Mustafa Meşhur Ve İslam’a Davet Fıkhı

Bir Şahsiyet Bir Eser – Cihan Malay / 2024 Haziran / 139. Sayı

HAYATI

Mustafa Meşhur, 15 Eylül 1921’de Mısır’da dünyaya geldi. Babası dinine bağlı salih bir zat olup köylülerin sevdiği ve saydığı bir şahsiyetti. İlk ve orta öğretimin ardından 1.Fuad Üniversitesi Fen Bilimleri Fakültesi Matematik bölümüne kaydoldu. 1942 yılında buradan bilim derecesi ödülüne layık görülen başarılı bir lisans diploması ile mezun oldu.

1936’da Müslüman Kardeşler hareketine bağlı bir grup genç vasıtasıyla Hasan el-Benna ile tanıştı ve ona gösterdiği ilgiden etkilendi. Bundan sonra onun yakın talebesi oldu. Ömrünün sonuna kadar bu hareket içerisinde yer aldı.

Müslüman Kardeşler hareketine bağlı mücahit birliklerinin 1948’te Filistin’de gösterdiği mücadelenin İngilizler’in gözünü korkutması üzerine yapılan baskı sonucunda Mısır hükümeti hareket mensuplarını toplu şekilde zindana atmaya başladı. Bunun üzerine Mustafa Meşhur da 3 yıl hapis cezasına çarptırıldı ve 1951 yılında serbest bırakıldı. Ancak daha sonra 1954 yılında yine tutuklandı ve bu sefer 10 hapis cezasına çarptırıldı. 50 yaşına gelene kadar toplamda ömrünün 23 yılını hapiste geçirdi.

1982’te Almanya’ya giden Mustafa Meşhur, burada bulunduğu beş yıl içinde hareketin Avrupa’daki çalışmalarına öncülük etti.

1996 yılında Müslüman Kardeşler hareketinin 5.mürşidi seçildi.

29 Ekim 2002’de Kahire’de kızının evinde bulunduğu bir sırada, atardamarlarının tıkanması nedeniyle felç geçirdi. Felç haliyle 17 gün komada kaldıktan sonra 14 Kasım 2002 Perşembe günü 81 yaşında vefat etti.

İSLÂM’A DAVET FIKHI

Dört cilt olarak Türkçeye Hikmet Neşriyat tarafından kazandırılan eser, bölümler halinde

konuyu incelemektedir.

“İslami hareket liderlerinin tecrübelerinden haberdar olmayan ve bu konuda kendinden önce gelenlerin tecrübelerine başvurmayan Müslümanlar, kendi kısır eksenleri etrafında dönüp durmaktadır. Karşılaştıkları sorunlar karşısında şaşkına dönmekte, hangi usulü nasıl uygulayacaklarının tereddüdünü yaşamaktadır.”[1]

DAVET MERHALELERİ

Davetin merhaleleri; şüphesiz her davanın üç merhalesi vardır:

1. Propaganda, tanıtma ve halkın her tabakasında yer alan insan kitlelerine davetin taşıdığı ideali yaygın olarak ulaştırma merhalesi. Davet yolunda ilk adımdır.

2. Davetin kendilerine ulaştığı insanlar arasında ordu hazırlamak, İslam’a davet edenler arasında davetin gerçekleşmesini sağlayacak eğitilmiş taraftarlar ve yardımcı kitle oluşturma merhalesi,

3. Sonra da icraat, iş ve hareket merhalesi gelir.[2]

İSLAM DAVETÇİSİNİN ÖZELLİKLERİ

1. Sağlam Akide: Sağlam akideden kastımız; hurafe ve bid’atlerden uzak selef-i salihinin üzerinde bulunduğu sahih İslâm akidesidir.

2. Nefsini Düzelt! Başkalarını Davet Et: Davet yolunda yapabileceklerimizin en önemlisi, nefsimizi ıslah ve başkasını davet etmektir.

3. Sahih İbadet: Nefsini ıslah etmenin temel esası olan sahih bir akideden sonra, sünnete uygun ibadet dönemi başlar.

4. Sağlam Ahlak: Nefsini ıslah etmenin temel esaslarından biri de Kur’an-ı Kerim’in ve Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetinin insanları davet ettiği İslâm’ın yüce ahlakını yaşamaktır.

5. Fikri Kültür: Allah yoluna davet eden her akide adamı için kaçınılmaz olan nefsi ıslah etme yollarından biri de fikri sahada kültürlü olmasıdır.

6. Bedeni Kuvvet: Akide adamından nefsini ıslah etmesi için istenen bir husus da bünyesinin kuvvetli olması için sağlık yönüne itina göstermesidir.[3]

DAVET YOLUNDA İMTİHAN ve ÇİLELER

Bilindiği gibi çileler, davetlerde Allah’ın kanunudur ve davet yolunun temel bir parçasıdır. Allah çilelerin ardından hem davet hem de davetçi için hayır gerçekleşsin diye onları verdi… Bazen sebepler ölüme kadar gider. Bunlar doğruları yalancılardan ayırmak ve arındırmak içindir. Çünkü zaferin emaneti ağırdır. İfrat ve tefrite girmeden sebat eden erleri zaferden önce hazırlamak gerekir. Bunun için de çile, eziyet döneminin, zafer ve iktidar döneminin başlangıcına kadar devam ettiğini görüyoruz.[4]

FERDİ DAVET ve CEMAAT OLMA

Ferdi davette birinci merhale, davet edeceğimiz kimse ile tanışmak için bahane ve vesile bulmaktır.

