Tâifetü’l-Mansûra

Nebevi Aile – Halime Yılmaz / 2023 Aralık / 133. Sayı

Hamd, yardım ve lütuflarıyla kullarını genişleten, Müslümanları darda bırakmayan Allah’a mahsustur. Salat ve selam Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’ e, onun ailesi ve ashabına olsun. Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi, inayeti, yeryüzünde Allah tarafından yardım ve kerametlere layık görülen nasipli kullarının üzerine olsun.

Filistin meselesi gündemdeyken ve oradan, Allah’ın yardımına mazhar olan kulların haberleri gelirken, bu konuyu yazmanın faydalı olacağı kanaatiyle bu başlıkta bir mevzu ele almak istedim. Tabi ki oradaki Müslümanların Tâifetü’l-Mansûra’ dan olup olmadığını belirlemek benim vazifem değildir. Ama gündemde bu konu konuşulurken, hadislerdeki özelliklerden dolayı yazma ihtiyacı hissettim. Yoksa bu konuda hüküm verecek merci ben değilim. Allah en iyisini bilir. Konumuz “Tâifetü’l-Mansûra” dır. Şunu da belirtmek isterim ki konuyu yazarken Ebu Basir et-Tartusi’ nin, “Tâifetü’l-Mansûra’nın Özellikleri” kitabından oldukça faydalandım. Ne anlama geldiği ile giriş yapalım.

“Tâifetü’l-Mansûra” Allah’ın yardımına mazhar olmuş topluluk demektir. Bunlar, birbirine kenetlenmiş bir bina gibidirler. Allah tarafından yardım görürler, doğru yoldan şaşmazlar. Hak üzere üstün olmaya devam ederler ve daha nice üstün özellikler onlara verilmiştir. Bu ve diğer özellikleri saydığımızda çoğu kişi kendisinin “Tâifetü’l-Mansûra” dan olduğu iddiasını ileri sürecektir. Nitekim bu iddiada olan, ama birazdan sayacağımız vasıflara sahip olmayan dalalet ehli mevcuttur. Böylelerinin, kendilerini “Tâifetü’l-Mansûra” dan saymaları, onları bu gruptan yapmaz.

Peki bir grubu “Tâifetü’l-Mansûra” yapan özellikler nelerdir, derseniz, bu yazımızda onun cevabını da bulacaksınız inşallah. Maddeler halinde sıralayacağımız bu özelliklere sahip olmayan hiçbir güruh, bin kere bile “Ben Tâifetü’l-Mansûra’danım” dese de o, o gruptan sayılmaz. Çünkü bu özellikler, mutlaka olmalıdır ve bu özellikleri belirleyen de biz değiliz; Allah ve Rasûlüdür.

Tâifetü’l-Mansûra’nın varlığı, sahih hadislerle meşrudur. Sevbân’dan radıyallahu anh Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Ümmetimden bir taife hak üzere üstün olmaya devam eder. Onları yardımsız bırakanlar, onlara zarar veremezler ve Allah’ın emri gelinceye kadar onlar bu hal üzere devam ederler.”[1]

İmran bin Husayn’ dan rivayete göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ümmetimden hak üzere bir taife, düşmanlara galip olarak cihad ederler. Sonuncu taife, Deccal ile savaşır.”[2]

Seleme b. Nufeyl radıyallahu anh’ den şöyle rivayet edilmiştir. Der ki: Ben, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile otururken bir adam girip şöyle dedi:

“Ey Allah’ın Rasûlü! Atlar salıverilmiş ve silah bırakılmış. Bazıları savaşın artık olmayacağını, savaşın bittiğini iddia ediyorlar.”

