Serbest Köşe – Derya Fıçıcı
Güç ve önderlik, Allah’tan yüz çevirmiş insanların eline geçerse o toplumun hayat tarzı Allah’a isyana doğru gider. İnsanın insanı sömürmesine doğru gider. Ahlaki dejenerasyona ve kültürel bozulmaya doğru gider. Bu durum sanatı, politikayı, toplumsal ekonomiyi, kültürel ahlakı, davranışları ve adaleti etkileyerek fikirlerin bozulmasına yol açar.
Böyle durumlarda kötülük serpilip yayılır, iyilik ise can çekişir.
Hal böyle olunca iyi insanlar böylesine kötü bir sistem içerisinde akıntıya karşı yüzmeye çalışırlar.
Bütün enerjileri onların da temenni ettiği gibi yeniden iyi bir toplum çıkartma yolunda harcanacağı yerde, karşı koyma ve mücadele ile heba olup gider.
Yani toplumu değiştirmek, dönüştürmek, ilahi eğitimle, sabırla eğitmek yerine toplumun önüne set olmaya kalkışmak, kalabalığa karşı ters istikamette yürümek gibidir. Toplum seni yürümek istediğin istikametin tam tersine iter.
Bunlar birtakım teorik genellemeler değildir. Tarih bunun örnekleriyle doludur.
Değişimin Kaynağı Nedir?
Cevap kesinlikle önderlik olacaktır.
Bu sadece içinde yaşadığımız zamanın bir özelliği değildir. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem: “Bir toplumun ilerlemesinden ya da gerilemesinden aydınlar ve yöneticiler sorumludur.” buyurmuştur.
Bu yüzden Allah’ın rızasını kazanmaya talip olan herkesin canını, malını esirgemeksizin yeryüzündeki bütün kötülüklerle şiddetli bir mücadeleye atılması icap eder.
İyi insanlar için güç kazanmak o kadar önemlidir ki bu güce sahip olmadıkça hiç kimsenin Allah’ın rızasını kazanabileceği başka bir vesile bulma imkânı yoktur.
Başka bir deyişle, kalbinde iman olan insan, hiçbir zaman ne kötü bir sistemin yönetimini kabullenir ne de kötülükleri yok etmek için girişilen mücadelede hayatını ve malını feda etmekten kaçınır.
“Sizden iyiye çağıran, doğruluğu emreden ve fenalıktan meneden bir cemaat olsun. İşte başarıya erişenler yalnız onlardır.”(Âl-i İmran, 104)
İnsanda ister iyilik için olsun, ister kötülük için olsun bir insanın bu dünyadaki başarısı için gerekli olan nitelikler vardır. Eğer bir insan ciddi bir şekilde uğraşırsa irade gücü, karar verme becerisi, hırs, azim, sabır, sebat, cesaret, ihtimam, ölüme her an hazır olma, davasını sevme, davası uğruna ister zaman ister para ister kendi hayatı olsun, şartların gerektirdiği her türlü fedakârlığı yapma gibi nitelikleri çalışarak elde edebilir.
Aynı zamanda tedbirlilik, uyanıklık, ileri görüşlülük, ihtiyatlı olmak, feraset, şartlara göre cevaplar bulmak, adapte olma gücü, kontrol, organize gibi nitelikleri de uğraşmayla, çalışmayla elde edebilir.
Bu nitelikler bir kılıcın çeliğine benzetilebilir. Eğer çelik sağlamsa, kılıç da sağlam olur. Masum insanları öldürsün veya mazlumları savunmak için kullanılsın fark etmez. Bu niteliklerle ödevini yerine getirir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İçinizden cahiliye döneminde iyi ve seçkin olanlar İslam’da da iyi ve seçkindirler.” buyurur.
Temel insani niteliklerini kullananlar, İslam öncesinde de kullanıyorlardı. İslam olduktan sonra bu niteliklerine manevi nitelikler ekleyerek manevi insani nitelikler elde ettiler.
İslam’ın gerçekleştirdiği ilk şey, insani niteliklerin, insanlığın iyiliği ve selameti yolunda kullanılmasını temin etmek olmuştur.
İlk halleriyle insani nitelikler hem iyilik hem kötülük için kullanılabiliyordu. O yüzden fertlerin bu niteliklere sahip olmaları yalnız başına iyilik değildir. Onların iyiliği, yöneldikleri amaca bağlıdır. Bu yüzden İslam onların, hakikat davasına hizmet için kullanılmasını sağlamaya çalışır. Ve onları doğru yola yöneltmeyi önemli bir görev sayar.
Bu manevi niteliklerden kazanılan güç sadece bir kişiyi, bir aileyi, bir halkı veya bir ülkeyi yüceltmek için değil, ilahi nizamı yüceltmek için kullanılır.
İnsani nitelikler, İslami manevi değerler ile buluşmadıktan sonra ruhî temellerden yoksundurlar.
İslam ahlakı öylesine güzel ve çekicidir ki organize bir grup bu ahlaka sahip olsa ve İslam’ın belirttiği görevleri aktif olarak yerine getirmeye çalışsa hiçbir güç onun karşısında duramaz.
İnsanlığın önderliği ile ilgili ilahi bir kanun vardır. Eğer ortalıkta insani niteliklere sahip ve bunları İslami manevi değerlerle buluşturmuş, maddi kaynakları kullanma gücünü elinde bulunduran bir organize grup yoksa, önderlik zorunlu olarak insani nitelikleri kullanabilen kişilerin eline geçer. Bununla birlikte her iki niteliğe sahip olan grup ve cemiyetler, yeryüzünde aynı anda bulunsa İslami manevi değerleri kullanabilen bu özelliklere sahip olan cemiyet, grup önderliğini elinde tutar. Onlar varken başka bir grup önderliğe asla yükselemez. Yoksa bu Allah’ın kitabındaki vaadine ters düşer.
