Çeçenistan’da Genç Bir Şehit: Mücahit Şener (1984-2003)

Türkiye’li Şehidler  – Cihan Malay / 2025 Mart / 148. Sayı

HAYATI

Mücahit Şener, 1984 yılında Konya’da dünyaya geldi.

Gençliğinin ilk zamanlarında çevresindekilerin İslam beldelerinde yaşananları ona anlatması, kendisinde büyük tesir bıraktı. Müslüman bir bireyin hayatında en çok İslam’a fayda sağlayacağı çağı olan gençliğini bu yolda harcamaya karar verdi.

Abisi onu şöyle anlatıyor:

“Genelde her zaman beraberdik. Çevredeki insanlar, onun namaza ve Kur’an’a yatkın olması dolayısıyla çok seviyorlardı. İnsanları çok seviyordu, insanlar da onu çok seviyorlardı. Çok şirin bir çocuktu. Allah, herkesin içine sevgi vermişti gerçekten. İmam Hatip yılları onun için dönüm noktası olmuştu. İmam Hatip yıllarında Kur’an eğitimi ve arkadaşları ile iletişimini geliştirdi. Filistin’de, Bosna’da, Çeçenistan’da Müslümanlara yapılan bu zulmü gerçekten kınıyordu ve çok üzülüyordu. İçten ve samimi bir şekilde üzülüyordu. Mücahid’i tanıyan herkes neye üzüldüğünü, neyi istediğini biliyorlardı. Herkese diyordu: “Ortada erkek yok mu? Bu mazlumlara ve kadınlara yardım edecek bir erkek yok mu?”

Benim ticaretle uğraşmama biraz kızardı. Askerden izine geldiğimde, Mücahid ticaret ile uğraşıyordu. Bundan dolayı bu sefer ben biraz onu eleştirmiştim. Tabi daha sonra bunu öğrenci evlerine ve eğitimlerine katkı olsun diye yaptığını öğrendim. Gerçekten o zaman duygulanmıştım. Hakkını yediğimi düşündüm. Gurbetçi çocuğu olduğu için baba özlemiyle büyüdü. Babamızın bu durumundan dolayı biraz daha fazla birbirimize yakındık.

İkimizin kardeşliği diğer kardeşleriyle olan ilişkisinden farklıydı. Üzüntümüz beraber, sevincimiz beraber, her şeyimiz beraberdi.

Mücahid’i ya Kur’an okurken görürdük ya da namaz kılarken… Mücahid, hayatını Allah için yaşamıştı. Hiçbir zaman dünya ve ticaret için bunu da böyle yapalım demedi. Eğer ticaret yapmışsa, bir hayır için yapardı. Yani bunu yapmadaki maksadı, Müslümanlara yardım etmekti.”

Müslüman olmanın gerekliliklerinden birini ifade eden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in “Mü’minler birbirini sevmekte, birbirine acımakta, birbirini korumakta bir vücut gibidir. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvları da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.”[1]buyruğu, Müslümanın kardeşleri için bir şeyler yapması gerektiğini ifade ediyordu.

Yakın bir arkadaşı onu şöyle anlatıyor: “Mücahid, yaşıtlarının dünyaya bir karış havadan baktığı lise yıllarında, İslam davasını dert edinmeye başlamıştı. Müslümanların bulundukları içler acısı duruma üzülüyor, ‘Acaba ben davam için neler yapabilirim?’ diye derin düşüncelere dalıyordu. Mücahid’in Kur’an ile dostluğu biz İmam Hatip lisesindeyken başladı. Bu yolda yardımcı olacağına inandığı ders halkalarına katıldı. “Arkadaşlar zulmün son bulması için Allah yolunda, malımızla ve canımızla cihad etmeliyiz.” derdi.”

O, Rusların Çeçenistan topraklarındaki Müslümanlara yaptığı zulmü ve katliamları öğrendi. Müslüman kardeşlerine yardım edebilecek yollara başvurdu.

İnsanın derdi ve davası büyük olunca, vücudu onu taşımaya zorlanır. Durmak bilmeyen bir azimle davasının yücelmesi için gayrette bulunur. Bu uğurda yaşadığı zorluklar ona zor gelmez, zira bu zorluklara göğüs gerecek bir imanı gönlünde taşımaktadır.

İslam davasını dert edinen Mücahid, İslam’ın zirve ameli olarak nitelendirdiği ve sonucu peygamberler, sıddıklar ve daha önce İslam davası uğrunda can verenlere komşu olmak uğrunda cihad için Çeçenistan topraklarına ulaştı.

Şöyle diyordu: “Ey İslam ümmetinin aziz evlatları!

Aranızda Allah’a verdiği sözde duranlar yok mu? İçinizde bu azmış ve sınırları aşmış köpeklere dur diyecek yok mu?