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Yalan söylüyorlar. İşte şimdi savaş zamanı geldi. Ümmetim bir grup Allah yolunda cihad etmeye devam edecektir. Muhalif olanlar, onlara zarar vermez. Allah onlarla bir kavmin kalplerini kaydırır ki, onlarla onları rızıklandırsın. Kıyamet kopuncaya kadar savaşırlar. İyilik daha atların kaküllerine Kıyamet gününe, savaş bitinceye ve Yecuc ve Mecuc çıkıncaya dek bağlıdır.”[3]

Ebu Ümâme radıyallahu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Ümmetimden bir topluluk daima hak üzere olacak ve düşmanlarına kesin bir şekilde üstün gelecektir. Allah’ın emri gelinceye dek şiddetli geçim sıkıntısına düşmeleri durumu hariç muhalefet edenlerin muhalefeti onlara zarar vermeyecektir.” “Ya Rasûlallah! Onlar nerededirler?” dediler. O sallallahu aleyhi ve sellem “Onlar, Beytü’l Makdis’te ve Beytü’l Makdis ’in etrafındadırlar” buyurdu.[4]

Tâifetü’l-Mansûra, bir grup ya da cemaatin tekelinde olan, grupların isteklerine göre kazanılan bir vasıf değildir. O, nasların delalet ettiği sıfatlarla bilinen Rabbani bir topluluktur.

Tâifetü’l-Mansûra’nın Özellikleri nelerdir?

1. Bidat ehli değil; sünnet ehlidir: Bu güruhtakiler, nübüvvet menheci doğrultusunda ilerlerler. Bidatçıların ve müşriklerin yolundan gitmezler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve onun ashabının yolundan giderler. Selef, onların işaret ışığıdır. Çünkü bidat, kişinin batıl yolda gittiğinin ve Allah’tan yardım alamayacak güruhtan olduğunun göstergesidir.

2. Allah yolunda cihat ederler: Cihat, Tâifetü’l-Mansûra ile bilinir. Onlar, cihat ile tanınırlar. Cihat, onların gölgesi gibidir; onlardan asla ayrılmaz. Kıyamete kadar Allah yolunda cihadı terk etmezler. Bazen cihadın durması, cihada hazırlık dönemidir. Bu durgunluk ve ara da cihattan sayılır. Cihat, neden bir güruhu Tâifetü’l-Mansûra’ dan yapacak kadar önemlidir? Çünkü cihat, Müslümanlar için izzet, cihadı terk etmek de zillettir. Şu hadis, bu konuya açıklık getirecektir:

“Faizle alışveriş yaptığınız, öküzlerin peşine takılıp çiftçilikle yetindiğiniz ve cihadı terk ettiğiniz zaman Allah size bir zillet verir ve yeniden dininize dönmedikçe sizden onu gidermez.”[5]

Cihat, Allah için ve ilay-ı Kelimetullah’ ın yücelmesi için yapılır. Bunun dışında dünyevi bir sebeple yapılan cihat, cihat değildir. Cihat, kavmiyetçilik, ırkçılık için de yapılmaz.  “Irkçılığa çağıran bizden değildir; ırkçılık için savaşan bizden değildir. Irkçılık üzere ölen bizden değildir.”[6]

3. Dostlukları da düşmanlıkları da Allah içindir: Allah için sevmek ve Allah için öfkelenmek, bu güruhun en önemli özelliklerindendir. Çünkü öfkesinde ve sevgisinde Allah’ın rızasını ölçü edinen bir güruh, Allah’ın yardımına duçar olacaktır. Onlar, Muhammed’ in taraftarıdırlar. Onlardaki bu müthiş denge kendilerine ihlasla yaptıkları rükû ve secdeden ötürü verilmiştir. Öfke ve heyecan anında insanın kendini kontrol etmesi çok zordur. Ama bunu Allah için başaranlar, Allah’tan bir lütufla bunu başarırlar.

“O, Allah’ın elçisi Muhammed’dir. Onunla beraber olanlar da kâfirlere karşı sert, kendi aralarında merhametlidirler. Onları, Allah’ın lütuf ve rızasına talip olarak hep rükûda ve secdede görürsün. Secdenin tesiriyle yüzlerine simaları oturmuştur.”[7]