İyi bir grubun sadece organize olduğu zamanlar güç sahibi olabileceğini hiç unutmamamız gerekiyor. İyi bir insan veya birbirinden kopuk iyi insanlar asıllarında büyük birer veli bile olsalar önderliği ele geçiremezler. Allah’ın hilafet ve önderlik vaadi, toplumdan uzak kişiler için değildir.
Peki, Bu İki Gücün Rolleri Nedir?
İnsani niteliklere sahip olan grup ve insani ve İslami manevi değerlere sahip olan grup.
Temel insani değerlere sahip olduğunuzda, maddi gücünüzün yüz derece olması gerekiyorsa, İslami manevi değerlere sahip olduğunuz zaman yirmi beş derece olması yeterlidir.
Aslında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in dönemi, sahabenin dönemi göstermiştir ki, onların sahip olduğu manevi güce ulaşabilsek, karşı tarafa nispetle yüzde onluk güç yeter.
“Sizin sabırlı yirmi kişiniz, onlardan iki yüz kişiyi yener. Sizin yüz kişiniz, onlardan bin kişiyi yener.” (Enfal, 65)
Bu ayetin bir mucizeden bahsettiği sanılmamalıdır. Tam tersine sebep ve sonuç ilişkilerine uygun olarak cereyan eden tabi bir olaydır.
Manevi nitelikler, maddi güçteki bu kadar açığı nasıl kapatabilir, diye bir soru aklımıza gelebilir.
Afgan halkının önce dünya devi olarak bilinen Rusya’ya, ardından da son teknolojisiyle üretilmiş insansız hava uçaklarına, jet filolarına sahip, kendisini dünyayı yöneten devlet olarak tanıtan Amerika’ya, Afganistan topraklarında verdikleri ders bu ayetin tecellisi değil de başka nedir?
İşte bütün bunlar başkalarını İslam’a katılmaya zorlar. Bu grubun Allah’tan korkan dindar ve insancıl savaşçıları muhalif grubun sarhoş, katı kalpli, cinsel sapık, kumarbaz, sahtekâr savaşçı grubuyla mücadeleye başlayınca, bu grubun tek bir savaşçısının manevi değerleri, insancıllığı düşmanların bütün askerlerinin barbarlığını bastırmaya yetecektir.
Bundan dolayı gücün gerçek kaynağı maneviyattır. Eğer meydanda İslami manevi değerleri uygulayan, aynı zamanda maddi kaynakları da olabildiğince güzel kullanan bir grup varsa, muhalif hiçbir grup veya güç bu grubun karşısında bir an bile olsun tutunamaz.
İhtiyacımız olan, zeki ve iyi insanlar değildir. Bu durumu değiştirmek için hutbeler, vaazlar, ibadete teşvik de yeterli değildir. Toplumu bu fesattan kurtarmak için kollektif gücü toplamaya çalışmak gereklidir.
En küçük yaşam alanlarımızda dahi İslam hâkim olmalı. Bu şerefli hedefi gerçekleştirmek için çaba sarf etmenin Allah’ın rızasını kazandıracağına inanıyoruz.
Kıymetli kardeşim! Çoğunluğun Müslüman olduğu şu toplumda fıskı fücurun yayılma derecesine baktığımızda; bizlerin azim, sabır, cesaret, sebat gibi insani temel özelliklerimizi dahi İslam davası için ortaya koyamadığımızı görüyoruz. Öyle ki bizim yoksunluğumuzu çekenler, bütün bu niteliklerini boş davalar için harcar hale geldiler.
Bugün bir Müslüman evladı, hayatındaki bütün değerleri annesini, babasını, eşini, malını, mülkünü uyuşturucu kullanabilmek uğruna harcayabiliyor. Bu uğurda sokaklarda uyumayı dahi göze alabiliyor. Sen ve ben onun hayatına dokunabilseydik o bütün gücünü, sahip olduğu bütün nitelikleri bizim gücümüze katardı.
Öyle ki bugün daha doğmadan madde bağımlısı olan evlatlara sahip bir ümmetiz. Annesi madde bağımlısı olduğu için gözlerini dünyaya bir bağımlı olarak açacak olan bebeğe karşı sorumlu olduğumuzu bir düşünsek iliklerimize kadar titreriz. Hayvanlar için dahi barınakların olduğu bu ülkede, insanlara hayvanlar kadar dahi değer verilmiyorsa, bu değerler dengesinin bozulmasında, senin ve benim rolüm yok mu sanıyoruz?
Kore dizileri gibi, çeşitli küfür devletlerinin üretip önümüze koyduğu foseptik çukurundan beter olan çeşitli filmleri izleyerek, onların aşağılık kokuşmuş kültürlerini taklit etmeye terk ettiğimiz nesil üzerinde hiç mi sorumluluğumuz yok?
Bizi çepeçevre kuşatan bu çirkinlikler, burnumuza gelen kötü kokular, kulaklarımızı delen çığlıklar, bütün bunlar bizi ayağa kaldırmalı. Güçler dengesini bozmak için, güç ve önderliği Allah’tan yüz çevirmiş insanların elinden almak için her türlü yeteneğimizi İslam’ın manevi gücüyle birleştirip ayağa kalkmalıyız. [1]
[1]. Bu yazı, Ebu’l-Ala el-Mevdudi’nin , İslami Hareketin Dinamikleri adlı eserinden faydalanılarak kaleme alınmıştır.