Dava Erinin Müslüman Kardeşleri İle Olan Bağı Nasıl Olmalı?

Kapak Dosya – Ümit Şit / 2018 Kasım / 72. Sayı

“Müminler birbirini sevmede, birbirlerine karşı sevgi ve merhamet göstermede tek bir beden gibidir. O bedenin bir organı acı çektiği zaman, bedenin diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateş çekerler.” [1]
Allah’a iman edip onun yolunda mücadele eden müminlerin kardeşliği akideye dayalı bir kardeşliktir. Akideye bağlı kardeşlik yeri geldiğinde aynı karındaş olan, aynı kana sahip, anne ve babası bir olan kardeşliğin bile önüne geçmiştir. Çünkü Allah Teâlâ insanların aynı kandan geldiğine ya da ırklarının aynı oluşlarına değil, neye, nasıl inandıklarına bakmaktadır. Nitekim Allah Teâlâ, Kur’an’ı Kerim’de insanlara buyururken; ey Araplar, ey Türkler, ey Kürtler olarak hitap etmek yerine ey münafıklar, ey kafirler, ey fasıklar, ey müminler diye hitap etmektedir. Buradan anlaşılıyor ki Allah Teâlâ; insanların hayatını, ölümünü, ibadetlerini kime adadıklarını ön plana çıkararak sınıflandırmaktadır. Bu yüzden Allah’ın dini en yüce olsun, her yerde hâkim olsun, her zamanda kaim olsun diye mücadele eden dava erlerinin, çevresinde bulunan mümin kardeşlerini bir nimet olarak görmesi gerekmektedir. Peki neden?

Her davetçinin yaşadığı toplumda ya cahiliye hakimdir ya da cahilce ameller işlenmektedir. Günümüz toplumunda Müslümanlar hayatlarına batının kokuşmuş kültürlerini yamamaya çalışırken İslam’ın kaidelerinden taviz verdiklerini görmemektedirler. Günümüz Müslümanları modern olayım derken renkten renge girerek, Allah’ın boyasından uzaklaştığını fark etmemektedir. Toplumumuzdaki ben Müslümanım diyen insanların izlediklerine, okuduklarına, konuştuklarına, düşündüklerine, yaptıklarına baktığımızda İslam’dan ne kadar uzak, seküler dünya dinine ise ne kadar yakın olduğunu müşahede etmekteyiz. Şekil olarak en İslami görünen Müslümanların bile hayatlarında hurafeler ve bidatler azımsanmayacak haldedir. İnsanlar kafirler gibi düşünüp, kafirler gibi yaşarken kendilerini mümin olarak nitelemeleri cahilliklerinin ne kadar ileri derecede olduğunu bizlere göstermektedir.

Allah’a secde etmenin kendilerine ağır geldiği kadın ver erkekler, dünyayı tefekkür etmekten Allah’ı gündemine alamayan yetişkinlerin bilgi sattığı ortamlar, menfaate dayalı arkadaşlıkların günden güne daha da arttığı sokaklar, cenneti hedeflemek yerine cenneti dünyada inşa etmeye çalışan gençlere şahit olan evler her yanı kuşatmışken, ey davetçi kardeşlerim yanında bulunan dava kardeşlerin Allah’ın seçkin kulu olarak bir nimet değil midirler? Hayatının her karesini Allah’a adayan, secdelerini Allah için yapan, adımlarını Allah için atan, konuşmasını, susmasını, gülmesini, ağlamasını hep Allah’a adayan şu muvahhidler bir nimet değil midir? Şirkin zulmeti her yeri kaplarken, müminlerin nuru ile aydınlanmıyor mu karanlıklar? Hak ehlinin var oluşu batılın kendini hak görmesindeki en büyük engel değil midir? İslam’ı kalplere, vicdanlara hapsetmeye çalışanlara karşı, hayatını, ölümünü ve ibadetlerini Allah’a sunarak özgürleşen şu kardeşlerin bir nimet değil midir? Elbette öyledir.

