Müminlere Nidalar / Muhammed Sadık Türkmen / 2019 Ağustos / 81. Sayı
Hamd alemlerin Rabbi Olan Allah’a mahsustur. Salat ve selâm Rasûlullah’a, o’nun ailesine ve ashabına olsun.
“Ey iman edenler! Malını insanlara gösteriş için harcayan, Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmakla ve eziyet etmekle boşa çıkarmayın. Böyle bir kimsenin durumu, üzerinde toprak bulunan kaygan bir kayaya benzer ki ona şiddetli bir yağmur isabet eder. Üzerindekini götürüp geriye çıplak bir taş bırakır. İşte bunlarda kazandıklarından hiçbir şeyi elde edemezler. Allah, kafirler güruhunu hidayete erdirmez.” [1]
İnsanı diğer canlılardan ayıran özelliklerden biri de niyet faktörüdür. İnsan amelinin semeresini elde etmek istiyorsa sağlam bir niyete sahip olmalı. Aksi takdirde gören bir kişinin nazarında makbul sayılabilecek bir amel, niyet dünyasındaki mahrumiyetten dolayı tersyüz olabilir.
İnsan ve cin haricinde her şey Allahu Teâlâ’nın kudretine gönül hoşnutluğu ile boyun eğmiştir. Dolayısıyla onlar için yaptıkları amelin reddedilmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Onlar içinde yaradılış itibariyle en büyükleri olan gökler, yer ve dağlar kendilerine yeryüzünün hilafeti teklif edilince bundan korkmuş, ürpermiş ve böyle zor bir görevin altına girmekten kaçınmışlardır. Bununla beraber her şey kendi lisan-i hali ile kendilerini yaratan Allah’a karşı itaat sorumluluğunu yerine getirmiştir.
“Görmüyor musun göklerde ve yerde bulunanların hepsi güneş, ay ve yıldızlar, dağlar, ağaçlar, bütün hayvanlar ve insanların birçoğu Allah’a secde ediyorlar…” [2]
“Yedi gök ile yer ve bütün bunlarda bulunan akıl sahipleri O’nu tespih eder. Hatta O’nu hamd ile tespih etmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat siz onların tesbihlerini iyi anlayamazsınız. Gerçekten O, çok yumuşaktır çok bağışlayıcıdır.” [3]
Yine tüm varlıkların Allah tarafından kendilerine verilen sorumlulukları yerine getirdikleri aşikardır. Kâinat ve dünyanın devam eden faaliyetleri bunun en güzel delilidir. Mevsimlerin değişmesi, ekinde ve nesilde bozulmalar oluşması, dünyada yaşanan büyük afetler, doğal felaketler, kuraklık ve benzeri hadiseler kâinattaki varlıkların Allah’a isyanından kaynaklanmamaktadır. Bilakis bu durum insanın fıtratının aksine yaptığı davranışların bir neticesidir. Her daim doğudan doğduğunu müşahede ettiğimiz güneş batıdan doğuyorsa bu yeryüzünde “Allah” diyen bir insanın kalmamasındandır.
“İnsanlar kendi elleriyle kazandıkları yüzünden, karada ve denizde fesat ortaya çıktı ki Allah, yaptıklarının bir kısmını kendilerine tattırsın! Belki dönerler.” [4]
“Size isabet eden musibet, ellerinizin kazandığı sebebi iledir. Birçoğunu da affeder.” [5]
Allah’a kulluk ve yeryüzünün imarı ile mesul olan insanoğlu kendisini özellikle günümüzde bu mesuliyetinin dışına çıkarak bariz eylemler içine girmiştir. Bu konu az çok herkesin bilgisi dahilinde olan açık bir gerçektir. Ancak insanda görünüşte haktan olan nice amellerini iptal eden bir durum vardır. Bu da niyettir. Allah’a kulluk ve yeryüzünün imarı ile meşgul olan insanın karşısında aç bir kurt gibi tetikte bekleyen bu tehlikenin karşısında son derece basiretli olması icap eder. Kalpleri elinde bulunduran Allahu Teâlâ insanı değişik vesilelerle denemeye tabi tutar. Bazen çok zor engelleri aşan insan basit gibi görünen imtihanlar da takılı kalır. Bu sebepten dolayı kalplerin muhafazası ancak ihlasa sımsıkı sarılarak ve Allah Teâlâ’nın yardımıyla elde edilebilir.
