Hadislerde Ahir Zaman Müslümanlarının Başarılarının Müjdelenmesi

Kapak Dosya – Hakan Sarıküçük / 2022 Kasım / 120. Sayı

Kyamet alâmetlerine dair hadislerde bildirilenlerin hepsi Müslümanların aleyhine olan şerler değillerdir. Bu alâmetlerin bir kısmı Müslümanların lehine olan hayırlardır. Örneğin; Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in peygamber olarak gönderilmesi, beklenen Mehdi’nin çıkması, Hz. İsa’nın gökten inip Deccâl’i öldürmesi ve Dabbetu’l-Arz’ın çıkıp müminlerin yüzlerini parlatıp, kafirlerin burunlarını damgalaması bu türden olan hayırlı alametlerdir.

Müslümanların Allah’a ve vaadine olan güvenleri tam olmalı, ataleti, miskinliği, tembelliği ve karamsarlığı bırakıp, bahsedilen ümmetin neferlerinden biri olabilmek adına ellerinden gelen tüm fedakârlığı göstermeleri gerekir. Bu vaadler hayal ürünü değildir, hâşâ bunun hayal olduğunu zannetmek başta Allah azze ve celle olmak üzere Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i de yalanlamak olur ki böyle bir kişi Allah korusun İslam dairesinin dışına çıkmış olur. Bu sebeple Müslümanların davalarının gerçekliğine kendi mevcudiyetlerine inandıklarından daha fazla inanmaları gerekir. Bu dava gayrimüslimlerin hayallerini kurdukları türden gerçek dışı davalardan değildir. Bu dava ardından gidilmesi beyhude olan boş ve kuruntudan öte gitmeyen sahte düşlerden ibaret bir dava değildir. Bu Allah’ın vaad ettiği gerçek ve hak bir davadır. 

“Şüphesiz biz Zikir’den (Tevrat’tan) sonra Zebur’da da, “Hiç şüphesiz yeryüzüne salih kullarım varis olacaktır” diye yazdık.” (Enbiya, 105)

“Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz.” (Âl-i İmran, 139)

Öyleyse Allah azze ve celle’nin Arz’ına halife tayin edip idaresini emanet olarak kendisine verdiği ihlaslı ve salih kullardan olabilmek için imanımızı bir daha gözden geçirmeli, Allah’a bulunduğumuz şu halden daha fazla bir şekilde yönelmeli, en üstün olanların ve Arz’a mirasçı olacakların bizler olacağı hakikatıyla sorumluluğumuzun ve görevlerimizin farkına vararak daha bir gayretle çalışmaya ve Allah’ın davası adına gece-gündüz koşturmaya talip olmamız gerekir.  

Aşağıda bizlere müjde olarak beyan edilen hadisleri defalarca okuyarak zihnimize kazımalı, karamsarlığa kapıldığımız durumlarda derhal bu hadisleri hatırlayarak tekrar vazifemizin ve sorumluluklarımızın başına geri dönmeliyiz. 

Mehmet Akif de ye’se düşmememizi ve kendimize gelip silkinmemiz gerektiğini şu mısralarıyla haykırarak bizlere şöyle seslenmektedir:

Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak…

Alçak bir ölüm varsa, eminim, budur ancak.

Dünyada inanmam, hani görsem de gözümle.

İmanı olan kimse gebermez bu ölümle:

Ey dipdiri meyyit, ‘İki el bir baş içindir.’

Davransana… Eller de senin, baş da senindir!

His yok, hareket yok, acı yok… Leş mi kesildin?

Hayret veriyorsun bana… Sen böyle değildin.

Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz?

Kendin mi senin, yoksa ümidin mi yüreksiz?

Âtiyi karanlık görüvermekle apıştın?

Esbâbı elinden atarak ye’se yapıştın!

Karşında ziya yoksa, sağından, ya solundan

Tek bir ışık olsun buluver… Kalma yolundan.

Âlemde ziya kalmasa, halk etmelisin, halk!

Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!

Herkes gibi dünyada henüz hakk-i hayatın

Varken, hani herkes gibi azminde sebatın?

Ye’s öyle bataktır ki; düşersen boğulursun.

Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!

Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar;

Me’yûs olanın ruhunu, vicdanını bağlar

Lanetleme bir ukde-i hâtır ki: çözülmez…

En korkulu câni gibi ye’sin yüzü gülmez!

