Bir Kurtuluşun Vesilesi: Yahudilere Muhalefet

Müminlere Nidalar – Muhammed Sadık Türkmen / 2024 Eylül / 142. Sayı

“Ey iman edenler! Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın. Allah, Musa’yı, onların söylediklerinden temize çıkardı. O, Allah nezdinde itibarlı biriydi.”

(Ahzâb, 69)

Peygamberler, hitap ettikleri toplumlar için örnek alınacak şahsiyetler olarak gönderilmişlerdir. Onların getirdiği hidayet, toplumda benimsendiği ve tatbik edildiği oranda muhatap toplumlar düzelmiş, onlara karşı çıkıldığı oranda da fesat yaygınlaşmıştır. Peygamberlerin şahsiyetleri, iman eden toplumlar için imanın kalplere yerleşmesine vesile olmuş, bu sebeple insanların yollarını aydınlatan nice davetçiler ve dava adamları yetişmiştir.

 İnsanlık seviyesinin en üstün olduğu dönemler; peygamberlerin dönemleridir. Onlar sadece hasımlarını susturacak mucizelerle gelmezler. Aslında asıl gayeleri de zaten hasmını öfkeyle susturmak değildir. Onların asıl gayesi, hasımlarını; İslam’a gönül veren, onu kendisine dava ve dert edinen fertler olarak yetiştirmektir. Bununla beraber şu da bir hakikattir ki kendisine mucize gösterildiği halde o mucizeyi kabul etmeyen hasım, dostun verdiği eziyet kadar eziyet etmiş sayılmaz.

Kur’an-ı Kerim’i dikkatli bir şekilde inceleyen bir Müslüman, tüm peygamberlerin, kafir topluluklarla mücadele ettiklerini müşahede edecektir. Bu mücadele, daha çok tevhid ve şirk ekseninde dönüp toplumun ikiye ayrılıp saflara bölünmesinden sonra şirk ehlinin helaki ile sonuçlanmıştır. Bu durumdan, Hz. Musa aleyhisselam ile kavmi İsrailoğullarını istisna edebiliriz. Başlangıçta Hz. Musa aleyhisselam’ın mücadelesi, İsrailoğullarını köle edinen Firavun’a karşı olmuştu. Firavun’un boğularak helak olmasından sonra Hz. Musa aleyhisselam için imtihan farklılaşmış ve daha da karmaşık bir hale gelmişti. Çünkü karşısında; kendi canından ve kanından olan, Firavun’un zulmünden korumak için uğrunda yıllarca mücadele ettiği kavmi vardı.

Hz. Musa aleyhisselam, ilk dönem peygamberlerinden sonra gelmiş ve orta dönemin başlangıcını yapmıştı. Onda, ilk dönemin kapanışı ve orta dönemin başlangıcı birleşmekteydi. Bundan sonra toplu helakler değil toplumla mücadele süreci başlamıştı.

İsrailoğulları tarihini inceleyen kişi, onların, laf dinlemeyen yaramaz bir çocuk yapısını temsil ettiğini çok açık bir şekilde görür. Bu yüzden onlar, ulu’l-azm bir peygamberin ümmeti olma şerefine nail olmuşlarsa da bu özelliklerinden daha çok fıtrat bozukluğuyla ön plana çıkmışlardır. Allah Teala da onların örnek alınmayacak bir topluluk olduğunu bildirerek onlara karşı dikkatli olunması gerektiğini buyurmuştur.

İsrailoğulları’nın, Hz. Musa’ya Verdiği Eziyetlerden Bazıları

“Yine bir zaman Musa, kavmine: “Şüphesiz ki Allah size bir sığır kesmenizi emrediyor.” demişti. Onlar da “Bizimle alay mı ediyorsun?” demişlerdi. Musa da “Cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım.” demişti. Onlar “Bizim için rabbine dua et de onun ne olduğunu bize açıklasın.” dediler. Musa dedi ki: “Rabbim diyor ki: ‘O bir sığırdır. Ne çok yaşlıdır ne de çok gençtir. İkisinin ortasıdır.’ Emrolunduğunuzu yapın.” Onlar “Bizim için rabbine dua et de onun rengi nedir, bize açıklasın.” dediler. Musa dedi ki: “Rabbim diyor ki i: ‘Şüphesiz ki o, rengi bakanların hoşuna giden, sapsarı bir sığırdır.’” Onlar “Bizim için rabbine dua et de onun ne olduğunu bize (tam olarak) açıklasın. Çünkü bize göre sığırlar birbirine benzer oldular. Eğer Allah dilerse, şüphesiz ki bizler doğru olanı buluruz.” dediler. Musa dedi ki: “Rabbim diyor ki: ‘Doğrusu o, ne uysallaştırılmış olarak yeri süren ne de ekini sulayan bir sığdır. O kusursuzdur. Onda bir alacalık yoktur.’” Bunun üzerine onlar “İşte şimdi gerçeği getirdin.” dediler ve sığırı kestiler, neredeyse bunu yapmayacaklardı.” (Bakara, 67-71)

Oysa en başta sıradan bir sığır kesselerdi emri yerine getirmiş olacaklardı.

