Abdülhamid Bilali & Arınma Yolu

Bir Şahsiyet Bir Eser – Cihan Malay / 2024 Kasım / 144. Sayı

HAYATI

1955 yılında Kuveyt’te dünyaya gelen Abdulhamid Bilali, ilk ve orta öğreniminden sonra 1971 yılında Endüstri Mühendisliği eğitimi gördü. İlmi araştırmalar için gittiği İngiltere’nin Burmas Üniversitesi’nde, 1978 yılında Elektrik Mühendisi oldu. Daha sonra gittiği ABD’nin Dayton Üniversitesi’nde Elektronik Mühendisliği eğitimini tamamlayıp 1990 yılında ülkesini döndü. Ülkesinde yeni yeni gelişen teknik konularda öncülük etti.

Öğrenciliğinden beri davet çalışmalarında aktif rol alan Bilali, çeşitli konferanslar verdi, değişik gazete ve dergilerde yazılar yazdı. Birçok radyo ve televizyon programlarına katıldı, programlar düzenledi.

Hasan el-Benna’nın açtığı yoldan yürümeye çalıştı. Ülkesinde ıslahı en zor olan alanı seçti ve uyuşturucu bağımlılarını iyileştirme amacıyla “Beşairu’l Hayr” adında bir cemiyetin kuruluşunda bulundu ve aynı cemiyetin başkanı oldu. Halen bu görevi yürütmektedir. Her sene 150 kişiye bu alanda destekte bulunarak 1046 kişiyi bu bataklıktan kurtardı.

Çeşitli sivil toplum kuruluşlarında aktif olarak rol almaktadır.

İslami mücadele, eğitim, ahlak, davet eğitimi gibi alanlarda yazdığı eserleri Türkçe, İngilizce, Fransızca, Farsça, Urduca, Malayca… dillerine tercüme edildi.[1]

ARINMA YOLU -Davetçilerin Sıfatlarından Seçmeler-

Eserin önsözünde kitabın yazılış amacı şu şekilde ifade edilmiştir: “Davetçilerin Sıfatlarından Seçmeler” diye isimlendirdiğimiz bu dizinin, İslâmî Hareketin içerisinde bulunanların hastalığının teşhisinde ve davetçilere gerçek sıfatlarını iâde edebilecek derecede etkili bir ilacın bulunmasında az da olsa katkıda bulunmasını ümid ediyoruz. Ben, mümkün olduğu kadar bir davetçi için en önemli olan sıfatlar üzerinde durmaya çalıştım.”[2]

BİRİNCİ SIFAT: İYİ ÖRNEK OLMAK

Davet yoluna ayak bastığın ilk andan itibaren, insanların sana bakış açısı değişmeye başlar. Sözlerine ve işlerine önem verilmeyen sen, bir anda insanların odağı haline gelirsin. İstesen de istemesen de yaptığın her işi ve söylediğin her kelimeyi büyüteç altına alarak incelemeye başlarlar.[3]

Davetçinin, insanlara ulaştırmak istediği anlam ve kavramları, canlı örnek olarak ulaştırması, söz ile ulaştırmasından daha kolay ve etkilidir.[4]

İyi örnek olmanın şartları şunlardır: “Söz ve fikirlere ilk kendisinin inanması, bu inancı amel ile doğrulamak, herkesten daha fazla ilim tahsil etmek.”[5]

İKİNCİ SIFAT: NEZAKET ve YUMUŞAKLIK

Bir davetçiden, nefislerinin bütün ahvaline göre nezaket ve yumuşaklık gören kalpler, yere atılmış bir hurmaya karıncaların toplandığı gibi o davetçi etrafında toplanırlar.[6]

İslâm tarihi, davayı tebliğ ederken yumuşak ve nezaketli davranmamak sebebiyle, birçok yüz çevirme hadisesi olduğunu bize bildirmektedir.[7]

Davet edilen kişi, davetçide yumuşaklık ve nezaket sıfatının olmadığını görünce, hidayet yoluna girdikten sonra geriye de dönebilir.[8]

ÜÇÜNCÜ SIFAT: KALPLERİ KUVVETLENDİRME ARZUSU

Kalplerden bazıları, kırılması kolay kilitlerle kilitlenmiştir. Bazıları ise paslanmıştır. Açılması zordur. Bazı kalpler siyah bir kir ile kaplanıp örtülmüştür ve hiçbir iyilik emaresine rastlanmaz. Bazılarında ise bazı iyilik alâmetleri görülür. Bunların tam bir bakıma ve temizliğe ihtiyacı vardır. Bazı kalpler son nefesini vermek üzeredir. Bazılarının kalp hastalıklarından kendilerini kurtaracak bir doktora ihtiyaçları vardır.