Mâdâm ki alçaklığı bir, ye’s ile sirkin;

Mâdâm ki ondan daha mel’un daha çirkin

Bir seyyie yoktur sana; ey unsur- îman,

Nevmid olarak rahmet-i mev’ûd-u Hudâ’dan,

Hüsrana rıza verme… Çalış… Azmi bırakma;

Kendin yanacaksan bile, evladını yakma!

Evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş…

Sesler de: ‘Vatan tehlikedeymiş… Batıyormuş!

Lakin, hani, milyonları örten şu yığından,

Tek kol da demiyor bir tarafından!

Sâhipsiz olan memleketin batması haktır;

Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.

Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar…

Uğraş ki: telâfi edecek bunca zarar var.

Feryâd ile kurtulması me’mûl ise haykır!

Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır!

‘İş bitti… Sebâtın sonu yoktur!’ deme, yılma.

Ey millet-i merhûme, sakın ye’se kapılma.

(14 Mart 1913)

***

Evet, mâziye ric’at eylemek bir kerre imkânsız;

Ümidin sonra istikbal için sağlam mı? Pek cansız!

Bugünlük iş bugün lazım yapılmak, yoksa ferdâya

Bırakmışsan… O ferdalar olur peyveste ukbâya!

Mehdi’nin Geleceğine Dair Beyan Edilen Hadis-i Şerîfler

Mehdi’nin geleceğini bildiren hadisler Müslümanları ümitvar eden hadislerden olup manen mütevatirdir. Âlimlerin birçoğu bunu beyan etmişlerdir.

Allâme Muhammed es-Sefarinî, Levâihu’l-Envâri’l-Behiyye isimli eserinde şöyle diyor: “Mehdi’nin çıkacağı ile ilgili olan hadisler oldukça çoktur. Bunlar manen mütevâtir derecesine ulaşmışlardır. Bu nedenle Mehdi’nin geleceği, ehl-i sünnet âlimleri arasında yayılmış ve onların itikadi meselelerinden sayılmıştır. Mehdi’nin geleceği ile ilgili olan hadisler, çokça sahabiden ve onlardan sonra gelen tabiinden rivayet edilmiştir. Bunlar bir bütün olarak kesin bilgi ifade etmektedir. Bu itibarla ilim erbabı nezdinde bu konu karara bağlandığı ve ehl-i sünnet ve’l-cemaatin itikat kitaplarında yazıldığı üzere, Mehdi’nin çıkacağına iman etmek farzdır.”

Abdullâh b. Mes`ûd radıyallahu anh diyor ki: Biz bir kere Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında iken Hâşimoğulları’ndan bir grup genç bize doğru geldiler. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onları görünce gözleri yaş doldu ve rengi değişti. Ben de dedim ki: “Senin yüzünde arzulamadığımız bir değişikliği görüp duruyoruz” Bunun üzerine Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Biz öyle bir ehl-i beytiz ki, Allah bizim için ahireti dünyaya tercih etmiştir. Benim ehl-i beytim muhakkak benden sonra belalar, yerlerinden çıkarılmalar ve kovulmalar göreceklerdir. Nihayet doğu tarafından, ellerinde siyah sancaklar bulunan bir kavim gelecek ve hayır (yönetimi) isteyeceklerdir. Fakat istekleri onlara verilmeyecek, bunun üzerine savaşacaklar ve zafere ulaştırılacaklardır. Bundan sonra istedikleri (yönetim) kendilerine verilecek fakat onlar bunu kabul etmeyip onu (yönetimi) ehl-i beytimden bir adama vereceklerdir. Ehl-i beytimden olan bu kişi, insanlar nasıl yeryüzünü daha önce zulümle doldurmuşlardı ise o da yeryüzünü öylece adâletle dolduracaktır. Artık sizden kim o zamana yetişirse, kar üstünde emeklemek suretiyle de olsa onlara varıp katılsın.”

İmam Ahmed’in Müsnedi’ndeki rivayete göre: Sevbân diyor ki: Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Sizler Horasân tarafından siyah sancakların geldiğini gördüğünüz zaman, o sancakların yanına varın. Çünkü orada Allah’ın halifesi Mehdi olacaktır.”