İkinci merhale, davet edilenin gönlünde saklı imanı uyandırma devresidir… Bir yaratıktan bahisle Allah’ın bunları yaratmadaki kudreti, sanatındaki büyüklüğüne işaret edilir.

Üçüncü merhale, Allah’a nasıl kulluk edileceği, ibadet alıştırmaları, günahlardan uzaklaşarak İslam ahlakıyla ahlaklanma telkininin yapılacağı merhaledir.

Dördüncü merhale, İbadetin sadece namaz, oruç, hac ve zekât ile sınırlı olmadığını, daha kapsamlı bir şey olduğunu izah devresidir.

Beşinci merhale, dinimiz bizim sadece ferdi Müslüman olmamızı isteyip bununla yetinmez… Bu din önünde görevimiz, onu yeryüzünde değişmez şekilde yerleştirmektir.

Altıncı merhale, bu işin tek kişinin başarabileceği şey olmadığını, bu büyük davanın gerçekleşmesinin bir teşkilat işi olduğunu, fertlerin böyle bir organize içinde yer aldığı taktirde hedefine doğru ilerleyebileceğinin anlatılmasıdır.[5]

DAVET YOLUNDA AZIĞA MUHTACIZ

Herhangi bir yolun yolcusu, yolculuğuna başlamadan evvel yolculuğundan hedeflediği gayesini gerçekleştirmek ve yolculuğunu sürdürmek için ihtiyaç duyacağı her şeyi hazırlaması gerekir. Aynı zamanda; yolculuğu boyunca karşılaşabileceği ve yolculuğunun kesintiye uğramasına ya da gayesi ile kendisi arasındaki mesafenin açılmasına en azından yolculuğunun ertelenmesine sebep olabilecek durumları da nazarı itibara alması lazımdır.[6]

Öyle insanlar görmekteyiz ki; değersiz veya az kıymetli bir maddi ve dünyevi kazanç elde etmek uğruna yolculuk yapıyor, uykusuz kalıyor ve yoruluyorlar. Bu insanlar bazen maddi kazanca karşı aşırı arzuları sebebiyle uzun bir süre yemeden ve uyumadan çalışarak, adeta kendilerini unutuyorlar. Öyleyse bu tür insanlardan neden ibret almayalım ve kendimizi Allah’la alışveriş noktasında yormayalım? Üstelik bu iki ticaret birbirlerinden ne kadar da farklıdırlar…[7]

Allah yolunun davetçisi, insanları hayır duygularına, faziletli amellere, onları yüceltecek, durumlarını düzeltecek, onları hata ve kötülüklerden koruyacak tüm şeylere davet ederler. Bu durum direkt olarak kendisi için bir hatırlatmadır. O, başkasına fayda sağladığı gibi kendisi de faydalanır. Allah’a davet görevini yerine getirmeyenler ise çoğu zaman bu faziletli amellerden ve hayır duygularından gafil kalabilirler. Dolayısıyla bir hatırlatıcıya ihtiyaç duyarlar.[8]

GENÇLERE İMANİ TAVSİYELER

Gençler! Bizler sizlerin hangi ortamlarda yaşayıp imanınızı koruyabilmek için nasıl gayretler içerisinde olduklarınızı elbette biliyoruz. Bu kokuşmuş bir ortamda imanı korumak elbette zordur. İşte siz bu zora talipsiniz. Ne mutlu size. Sonra sizler hiç tereddüt etmeden sizden öncekilerin bütün çile ve sıkıntılarını bile bile bu İslam devasını kabul ettiniz.[9]

Davet yolunda Müslüman gençliğin en önemli meselesi, şeksiz şüphesiz iman davasıdır. Öyle bir iman ki, tahrif olmamış tertemiz, berrak bir iman. Hurafelerden, bid’atlarden tamamen uzak bir iman. Kalbi; hayatı ve Allah’ı tanımak ve bilmek olan bir insanın meselesidir iman…

İnsanın gerçek hayatta tek meselesi imandır.[10] 

Ey gençler! Sizlerden; derin, sarsılmayan sımsıkı çelik halatlarla bağlanmış, asla gevşemeyen ve yıkılmayan bir akide istiyoruz. İnanç adamları olmanızı, laf adamları olmanızı değil.[11]

DAVETÇİNİN ÖLÇÜLERİ

İnanç adamında bulunması gereken temel özellik; sağlam inanca ve doğru imana sahip olmaktır.[12]