Dava erinin çevresinde bulunan müslüman kardeşleri onun için bir nimettir. Dava erleri İslam’ı sosyal hayatta yaşanır kılma adına mücadele etmektedirler. Bu mücadele zaman olur, çok çetin geçen bir kıştan daha soğuk olabilir. Bu mücadele zaman gelir elimizde tuttuğumuz bir kor parçası haline gelebilir. Davet eri tek başına birkaç adım atarken, müslüman kardeşleri ile yüzlerce adım atabilmektedir. Bu durum ise kalplere, dünya yolculuğunu kısa sürede bitirebilme umudu taşımaktadır. O zaman her davetçi yol arkadaşına önem vermesi gerekir. Nitekim amaçlanan hedefe beraber yürüyeceklerdir. Beraber sıkıntılar içinde kalırken, beraber Allah’tan gelecek yardımla ferahlayacaklardır. Beraber hakaret ve eziyete maruz kalırlarken, beraber takdire ve övgüye mazhar olacak işlerde bulunacaklardır. Bazen zorlukların ağırlıkları göz kapaklarına inecek ve damlalar halinde düşecektir. Bu damlaları elindeki mendille karşılayacak olan yine yanındaki müslüman kardeşin olacaktır. Kan bağı bulunan kardeşin senden uzak bir hayat yaşarken, Allah için yaşayan kardeşlerin nefesin kadar yakınında bulunacaktır. Hem de hiçbir menfaat beklemeksizin hep yakınında duran isim olacaktır. İşte bunun için yanımızdaki kardeşlerimizi, Allah’ın seçkin kulları olarak görmemiz gerekmektedir. Böylelikle onlarla olan bağlarımızı güçlendirmemiz gerekecek ve bunun için adımlar atılacaktır. Peki bağlarımızı güçlendirecek olan bu adımlar nelerdir?

Dava Erinin Kardeşine Karşı Tevazu Sahibi Olması

Rasûlullah sallallahu aleyhi sellem şöyle buyurmaktadır: “Alçak gönüllü olun, öyle ki biri diğerine karşı üstünlük taslamasın. Biri diğeri üzerine karşı taşkınlık yapmasın.” [2]

Dava sahibi olan bir Müslüman, Müslüman kardeşine karşı daima tevazu içerisindedir. Şayet malı, çocukları, soyu, makamı ya da mesleği ile üstünlük taslamaya çalışırsa ya da ima ederse tevazu sahibi sıfatını kaybetmiş olur. Müslümanların kendi aralarında alçak gönüllü olması her iki tarafında hoşuna gider ve birbirlerini kırmamak için sözlerine dikkat ederler. Kardeşinin sevmediği, hoşlanmadığı söz ve davranışlardan kaçınırlar. Karşılıklı tevazuunun oluşması kalpleri birbirine yakınlaştırırken kardeşlik bağlarını da güçlendirmektedir.

Dava Erinin Kardeşlerine Eziyet Verecek Şeyleri Ortadan Kaldırması

Ebu Berze radıyallahu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e şöyle dedi: “Ey Allah’ın peygamberi! Bana menfaati dokunacak bir şey öğret. Rasûlullah buyurdu ki: “Müminlerin yolunda onlara eziyet verecek şeyleri kaldır.” [3]

Kardeşlerine karşı eziyet veren ne olursa olsun onu kaldırmak için uğraş ver. Bu engel ya aşırı borçlanma olabilir ya da sahibini sıkıntıya sokabilecek başka bir engel olabilir. Müslüman kardeşinin işini kolaylaştırman aranızdaki bağları güçlendirecektir. Hasta olan kardeşini ziyaret ederek yolda olan ümitsizliği kaldır. Borçlu olan kardeşine yardım ederek yolda olan stres ve üzüntüleri kaldır. İş bulamayan kardeşine iş bulmak için çalışarak ortada bulunan tasayı ortadan kaldır.

