

İslam’a davet ederken, ‘her şeyin bizim istediğimiz gibi sürüp devam etmeyeceği’ gerçeğini bilmek gerekir. İslam’a davet ederken, canımızın sıkıldığı ve üzüleceğimiz durumlarla da karşılaşacağız. Davet yoluna girmek başlı başına çok değerli bir tercih olması yanında ondan daha değerli olan husus, davet yolunda sebat ederek ömrünün sonuna kadar daveti sürdürmektir.

Allah’a davet eden kimse ne büyük şerefe ermiş, ondan uzak duran kimse de ne büyük mahrumiyet yaşamıştır.