İnanç adamının dikkat etmesi gereken temel ölçülerin belki en önemlisi İslâm’ı Rasûlullah (a.s.)’ın tebliğ ettiği şekliyle doğru, arı ve bütüncül olarak ve her türlü sapma, hata ve ayıklamadan uzak bir şekilde anlamaktır. Başkalarını bu dine çağırdığımız zaman onları doğru anlayış ile çağırmamız gerekir.[13]

Davet alanında faaliyette bulunan mü’minlerin kalplerinde birbirlerine karşı sevgi ve kardeşlik duygularının bulunması ve bunların hep aynı yolda olduklarının şuurunda olmaları, bütün çalışanların tek safta birleşmelerini sağlayan unsurların en kuvvetlilerindendir.[14]

Müslüman davetçi kardeşimizin çok geniş bir anlayışa, hoşgörüye ve bütünleştirici bir üsluba sahip olması gerekmektedir. Ancak bu özellikleriyle davet ettiği kişilere karşı güven sağlayabilir ve onların sahih İslam’ı bulmalarına vesile olabilir. Böylece herhangi bir ihtilafa ve çekişmeye meydan vermeden onun yanlış düşünce ve görüşlerini değiştirmiş olur.[15]

Davette bulunacak kişi mutlaka insan psikolojisinden anlamalıdır. Kalplere hitap edemeyen, insanları nelerle etkileyeceği hakkında bilgisi olmayan kişiler davette başarı elde edemezler.

Davetçi Müslüman davetin püf noktaları olarak isimlendirilen bu tür ayrıntıları bilmelidir.[16]

Şehid İmam Hasan el Benna şöyle diyor:

“Bizim görevimiz, bir elimizde aydınlatıcı meşale ve diğer elimizde hastalıkların reçetesi olduğu halde cadde ve sokaklarda insanları bu aydınlığa çağırmak ve hastalıklarına bu reçeteyi sunmaktır. Eğer başarılı olabilirsek ne mutlu bize ve vatanın evlatlarına. Eğer çağrımıza halk cevap vermezse, o zaman biz Allah’ın yanında mesul değiliz. Tebliğimizi yaptık, emanetini bildirdik, insanların iyiliğini istedik. Ondan sonra kendimizi üzmenin ve hakir görmenin doğru olmadığına inanırız. Allah’ın mektubunu taşıyanlar, insanlığın kurtuluşu için elinde davet reçetesini sunanlar sorumlu değildir. Bu sıfatlardaki davetçiler davalarına kesin inanmalıdırlar, davalarında samimi olmalıdırlar, davaları yolunda çarpışmalıdırlar, zamanı, dünyayı ve olayları iyi takip etmelidirler. Bu davete gelen ve böyle bir dava erleri var mı?”[17]

MEDYA ve TOPLUMDAKİ İŞLEVİ

Fikirlerini yaymak, görüş ve düşüncelerini toplumun her kesimine ulaştırmak isteyenler medyaları sık sık kullanıyorlar. Kim medyalardan daha fazla yararlanırsa hem kendi düşüncesini yaymada daha fazla olanak elde etmiş oluyor hem de diğer görüşlerin etkinliklerini azaltıcı bir rol üstleniyor.

İslami tebliğde bulunan bizlerin bu tür medyalara herkesten daha fazla gereksinimimiz vardır. Çünkü biz halka inmek, toplumun her kesimine İslam’ı götürmek istiyoruz. Bunun yolu da iletişim araçlarını ele geçirmek, onlardan oldukça fazla yararlanmaktan geçiyor.[18]

Basın-yayın organları eğer iyi ve hayırlı yerlerde kullanılırsa, toplumun eğitimi ve yönlendirilmesi açısından önemli bir görevi yerine getirirler.[19]


[1]. Mustafa Meşhur, İslam’a Davet Fıkhı, Hikmet Neşriyat, c.1, s.11.

[2]. Mustafa Meşhur, Age, c.1, s.41.

[3]. Mustafa Meşhur, Age, c.1, s.121-126.

[4]. Mustafa Meşhur, Age, c.1, s.225.

[5]. Mustafa Meşhur, Age, c.1, s.328-336.

[6]. Mustafa Meşhur, Age, c.2, s.235-236.

[7]. Mustafa Meşhur, Age, c.2, s.270.

[8]. Mustafa Meşhur, Age, c.2, s.366.

[9]. Mustafa Meşhur, Age, c.3, s.104.

[10]. Mustafa Meşhur, Age, c.3, s.108.

[11]. Mustafa Meşhur, Age, c.3, s.118.

[12]. Mustafa Meşhur, Age, c.4, s.23.

[13]. Mustafa Meşhur, Age, c.4, s.60.

[14]. Mustafa Meşhur, Age, c.4, s.106.

[15]. Mustafa Meşhur, Age, c.4, s.156.

[16]. Mustafa Meşhur, Age, c.4, s.207-210.

[17]. Mustafa Meşhur, Age, c.4, s.312.

[18]. Mustafa Meşhur, Age, c.4, s.224.

[19]. Mustafa Meşhur, Age, c.4, s.276.