“Biz senden önce hiçbir resul (kendisine kitap verilen peygamber) ve hiçbir Nebi (kendisine kitap verilmeyen peygamber) göndermedik ki o, bir şey okuduğu zaman şeytan onun okumasına bir şey sokmaya kalkışmasın! Fakat Allah şeytanın sokacağını iptal eder. Sonra Allah, ayetlerini sağlamlaştırır. Allah, her şeyi çok iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”[6]
Sadakayı Başa Kakmak ve Gönül İncitmek
Allah Teâlâ’nın insanların kimini diğerlerinin üstüne idareci kılması, kimine zenginlik kimine fakirlik vermesi, insanları hayat nizamlarının daha sıhhatli gitmesi konusunda birbirine ihtiyaç duyar bir halde bırakması imtihanın inceliklerindendir. Esas itibari ile küçük bir bebek ve yaşlı bir insan gibi gençliğinin zirvesinde olan babayiğit bir fert de Allah’tan müstağni değildir. Bu açıdan bakıldığı takdirde Allah’tan insana ulaşan her nimet bir denemedir. Zengin olan kişi Allah için infakta, fakir olan kişi maruz kaldığı fakirlik de sabırlı olmalıdır. Allah’ın dünya malı ile sınadığı insan daima rızkı vereni tefekkür ederek, bunun hakkını vermesi konusunda Allah’tan sebat istemelidir.
Yapısı itibari ile unutmaya kabil olan insan bazen nimetin asıl sahibini unutarak verdiği sadakayı başa kakma ve eziyet etme vesilesine çevirir. Oysa bu durum bir Müslümana asla yakışmayan riyâkar kâfirlerin ahlakındandır. Müslüman yaptığı infakın Allah Teâlâ’ya verilmiş bir emanet olduğunu bilir ve bu çerçevede hareket etmeye çalışır. Kafir ise ahiretten bir ümidi olmadığı için sahip olduğu servetle insanları kendi tahakkümü altında tutmaya çalışır.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Müslümanları bu gibi durumlardan sakındırarak onları kâfirlerin adımlarını takip etme konusunda uyarmıştır:
Ebu Zerr radiyallahu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den şöyle nakleder: “Üç kişi vardır ki Allah kıyamet günü onlarla konuşmayacaktır, onlara bakmayacaktır, onları temize çıkarmayacaktır. Ve onlara elem verici bir azap vardır. Bunlar verdiği şeyleri başa kakan, pantolonunu yerde sarkıtan, yalan yeminle eşyasını satan kişi.”[7]
İbni Ömer’den rivayetle Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “İçki tiryakisi, anne babasına isyan eden ve başa kakan kişi cennete giremez.”[8]
İmam Taberi bu ayetin tefsirinde şöyle dedi: Zikri yüce olan Allah bu ayette şunu kast etmiştir: “Ey Allah’ı ve Rasûlünü tasdik edenler, sadakalarınızı iptal etmeyin. Yani sadakalarınızın ecirlerini başa kakarak ve eziyet ile tıpkı malını insanlara gösteriş yaparak infak eden küfür ehli kişinin yaptığı gibi boşa çıkarmayın. Bu durum kişinin amellerini insanlara göstermek suretiyle zahiren Allah’ın rızasını umuyormuş gibi yaparak malını infak etmek suretiyle onların kendisini övmesini beklemesidir. Oysa o bunu yaparken ne Allah’ın rızasını ne de O’nun sevabını talep etmektedir. Bunu açıktan infak etmesindeki gaye insanların ‘Bu cömert ve ikram sahibidir, bu salih biridir’ diyerek kendisini methetmeleridir. Böylece insanlar onun yaptığı infak da saklamış olduğu niyeti bilmeden ve onun Allah ve ahiret gününe inanmadığı mevzusundan habersiz onun hakkında güzel şeyler söylerler.”[9]
Dikkat edilmesi gereken önemli bir konuda şudur: Kâfirler insanlara riya yaparak başa kakmak ve eziyet etmek suretiyle infak ederler. Müminler ise böyle bir davranıştan uzak dururlar. Bu halde içinde Allah rızâsını gözetmeksizin infakta bulunan kişi nifak tehlikesi ile karşı karşıya kalabilir. Cehennem ateşinin kendisi ile tutuşturulacağı bildirilen üç kişiden birinin yaptığı infakı riya için yapan kişi olduğunu hadisi şerifte bizlere nakledilmiştir.