Hilal b. Amr ise Hz. Ali radıyallahu anh’ın şöyle dediğini işittiğini söylemiştir: Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Maveraünnehir’de el-Hâris b. Harrâs adında bir adam çıkacak. Onun (ordusunun) önünde Mansûr denilen birisi bulunacak, Kureyş’in Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem’e imkân verdiği gibi o da Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in ailesine (hilafetine) imkân sağlayacaktır. Her müminin ona yardım etmesi veya onun davetini kabul etmesi vaciptir.”

Hz. İsa’nın Semâdan İnmesi

Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in İsa aleyhissleam’ın kıyamete yakın bir zamanda ineceğini beyan eden hadisleri çokça sahabi tarafından rivayet edilmiş ve sahîh hadis kitaplarında sağlam raviler zincirleriyle nakledilmiştir. 

İbni Kesîr diyor ki: “Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem’in, kıyametten önce İsa aleyhisselam’ın ineceğini haber veren hadisleri mütevâtirdir.”

İbni Cerîr et-Taberî diyor ki: “Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem’in Meryem oğlu İsa’nın, inip Deccal’i öldüreceğine dair hadisleri mütevatirdir.”

Tahavî, Akîde isimli eserinde şöyle demektedir: “Biz Deccal’in çıkacağı ve Hz. İsa’nın ineceği gibi kıyametin alâmetlerine iman ederiz.”

Elbânî diyor ki: “Bil ki, Deccal ve İsa’nın aleyhisselam ahir zamanda ineceği hakkındaki hadisler mütevâtirdir. Bunlara iman etmek farzdır. ‘Bu konudaki hadisler haber-i âhâddır’ diyenler seni aldatmasın. Çünkü bunlar, bu konuyu bilmeyen cahillerdir. Eğer hadislerin geliş yollarını araştırmış olurlarsa, bunların mütevâtir olduklarını göreceklerdir. Nitekim İbni Hacer gibi hadis ilminin imamları buna şehadet etmişlerdir.”

Tarihî kaynaklara göre Hz. İsa semaya çıkarıldığında yaklaşık otuz üç yaşında idi ve dünyanın sonuna yakın bir dönemde de semadan yeryüzüne yine o yaşta inecektir. Bugün Hz. İsa semada yaşamaktadır.

Hadislerde beyan edildiği üzere Hz. İsa İslam’ı hâkim kılmak için kâfirlere ve münafıklara karşı savaşacak, Mehdi’nin önceden oluşturduğu ordu da ona yardım edecektir. İsa aleyhisselam haçı kıracak, artık Hristiyanlar’ın onu kutsamasına engel olacak, domuzu öldürecek, onun yenilmesini sona erdirecek, kitap ehli olan Yahudi ve Hristiyanlar’dan cizye almayacak, onları dinlerinde serbest bırakmayacak ve onlardan İslam’a girmeleri dışında hiçbir şey kabul etmeyecektir. Allahu Teâlâ, İsa zamanında İslam’ın dışındaki bütün dinleri ortadan kaldırıp yok edecektir. Hz. İsa, Deccâl’i, Filistin’in Ludd Şehri’nin kapısında öldürecek ve tam o esnada Allahu Teâlâ İsaaleyhisselam’a şunu vahyedecektir. “Öyle kullarımı ortaya çıkardım ki, onlarla savaşmaya kimsenin iki eli yetmez. Sen kullarımı Tûr-i Sînâ’da koruma altına al.” Sonra Allahu Teâlâ Ye’cûc ve Me’cûc’ü gönderecek, onlar Hz. İsa’yı ve müminleri çepeçevre kuşatacaklardır. Bu yüzden kıtlık olacak, öyle ki bir öküz başı yüz dinardan daha değerli olacaktır. İşte o zaman İsa Allah’a dua edecek, Allah da Ye’cûc ve Me’cûc’ün boyunlarına, koyunların burunlarında olan kurtlar gibi kurtları musallat edecek, o kurtlar Ye’cûc ve Me’cûc’ü öldüreceklerdir. Hz. İsa yeryüzünün, onların leşleri ve kokularıyla dolduğunu görecek ve temizlenmeleri için Allah’a dua edecektir. Bunun üzerine Allah kuşlar gönderecek, onların cesetlerini alıp Allah’ın dilediği yere atacaklardır. Yağmurlar yağıp yeryüzünü yıkayacaklar, orası tertemiz olacak ve daha önce görülmedik bir bolluk görülecektir.