Nezaket ve yumuşaklıkla bu kalplere ulaşabildikten sonra bu kalplerden gücünün yettiği kadarını açmak, temizlemek, kurtarmak ve kuvvetlendirmek zorunludur.

Her insanın devamlı olarak yaptığı ve yapmaktan zevk aldığı bir arzusu, sevdiği bir uğraşı vardır. Bazıları top oynamayı, bazıları gezmeyi hobi haline getirmişlerdir. Ancak öyle bir grup vardır ki onların uğraşları en değerli uğraştır. İnsanın vücudundaki küçük et parçasını; öyle bir parçayı ki, düzeldiği zaman bütün cesedin düzeldiği, bozulduğu zaman da bütün cesedin bozulduğu parçayı; kalbi kendilerine hedef alırlar. Hasta, gâfil, perdeli, mühürlü, kapalı ve gaflet içinde eğlenmekte olan kalplere iyileştirici ve kuvvetlendirici ilaçlar vermeye çalışırlar.

Bu ilaçları yapıp vermede ustalaşmışlardır. Her kalbe ihtiyacı ne kadar ise o kadar verirler. Böylece saatlerce veya bir an uykuya dalmış olan kalpler uyanır ve kuvvetlenirler.[9]

Kalp gerçek kuvvetini İslam’da meşru olan ve sadece Allah rızası gözetilerek yapılan işlerden alır. Bu ikisinin dışında hiçbir kaynaktan safi gerçek bir kuvvet kalbe ulaşamaz.[10]

DÖRDÜNCÜ SIFAT: ALLAH İLE BERABERLİĞİ HİSSETMEK

Bu sıfat, her İslam davetçisinde olması gereken en önemli sıfatlardan biridir.[11]

BEŞİNCİ SIFAT: SÜREKLİ HAREKET

İslâm davetçilerinin hareket ve çalışkanlık yönünden karıncalardan[12] daha hareketli ve çalışkan olmaları gerekir. Yolun ortasında durup kalmamalı, ümitsizlik rüzgarları estiğinde üşenmemelidirler. Fitne kasırgaları, hareketlerini felce uğratmamalıdır.

Davetçinin sözlüğünde hareket, hayat demektir. Sükûnet ise ölümdür.[13]

Gayret

Gayret, kişilerin yapamadıkları veya sıkılıp bunaldıklarında çok uzun bir zaman içerisinde yapabildikleri işleri çok kısa bir zamanda yaptırır… Gayreti az olan Müslüman, iyilik yapma yolunda ağır davranan ve kendisini itici bir etken bulamayan kişidir.[14]

Dâva yolunda gece-gündüz demeyip yoğun bir çalışma içinde olan kişi yorgunluğu unutur. Çünkü o bu hareketinden lezzet alır. Ona yorgunluğu unutturan şey de bu lezzettir.[15]

Sürekli Hareketi Geliştirmenin Yolları

a. Allah Teâlâ’nın İsimlerini ve Sıfatlarını Bilmek: Sadece isimleri ve sıfatları bilmek de yeterli değildir. Bu isim ve sıfatların derinlemesine manaları da öğrenilmelidir.[16]

b. Allah’ın Nimetlerini Düşünmek: Nimet verilmeden önceki halini düşünüp, iki halin arasındaki farkı hissetmen ve Allah’ın vermiş olduğu nimetin büyüklüğünü görüp, O’na şükrünü eda etmendir. Bu duygu mümini, vermiş olduğu nimetlerden dolayı Allah’a şükrünü eda edebilmek için salih amellerini artırmaya sevk eder.[17]

c. İbadeti Anlamak: İbadetin lezzetini ancak onu iyi anlayanlar alabilirler. İyi anlaşılmadan ve bilinmeden yapılan ibadetler tatsız ve ruhsuz, ölü hareketler manzumesine dönüşürler.[18]

ALTINCI SIFAT: ALLAH’IN YARDIMINDAN EMİN OLMAK

“Allah’ın yardımından ümidi kesme” meselesi… Günümüz, Müslümanlarının içinde bulunduğu zorluğun en tehlikeli sonuçlarından biridir. Bu duyguya kapılmış olanlar, sonuçta iki şeye yönelirler: Ya çabuk hedefe varalım deyip, zafere ulaşacaklarını sandıkları yanlış usulleri kullanarak hem kendilerine hem de cemaatlerine zarar verirler. Ya da toplumdan kopup, evlerinde veya mescidlerinde inzivaya çekilirler. Bunların her ikisi de tehlikelidir ve İslâmî Hareket için bir kayıptır.[19]

Zafer

Zaferin zirvesine ulaşmayı engelleyen bütün olumsuzlar ortadan kalkmadıkça, zafer tam manasıyla gerçekleşmez.[20]

Zafere güveni kuvvetlendirici faktörler şunlardır:

Bunlardan en önemlisi, yolun durumunu bilmektir.

