Etkili Konuşma Sanatı – Erkan Perver / 2024 Haziran / 139. Sayı
Değerli dostlar, bizler sahnede ya da sunum, konuşma yaptığımız yerde enstrüman olarak sadece gırtlağımızı, ses tellerimizi, dilimizi, dudağımızı ya da bilhassa kafamızın içindeki düşünceleri kullanmıyoruz. İfademizi karşı tarafa yansıtmak adına enstrüman olarak, ellerimizden ayaklarımıza varıncaya kadar bütün bedenimizi kullanıyoruz. Dolayısıyla bütün bu unsurları eksiksiz bir şekilde, bir ahenk içerisinde, uyum içerisinde kullanabilmemiz lazım. Eğer heyecan verici bir şeyden bahsediyorsak gözlerimiz büyümeli, dudaklarımız gerilmeli, ellerimiz titremeli ama çok sakin, çok dingin bir şeyden bahsederken hem sesimizin yumuşaklığını hem de gırtlağımızdan, diyaframımızdan gelen o dingin havayı karşı tarafa yansıtmalıyız. Vücudumuz daha sakin, daha dingin, yüzümüzdeki tebessüm ya da çizgilerin çok belirgin olmayan yumuşak halleri karşı tarafa yansımalı. Bunu en başta kullanmak biraz zordur ama işin içine girdikçe cümleleri arka arkaya sıraladıkça çok da öyle zor bir şey değilmiş diyoruz ve biraz daha rahatlıyoruz. Unutmayın ilkler zordur. İlk anı atlattığımız an iş kolaydır. İlk dakikalarınız için çok hazırlanmalısınız. Bunun için belki ezber yapacaksınız belki bir hikayeyle başlayacaksanız, o hikâyeyi birkaç kez çalışacaksınız. Prova edeceksiniz. Diliniz o ifadelere aşina olacak ve vurucu noktaları unutmadan, es geçmeden vakti geldiğinde bir akarsuyun yatağında ilerleyen o akış gibi çok rahat bir şekilde telaffuz edeceksiniz ama bunun için hazırlık gerekiyor. Daha önceki yazılarımızdan hatırlayın. İlk defa bir topluluk karşısına çıktığınızda kendi heyecanınızı kontrol etmekte güçlük çekebileceğinizden bahsetmiştik. İlk bir dakika için hazırlığınız da olsun. Bunun ne kadar faydasının olduğunu, konuşmanın ilerleyen safhalarına da yansıyacak bir rahatlamaya vesile olduğunu mutlaka fark edeceksiniz. Tabii bunun için hazırlıklı olmak gerekiyor. Hatalarımız olabilir, kusurlarımız olabilir, hatasız kul olmaz. Yaptığımız hatalara rağmen yolumuza devam ediyorsak başarılıyız demektir.
Psikolojik olarak kendimizi bu iş için hazırlamaya ihtiyacımız var
Önce şunun farkında olmalıyız. Topluluk karşısına çıktıysak ve söz hakkı bizdeyse biz evimizdeyiz. Yani evimize misafir geldi. Kim gelirse gelsin, bizim evimize gelmiş, salonumuzda oturuyor, çay ikram ediyoruz, kahve uzatıyoruz, böyle düşünmeli ve buna göre de evimizdeymiş gibi rahat hareket etmeliyiz. Bir topluluğa hitap ederken ya da bir topluluk karşısına çıktığımızda şunun farkında olacağız; ben evimdeyim, dolayısıyla kendi salonumda misafirlerim ile nasıl iletişim kurabiliyorsam burada da öyle iletişim kurabilirim. Bu psikolojiyi kendimize telkin etmemiz lazım. Bu telkinler önemli. Bizim kendimizi nasıl motive ettiğimiz, bizim meseleye nasıl yaklaştığımız, o sahneyi nasıl değerlendirdiğimiz ve o sahnede kendimizi hangi konuma koyduğumuz çok önemli.
Sahnede duruşun da kendi içinde belli başlı kuralları vardır. Bahsettiğim şeyi kibir olarak algılamayın ama mesela dik duracağız. Bu diklikten kastımız oklava yutmuş gibi dik durmak değil elbette. Sahnede ki duruşumuzla karşı tarafa güven telkin etmeliyiz. Mikrofonumuzu tutmamızdan tutunda sahnedeki duruşumuza varıncaya kadar birçok detay var. Mikrofonu tutuşumuz bir bardak tutar gibi yani parmaklarımızın ucuyla ve ortadan kibar bir şekilde olmalı, tüm parmaklarımızla tamamen kavramamalıyız. Konuşmamız sırasında sesimizin şiddeti arttığında mikrofonu uzaklaştıracak, sesimizin şiddetini azalttığımızda, diyaframdan konuşan bir şekilde hitap ettiğimizde ise mikrofonu biraz daha yaklaştıracağız.