Ebû Hureyre diyor ki: Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: “Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki muhakkak Meryem oğlu İsa’nın sizin içinize âdil bir hakem olarak inmesi pek yakındır. O; haçı kıracak, domuzu öldürecek, (ehl-i kitaptan) cizye almayı bırakacaktır (iman etmelerinden başka bir şey kabul etmeyecektir.) Mal dolup taşacak. Öyle ki, hiçbir kimse malı (sadakayı) kabul etmeyecektir.”

Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem demiştir ki: “Benimle onun -yani İsa aleyhisselam’ın- arasında peygamber yoktur ve o mutlaka inecektir. Onu gördüğünüz zaman tanıyınız. O, orta boylu, kırmızıya çalan beyaz benizli bir adamdır. Sarımtırak renkte iki elbise içerisinde olacaktır. Başına bir ıslaklık değmese de sanki su damlıyor gibidir. İsa, İslam adına insanlarla savaşacak, haçı kıracak, domuzu öldürecek ve cizyeyi kaldıracaktır. Onun zamanında Allah İslam dışındaki tüm dinleri iptal edecektir. İsa ve Mesîh, Deccâl’i öldürecek ve yeryüzünde kırk sene kalacaktır. Sonra vefat edecek ve Müslümanlar cenaze namazını kılacaklardır.”

Ebû Umâme el-Bâhilî radıyallahu anh, rivayet ettiği hadiste Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem’in Deccal’i anlattığını ve anlattıkları şeylerin içinde şunu da buyurduğunu zikretmiştir: “…Müslümanların imamları salih bir adam olacak. O, önlerine geçip onlara sabah namazını kıldıracağı sırada Meryem oğlu İsa onların yanına sabahleyin inecektir. Bunun üzerine İsa’nın öne geçip cemaate namaz kıldırması için imam geri geri yürümeye başlayacak. Fakat İsa elini onun omuzları arasına koyacak ve ona ‘Öne geç, namazı sen kıldır. Çünkü kamet senin namaz kıldırman için getirildi’ diyecektir. Bunun üzerine imamları onlara namaz kıldıracak. İmam namazı bitirince İsa aleyhisselam ‘Kapıyı açın’ diyecek ve kapı açılacaktır. Kapının arkasında Deccâl ve onunla birlikte yetmiş bin Yahudi bulunacaktır. Bunların hepsi de süslenmiş kılıçlı ve yeşil şallı olacaklardır. Deccâl, Hz. İsa’ya bakınca tuzun suda eridiği gibi eriyecek ve kaçmaya başlayacaktır. İsa aleyhisselam da ona: ‘Sana öyle bir darbem vardır ki, sen ondan kurtulamayacaksın’ diyecek ve ona Ludd Şehri’nin doğu kapısı yanında yetişecek, onu öldürecektir. Böylece Allah Yahudiler’i hezimete uğratacaktır. Artık Allah’ın yarattığı şeylerden, herhangi bir Yahudi’nin arkasına saklandığı hiçbir şey kalmayacak ki, Allah onu konuşturacak olmasın. İster taş olsun isterse ağaç, ister duvar olsun isterse hayvan… Ğarkad Ağacı hariç… O, Yahudiler’in ağaçlarındandır, o konuşup onları ele vermeyecektir. Evet, Yahudiler’in arkalarına sığındıkları Allah’ın yarattığı her şey şöyle diyecektir: ‘Ey Allah’ın kulu! Ey Müslüman! İşte Yahudi. Gel onu öldür’…

Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem konuşmasına devamla buyurdu ki: “Meryem oğlu İsa aleyhisselam benim ümmetim içinde adaletli bir hâkim ve adil bir imam olacak, haçı kırıp ezecek ve domuzu öldürecektir. Cizyeyi kaldıracak ve zekât almayı bırakacaktır. Artık koyunlar ve develerden zekât alacak memurlar çalıştırılmayacaktır. İnsanların birbirleri ile düşmanlık yapmaları ve birbirlerine karşı kin beslemeleri kaldırılmış olacaktır. Zehirli olan her hayvanın zehri de sökülüp alınacaktır. Hatta küçük erkek çocuğu elini yılanın ağzına sokacak da yılan ona zarar vermeyecektir. Küçük kız çocuğu da aslanı kovalayacak da aslan ona zarar vermeyecektir. Kurt, koyun sürüsü içinde sanki sürünün köpeği gibi olacaktır. Kap suyla dolduğu gibi yeryüzü barışla dolacaktır. İnsanların sözü bir olacak, Allah’tan başkasına kulluk edilmeyecektir. Savaş da ağırlıklarını bırakacaktır. Kureyş’ten iktidarı alınacaktır. Yeryüzü gümüş sofrası gibi olup Âdem’in döneminde olduğu şekliyle bitkisini bitirecektir. Hatta bir üzüm salkımının başında birkaç kişi toplanacak da o salkım hepsini doyuracak. Yine bir nar başında birkaç kişi toplanacak da o nar hepsini doyuracaktır. Bir öküz şu ve şu kadar mal karşılığı olacak (pahalanacak), bir at ise birkaç dirhemciğe tekabül edecektir.”

