Evliliğin Fazileti Ve Eş Adaylarında Aranması Gereken Vasıflar

Kapak Dosya – Hakan Sarıküçük / 2024 Nisan / 137. Sayı

İslam dini her zaman ve mekân için en uygun dindir. Hükümlerine sımsıkı sarıldığı sürece insanlığın mutluluk ve refahını en mükemmel şekilde sağlayan, içinde hiçbir eksiklik barındırmayan yegâne dindir.

Evlilik de dinimizin ehemmiyet verdiği en önemli müesseselerden birisidir. İslam toplumunun en küçük birimi olan ailenin oluşumunda evliliğin tesisi son derece önemlidir. Bu sebeple de evliliğe ilk adımı atarken nelere dikkat edilmesi gerektiği gerek ayetlerde gerekse de hadisi şeriflerde biz Müslümanlara bildirilmektedir.

Hayatını Rabbinin rızasını kazanmaya adayan Müslüman fertlerin dinlerini en güzel şekilde yaşayabilecekleri temel esaslardan birisi, evlilik ve eş seçimidir. Çünkü evlilik hem dünyamıza hem de ahiretimize yönelik büyük önem arz etmektedir. Yüce Rabbimiz insan neslinin devamını erkek ve kadının evlenmesi şartına bağlamış, insan neslinin devamının ancak bu yolla mümkün olabileceğine hükmetmiş, erkek ve kadını birbirine sevdirmiş ve salih zürriyetler ve nesiller yetiştirmek suretiyle de yeryüzünün imarını mümkün kılmıştır. Yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştur: “Size nefislerinizden, kendilerine ısınmanız için zevceler yaratmış olması, aranızda bir sevgi ve esirgeme yapması da O’nun ayetlerindendir…” (Rum, 21)   

Yukarıdaki ayette de beyan edildiği üzere Rabbimizin, kadını erkeğe, erkeği de kadına ısındırması, birbirine sevdirmesi ve bu yolla rızasına uygun bir birleşmeyi meydana getirecek olan evlilik kurumunu oluşturmaları için “Size helal olan kadınlarla evlenin…” (Nisa, 3)  buyurması, O’nun kudretinin apaçık delillerindendir.

Rabbimiz bu yolla kuluna şu üç lütufta bulunmuştur:

1. Aralarında ülfet ve ünsiyetin tam olması için eşlerin aynı cinsten yaratılması, Allahu Teâlâ’nın bir lütfudur: Kadını şekil ve surette erkeğe benzer bir şekilde yaratıp, onu korkunç bir surette ve çirkin bir şekilde yaratmaması, Rabbimizin erkek ve kadını tek bir nefisten yaratması lütfunun bir devamıdır. Erkeklik ve dişilik hususları dışında, yaratılış ve insan oluşu itibarıyla kadın ve erkek birbirine denk kılınmış, üstünlük sebebinin cinsiyet değil takva olduğu bildirilmiştir. İslâm’dan önceki tahrif edilmiş geçmiş semavi dinler ve batıl dinlerin iddia ettikleri gibi, kadını insanlık vasfından soyutlamamış, yıllarca insan olup olmadığını, yaratılış gayesinin sadece hizmet odaklı olup olmadığı, hatta cennete ulaşabilmesinin mümkün olup olmadığı üzerinde tartışmamış, kadına büyük bir değer vermiş “Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten (Hz. Adem’den) yaratan, ondan (onun vücudundan ve onu tamamlayan olarak) da eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinizden korkup (küfür, zulüm ve kötülükten) sakının.” (Nisa,1) buyurarak onu erkeğin bir parçası kabul etmiştir. Erkeğe büyük bir sorumluluk yükleyerek kadını Allah’ın bir emaneti olarak aldığını, Allah’ın emanetini zayi etmemesini, ona değer vermesini huzur ve mutluluğun ancak bu yolla mümkün olacağını bildirmiştir.

2. İnsanın faziletli bir eş ile birlikte olduğunda hissettiği huzur ve sükûnet ile mutlu bir evliliğin vesilesiyle elde ettiği ünsiyet ve gönül rahatlığı, Allah’ın kullarına olan bir lütfudur: Kendisini gerek maddi gerekse de manevi yönden destekleyen, dünyevi ve uhrevi eksikliklerini gideren gerek sağlıklı iken gerekse de hasta olduğunda ona sevgi ve şefkatle muamele eden, bir tebessümü veya güzel bir sözü ile tüm yorgunlukları unutturan bir eş, kadın ve erkek için ne kadar da büyük bir nimettir.