Bizi dualarınızda da mı unuttunuz? Nerede gece yarılarındaki ısrarlı dualarınız? Şimdi dualarınızda unutacaksınız da ne zaman hatırlayacaksınız? Allah Rasûlü şehit olan 70 arkadaşı için dualar etmişti. Bugün binlerce Müslüman kardeşiniz öldürülürken sizin dualarınız, yardımlarınız nerede? Siz neredesiniz? Müslümanların başlarına bir felaket geldiğinde Allah’a yalvarınız. Onların zafere ulaşmaları için her türlü desteği vermekten kaçınmayınız.”

ŞEHADETİ

Şehit gibi yaşamak… Mücahid gibi yaşamak…

Şehit gibi yaşamanın bedeli, şehit olmak olacaktır. Bu da şaşılacak bir durum değildir.

Abisi şöyle diyor: “Şehadeti benim için sürpriz olmadı. Öylesine bizi alıştırdı ki, her zaman kendi kendime diyordum: ‘Bir gün şehit olacak.’ Zaten yaşarken şehitti. Annem başta çok üzülüyordu. Allah, gerçekten sabır verdi.”

22 Kasım 2003’te Çeçenistan topraklarında 12 arkadaşıyla beraber şehit düştü.

Şehit olduğu anlara tanıklık eden bir arkadaşı, onu şöyle anlatıyor:

“O, hayatının baharında şehadeti kazanan yiğit bir gençti.

O, Rabbinin cennetine aşıktı… Rabbi de onun isteklerini kabul etti ve onu şehitlerin mertebesine çıkardı.

Bu asil genci nasıl anlatacağımı bilemiyorum. Onu anlatırken aciz kalsam da anlatmaya çalışacağım.

“Ben bugünleri çok bekledim. Bugüne kadar sırtüstü çok yattım. Bugün ecir alma ve cennet için yatırım yapma zamanı” derdi.

Vallahi onu, uzak-yakın hiçbir iş için üşengeçlik yaparken görmedim. O, Allah Rasûlünün şu hadisini hep tekrarlardı: “Allah yolunda tozlanan ayağa cehennem ateşi değmeyecektir.”

Mücahid’i ya cephane taşırken ya sığınak kazarken ya da mücahidlere gıda ve su taşırken görürdük. O kendisini, boşa geçecek vaktinin olmadığına şartlandırmıştı.

21 Ağustos’ta, tedavi için giden emirimiz Bilal ile gelmişti. Aramıza gelişinden bir ay sonra, emirimiz Bilal ile bir operasyona katıldı.

Mücahid, 2003’ün Ramazan ayının 27. gecesini nöbette geçirmişti. Sabah 8:30 sıralarıydı. Sığınakta kimimiz Kur’an okuyor, kimimiz ibadetle, kimimiz de günlük işleriyle meşgul oluyordu. Nöbetçi, Rusların etrafımızı sardığını ve saldırıya geçmek üzere olduklarını haber verdi. Hemen hazırlandık fakat Ruslar saldırıya başlamışlardı. Emirimiz Bilal, sığınaktan çıkar çıkmaz vurularak şehit oldu. Dışarıya çıkanlar iki-üç saniyede şehit oluyorlardı. Sığınağın önünde bir metrelik bir çukur kazmıştık. Dışarı çıkıp ateş ederek o çukura atlamayı düşündüm ve atladım. Bacağımdan ve yanağımdan hafif şekilde yaralanmıştım. Benden sonra da Mücahid, benden tarafa doğru gelmeye başladı. Çukura tam atlarken diz kapağına büyük bir kurşun isabet etti. Onu çukurun içine çektim ve çatışmaya oradan devam ettik. Mücahid’in dizkapağına isabet eden kurşun onu ağır bir şekilde yaralamış ve dizkapağı arka tarafa doğru kırılarak dönmüştü. Ruslarla aramızdaki çatışma devam ederken, Mücahid’in alnına bir kurşun daha isabet etti. O anda Rabbine ve özlemini duyduğu şehadete kavuştu. O ve diğer kardeşler Kadir Gecesi’nin sabahı şehit düştüler.”

Mücahid, çok takvalı, cesur bir gençti. Hepimizden yaşça küçük olmasına rağmen davranışlarıyla bize örnek oluyordu. Yaşına oranla Kur’an ve hadis bilgisi çok iyiydi. Akşamları Kur’an ve hadis dersleri verirdi. Rabbim, onu Firdevs-i a’la’da ağırlasın inşaallah.

Elazığlı Bilal kardeşin emirlik yaptığı, benim ve Mücahid’in içinde bulunduğu grup, Allah’ın dinini üstün tutmak için malı ve canı ile farklı ülkelerden gelen 14 yiğitten oluşuyordu. Bu gruptan şehit olamayan tek kişi benim.

O, Peygamberin de dediği gibi, “az zamanda çok iş yapan” birisiydi. Aramıza katılalı 4 ay olmuştu.”