Kudüs’ün Fethedilmesi ve Yahudilerle Son Savaşın Yapılması

Kudüs ilk defa Hz. Ömer radıyallahu anh’ın halifeliği döneminde hicri 16, miladi 638 yılında Hz. Ömer radıyallahu anh tarafından fethedilmiştir. Hz. Ömer radıyallahu anh bizzat kendisi giderek orayı fethetmiş, orada yaşayan halkla barış antlaşması yapmış, orayı Yahudi ve Hristiyanlar’ın hegemonyasından kurtarmış ve Beytu’l-Makdis’in kıble tarafında bir mescit yapmıştır. Böylece Müslümanların ikinci kıblesi olan Kudüs, Müslümanların idaresi altında huzur dolu bir kutsal şehir olarak devam etmiştir. 

Sonra yaklaşık on altı Hristiyan devleti birleşerek Müslümanlara karşı giriştikleri haçlı savaşlarında, miladî 1099’da Kudüs’ü işgal etmişlerdir. Daha sonra Selâhaddîn el-Eyyûbî’nin idaresi altında toparlanan Müslümanlar, miladî 1187’de tekrar Kudüs’ü geri almışlardır. Kudüs o tarihten itibaren Müslümanların yönetimi altında kalmıştır. 

Sonra Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti yenilince, Kudüs’ü ve Filistin’i İngilizler işgal etmişler, dünyanın her tarafından Yahudileri göç ettirerek Filistin topraklarında bugünkü İsrail Devleti’ni kurmanın planlarını hazırlamışlar ve 1948’de fiilen İsrail Devleti’nin kurulduğunu ilan edip, Filistin topraklarını Yahudilere teslim etmişlerdir. Kudüs’ün bir bölümünü Yahudilere, diğerini ise Müslümanlara bırakmışlardır. 

En son 1967’de Arap-İsrail Savaşı olmuş, Amerika Birleşik Devletleri’nin tam desteğiyle İsrail Arapları yenmiş, Kudüs dahil bütün Filistin topraklarını işgal etmiştir. Bilindiği gibi bugün Filistin ve Kudüs, İsrail’in işgali altında inim inim inlemekte, bin bir türlü katliama, zulme ve yağmalamaya hergün maruz kalmakta, batılı sömürgeci devletler ve diğer süper güçler buna karşı seyirci kalmakta, hatta altan alta teşvik etmekte ve gafil Müslümanları da barış teraneleriyle aldatmaktadırlar. 

Kıyametin alâmetlerinden biri de ahir zamanda Müslümanların Yahudilerle savaşmalarıdır. Çünkü Yahudiler Deccal’in ordusunda, Müslümanlar ise Hz. İsa’nın ordusunda yer alacaklardır. Bu savaşta Yahudiler, tarih boyu uğradıkları hezimetlerin en büyüğünü tadacaklardır. Öyle ki arkalarına saklandıkları taşlar ve ağaçlar dahi dile gelerek onları ele verecekler ve “Ey Müslüman! Arkamda Yahudi var. Gel onu öldür” diyeceklerdir. 

Bütün bunlar gösteriyor ki Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem’in müjdelediği fetih, Hz. Ömer’in ve Selahaddin el-Eyyubî’nin fetihleriyle birlikte, en son Müslümanların Kudüs ve tüm Filistin’i fethedip orayı Yahudilerden temizleyecekleri fetihtir.