İbni Abbas radıyallahu anh “Onlar sizin için (haramdan koruyup örten) birer elbise, siz de onlar için (haramdan koruyup örten) birer elbise (gibi) siniz.” (Bakara, 187) ayetine “Onları sizin için bir yatıştırma, sizi de onlar için bir yatıştırma mahalli kılmıştır” manasını vermiştir.

3. Allah’ın eşlerin kalplerini birbirine bağladığı sevgi ve sempati bağıdır: Şayet Allah’ın bu lütfu olmasaydı ne erkek ne de kadın birbiriyle ünsiyet kuramaz ve aralarında sevgi ve ülfet meydana gelmezdi. Ne var ki Allahu Teâlâ, kudreti ve sonsuz merhametinin bir gereği olarak kadını kocasına, erkeği de hanımına muhabbet besleyecek bir bağla birbirine bağlamıştır. Böylece onlar tek bir vücut gibi olmuşlar, aralarındaki ayrılık ve engeller kaybolmuş, sevinçleri ve üzüntüleri ortak olmuştur. Erkek, hanımının refah ve saadeti için koşuşturan ve onu dışarıdaki tehlikelere karşı koruyan bir kalkan ve zırh görevi gördüğünde de hanımının gözünde onun ruhu ve canı, kalbinin göz bebeği ve hayattaki en değerli kişisi haline gelir. Artık onsuz yaşamayı düşünemez. Yokluğunda o dönünceye kadar üzüntü ve hüzne kapılır. İşte eşler arasındaki bu muhabbet ve sevgi bağını meydana getiren Alemlerin Rabbi olan Allah’tan başkası değildir.

Evliliğin Fazileti:

1. İslâm’da Evlilik Bir İbadettir ve Allah’a Yaklaşmaya Bir Vesiledir: İslâm nazarında evlilik nefsini harama düşmekten korumak maksadıyla, halis bir niyetle yapıldığı takdirde, mümin kişinin mükâfat ve sevap kazanmasına vesile olan bir ibadettir ki evliliğin yüce ve esas gayesi de budur. Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem: “Sizden birinizin hanımıyla münasebette bulunmasında ona sadaka vardır,” buyurdu. Ashab “Bizden birinin şehvetini gidermesinde ona ecir mi olur ya Rasûlallah” diye sorunca, “Onu haram yoldan giderince günah olmaz mı” dedi. Ashab, “Evet” deyince Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem “Aynı şekilde onu helal yoldan giderdiğinde de ona ecir vardır,”[1] buyurarak bu hakikate dikkat çekmiştir. İnsanı cima yoluyla şehvetini giderirken aynı zamanda sevaplandıran ve mükafatlandıran bu dinden daha yüce bir din var mıdır? Hamd ve şükür Rabbimize mahsustur.

Bu niyetle yapılan bir evlilik öncelikle Allah’ın rızasını kazandıran bir amel, diğer yandan dünyevi olarak huzur ve mutluluk elde etmeye vesile, uhrevi olarak da harama düşmekten koruyan İslâm topluluğunun en önemli kurumudur.

2. İnsan Nefsini Haramlardan Koruyan ve Kişinin Dinini Tamamlayan Bir Kurumdur: Hiç şüphesiz salih ve samimi bir niyetle yapılan evlilik kişiyi haramlara düşmekten alıkoyduğu gibi kişinin dinini daha mükemmel yaşamasına vesile olan bir kurumdur. Kişi bu yolla helal ile yetinmeyi, harama bulaşmamayı, Allah’ın sınırlarını aşmamayı ve elinde olana değer vermeyi, emanete, hak ve hukuka riayet etmeyi, verilen bu nimete şükretmeyi öğrenir. İslâmiyet nazarında evlilik bir ayıp ve noksanlık değil bilakis şeytanın şerrinden korunma, şehvetin hileli yollarını bertaraf etme, gözü haramdan sakındırma, zina ve günahlardan uzaklaşma, nefsi helal ile tatmin etme ve rahatlatma, onun azgınlığını ve helal olmayan ihtiraslarını kırmak için en önemli yollardandır.