Abisi, şehadetinin gerçekleştiği günü yaşadıklarını şöyle anlatıyor:

“Annem, kardeşimin şehit olduğu sıralarda bir rüya görmüş. Kur’an okuduktan sonra uyku basıyor. O an rüyasında Mücahid, ayakları bembeyaz nurlar içinde anneme doğru yürüyor. Daha sonra öğrendiğimize göre Mücahid, ayağından yara alarak şehid olmuş.

Rabbim şehadetini kabul etsin. Bizi de onların yolundan ayırmasın…”

Mücahid, ismine uygun bir yaşantı yaşayarak en değerlisi olan canını Allah yolunda kurban verdi. Şehit düştüğünde henüz 19 yaşındaydı. Şu sözler onu anlatıyor:

“Henüz on dokuzunda,

Gencecik bir fidan,

Filizlendi, filizlendi dağlarda.”

VASİYETİ

“Euzubillahimine’ş-şeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim.

Elhamdulillahi Rabbil alemin vessalatü vesselamu ala Muhammed.

Hamd olsun Allah’a ki, bize İslam nimetini bahşetti. Bizleri karanlıklardan nura çıkaran Allah’a hamd olsun.

Elhamdulillah ki, Rabbimiz bize İslam’ı, O’nu yaşamayı, Allah’a kulluk etmeyi, peygamberi önder seçmeyi nasip etti.

İsmim Mücahid, yaşım 19. Bende bir zamanlar Türkiye’deki gençler gibi, gezen, oynayan, hayallere dalan biriydim. Rabbim, bana 15 yaşımda hidayet nasip etti Elhamdulillah.

Kur’an okumaya, Peygamberi tanımaya başladım. Tabi ki, peygamberi tanımakla, Allah’ı tanımakla bu işin biteceğini zannetmiyorum. Muhakkak ki Allah yolunda bir şeyler yapılmasının gerektiğine inandım. Ve benim Kur’an’dan öğrendiğim, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den öğrendiğim şey buydu. Muhakkak ki, bir şeylerin yapılması gerekiyordu. Allah yolunda çaba göstermemiz gerekiyordu.

Allah bizden Kur’an’da, O’nun yolunda cihad etmemizi, O’nun yolunda kanımızı akıtmamızı istiyor. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de bize cihadın faziletlerini anlatıyor. Bende bundan yola çıkarak Allah yolunda cihad etmeye, Allah yolunda savaşmaya niyet ettim. Ve Rabbim bana Elhamdulillah, 4 sene de olsa beklememe rağmen kendi yolunda cihad etmeyi nasip etti.

Kişinin iyilik yaptığında cennete gideceğini, kötülük yaptığında cehenneme gideceğini Allah subhanehu ve Teâlâ bize, Kur’an’da söylüyor. Ve Allah öyle bir grup anlatıyor ki Vakıa Sûresi’nde, önde gidenlerden bahsediyor. O önde gidenler her zaman başı çeken insanlardır. O önde gidenler, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerdir.

Biz İslam’ı seçen Müslümanlar olarak gerek medyadan gerekse çevremizden aldığımız duyumlarla Müslümanlara yapılan zulümleri gördük. Bazı gazetelerden, televizyonlardan seyrettik. Filistin’de, Çeçenistan’da, Keşmir’de ve dünyanın çeşitli bölgelerinde Müslümanlara yapılan zulümleri gördük ve bunların bir an önce önlenmesi, adaletin sağlanması ve Allah subhanehu ve Teâlâ’nın Nisa Sûresi’nde buyurduğu gibi, (Nisa 75) savaşmamız gerektiğini anladım. Elhamdulillah ki, Allah bize bu bilinci verdi. Allah yolunda cihad etmeye 4 yıl önce karar vermiştim. Niyet ettim, dua ettim. Elhamdulillah Rabbim, dualarımı kabul etti ve bana görünmez ordularını indirdi. Elhamdulillah ki yolum açıldı. Tabiri caizse cennetin vizesi olan Allah yolunda cihadı nasip etti. Rabbim ayaklarımızı sabit kılsın ve kendi yolunda şehit olmayı, cennetine girmeyi nasip etsin.

Kardeşlerime vasiyetim.

Sabırlı olsunlar, geride kaldık diye üzülmesinler, dualarında ısrarlı olsunlar.

Peygamberimizin bir hadisi var: “Kul benim duam kabul edilmedi demeden önce Allah O’nun duasını muhakkak kabul eder.” Elhamdulillah, Allah bana bunu gösterdi.

İnşallah geride kalan kardeşlerim bana dua ederler, ben de onlara dua edeceğim. Rabbim hepimizi cennetinde, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in etrafında, sıddıklarla, salihlerle ve şehitlerle beraber oturmayı, muhabbet etmeyi ve cennette sefa sürmeyi nasip eder.”


[1]. Buhârî, “Edeb”, 27; Müslim, “Birr”, 66.