İmam Kurtubi tefsirinde bu ayeti açıklarken çok ince bir noktaya temas etmiş ve nifaka giden yolları tıkama konusuna şöyle değinmiştir: Âlimlerimiz (Allah onlara rahmet etsin) şöyle dediler: İmam Malik bu ayete dayanarak kişinin infak etmesi vacip olan sadakayı akrabalarına vermesini mekruh gördü. Bunun sebebi sadaka verenin diğerlerinden övgü ve teşekkür beklememesi, başa kakmaması, onlardan mükafat beklememesidir. Eğer bunları gözeterek infakta bulunursa bu sadaka Allah’ın rızâsına ait olmaz.[10]
İmam Taberi de aynı konuda şöyle dedi: Münafıkların amelleri, üzerinde toprak bulunan kaygan kaya gibidir. Ona bol yağmur isabet eder, üzerindeki toprağı sürükler, üzerinde ne toprak ne de başka bir şey kalmayacak şekilde tertemiz eder. Müslümanlar münafıkların kendilerine gösterdiği şekliyle tıpkı kayanın üzerindeki var olan toprak misali zahiren onların da amellerinin olduğunu zannederler. Kıyamet günü olup insanlar Allah’ın huzuruna varınca bunların hepsi yok olur. Çünkü bu ameller Allah için değildi. Onların durumunu tıpkı bol yağmurun kayanın üzerindeki toprağı sürükleyip onun üzerinde hiçbir şey bırakmayarak tertemiz etmesi gibidir.[11]
Ayetten Çıkarılacak Bazı Dersler
Amelleri Allah rızasına uygun yapmaya çalışmak gerekir. Bir amelin makbul olabilmesi için iki şart vardır. Birincisi Allah’ın rızası gözetilmeli, ikincisi yapılan amel şeriata uygun olmalı. Her yapılan amelde rıza’yı ilahi düşünülürse bu zamanla kalbe güzel bir tesir bırakır.
Akıllı insan yaptığı işleri sadece bu dünyayı esas alarak yapmaz. Çünkü o asıl hayatın ahiret olduğunu yakinen bilir. Sadece dünya menfaati gözetilerek yapılan amellerin sahiplerini zor bir hesap beklemektedir. Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor: “Varıp, onların yaptıkları kötü işleri saçılmış toz haline çevirmişizdir.” [12]
Müslüman ümit ile korku arasında yaşamalıdır. Amellerinin makbul olup olmayacağını araştırmalı, en sağlam kulpa tutunmaya gayret etmelidir. Çünkü farkında olmadan amellerini düşürebilecek bazı fiilleri işlemeyle karşı karşıya kalabilir.
Riya, başa kakma ve gönül kırma kâfirlerin sıfatları arasındadır. Ancak bunlar Müslümandan sadır olursa dinden çıkarmaya sebep olmaz. Ayet veya hadislerin zahirinden hüküm çıkarmada acele etmemeli, işi âlimine bırakmalıyız. Bununla beraber kâfirlerin sıfatlarını taşıyan amellerden uzak durmaya son derece gayret etmeliyiz.
[1]. Bakara, 264.
[2]. Hac, 18.
[3]. İsra, 44.
[4]. Rum, 41.
[5]. Şura, 30.
[6]. Hac, 52.
[7]. Müslim, İman: 171.
[8]. Nesai, Kitabu’z zekât, 69.
[9]. Taberi tefsiri, aynı ayetin tefsirinden.
[10]. Kurtubi Tefsiri aynı ayetin tefsiri.
[11]. Taberi Tefsiri.
[12]. Furkan, 23.