3. Evliliğin Cinsi Bir Yapıya Bağlanması: Allah azze ve celle evlilik bağı ile fıtri istek ve cinsi şehvetleri kontrol altına almış, bir kısım insanları evliliğe rağbet eden, diğer bir kısmını ise ondan nefret eder bir durumda bırakmamış, insan türünün devamı hususunda ezeli iradesini tamamlamak için evliliği fıtri istek ve cinsi şehvetlere bağlamış, onu yeme içme gibi zaruri ihtiyaçlardan kılmıştır. Eğer böyle bir zevk alma duygusu verilmemiş olsaydı belki de insanlar nesillerinin devamını büyük bir külfet olarak görecekler ve aile bağları çok zayıflayacaktı. Bununla birlikte Müslüman kişi elde ettiği bu tür maddi ve manevi lezzetlerin yanında Allah’ın rızasına da ulaşmış olmaktadır. Çünkü o, Allah’a kulluk edecek salih nesiller yetiştirmek, hakkı ve adaleti tesis etmek, yeryüzünde Âdem aleyhisselam’ın ve zürriyetini halifeliğini devam ettirmek gibi bir gayeyi de gerçekleştirmektedir. Nitekim Rabbimiz evliliğin yüce gayesi olan salih zürriyetler ve evlatlar isteyen müttaki kullarını şu şekilde methetmektedir. “Onlar: “Ey Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve zürriyetimizden gözümüzü aydınlatacak, gönlümüzü sevindirecek sâlih kimseler ihsân eyle! Bizi takvâ sahiplerine önder yap!” diye duâ ederler.” (Furkan, 74)

4. Salih Nesiller ve Zürriyetler Yoluyla Amel Defterinin Açık Kalmasına Vesile Olan Bir Kurumdur: Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İnsanoğlu öldüğü zaman, bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey bundan müstesnadır: Sadaka-i câriye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat.”[2]

Bazı ameller vardır ki, sevabı hiç kesilmeden devam eder. Hadisi Şerife göre kişinin ölümünden sonra sevabını devamlı kılacak olan üçüncü amel, arkasında kendisine dua edecek sâlih evlat bırakmaktır. Zaten evliliğin temel hedeflerinden biri de neslin devamı ve salih evlatlar yetiştirmektir. Sâlih evlatla kastedilen Müslüman bir evlattır. Anne babaya düşen en önemli görev, çocuklarını iyi bir Müslüman olarak yetiştirmektir. Böyle bir evlat, ölümlerinden sonra anne babasına dua ettiği gibi, başkalarının da dua etmesine vesile olacak işler yapar.

5. Toplum İçinde Ortaya Çıkacak Fitne ve Fesada Engel Olan Bir Kurumdur: Toplumun sahih bir şekilde İslâm’ı yaşaması Şeriatın maksatlarının gerçekleşmesinde yani Allah’ın hükümlerinin uygulanması ve yeryüzünde fitne ve fesadın kalkmasında çok önemli bir vazifeyi yerine getirmektedir. Eğer bu kurum sağlam olursa toplum sağlam olur. İnsanlar mutlu huzurlu ve istikamet üzere yaşarlar. Birbirlerinin ırz ve namusuna el uzatmazlar. Ellerinde olanla yetinirler. Başkasının namusuna yan gözle bakmazlar. Bilirler ki mümin müminin aynasıdır. O başkasına karşı nasıl davranırsa ona da aynı şekilde davranılacaktır. Bu sebeple önce kendilerini ıslah ederek fitne ve fesat kaynağı olmaktan ve toplumun içine fitne ve fesat tohumlarını ekmekten kaçınırlar.

6. Evlilik Rızkın Artmasına Vesiledir: Evliliğin zenginliği beraberinde getireceği Yüce Rabbimizin şu ayeti ile sabittir: “İçinizden evli olmayanları, köle ve câriyeleriniz arasından da elverişli olanları evlendirin. Yoksulluk içinde iseler Allah lütfu ile onları ihtiyaçtan kurtarır. Allah’ın hazinesi geniştir, her şeyi bilmektedir.” (Nur,32)

Ebû Hureyre radıyallahu anh’den rivâyete göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Üç kişi vardır ki onlara yardım etmek Allah için bir haktır. Allah yolunda cihâd eden kimse, hürriyetine kavuşabilmek için tesbit edilen belli bir parayı ödemek için çalışıp çabalayan köle, zinadan korunmak için evlenen kimse.”[3]

“Evlenenle ev alana Allah yardım eder” atasözü de bu ilahi beyanlardan esinlenerek söylenmiş sözlerdendir ki bundan maksat herkesin onlara kolaylık göstermesi, Allah’ın yardımının dolaylı olarak onlara ulaşıyor olması demektir.