Bu konuda Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem’den şu hadisler rivayet edilmiştir:

Ebû Hureyre radıyallahu anh diyor ki: Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Müslümanlarla Yahudiler savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Müslümanlar onları öldürecekler. Hatta Yahûdiler taşın ve ağacın arkasına saklanacak. Taş veya ağaç da ‘Ey Müslüman, ey Allah’ın kulu, şu arkamdaki Yahudidir. Hemen gel de onu öldür!’ diyecektir. Yalnız Ğarkad müstesna. Çünkü o, Yahûdilerin ağacıdır.”

Ebû Umâme radıyallahu anh diyor ki: Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “…Kudüs’te imam namazı bitirince İsa aleyhisselam ‘Kapıyı açın’ diyecek ve kapı açılacaktır. Kapının arkasında Deccal ve onunla birlikte yetmiş bin Yahudi bulunacaktır. Bunların hepsi de süslenmiş kılıçlı ve yeşil şallı olacaklardır. Deccal, Hz. İsa’ya bakınca tuzun suda eridiği gibi eriyecek ve kaçmaya başlayacaktır. İsa aleyhisselam da ona ‘Sana öyle bir darbem vardır ki sen ondan kurtulamayacaksın’ diyecek ve İsa ona Ludd Şehri’nin doğu kapısı yanında yetişecek, onu öldürecektir. Böylece Allah Yahudileri hezimete uğratacaktır. Artık Allah’ın yarattığı şeylerden, arkasına herhangi bir Yahudi’nin saklandığı hiçbir şey kalmayacak ki, Allah onu konuşturacak olmasın. İster taş olsun isterse ağaç, ister duvar olsun isterse hayvan… Ğarkad Ağacı hariç… O, Yahudilerin ağaçlarındandır, o konuşup onları ele vermeyecektir. Evet, Yahudilerin arkalarına sığındıkları Allah’ın yarattığı her şey şöyle diyecektir: ‘Ey Allah’ın kulu! Ey Müslüman! İşte Yahudi. Gel bunu öldür’…

Hadislerde zikredilen “ağaçların ve taşların konuşmaları” hakiki manada konuşmadır. Çünkü bu hal kıyametten önce görülecek olan harikalardan biridir. Bunu yadırgayacak bir durum yoktur. Akılları bunları kavrayamayanlar ya hadisleri inkâra veya tevillere kalkışmışlardır. O kimselere şu ayet hatırlatılmalıdır: “(Ey Muhammed!) Sana ruhtan soruyorlar. De ki: ‘Ruh, Rabbimin bileceği bir şeydir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir’” Kul haddini bilmeli, aklı ermediği şeyleri inkâra kalkışmamalıdır. 

Bugün korsan Yahudi devleti olan İsrail, her gün artırarak Müslümanlar’a yaptığı zulümlerde hadiste beyan edilen bu vahim akıbetini hazırlamakta ve dev adımlarla sonunun gelmesine doğru ilerlemektedir. Birgün gelecek hadislerde açıklandığı gibi emperyalistlerin himayeleri ona fayda sağlayamayacaktır. Zira bu, Allah adına konuşan peygamberin vaadidir ve mutlaka gerçekleşecektir.

Rumların (Hristiyanların) Çoğalıp Müslümanlarla Savaşmaları ve Deccalin Çıkışı

Müslümanlar’ın Hristiyanlar’a karşı savaşları, Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem’in döneminden itibaren başlamış, gönümüze kadar devam etmiş ve kıyamet kopuncaya kadar da devam edecektir.

Hristiyanlarla gelecekte yapılacak son savaş ise Deccal çıkmadan önce Şam topraklarında yapılacak, akabinde İstanbul savaşsız olarak tekrar fethedilecektir. Bu hususta Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem’den şu hadisler rivayet edilmiştir:

