Müminlere Nidalar – Muhammed Sadık Türkmen / 146. Sayı
Kur’an-ı Kerim, müminleri belirli aralıklarla ve birbirine yakın ifadelerle sürekli olarak Allah’a ve Rasûlüne itaat konusunda uyarır ve bu konunun önemine dikkat çeker. Bu uyarının farklı konulardan sonra gelmesi aslında zannedildiği gibi sadece belirli ibadetlerde değil, hayatın her noktasında Allah ve Rasûlü’nün istediği şekilde yaşanması talebi yatmaktadır. Bu konuda gösterilecek en ufak bir tavizin bile telafisi oldukça zordur.
Müminler, itaatlerini yalnızca sözleriyle değil, amelleriyle gösterirler. Bu konuda Rablerinin kendilerini sürekli olarak imtihanlara tabi tuttuğunu bilirler. İtaatin ortaya çıkması, tıpkı ateşte tutulan bir maddenin altın mı yoksa değersiz bir maden mi olduğunu belirlemek için yapılan test gibidir. Altın erir ve saf hali ortaya çıkar; değersiz madde ise köpük olup uçar.
Allah Teâlâ, herkesi gücü nispetinde sorumlu tutmaktadır. Dolayısıyla itaat de güç nispetindedir. Kur’an-ı Kerim’de pek çok salih amel, bazı kişilerden sadece güç yetirememelerinden dolayı kaldırılmıştır. Bununla birlikte, mümin fırsatını bulduğunda salih amellere yönelmekte tereddüt etmemelidir. Bir insan, bir konuda her şeyi yapmaya gücü yetmese bile, bazı işleri yapmaktan geri durmamalıdır. Zira yapılan ameller, bizzat o ameli yapanı şekillendirir ve onunla ilgili bazı ahlakları kazandırır.
Alimler, bir amelin makbul olabilmesi için iki şartı taşıması gerektiği konusunda görüş birliğine varmışlardır:
Amelin İslam’ın çerçevesinde olması.
Allah için ihlasla yapılması.
Son yıllarda İslam için yükselen seslerin belli bir zaman sonra farklı yönlere kaydığı, hatta bizzat çıkış kaynağı olan İslam’a ve İslam ehline düşmanlığa dönüştüğü sıkça görülmektedir. Bunun en büyük sebebi, henüz işin başında yapılan hatalardır. Allah’a ve peygamberine itaat prensipleri yanlış anlaşıldığı veya yanlış uygulandığı için sonuç da yanlış olmaktadır. Böylece pek çok gayret ve emek heba olmakta, Müslümanların umutları kırılmakta ve yeniden toparlanma azmi sekteye uğramaktadır.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: “Allah katında işlerin en sevimlisi, az da olsa devamlı yapılandır.” Sağlam bir anlayış üzerine bina edilen hiçbir amel, bazı sarsıntılar yaşasa da yok olmaz.
Bir diğer ismi kitâl (Savaş) Sûresi olan Muhammed Suresi, özellikle münafıklara dikkat çekerek müminleri uyarmaktadır. Müminlerin, münafıklık damgasıyla mühürlenmiş amellerden kaçınmaları ve bu ahlaka dikkat etmeleri gerekmektedir. Özellikle Allah yolunda cihad gibi büyük amellerde ihtiyatlı davranılması ve bu konunun gelişi güzel ağızlarda dolaşan bir ifade olmaktan çıkarılması istenmiştir. Ancak iş başa düştüğünde yapılacak şey, itaat etmek ve gereğini yerine getirmektir.
Ayetin, kâfirlerin durumunu belirten iki ayet arasında gelmesi de Allah’a ve Resulüne isyanın çok ince bir çizgi olduğuna işaret etmektedir. Mümin, dünya hayatında gelişigüzel davranarak kumar oynamaz ve amellerini küfre meylederek iptal etmez.
Müfessirlerin Ayet-i Kerime Hakkındaki Görüşleri
İbn Kesir tefsirinde şöyle der: “Ebu Aliye şöyle demiştir: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabı, ‘Allah’a itaat edin. Peygambere itaat edin. Sakın amellerinizi boşa çıkarmayın’ ayeti nazil oluncaya kadar şirk işleyen kişiye amel fayda vermediği gibi, ‘La ilahe illallah’ diyene de günahın zarar vermediği görüşündeydiler. Bu ayet inince, günah işlemenin ameli geçersiz kılacağından korktular.”
İbn Ömer ise şöyle demiştir: “Allah’a itaat edin. Peygambere itaat edin. Sakın amellerinizi boşa çıkarmayın.” ayeti nazil oluncaya kadar her salih amelin makbul olduğuna inanırdık. Ayet indikten sonra: ‘Amellerimizi boşa çıkaran şey nedir acaba?’ diye sormaya başladık. Bunun, Allah’ın azabını indiren büyük günahlar ve fuhşiyat olduğunu düşündük.”