Eş Adaylarında Aranması gereken Vasıflar:

1. Dindar Olması: Evlenilecek kadında aranan en önemli ve ilk sırada gelmesi gereken özellik Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin de bildirdiği üzere dindar olmasıdır. Nitekim efendimiz aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: “Kadın dört sebepten biri için nikahlanır: “Malı, soyu, güzelliği ve dindarlığı. Sen (diğerlerini geç), dindar olanı seç. (Aksi halde) sıkıntıya düşersin.”[4]

“Rasûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Güzellikleri sebebiyle kadınlarla evlenmeyin. Çünkü güzelliklerinin onları (kibir ve gurur sebebiyle) alçaltacağından korkulur. Onlarla mal ve mülkleri sebebiyle de evlenmeyin, zira mal ve mülkün onları azdıracağından korkulur. Fakat onlarla diyaneti esas alarak evlenin. Yemin olsun, burnu kesik, kulağı delik siyahi dindar bir köle (dindar olmayan hür kadınlardan) efdaldir.”[5]

Evlenecek kadında dindar olma şartı arandığı gibi, kız velîsinin de erkekte öncelikle dinî tarafını araması bir vazifedir. Kızlarını verecekleri adamda sadece güzellik, zenginlik ve makam gibi üstünlükler arayıp, dinî cihetine itibar etmeyen kimseler bozgunculuğa ve fitneye meydan vermiş olurlar.

Kızının talipleri olan bir adam Hasan-ı Basrî’ye gelerek “Kızımı nasıl bir kimseye vereyim?” diye fikrini sorar. Hasan-ı Basrî de, “Allah’tan korkan bir adama ver. Çünkü böyle bir kimse kızını severse ona iyilikte bulunur, şayet ondan nefret duyacak olsa zulmetmez” buyururlar.

2. Saliha Bir Eş Olması: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Dünya bir menfaatten ibarettir, dünya menfaatinin en hayırlısı ise saliha kadındır,”[6] buyurmaktadır. Nebi -salallahu aleyhi ve sellem-, saliha kadını şöyle açıklamıştır: “Mü’min, Allah’a takvadan sonra en ziyade saliha bir zevceden hayır görür. Böylesi bir kadına emretse itaat eder. Ona baksa sürur duyar, bir şeyi yapıp yapmaması hususunda yemin etse, kadın bunu yerine getirerek onu yeminden kurtarır, kadınından ayrılıp uzak bir yere gitse, kadın hem kendi namusu ve hem de adamın malı hususunda hayırhah ve dürüst olur.”

İffet ve hayâ, itaat ve sadakat, ihlâs ve samimiyet, tevazu, Allah karşı haşyet duymak ve zikir ehli olmak da Saliha bir hanımda bulunması gereken vasıflardandır.

3. Akıllı ve Olgun Olması: İnsanın kendisiyle faydalandığı en hayırlı şeylerden biri de olgun ve akıllı kadındır. Çünkü böyle bir kadın erkeğin saadetinin teminatı ve hayatta ona yardımcı olan can yoldaşıdır. Davasını yaymada Hz. Hatice radıyallahu anha annemizin peygamberimize olan yardım ve nasihatleri bu konuda göze çarpan örneklerdendir. Peygamber Efendimiz ilk vahiyden sonra, gördüklerini ve hissettiği korkuyu Hatice radıyallahu anha’ya açınca o şu sözlerle Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizi teselli etmişti: “Korkma, Allah seni asla mahcup etmez. Zira sen akraba hukukunu gözetir, muhtaçlara yardım, fakirlere iyilik, misafirlere de ikram edersin…”[7]