Mümin Kardeşini Tatlı ve Güler Yüzle Karşılamak

“Kardeşinin yüzüne gülümsemen, senin için bir sadakadır.” [4]

Ey davetçi kardeşim! Sen şu cahildir şuna gülümseyeyim belki hidayete gelir düşüncesiyle hareket edemezsin. Sen tebessümü ibadet gören bir peygamberin ümmetindensin. Kim olursa olsun tebessüm etmen karşındakinin de sana tebessüm etmesini sağlayacak ve aradaki muhabbeti arttıracaktır. Muhataplarına karşı güler yüzle davranıp kendisi gibi davetçi olan kardeşine ise ciddi ve asık bir suratla karşılaması hatta karşılamaktan kaçması olacak şey değildir. Bu özellik bir davetçi de bulunacak bir özellik değildir.

Kendi İçin İstediğini Müslüman Kardeşi İçinde İstemesi

“Bir adam bir topluma imam olup da sadece onlar dışında kendisi için dua ederek imam olmasın. Şayet böyle yapacak olursa, onlara ihanet etmiş olur.” [5]

Bir davetçi dualarında kendisi için ne istiyorsa kardeşleri içinde aynı şeyleri istemesi gerekmektedir. Bir öncü her zaman içinde bulunduğu toplumdaki insanlara merhamet nazarı ile bakar. Kendisine merhameti istiyorsa kendisi de merhametli olmak zorundadır.

 Dava adamı hasetçi, kinci bir yapıda olamaz. Şayet kardeşi yeni bir binek aldıysa buna sevinmeli hayır dua etmelidir. Şayet kardeşinin başına bir musibet geldiğinde buna sevinmemeli Allah’tan bağışlanma dilemelidir. Hatta aradaki bağı güçlendirme adına hediye alıp vermelidir. Tabi ki, hediye konusunu kendi aralarında istismar aracı olarak kullanarak hediyenin tesirini azaltmamaları gerekmektedir. Ya da hediye konusunu kendi aralarında mizah haline getirerek, hediyeleşmenin içini boşaltmamaları gerekmektedir.

Kardeşlerinin Haklarını Gözetir

“Müslümanın, Müslüman üzerinde altı hakkı vardır. Karşılaştığında selam vereceksin, seni çağırdığında davetine katılacaksın. Senden öğüt almak istediğinde öğüt vereceksin. Aksırdığında Allah’tan rahmet dileyeceksin. Hastalandığında ziyaret edecek, öldüğünde ise cenazesine gideceksin.” [6]

Bir dava eri, Müslüman kardeşinin üzerindeki haklarına riayet eder. Kızgın olsun, dargın olsun, frekansları tutmayan bir kardeşi olsa dahi bu temel kardeşlik haklarını gözetmesi onun kardeşi ile arasında bulunan bir sözleşmenin yerine getirilmesi demektir. Bir dava adamı asla kendisine selam verildiğinde işim vardı selamını alamadım diyemez. Bir dava adamı asla mümin kardeşi yanına gelip maruzatı için nasihat istediğinde işim var diyemez. Bir davetçi, Müslüman kardeşine aksırdığında rahmet ve esenlik dilerken, hasta olduğunda yanı başında ilk nefes alıp veren kişi olmalıdır. Ve artık kardeşi nefes almayı bıraktığında ise arkasında saf tutan, ardından hayır dua eden yine o Müslüman kardeşi olmalıdır.

Mümin Kardeşine Zarar Vermemek

“Kim bir mümini zarara sokarsa, Allah’tan o sebeple kendisini zarara sokar. Kim bir mümine düşmanlık gösterirse Allah da onun aleyhine düşmanlık gösterir.” [7]

Bilerek mümin kardeşini zarara sokacak hamlelerde bulunmak aslında kişinin kendi aleyhine olan bir tutumdur. Nitekim mümin, müminin kardeşidir. Ona gelen ziyan sana da isabet edecektir. Şüphesiz bir vücudun azaları gibiyse müminlerin bağı ki öyledir. O zaman kendi kendini öldürme ey müslüman. Aksine sağlıklı azalarla devam edebilmen için kardeşin için hayrı iste ve bunun için çalış. İster ticaretteki zarar olsun isterse korku dolu bir şaka ile psikolojisine zarar vermek olsun aynı şeydir. Nitekim mümini korkutmak her şekli ile haramdır.