İkincisi, ümitsizliğe sevkedecek etkenleri iyi idrak etmek suretiyle, hareketin fertlerini bundan kurtarmaktır.

Dr. Halis Çelebi diyor ki: “Hangi dava olursa olsun, fertleri davanın yayılabilmesi hususunda umutsuzluğa düştükleri vakit, faaliyetleri durur. Fertler davanın yayılmasından umutvar olabildikleri oranda mücadele ederler.”

Üçüncüsü, Allah’ın yardımına yakinen inanmak. Allah’ın müminleri yeryüzünde sabit kılıp, onlara hüküm vereceği vaadine güvenmektir.

Bir diğeri, Allah’ın bizden sonuca ulaşmayı değil, amel istediğini bilmektir.

Sonuncusu da iman yönünden yüceliği hissetmektir.[21]

Allah için yola çıkan kişi bilmelidir ki beraber olduğu insanlar daima sayıca azdır.

Sayının çok olup, olmaması gerçekleri değiştirmez. Değiştirse değiştirse, sarsıntıda olan zayıf nefisleri değiştirir. Dâvânın da böyle kişilerin üzerinden kalkması daha hayırlıdır.[22]

Davetçi, Allah’ın yardımına yakinen inandığı müddetçe; yardımı ve zaferi bizzat kendisinin görmesi önemli değildir. Önemli olan Allah’ın kendisine vermiş olduğu vazifeyi yerine getirmesi ve zaferi için çaba sarfetmesidir.[23]

Ne Zaman Zafere Ulaşılır? Allah’ın Yardımı Ne Zaman?

a. Bütün Gücün Sonuna Kadar Kullanılması: Bütün davetlerde Allah’ın cari olan sünneti budur. Beşerî güç ve çaba sonuna dek harcanıp, insanlara bağlı olan bütün zahiri sebeplerden ümit kesildiği vakit zafer gelir.

b. Arınmış Kalplerin Ortaya Çıkışı: İslâmî Hareket hâlâ, ilk mümin topluluğun içinde çok bulunan, arınmış kalplerin az oluşunun sıkıntısını çekmektedir.

c. Felâketler Karşısında Sebat Etmek: Sebât; insanların en sabırlıları, en çok Allah’tan sakınanları ve Allah ile en sıkı bağları olan peygamberlerin ve onlara tabi olanların, felâketin büyüklüğü ve şiddeti karşısında yardımı uzak gördükleri ve bu yüzden ’Allah’ın yardımı ne zaman’ dedikleri, sarsıcı darbeler karşısında gösterilen sebattır.[24]


[1]. https://www.medeniyetvakfi.org/vakif/ana-sayfa/guncel-haberler/abdulhamid-bilali-vakfimizi-ziyaret-etti

[2]. Abdülhamid Bilali, Arınma Yolu I, Buruc Yayınları, 10. Baskı, Mayıs 2013, s.17-18.

[3]. Abdülhamid Bilali, Age, s.21.

[4]. Abdülhamid Bilali, Age, s.25.

[5]. Abdülhamid Bilali, Age, s.29.

[6]. Abdülhamid Bilali, Age, s.51.

[7]. Abdülhamid Bilali, Age, s.62.

[8]. Abdülhamid Bilali, Age, s.69.

[9]. Abdülhamid Bilali, Age, s.77-78.

[10]. Abdülhamid Bilali, Age, s.123.

[11]. Abdülhamid Bilali, Age, s.128.

[12]. Arapçada karıncaya “Nemle” denir. Çok hareket edip, hiç durmak bilmediğinden bu isimle isimlendirilmiştir. (s.148)

[13]. Abdülhamid Bilali, Age, s.148.

[14]. Abdülhamid Bilali, Age, s.157.

[15]. Abdülhamid Bilali, Age, s.183.

[16]. Abdülhamid Bilali, Age, s.187.

[17]. Abdülhamid Bilali, Age, s.191.

[18]. Abdülhamid Bilali, Age, s.195-197.

[19]. Abdülhamid Bilali, Age, s.210-212.

[20]. Abdülhamid Bilali, Age, s.218-221.

[21]. Abdülhamid Bilali, Age, s.224-225.

[22]. Abdülhamid Bilali, Age, s.241-245.

[23]. Abdülhamid Bilali, Age, s.274-275.

[24]. Abdülhamid Bilali, Age,s.308.