Bu konuda aktarılması gereken bir diğer güzel örnek de Ümmü Seleme radıyallahu anha annemizle ilgili olan kıssadır: Hicretin altıncı yılında, Müslümanlar, başlarında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem olduğu halde, umre yapmak niyetiyle Mekke’ye doğru yola çıkarlar. Ancak Mekkeli müşrikler, ziyarete müsaade etmezler ve Müslümanlarla aralarında Hudeybiye sulh anlaşması yapılır. Anlaşma tamamlandıktan sonra, Hz. Peygamber aleyissalatu vesselâm yanındakilere: “Kalkın, kurbanlarınızı kesin, ihramdan çıkın, başlarınızı tıraş edin.” emrini verir. Ne var ki Kâbe’yi tavaf için gelmiş bulunan ashab, sulh anlaşmasının muhtevasından memnun olmadığı için tavaf yapmadan umre ile ilgili tıraş olmak, kurban kesmek gibi hac ile ilgili hükümleri yapmazlar. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz emrini üç kere tekrarlar. Ashab yine de şaşkın şaşkın bakınmakla mukabelede bulunurlar. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem son derece öfkeli halde çadırına, Ümmü Seleme validemizin (radıyallahu anha) yanına girer ve aralarında şöyle bir konuşma geçer: “Neyin var ya Rasûlallah?”

“Hayret ey Ümmü Seleme! Ben insanlara ısrarla “Kurbanlarınızı kesin, tıraş olun, ihramdan çıkın” diye emrettim, hiç kimse bu çağrıma cevap vermedi. Emrimi işittikleri halde sadece yüzüme bakıyorlar.”

“Ya Rasûlallah, sen kalk, kurbanlığına git ve kes. Onlar mutlaka sana uyacaklar ve kurbanlarını keseceklerdir.” Bu tavsiye üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gider ve kurbanlık devesini keser. Aynen Ümmü Seleme validemizin radıyallahu anha dediği gibi, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i gören Ashab-ı Güzin de radıyallahu anhum ecmain teker teker kalkıp kurbanlarını keserler.”[8]

4. Fikir ve İdeal Birlikteliği: Evlenilecek kişi seçilirken en çok dikkat edilmesi gereken hususların başında aynı fikir ve düşünceye sahip olmak gelir. Hayatınızı beraber geçireceğiniz kişinin hayata nasıl baktığını onu amaç mı yoksa araç mı edindiğini, hedefinin ne olduğunu ve değer yargılarını bilmek, en çok dikkat edilmesi gereken konulardandır. Sizin hayatınızı bile uğrunda feda edebileceğiniz değerlerinizi eşiniz yarım kulakla dinliyorsa, her satırını dikkatle okuduğunuz ve yaşamaya çalıştığınız kitaplarınızı eşiniz dinlerken uyukluyorsa, siz teheccüde kalkarken eşiniz yatsıyı bile kılmadan yatıyorsa, bu zamanla aranızdaki sevgi ve saygının yok olmasına sebep olur.

Bu sebeple evlenmeyi düşündüğünüz kişide ilk bakacağınız nokta, aynı idealleri paylaşıp paylaşmadığınızdır. “Şimdilik istediğim gibi değil, ama ileride düzelir” diyerek kendinizi kandırmayın ve şu ayeti hatırınızdan çıkarmayın: “Sen sevdiğine hidayet edemezsin, ancak Allah dilediğine hidayet eder.” (Kasas,56)

Fikir birliği önemlidir, derken de şunu da gözden kaçırmayalım. Evet bu husus gereklidir, ama yeterli değildir. İyisine kötüsüne bakmadan, sırf aynı fikre sahip olduğu için, uyumsuz biriyle evlenmek ve “Zaten benim fikrimde olan az; ideallerimi paylaşan birisini bulursam, huyuna suyuna bakmaz evlenirim” demek doğru bir kanaat değildir. Örneğin; Hz. Zeyd ile Hz. Zeyneb de aynı yola baş koymuşlardı. Fakat bu mutlu bir beraberlik kurmalarına yetmemiştir. Dolayısıyla sadece fikir birliğini önemseyip kişilik uyumunu yok saymak gibi bir hataya düşmemeliyiz. Fikirleri bize uyanlar içinde huyu da bize uyacak birini Allah’ın izniyle inşallah bulabiliriz.

5. Hür Kadınlarla Evlenmek: Nisa sûresi 25. ayete göre asıl olan hür kadınlarla evlenmektir. Hür kadınlarla evlenmeye güç yetiremeyen kimseler için Rabbimiz şöyle buyurmaktadır. “İçinizden, imanlı hür kadınlarla evlenmeye gücü yetmeyen kimse, ellerinizin altında bulunan imanlı genç kızlarınız (sayılan) cariyelerinizden alsın.” (Nisa, 25) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Her kim Allah ile tertemiz -günahlarından arınmış olarak- karşılaşmak isterse hür kadınlarla evlensin” buyurmaktadır.