İnsanlar sizi izlerken yorulmaması gerek
Bir topluluğun karşısında konuşma yaptığınızda oturuyorsanız yine dik oturmalı, ayaktaysanız fazla dolaşmamalısınız, insanlar sizi izlerken yorulmamalı, hareketleriniz dinleyenlerin konuşmanıza olan dikkatlerini dağıtmamalı. Bu, hazır ol duruşunda tamamen hareketsiz olmalısınız anlamına gelmiyor. Hareketleriniz yavaş ve daha yumuşak olmalı ve birbirini takip eden aynı hareketler olmamalı. Konuşmanızı bedeniniz dahi kesmemeli. Bedeniniz konuşmanızı destekleyen, anlatımınızı kuvvetlendiren ve tamamlayan bir unsur olmalı. Bedeniniz anlattığınız şeylerin önüne geçmemeli. Anlatımınızdaki inişler çıkışlar ritmik olarak hızlanmalı ve azalmalıdır ve anlatımınız farklı olmalı, mümkünse sıra dışı olmalı ve en önemlisi samimi olmalısınız. Emin olun ki samimi değilseniz dinleyici bunu mutlaka anlar ve kalplere tesir edemezsiniz, konuşmanız akılda kalmaz. Konuşma yaparken ellerinizi de kullanabilirsiniz fakat dinleyicilerin dikkatini dağıtacak kadar değil. Ellerinizi birbirine bağlamayın, ayrı dursunlar ama çokta açmayın en fazla 20 santim kadar yeterlidir. İki elinizde sabit durmasın, anlattıklarınızı mimiklerinizle ses tonunuz ve ellerinizin aşırı olmayan hareketleriyle destekleyin.
Bir topluluk karşısına çıktınız. Topluluktaki bazı kişiler sizi pür dikkat dinliyor ama bazıları sizi dinlemiyorlar. Belki günlerce, haftalarca hazırlık yapmışsınız, çıkmışsınız, bazısı elinde cep telefonuyla oynuyor. Telefonunla niye oynuyorsun diyemezsiniz. Eğer siz oraya takılırsanız yani dinlemeyen kişi ya da kişilere takılırsanız, demoralize olursunuz. İşinizi yapamazsınız, konudan saparsınız ve anlattıklarınızdan kopar gidersiniz. Peki böyle bir durumda ne yapmak gerekir? Mümkünse sizi dinlemeyen kişilerin tarafına yavaş yavaş gidip oradan konuşmanızı yapınız. Sizi takip eden sizi dinleyen kişileri bulup onlara doğru bakarak konuşmanızı sürdürünüz. Sizi dinlemediğini, takip etmediğini düşündüğünüz gözler sizin oradaki moralinizi bozmasın.
Konuşmanız sırasında eğer hüzünlü bir şeylerden bahsetmiyorsanız hafif tebessüm ederek konuşmanızı yapınız.
Konuşmanıza giriş de çok önemli demiştik. Konuşmanıza girişiniz karşı tarafı cezbetmeli ve aynı zamanda dikkatini çekmeli ve size özgü bir şey olmalı. Başka yerlerden kopyala yapıştır bir içerik olmamalı. Size mahsus bir şey olmalı. Bunu yakaladığınızda iyi bir netice elde edebilirsiniz.
Kimsenin bakmadığı yönden bak cihana, neresidir orası, senin kendi baktığın yöndür. (Mevlâna)
Size ait bir şey olmalı. Özgün bir şey olmalı, kimsenin bakmadığı yönden bakmalısınız. İnsanlar ilk saniyeden itibaren şu mesajı almalı; ben bunu dinlersem buradan bir şeyler kaparım. Belki bir soruyla başlayabilirsiniz konuşmanıza, mesela içinizde cennete girmek isteyen var mı? Ya da içinizde cehenneme girmek isteyen var mı? O zaman nasıl cennete gidilir? Bugün biraz bundan bahsedelim deyip başlayabilirsiniz konuşmanıza. Siz konuşurken birileri sizin konuşmanızı sorularıyla bölebilir. Siz bir kompozisyon oluşturmuşsunuz, girişiniz var, gelişmeniz var, bir sonuca ulaşmak istiyorsunuz. Birdenbire peki şu konu hakkında ne diyorsun şeklinde bir soru gelebilir. Soru konunuzla alakalı da olmayabilir. Böyle bir durumda yapacağınız şey şudur; soruyu sorana, o konuyu sonunda bana sorar mısın? Aklında tut bir kenara not et diyebilirsiniz.
Uzun cümleler kurmayın
Ne kadar mükemmel olursanız olun. Dünyanın en iyi hatibi de olabilirsiniz. Sizden daha iyi konuşmacı da olmayabilir ama yine de uzun cümleler kurmayın. Çünkü bir süre sonra insanlar sizi dinlemekten yorulurlar. Size 30 dakika konuşma süresi verildiyse 20 dakikada bitirin. Şunu diyecekler, helal olsun 20 dakikada öyle şeyler anlattı ki her bir saniyesi altın değerindeydi, alalım bir kenara not edelim. Konuşmanız için size 30 dakika verildiyse bunu 45 dakika ya da 1 saate çıkarmayın. Konuşmanızı en geç size verilen sürede bitiriniz. Unutmayın sizin için önemli olan, bunu söylemezsem olmaz dediğiniz şeyler konuşmanız uzadıysa dinleyicinin ilgisini çekmez onlar için önemli olmayabilir.
Bu ayki yazımızın da sonuna geldik İnşallah faydalı olabilmişizdir. Allah’a emanet olunuz.