“Yine bir zaman şöyle demiştiniz: ‘Ey Musa! Bir yemeğe sabredemiyoruz. Bizim için rabbine dua et de sebze, acur, sarımsak, mercimek ve soğan gibi yerin bitirdiği şeylerden bize çıkarsın.’ Musa da dedi ki: ‘Hayırlı olanı, daha basit olan bir şeyle mi değiştirmek istiyorsunuz? O halde bir şehre inin, şüphesiz sizin için istediğiniz vardır.’ Onlara zillet ve miskinlik damgası vuruldu ve Allah’ın gazabına uğratılmış oldular. Bu, onların, Allah’ın ayetlerini inkar etmeleri ve haksız yere peygamberleri öldürmelerindendir. Yine bu, isyan etmelerinden ve haddi aşmalarındandır.” (Bakara, 61)

Oysa daha önce kendilerine, Allah tarafından, kudret helvası ve bıldırcın eti gönderiliyordu.

“Hani ‘Ey Musa! Biz, Allah’ı açıkça görmedikçe sana asla iman etmeyeceğiz.’ demiştiniz de sizler bakıp dururken yıldırım sizi çarpmıştı.” (Bakara, 55)

“Musa kavmine dedi ki: ‘Allah’tan yardım dileyin ve sabredin. Şüphesiz ki yer Allah’ındır. Onu kullarından dilediğine bırakır, akıbet Allah’tan korkanlarındır. Kavmi ‘Sen bize gelmeden önce de ve bize gelmenden sonra da eziyet edildik.’ dediler. Musa da ‘Umulur ki rabbiniz düşmanınızı yok eder ve sizi yeryüzünde onların yerine geçirir. Sonra da ne yapacağınıza bakar.’ Dedi.” (A’râf, 128- 129)

“İsrailoğullarını denizden geçirdik. Onlar kendilerine ait bir takım putlara tapıp duran bir kavme rastladılar ve Musa’ya ‘Ey Musa! Bunların nasıl ilahları varsa bize de öyle bir ilah yap.’ dediler. Musa da dedi ki: ‘Şüphesiz ki siz, cahillik eden bir kavimsiniz. Muhakkak ki putlara tapan şunların, içinde bulundukları şey (din) yok olmaya mahkumdur ve yaptıkları ameller batıldır.’ Yine dedi ki: ‘Size Allah’tan başka bir ilah mı arayacağım! Halbuki O, sizi alemlere üstün kılmıştır.” (A’râf, 138-140)

Oysa daha yeni Firavun’un ve ordusunun boğulduğunu görmüş, Kızıldeniz’i aşmışlardı. Henüz paçalarındaki ıslaklıklar bile kurumamıştı.

“Musa’nın kavmi, onun (Tur’a gitmesinin) ardından ziynet eşyalarından, böğür gibi ses çıkaran bir buzağı heykelini (ilah) edindiler. O buzağının, kendileri gibi konuşmadığını ve onları doğru yola sevk etmediğini görmediler mi? Böylece onu (ilah) edindiler ve zalimler oldular. Çokça pişman olup saptıklarını görünce ‘Yemin olsun ki eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa şüphesiz ki biz hüsrana uğrayanlardan oluruz.’ dediler. Musa kavmine kızgın ve üzgün olarak dönünce dedi ki: ‘Benden sonra yerime ne kötü olarak geçtiniz. Rabbinizin emrini acele mi ettiniz?’ Musa, levhaları yere attı ve kardeşinin başından tutup kendisine doğru çekmeye başladı. Kardeşi de (Harun da) dedi ki: ‘Ey annemin oğlu! Gerçekten bu kavim beni güçsüz buldular, neredeyse beni öldürüyorlardı. Sen de benimle düşmanları sevindirme, beni bu zalim kavimle bir tutma…” (A’râf, 148-150)