Daha sonra: “Şüphesiz ki Allah, kendisine ortak koşulmasını affetmez. Bunun dışındakini dilediği kimse için affeder.” (Nisa, 48) ayeti nazil oldu. Bu ayetten sonra biz, bu konu hakkında konuşmaktan kaçındık. Ancak yine de büyük günah işleyenler ve fuhşiyata dalanlar hakkındaki korkumuz ve bunlara yaklaşmayanlar için ise ümidimiz devam etti.[1]
Mahmut Tahmaz, “Et-Tefsirü’l-Mevdûî” adlı eserinde şöyle der: Riddet (Dinden çıkmak), tüm salih amelleri boşa çıkarır. Kendini beğenme, riya, iyiliği başa kakma ve eziyet verme ise sadakaların sevabını yok eder. İmam Malik ve Ebu Hanife’nin de içinde olduğu bazı alimler, nafile amellerden herhangi birine başlanıldığında onu bitirmenin vacip olduğunu, bu ayeti delil göstererek belirtmişlerdir. Amelleri tamamlamanın, yarım bırakılmışlarsa da kazasının yapılmasının vacip olduğunu ifade etmişlerdir.[2]
Muhammed Ratıb en-Nablusi ise şöyle der: Belki biri “Bu ayetin bir önceki ayet ile ilintisi nedir? Bu ayetteki hitap müminleredir. Nasıl bir alaka vardır?” diye sorabilir. Cevaben deriz ki Allah Azze ve Celle, daima müminlere hitap eder. Onlara bilgisi kendi yanlarında olan konularda emirler verir. Ancak namaz kılan bir insana namaz kıl denirse ona, “namazında sebat et” denmiş olur. Namazı eksik olan bir insana namaz kıl dersek ona namazını tam kıl dermiş oluruz. Hiç namaz kılmayan bir insana namaz kıl dersek bilfiil namaza başla demiş oluruz. Dolayısıyla emrin amacı ya sebat etme ya işi tam yapma ya da yapılmayan bir işe başlamamasındandır. Eğer müminlerden zayıf imanlı olan biri kafirlerle ticari, akrabalık ve nesep bağı varsa veya onların kafirlerle bazı menfaat bağları olup kafirler oldukları konumda akideyi yalanlıyor, bizden yüz çeviriyor, Allah yoluna girmeyi engelliyor, peygambere ve ondan sonra peygambere tabi olanlara tuzak kuruyorlarsa bununla beraber mümin kişi kafirin amelinde ona yumuşak davranıyorsa o müminin ameli düşer.[3]
Şehit Seyyid Kutub şöyle der: Bu emir, o zamanlar, İslam toplumunda itaatin mükemmelini araştırmayan ya da İslam’ın koyduğu bazı yükümlülükleri zor kabul eden veya İslam’ın karşısına dikilen ve onun her yönden gücünü deneyen güçlü ve çetin, çeşit çeşit zümrelerle cihad etmenin gerektirdiği fedakarlıkları katlanılmaz sayan bir zümre olduğunu gösterir. Bu İslam’la çarpışan zümreleri müslümanlarla ortak yararlar ve akrabalık bağları bağlıyordu. Bu bağlardan İslam inancının gerektirdiği şekilde, tamamı ile vazgeçmek ve onları kesip atmak son derece zordu.
Bu emir, samimi Müslümanların ruhlarına derince şiddetli bir etki bırakmıştı. Bu emir nedeniyle kalpleri ürpermiş, bunun sonucunda amellerini boşa çıkaracak ve iyiliklerini yok edecek şeyler yapmaktan korkmuşlardı.[4]
Ayet-i Kerime İle İlgili Bazı Mülahazalar
İslam’ın çokça değindiği ve müminlere sürekli uyarılar gönderdiği emirler sac ayağı mesabesindedir. Bunlar olmadan sağlam bir binanın yükselmesi mümkün değildir. Bu emirlerin başında ise Allah ve Rasûlü’ne itaat gelmektedir. İtaat konusunun değişik konulardan sonra gelmesi ise onun hayatın her yönünde olması gerektiğine bir işarettir.
İtaati her zaman en üst derecesiyle değerlendirmek yanlış bir yaklaşımdır. Bazen küçük gibi görülen bir ameli terk etmek büyük neticeler doğurabilir. Bir dakika geç kalınan bir sınavda bir yılın heba olması gibi bir durumdur bu. Allah Teala: “Ey iman edenler! Sesinizi peygamber sesi üzerine yükseltmeyin. Birbirimizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi peygamberle de yüksek sesle konuşmayın. Yoksa siz farkına varmadan amellerimiz boşa gider.” (Hucurât, 2) buyuruyor.
İnsan bu dünyada yaptığı amellerin karşılığını muhakkak görecektir. Aslında günlük hayatta yaptığımız ameller bizde bir ahlak oluşturmaktadır. Gelişi güzel hareket etmek yerine ahlak ve şahsiyetimizi güçlendirecek işlerle meşgul olmalıyız.
“İnsan hata yapmaya meyyaldir, hata yapanların en hayırlısı ise tevbe edenlerdir.” hadisi şerifini hayatımızda önemli bir prensip olarak görmeliyiz. Hz. Adem aleyhisselam’ın yolunu izlemek ve hatadan sonra tevbe etmek mükellefiyetindeyiz. İblis gibi, hata ettikten sonra hatada ısrar etmek amelleri boşa çıkarır. İslam için gayret ederken yapacağımız her ayak sürçmelerinde bu tabloyu hatırlamalıyız.
[1]. El-Mervezî, Kitâbu’s-Salah; Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azîm
[2]. Aynı ayetin tefsirinden.
[3]. Nablusi Tefsiri, Aynı ayetin tefsirinden.
[4]. Fî Zilâli’l-Kur’ân, Tayf Yayınları, Aynı ayetin tefsirinden.