4. Onlar, vasattır ve dinin tamamına gereken önemi verirler: Tâifetü’l-Mansûra’ dan olanlar, dinin tamamına gereken önemi verirler. Dinin bir emirini yerine getirmede aşırılık gösterip diğer emirleri askıda bırakmazlar. Çünkü İslam dini, bütünüyle yaşanması gereken bir dindir. Aksi takdirde aşırılık peyda olmaya başlar. Mesela sadece cihat, sadece davet, sadece ilim, sadece zikir, sadece Kuran ilmiyle meşgul olmazlar. Ne ifrat ne de tefrite girmeden dinin bütün yönleriyle amel etme çabasındadırlar. Cihat ederken Kuran okurlar. Davet yaparken zikirlerini ihmal etmezler. İslam ilimleriyle meşgul olurken cihat kavramını da unutmaz ve art niyetli başkaları gibi bu ve benzeri kavramların içini boşaltmazlar. Onlar, vasattırlar. Çünkü vasatlık, bu ümmete izzet verecek, onları tekrar üstün kılacak önemli bir özellikleridir. Vasatlık istikamet, aşırılık istikrarı beraberinde getirir. İbn Teymiyye şöyle demiştir: “En üstün keramet, istikamete bağlı kalmaktır.”[8] Çünkü istikrar ve istikamet, ümmetin çoğunluğunun başaramadığı iki haslettir. Zelil ve zalim düşmanın karşısında Müslümanlara tekrar izzet verecek hasletlerden biri de vasatlık ve onun sonucu niteliğindeki istikrar ve istikamettir. İbn Kayyım’ ın şu sözü, bu konuda oldukça manidardır: “…Aşırılığa ve noksanlığa kaçmayan kişi, zafere ulaşır.”[9]

5. İlimle meşgul olurlar: Hem uhrevi ilimler hem de yetecek ve düşmana karşı galip gelecek kadar dünyevi ilme, İslam’ın sınırlarını aşmayan bir çizgide ilerlemek suretiyle sahip olmaktan bahsediyorum.

6. Sabır ve sebat sahibidirler: Zira Tâifetü’l-Mansûra’ dan olanları büyük imtihanlar bekler. Büyük insan, büyük imtihan demektir. Dolayısıyla büyük imtihanlarda onların en büyük ihtiyaçlarından biri de zorluklara sabır ve doğru yolda sebattır. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

“Önce peygamberler, sonra onların peşinden yaşantı olarak peygambere yakın olanlar, sonra onlara yakın olanlar… Kişi dindarlığı oranında yıpratıcı imtihana uğratılır. Dininde sağlam ise imtihanı ağırlaştırılır. Dininde gevşek ise dindarlığı oranında imtihana uğratılır. İmtihan, kulun peşini bırakmaz; sonunda kul uğradığı imtihanlarla üzerinde günah kalmayıncaya kadar günahlarından temizlenmiş olur.”[10]

Biz inanıyoruz ki bizim ölülerimiz cennete, kafir ve zalimlerin ölüleri cehenneme gidecektir. Bizim bir Müslüman olarak teselli bulacağımız çok sebebimiz vardır. Ama ahirete kafir ve zalim olarak gidenlerin vay haline! O yüzden ne mutlu Müslümanım diyen, Müslümanca yaşayan ve Müslümanca ölene! El-Latîf olan Allah’tan niyazımız, bizi ve tüm Allah yolunda mücadele eden Müslüman kardeşlerimizi, Tâifetü’l-Mansûra’ dan kılmasıdır. Hamd, Alemlerin Rabbi Allah’a aittir.


[1]. Sahih-i Müslim

[2]. Ebu Davud, 2170

[3]. Nesâî, Cihad, Kitabu’1-Hayl (Atlar): Hadis no: 1; Ahmed bin Hanbel, Müsned, 4/104
Nesâî rivayet etmiş. Nesâî benzerleriyle hasen bir isnad ile rivayet etmiş

[4]. Ahmed bin Hanbel, Müsned, 36/657, no: 22320

[5]. Ahmed, Ebu Davud, Beyhakî

[6]. Müslim, İmâre 53, 57, hadis no: 1850; Ebû Dâvud, Edeb 121; İbn Mâce, Fiten 7, hadis no: 3948; Nesâî, Tahrim 27, 28

[7]. Fetih, 29

[8]. Medâricü’s-Sâlikîn

[9]. Medâricü’s-Sâlikîn, 2/108

[10]. Tirmizi, Zühd, 56