“Hatırla o zamanı ki Musa kavmine şöyle demişti: ‘Ey kavmim! Allah’ın, üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani O, içinizden peygamberler var etti. Sizi hükümdarlar yaptı. Ve size, alemlerden hiçbir kimseye vermediğini verdi. Ey kavmim! Allah’ın size yazdığı mukaddes yere girin. Gerisin geriye dönmeyin, yoksa hüsrana uğrayanlara dönüşürsünüz.’ Onlar da: ‘Ey Musa! Şüphesiz ki orada zorba bir kavim vardır. Onlar oradan çıkmadıkça biz oraya asla girmeyiz. Eğer oradan çıkarlarsa şüphesiz biz gireriz.’ dediler. Allah’tan korkanlardan ve Allah’ın kendilerine nimet verdiği iki adam ise ‘O zorbaların üzerine kapıdan girin. Oradan girerseniz şüphesiz siz galip gelirsiniz. Eğer müminler iseniz sadece Allah’a tevekkül edin.’ dediler. Kavmi ona ‘Ey Musa! Onlar orada oldukları müddetçe elbette ki biz oraya ebedi olarak girmeyeceğiz. Git, sen ve rabbin, ikiniz savaşın. Şüphesiz ki biz oturup duranlarız.’ dediler. Musa: ‘Ey Rabbim! Benim gücüm sadece kendime ve kardeşime yetiyor. Artık bizimle bu fasıklar güruhunun arasını ayır.’ dedi. Allah, Musa’ya şöyle dedi: ‘Kırk sene o Mukaddes yer onlara haram kılınmıştır. Yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklardır. O fasıklar güruhu için üzülme.” (Mâide, 20-26)

Allah’ın emri açık olduğu halde, kendi içlerinden iki şahidin tanıklık etmesinden sonra, fasıklık damgasını yemekten kaçınmayarak isyan yolunu seçtiler.

Ebu Hureyre dedi ki; Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Musa aleyhisselam, hayalı, hayasından dolayı da vücudunda hiçbir yer görünmeyecek kadar avretini örten biriydi. İsrailoğulları’ndan ona eziyet edenlerden bazıları ‘Bu şekilde örtünmesinin sebebi ya cilt hastası ya ayalarındaki bir kusurdan ya da başka bir afettendir.’ diyerek eziyet ettiler. Allah azze ve celle, Musa aleyhisselam’a eziyet için söyledikleri bu sözlerden onu temize çıkarmayı diledi. Bir gün tek başına kalınca elbiselerini çıkarıp bir taşın üzerine bıraktı ve yıkandı. Yıkanma işini bitirince elbisesini almaya yöneldi. O esnada taş, onun elbiseleriyle kaçınca Musa, asasını alarak ‘Ey taş! Elbiselerim. Ey taş! Elbiselerim.’ diyerek taşı takip etmeye başladı. İsrailoğulları’nın içinden bir topluluğun yanına varınca onun, çıplak olarak, Allah tarafından en güzel bir şekilde yaratılmış olduğunu gördüler. Böylece Allah, onu, söylemiş oldukları konuda temize çıkardı. Taş durunca elbisesini aldı ve giydi. Sonra asasıyla taşa vurmaya başladı. Vallahi vurmasından dolayı taşta ya üç ya beş ya da yedi iz bıraktı. İşte bu, Allah’ın şu buyruğudur: ‘Ey iman edenler! Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın. Allah, Musa’yı, onların söyledikleri şeylerden temize çıkardı. O, Allah nezdinde itibarlı biriydi.’[1]

Ayet-i Kerime ile Alakalı Bazı Mülahazalar

1. Allah’a davet eden kişi, yola çıkmadan önce mutlaka eziyete uğrayacağını bilmelidir. Bu peygamberlerin yoludur ve peygamberler bu eziyetlere tahammül etmişlerdir. Yunus aleyhisselam’ın kıssasında, yapılan ufak bir acelenin dahi nasıl mukabele gördüğü üzerinde uzun uzun düşünülmelidir.

2. Müslüman, Allah’a bağlı olduğu müddetçe asla mahcup olmayacaktır. Kınayanların kınaması, onu kötü isimlerle karalamaya çalışanların propagandası boşa çıkacaktır. Allah, veli kullarını asla yalnız bırakmaz.

3. İsrailoğulları’nın bozulmaları, başta attıkları hatalı adımları yeni yanlış adımlarla devam ettirmelerinden dolayıdır. Eğer tevbe etselerdi elbette Allah onları affederdi. İslam ümmeti, bundan ibret almalı ve istikamet üzere kalmanın yollarını araştırıp ona tabi olmalıdır. Bir toplum, kendi özünde olanı olumlu ya da olumsuz yöne değiştirmeden Allah, onları değiştirmez.

4. İsrailoğulları, insanlığın, ancak kendileri gibi hareket edince bozulacağını biliyor. Bu yüzden dünyayı, kendileri gibi olmaya zorluyorlar. Allah ise müminleri onlara benzemekten sakındırmıştır. Allah Teala buyuruyor ki: “Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları veli edinmeyin. Onlar birbirlerinin velileridir. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da onlardandır. Allah zalimler topluluğuna hidayet vermez.” (Mâide, 51)


[1]. Buhari