Müminleri Terk Etmemek

Bir Müslüman kardeşiyle üç günden fazla dargın kalamaz. Kızgın halde ise üç gün süresi vardır. Üç gün sonra kimin imanı daha kuvvetliyse o kazanır. Kardeşler illaki çekişir ya da tartışabilirler. Ancak bu tartışmanın sonu kine bağlanmaması gerekir. Şayet bu şekilde olursa beraber baş koyulan dava sekteye uğrar. Allah için çıkılan yolda şeytan boş durmayarak müminlerin aralarını açmak için türlü türlü desiselerle önlerini kesecektir. Ama sen aldanma, kardeşine güzel sözle yaklaş ve affedici ol. Kardeşini terk etme. Terk edersen onun yanına şeytandan başkası yaklaşmaz

Müminlerin İşlerine Önem Vermek ve İçinde Bulundukları Musibetlere Dertlenmek

“Kim bir müminin işine önem vermeden sabahlarsa, o onlardan değildir.” [8]

Bir dava adamının davası ümmettir. Ümmeti ise fertler oluşturur. Yanındaki kardeşinin sıkıntılarına kulak tıkayan biri ümmete göz kulak olamaz.

Bugün yanındaki kardeşinin musibeti için üzülmeyen bir dava adamı Suriye, Irak, Afganistan için üzülmesi kendisi için sloganik bir üzüntü halini alacak ve asla içselleşmeyecektir.

Sonuç olarak; bir dava erinin kardeşleri ile bağı Rasûlullah sallallahu aleyhi sellem ’in ashabı ile olan bağı örnekliğinde olmalıdır. Bir dava adamı yola tek çıkmaz ama yolun sonunda tek başına kalabilir. İslam davası ilk yıllardan günümüze kadar hayatların infak edilmesiyle asli konumuna ulaşmıştır. O zaman yanımızdaki kardeşlerimizi zindan arkadaşları gibi görmeliyiz. Bazen davanın meşakkatinden dolayı düşen başlara dayanacak omuz gibi. Bazen ağır imtihanlarda göz yaşlarını silen el olacaktırlar. Hatırla kardeşim! Hidayete geldiğinde yanında seni anlayan, senin gibi düşünen, senin gibi hareket eden kimse olmadığında durumun nasıldı? Dünya olağanca genişliğine rağmen dar gelmiyor muydu? Şu akrabamla dava hakkında bir çift laf etsem en mutlu kişi ben olurum diyen sen değil miydin? Allah’ın davasında mücadele ederken bana moral depolayacak yükümden yük alacak biri olsa diyen sen değil miydin? Sendin, bendim, onlardı. O zaman hatalar karşısında af edici olacağız. Meclislere gelmeyen kardeşlerimizin neden gelmediğini soracağız. Hasta olan kardeşlerimizi evinde ziyaret edeceğiz. Maddi veya manevi problemlerini üstleneceğiz. Kardeşlerimizin yokluğunda onlara yapılan haksızlıklara karşı onları müdafaa edeceğiz. Davanın geleceği adına hata edenler uyarılacak. Uyarılanlar nefislerine boyun eğmeden başlarını önüne eğerek düşünecekler. Beden olarak ya da zihin olarak zayıf olan kardeşlerimizi hakir görmeyerek, görüşlerini önemseyeceğiz. Aradaki bağları güçlendirme adına ne yapmamız gerekiyorsa onu yapacağız. Kardeşimizin elini bırakmayacağız. Elimizi bıraktırmayacağız Allah’ın izniyle.


[1]. İbn Hanbel, IV, 271; Buhârî, “Edeb”, 27; Müslim, “Birr”, 66.

[2]. Müslim

[3]. Müslim, İbn Mace

[4]. Tirmizi

[5]. Tirmizi, İbn Mace

[6]. Buhari, Müslim

[7]. Tirmizi

[8]. Beyhaki