Bir Şahsiyet Bir Eser – Cihan Malay / 2024 Aralık / 145. Sayı
HAYATI
Abdullah Yıldız, 1954 yılında Adana’da dünyaya geldi. İlk okulu köyünde okuduktan sonra Adana İmam Hatip Lisesi’ni 1973 yılında bitirdi. Aynı yıl girdiği Konya Selçuk Eğitim Enstitüsü’nden 1976 yılında mezun oldu. Çeşitli dergilerde yazılar yazdı.
2006 yılında birkaç arkadaşıyla “Namaz Gönüllüleri Platformu”nun kuruluşuna öncülük etti. “Namazla Diriliş Programları” adıyla Türkiye ve Avrupa’da binlerce insanın namazla buluşmasına ve namaz bilinci kazanmasına zemin hazırladı.
NAMAZ BİR TEVHİD EYLEMİ
“Yazıklar olsun o namaz kılanlara…
Ki onlar kıldıkları namazdan habersizdirler.” (Maûn, 4-5)
Bu âyetleri okuyan ve üzerinde düşünen her Müslüman, kendi kendisine şu soruları yöneltmelidir:
– Acaba biz Müslümanlar kıldığımız namazlardan ne ölçüde haberdarız?
– Niçin namaz kıldığımızın, namazda neler söylediğimizin, Allah’a hangi konularda söz verdiğimizin ve namaz esnasında yaptığımız bedensel hareketlerin ne manaya geldiğinin farkında ve şuurunda mıyız?”
Müslümanların önemli bir bölümü düzenli ve sürekli namaz kılıyor olmakla birlikte, maalesef bu namazlar şekli ve örfi bir alışkanlık düzeyinde kalmaktadır. Adeta bir yük ve hatta angarya haline gelen icbari bir görev…
Kolaylıkla terkedilebilen, olsa da olmasa da olan, insan hayatında hiçbir belirleyiciliği ve müsbet etkisi görülmeyen, geleneksel, kupkuru bir işlem düzeyinde kalıyor…
‘Allahu ekber!’ ile namaza başlayan bir insanın, namazın sonunda bambaşka ve kendini yenilemiş bir mü’min haline gelmesi gerekirken; bizler namazımızdan hiç etkilenmiyoruz.[1]
Namaz, günde beş vakit Allah’ı birlemenin, yani tevhid’in eyleme dönüşmesinin adıdır.[2]
Tevhidden sonra ilk emir, namazdır.
Allah’ın Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Muaz bin Cebeli -Allah ondan razı olsun- Yemen’e vali ve kadı olarak gönderirken şöyle buyurdu:
“Onları, Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim de Allah’ın Rasûlü olduğuma şahadet etmeye davet et. Eğer onlar bunu kabul edip itaat ederlerse, bu defa onlara, her gece ve gündüz üzerlerine Allahu Teâlâ’nın beş vakit namaz farz kıldığını öğret…”[3]
En faziletli ibadet, namazdır.
Allah’ın Rasûlü’ne soruldu: “Allah’ın en çok sevdiği amel hangisidir?”
“Vakti gelince kılınan namazdır.” buyurdu.[4]
Cennetin anahtarı, namazdır.
“Cennetin anahtarı namazdır.”[5]
Mümin ile kafir arasında ölçü, namazdır.
“Sizi cehenneme sokan nedir? “Biz namaz kılanlardan değildik” derler.” (Müddesir, 42-43)
NAMAZ EYLEMİ
Namaz, baştan sona bir tevhid eylemi… İlk olarak ‘Allahu ekber!’ sloganıyla namaza başlanır, en büyük sıfatının yalnızca Allah’a ait olduğu, O’nun dışındaki tüm varlıkların bir hiç olduğu ve sadece Allah’ın ‘ilah ve rab’ olarak kabul edilebileceği ilan edilir. Ezanda, kâmette, kıyama başlarken, rükû ve secdeye varılırken, otururken, kalkarken ve namazın sonunda sürekli tekrarlanan bu mübarek kelime, ‘tevhid’in en özlü ifadesidir.[6]
Namazda en çok tekrar edilen kelime ‘Allahu ekber’dir.
Tekbir’in ifadesi ‘Allahu ekber’dir. Bu, yalnızca Allah’ı büyük tanımak, O’nun dışındaki hiçbir varlığı, hiçbir kimseyi, hiçbir güç ve kuvveti büyük tanımamak, kendisinde büyüklük ve yücelik vehmeden tüm insanların, kurum ve sistemlerin küçüklüğünü, aczini ve güçsüzlüğünü ilan etmek demektir. Allah’ı yüceltip ulularken, kulun kendi zaafını ve hiçliğini itiraf etmesidir. Azamet ve kibriyanın (ululuk), büyüklük ve yüceliğin, sadece ve sadece Mütekebbir (çok büyük) olan Allah’a ait olduğunu kabul ve tasdik etmektir.[7]
Acaba namazı günde beş ayrı vakitte kılmanın; bir başka ifade ile, günlük hayatın akışını beş defa durdurarak Allah’ın huzuruna çıkmanın hikmeti nedir? Allahu Teâlâ, kullarının gündelik işlerini beş defa bir kenara bırakarak namaz atmosferine girmelerini niçin istemektedir?
İnsanoğlu, mala mülke ve dünyevi zevklere karşı büyük bir zaaf içerisindedir.
“Doğrusu o, malı çok sever.” (Adiyat, 8) Bu sevgi ve tutkular, insana Rabb’ini, cenneti, cehennemi, ölümü ve ahireti unutturur.