6. Bakire Olması: Her ne kadar dul bir kadın ile evlenmek yasaklanmamışsa da bakire olan bir kadınla evlenmek daha iyi ve daha güzeldir. Rasûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurmuştur: “Bakire kızlarla evlenin. Çünkü onların ağızları daha tatlı, rahimleri daha doğurgandır, aza da razı olurlar.”[9]

Hz. Cabir radıyallahu anh da bakire kadınla evlenmesine dair Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in tavsiyesini şöyle aktarmaktadır: “Evlendiğim zaman Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana: “Nasıl biriyle evlendin (dulla mı bakire ile mi?)” diye sordular. “Bir dul aldım!” dedim. “Niye bakire değil? O senin sen de onunla mülâtefe ederdiniz!” buyurdular.[10]

7. Çok Seven ve Çok Doğurgan Kadınlarla Evlenmek: Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurmaktadır: “Çok seven ve doğurgan kadınlarla evlenin. Çünkü ben (kıyamet günü) diğer nebilere karşı sizin çokluğunuz ile övüneceğim.”  

Ma’kıl b. Yesar’dan: Dedi ki: “Bir adam Nebi aleyhisselam’a geldi ve şöyle dedi: Ben nesebi ve güzelliği olan bir kadına âşık oldum. Fakat o, doğurmuyor. Onunla evleneyim mi? Allah’ın Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem “Hayır” dedi. İkinci kez gelerek, yine aynı şeyi söyleyince, yine: “Hayır,” dedi. Üçüncü kez, ona geldi ve aynı şeyi sordu. Allah’ın Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: “Çok seven ve doğurgan kadınlarla evlenin. Çünkü ben (kıyamet günü) sizin çokluğunuz ile övüneceğim,”[11] buyurdu.

Allah’ın Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem “Kadın hamile kaldığında oruç tutan veya gece ibadet eden veya canı ve malı ile Allah yolunda cihat eden insanlar gibidir. Ne zaman bebek doğurursa büyüklüğünü kimsenin bilmediği bir mükâfatla mükâfatlandırılır. Ne zaman bebeğini emzirirse bebeğin her emişine karşı bir mükâfat vardır ki, İsmail oğullarından bir kulu azad etmek kadardır ve ne zaman emzirmeyi bitirirse saygın bir melek ona gelir ve şöyle der: Amellerine yeniden başla, çünkü Allah seni bağışlamıştır.”[12]

Rabbimiz bizleri kendi rızasına uygun işler yapan, O’nun rızasına ulaşmak maksadıyla ve yine O’nun razı olduğu kişilerle evlenen, evlenme sebebi öncelikle Allah rızası olan ve Allah’ın sınırlarını gözeten Müslümanlardan eylesin. Âmin…

Selam ve Dua ile…


[1]. Müslim, Ebu Davud, Ahmed b. Hanbel

[2]. Müslim, Vasiyyet 14. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vasâya 14; Tirmizi, Ahkâm 36; Nesâî, Vasâyâ 8.

[3]. Tirmizi,1655

[4]. Buhârî, Nikâh 15, Müslim, Radâ 53. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Nikâh 2; Nesâî, Nikâh 13; İbni Mâce, Nikâh 6

[5]. Kütübü Sitte, 6532

[6]. Müslim

[7]. Buhari, Bed’ü’l-Vahy 1

[8]. Vakidi 2, 613

[9]. Kütübü Sitte, 6534

[10]. Buhârî, Nikâh 10; Müslim, Radâ 54, (715); Ebu Dâvud, Nikâh 3, (2048); Tirmizî, Nikâh 4, 13 (1086, 1100); Nesâî, Nikâh 6, 10 (6, 61-65).

[11]. Ebu Davud, Nikah 2; İbn Mace, Nikah 1.

[12]. Ebu Nuaym, Hilyetü’l-Evliya. 4/298; (el-Mektebetü’ş-Şamile); Ali el-Müttaki, Kenzü’l-Ummal. XVI,

532.(el-Mektebetü’ş-Şamile).