Yuseyr b. Câbir diyor ki: Kûfe’de aniden kızıl bir rüzgâr esti. Derken işi gücü sadece “Yâ Abdallah b. Mes`ûd! Kıyamet geldi” demek olan bir adam geldi. Bunun üzerine Abdullah yaslanmışken doğrulup oturdu ve şöyle dedi: “Şüphesiz ki miras taksim edilmez olmadıkça, ganimetlerle sevinilmedikçe kıyamet kopmayacaktır.” Sonra eliyle Şam tarafına doğru işaret etti ve dedi ki: “Düşman ehl-i İslam için ordu toplayacak. Müslümanlar da onlara karşı toplanacaklar.” Ben: “Rumları mı kastediyorsun?” dedim. İbni Mes`ûd radıyallahu anh şöyle dedi: “Evet! Sizin bu savaşınızda şiddetli dalgalanmalar olacaktır. Müslümanlar, galip gelmeden geri dönmeyecek bir ölüm timi kuracak. Bunlar Rumlarla, gece aralarına girinceye kadar çarpışacaklar. Nihayet Müslümanlar da, Rumlar da herhangi biri diğerine galip gelmeden geri dönecekler. Ölüm timi yok olacak. Sonra Müslümanlar, galip gelinceye kadar geri dönmeyecek yeni bir ölüm timi kuracaklar. Onlar da Rumlarla, gece aralarına girinceye kadar savaşacaklar. Herhangi biri galip gelmeden, onlar da onlar da geri dönecekler. Ölüm timi yok olacak. Sonra Müslümanlar, galip gelinceye kadar geri dönmeyecek yeni bir ölüm timi kuracaklar. Onlar da Rumlarla, akşama kadar savaşacaklar. Herhangi biri galip gelmeden, Müslümanlar da, Rumlar da geri dönecekler. Ölüm timi yok olacak. Dördüncü gün olunca ehl-i İslam’ın geriye kalanları onlara karşı harekete geçecek. Bu defa Allah, kaçıp sırtlarını dönmeyi Hristiyanlara verecek. Bunlar orada öyle bir savaş yapacaklar ki, benzeri görülmemiş olacak. Öyle ki, kuşlar onların yanına uğrayacaklar. Onları tam geçmeden savaşanlar ölüp yere düşeceklerdir. Sayıları yüz olan bir atanın oğulları sayılacak, onlardan sadece birinin sağ kaldığı görülecek. Bu halde hangi ganimetten sevinilecek ki veya hangi miras taksim edilecek ki? İşte Müslümanlar bu haldeyken, bundan daha büyük olan bir felaketi duyacaklar. Onlara şöyle bir ses gelecek: ‘Şüphesiz ki Deccal, arkanızdan çocuklarınıza geldi.’ Bunun üzerine Müslümanlar ellerinde bulunanları bırakacaklar, yönelip gidecekler. Öncü olarak on süvari göndereceklerdir.” Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Ben onların isimlerini, babalarının isimlerini, atlarının renklerini çok iyi biliyorum. Onlar o gün yeryüzünün süvarilerinin en hayırlılarıdır.”

Ebu Hureyre radıyallahu anh diyor ki: Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Rumlar Amik Ovası’na yahut Mercidabık’a inmedikçe kıyamet kopmayacaktır. Onların karşısına Medine’den o gün yeryüzü halkının en iyilerinden bir ordu çıkacaktır. Ordular karşı karşıya gelince Rumlar ‘Bizimle bizden esir alınanların (Müslüman olanların) arasını serbest bırakın, onlarla savaşalım’ diyecekler. Müslümanlar da ‘Hayır! Vallahi sizinle din kardeşlerimizin arasını serbest bırakamayız’ cevabını vereceklerdir. Müteakiben onlarla savaşacaklar ve üçte biri (savaşmayıp) hezimete düşecekler. Allah bunların tevbesini ebediyen kabul etmeyecektir. Üçte biri ise öldürülecek. Bunlar Allah katında şehitlerin en üstünleri olacaklardır. Üçte biri ise fethetmede ısrarlı olacak, asla fitneye düşmeyecek ve İstanbul’u fethedecektir. Bu gaziler kılıçlarını zeytin ağaçlarına asmış, ganimetleri taksim ederlerken, aniden şeytan onların içinde şöyle bağıracaktır: ‘Gerçekten Mesîh Deccal, arkanızdan ailelerinizin başına geçti.’ Onlar da çıkacaklardır, fakat bu asılsız bir haberdir. Fakat onlar Şam’a geldiklerinde Deccal çıkmış olacak. Bu defa onlar savaşmak için hazırlık yaparken ve birlikleri düzenlerken namaz için kamet getirilecek ve Meryem oğlu İsa inerek onlara imam olacaktır. Allah’ın düşmanı Deccal, İsa’yı gördüğü zaman tuzun suda eridiği gibi erimeye başlayacak. Eğer İsa onu bırakmış olsa o eriyerek tamamen kendiliğinden helak olacak. Fakat Allah onu, İsa’nın eliyle öldürecek ve kanını onun mızrağında onlara gösterecektir.”