Ebedi nimetlerin Allah katında olduğunu, insanın bu dünyaya yalnızca Allah’a kulluk etmek ve O’nun nimetlerini yerli yerinde kullanarak şükretmek, hamdetmek ve Rabb’ini zikr ve tesbih etmek için geldiğini unutan kul, sık sık uyarılmaya, hatırlatılmaya ne kadar da muhtaçtır. Günde en az beş kez ruhi bir inkılapla asli görevini idrak edip kendine gelemezse, bu unutkan varlığın hali nice olur?
İşte bu yüzdendir ki, her namaz vakti çok büyük ve önemli bir inkılabın başlangıcıdır. Şirk bataklığından tevhid atmosferine, dünyanın geçici zevklerinden ahiretin ebedi lezzetlerine, kesin bir geçiş ve intikal vakti.
Ezan ile unuttuğu Rabb’ini hatırlayıp O’na yönelecek, Halik-ı zü’l-Celâl ile sohbet edip kalbini O’na teslim edecek ve böylece bu muazzam inkılabı gerçekleştirmiş olacaktır.[8]
‘Allahu ekber!’ diyerek namaza başlayan bir mü’minin, artık dünya, dünyevi düşünce ve kaygılar ile olan bağlantısını kesmiş, kalbini yüceler yücesi olan Allah’a bağlamış olması gerekir.[9]
Namazda Kur’ân’ı okuyuşumuzda, her âyetin manası üzerinde iyiden iyiye düşünmeli, muhtevaya göre ses tonumuzu ayarlayarak tüm benliğimizle Kur’ân’ı hissetmeliyiz.[10] Bu yüzden, namazda okuyacağın âyet ve sureleri, manasını daha iyi anlayıp duygulanabileceğin, âyet ve surelerden seçmeli, âyet âyet, kelime kelime Kur’ân’ı tedebbür ve tefekkür etmeli, onu içine sindire sindire okumalısın.[11]
Fatiha’yı okumadan önce ‘Bismillahi’r-Rahmani’r-Rahim’ demekle, namaza niçin, hangi amaçla başladığımızı ortaya koymuş oluruz: “Allah adına, Allah için, O’nu tesbih ve tenzih etmek için, yalnız O’ndan yardım dilemek, yalnız O’na boyun eğmek için…” Şuuruna varılarak söylenen bir besmeleyle mü’min; niyetini, yönünü ve ulaşacağı hedefini tayin etmiş ve Allah’a ulaşmak için yola çıkmış demektir.[12]
NAMAZIN DÖRT FİİL ÖĞESİ
Kıyam; “Allah’a saygıda ve tazimde bulunmak amacıyla namazda ayakta durmak ve namaz için ayağa kalkmak” demektir.[13]
Kul, Allah’ın huzurunda kalbî bir teslimiyet, derin bir tevazu ve eziklik duyarak ayakta namaza başlar. İnsanların pek çoğunun gurur ve kibirle yukarılara kaldırdığı başını, Allah’ın azamet ve celâli karşısında saygı ve hürmetle öne eğer, mutedil ve sakin bir tavırla O’nun divanına durur. Allah’tan başka herşeyi bir kenara bırakarak O’nun emir ve iradesine tâbi olur.[14]
Rükû; “Allah’ın azameti ve büyüklüğü karşısında, kulun kendi küçüklüğünü ve güçsüzlüğünü itiraf için namazda boynunu öne doğru eğmesi”dir.[15]
Mü’minin, alemlerin Rabbi olan Allah’ın karşısında eğilmesi; O’nun azameti, gücü ve kudreti karşısında kendi güçsüzlüğünü, acizliğini ve zayıflığını itiraf etmesi anlamına gelir.[16]
Secde; “sadece Allah için yapılan, mutlak bir teslimiyet ve mutlak bir saygı demek olan yere kapanma hali”ni ifade eder.[17]
Kibrin ve gururun, yerini sonsuz bir teslimiyete terkettiği kutlu bir eylemdir secde… Kulun Allah’a en yakın olduğu, tüm benliğiyle Rabb’ine teslim olduğu vecd hali…[18]Ka’de; “namazda diz çökerek ayaklar üzerine oturma”ya denir.[19]
Kıyam, rükû ve secde merhalelerini sırasıyla ve başarıyla geçen kul, teşehhüd için oturduğunda, arada hiçbir vasıta ve aracı bulunmaksızın, doğrudan doğruya ve şahsen Allah azze ve celle ile muhatap olmuş demektir.[20]
[1]. Abdullah Yıldız, Namaz Bir Tevhid Eylemi, Pınar Yayınları, 25.Baskı, Şubat-2014, s.9-10.
[2]. Abdullah Yıldız, Age, s.20.
[3]. Buhârî, “Zekat” 96.
[4]. Buhari, “Namaz Vakitleri”, 6; Tirmizi, “Salat”, 173.
[5]. Müslim, “İman”, 10; Tirmizi, “Zekat”, 2; Nesâî, “Salat”, 4.
[6]. Abdullah Yıldız, Age, s.184.
[7]. Abdullah Yıldız, Age, s.34.
[8]. Abdullah Yıldız, Age, s.56-59.
[9]. Abdullah Yıldız, Age, s.77.
[10]. Abdullah Yıldız, Age, s.85.
[11]. Abdullah Yıldız, Age, s.92.
[12]. Abdullah Yıldız, Age, s.95.
[13]. Abdullah Yıldız, Age, s.51.
[14]. Abdullah Yıldız, Age, s.115.
[15]. Abdullah Yıldız, Age, s.52.
[16]. Abdullah Yıldız, Age, s.119.
[17]. Abdullah Yıldız, Age, s.53.
[18]. Abdullah Yıldız, Age, s.124.
[19]. Abdullah Yıldız, Age, s.54.
[20]. Abdullah Yıldız, Age, s.132.