Câbir b. Semura radıyallahu anh’in rivayetine göre, Nâfi` b. `Utbe radıyallahu anh demiştir ki: Bir savaşta Rasûlullâhsallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte idik… Ben orada O’ndan (sallallahu aleyhi ve sellem) dört cümle ezberledim, bunları elimde sayarım (hiç unutmam). Buyurdu ki: “Sizler Arap Yarımadası’na karşı savaşacaksınız. Allah onu size fethedecektir. Sonra Fârislerle (İran’la) savaşacaksınız. Allah onu da size fethedecektir. Sonra Rûmlarla savaşacaksınız. Allah orasını da size fethedecektir. Sonra Deccâlle savaşacaksınız. Allah onu da fethedecektir (Ona karşı size fetih ihsan eyleyecektir)” Câbir b. Semura diyor ki: Bunun üzerine Nâfi` dedi ki: “Ey Cabir! Rumlar fethedilmeden Deccal’in çıkacağını sanmıyoruz.”

İstanbul’un Savaşsız Fethedilmesi

Kıyametin alâmetlerinden biri de Deccâl’in çıkmasından kısa zaman önce İstanbul’un savaşmaksızın “Lâ ilâhe illallahu vallahu ekber.” (Allah’tan başka ilah yoktur. En büyük Allah’tır) naraları ile fethedilmesidir. 

Şuna dikkat etmek gerekir ki, İstanbul’un bu fethinden maksat, Muhammed Fatih’in ilk defa İstanbul’u fethetmesi değil, ikinci defa gerçekleşecek olan fethidir. Bu ikinci fetih, Deccal’in çıkmasından az önce savaşsız gerçekleşecek ve kıyametin kopmasının yakın olduğunu gösterecektir. Bu fetihle ilgili olarak Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem’den şu ve benzeri hadisler rivayet edilmiştir:

Ebu Hureyre radıyallahu anh diyor ki: Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir tarafı karada, bir tarafı denizde bir şehir işittiniz mi?” Ashâb: “Evet yâ Rasûlallah!” dediler. Bundan sonra Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Benî İshâk’tan yetmiş bin kişi bu şehir için savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Ona geldikleri vakit inecekler, silâhla çarpışmayacaklar, ok da atmayacaklar. Onlar ‘Allah’tan başka ilâh yoktur, en büyük Allah’tır’ diyecekler, bunun üzerine o şehrin bir tarafı teslim olacaktır.” (Hadisin ravilerinden Sevr dedi ki: Benim bildiğim şu ki: Buyurdu ki: “Düşen taraf deniz tarafıdır.) Sonra ikinci defa ‘Allah’tan başka ilah yoktur. En büyük Allah’tır’ diyecekler, öteki tarafı da teslim olacaktır. Sonra üçüncü defa ‘Allah’tan başka ilâh yoktur. En büyük Allah’tır’ diyecekler. Kendilerine (kapılar) açılacaktır. Müslümanlar oraya girecek ve ganimet alacaklardır. Onlar ganimetleri taksim ederken birdenbire kendilerine bir ses gelecek ‘Deccal çıkmıştır’ diyecek. Onlar da her şeyi bırakıp döneceklerdir.”

Muaz b. Cebel radıyallahu anh diyor ki: Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Büyük çatışma, Konstantîniyye’nin (İstanbul’un) fethi ve Deccal’in çıkması yedi ay içinde olacaktır.”

Diğer bir rivayette Muaz radıyallahu anh, Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Kudüs’ün imarı (kalkınması), Yesrib’in (Medîne’nin) yıkılmasıdır. Medine’nin yıkılması, büyük çatışmanın çıkmasıdır. Büyük çatışmanın çıkması, Konstantîniyye’nin (İstanbul’un) fethidir. Konstantîniyye’nin fethi, Deccal’in çıkmasıdır.”

Abdullâh b. `Amr el-Âs radıyallahu anh diyor ki: Biz Rasûlullâh’ın yanında hadis yazarken, ona “Hangi şehir önce fethedilecektir? Konstantîniyye (İstanbul) mi yoksa Roma mı?” diye soruldu. O da şu cevabı verdi: “Herakliyus’un şehri önce fethedilecektir.” (İstanbul’u kastediyordu.)

Rabbim bizi ilahi vaadine hakkıyla inanan ve ilahi müjdelerine nail olan kullarından eylesin.

Selam ve dua ile…