Son ders

Serbest Köşe – Derya Fıçıcı / 2023 Mayıs / 126. Sayı

Yahya amcanın yaşlılık artık belini bükmüştü. Sadece yaşlılık mıydı onun belini büken? Yaşı sekseni geçmişti ama 80 senenin içine nice acılar, imtihanlar sığdırmıştı.

1999 senesinde Sakarya depreminde eşini, oğlunu ve gelinini kaybetmişti. Üstelik ondan başka kimsesi olmayan torunu Esma’ya bundan sonraki hayatında hem anne hem baba olacaktı. Esmacık hem öksüz hem yetim kaldığında henüz iki yaşındaydı.

Yahya amca da öksüz ve yetim büyüdüğü için Esma’nın üzerine öyle titriyordu ki… Esma tıpkı babaannesine benziyordu. Yahya amca ona baktıkça kıymetli eşi Zahide Hanım’ı hatırlıyordu. Depremden sonra bütün hayatı Esma olmuştu. Onu büyütmek, İslam üzere yetiştirmek tek gayesiydi. Sakarya’daki evleri yıkılınca Esma’yı da alıp köydeki evlerinde dede torun emekli maaşıyla geçinip gidiyorlardı.

Köy evi baba yadigarıydı. Oldukça eski, kırık, döküktü ama bu eve sahip olduğu için Allah’a çok şükrediyordu. Yoksa küçük Esma ile nerede kalırdı? Onu bırakıp çalışması da mümkün değildi. Yahya amca da bu evde büyümüştü. Altı yaşındayken annesi vefat etmişti. Henüz acısı dinmeden on iki yaşlarındayken de babasını kaybetmiş ve dünyada yapayalnız kalmıştı. İhtiyar ninesi ve akrabalarının desteğiyle ayakta kalmıştı. “Acılar insanı çabuk büyütür ben on iki yaşındaydım ama aklı kocaman bir delikanlıydım” derdi Esma’ya.

Babası onu yedi yaşındayken namaza alıştırmıştı. “Esma kızım! Asıl yetimlik Allah’tan yetim kalmaktır. Rabbinin kapısını bilen asla yetim ve öksüz kalmaz. Rabbi olanın her şeyi vardır.” derdi. Esma, dedesinin Allah’a olan yakınlığına, O’na olan teslimiyetine öyle hayrandı ki… Zikirle kıpırdayan dudaklarını, bükülmüş beliyle kıyamda duruşunu ve secdelerini büyük bir hayranlıkla izlerdi. Dedesinin bu halleri Esma’nın da kalbini Allah’a yaklaştırıyordu.

Yahya amca yamalı seccadesine oturmuş, kenarları yıpranmış olan Mushaf’ını açmış, usul usul Kur’an tilavet ediyordu. Dedesi Kur’an tilavetini bitirdiğinde yanına yaklaştı ve yaşlanmış ellerini avuçlarının içine aldı, iki elini de büyük bir muhabbetle öptü. Yahya amca da Esma’yı bağrına bastı. Ne zaman ona sarılsa gözleri hemen dolar ve ‘Rabbim’in bana hediyesi, Rabbim’in bana hediyesi’ diye art arda bu sözü tekrar ederdi.

Esma: “Dedeciğim cevabını bildiğim ama senden duyarak imanımı ve tevekkülümü arttırmak istediğim bir soru sorabilir miyim?” dedi.

Yahya amca: “Sor bakalım güzel torunum.”

Esma: “Hani o gece var ya; ninemi, annemi ve babamı kaybettiğin o gece, evimizin yıkıldığı, benim hatırlamadığım o gece, nasıl sabrettin? Ben hep bu sabrı kitaplardan okuyorum, Peygamberlerin, sahabelerin ve salihlerin sabrından bahsediliyor. Onlar büyük imtihanlara tabi tutulduklarında Rablerine teslim olmuşlar.“Onları (o sabredenleri) ki, bir musibete uğradıklarında, ‘Kuşkusuz biz Allah’tanız ve kuşkusuz O’na döneceğiz.’ derler.”(Bakara, 156) diyerek istirca etmişler. Ama ben bunu düşünüyorum, Allah azze ve celle o sabrı insanın kalbine nasıl veriyor?”

Yahya amca: “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun” dedi.

“Biliyor musun kızım, insan Allah’tan gelen bir imtihana güzelce sabrederse ve bu imtihanın üzerinden zaman geçtikten sonra her hatırladığında tekrar istirca etse Allah azze ve celle o kuluna ilk günkü sabrının ecrini vermeye devam ediyormuş. Ben de Rabbime istircada bulundum.

Sorunun cevabına gelince; Güzel kızım, insan iyi günlerinde Rabbini unutmaz, onu daima anarsa O’na olan kulluğunun şartlarını, itaatini her zaman yerine getirirse, imtihan vakti geldiğinde Allah azze ve celle onun kalbini kendisi ile doldurur.

Yani kızım o anda acı hissetmekten ziyade kalbin tamamen Rabbine yönelir ve O’nunla meşgul olur. O an çırpınmak yerine diğer günlerden daha fazla Allah’a yönelir, O’nunla meşgul olursun, kalbinde de bunun lezzetini, tadını hissedersin.”

Yahya amca torunu Esma’ya çocukluğundan beri sabah namazından sonra İslami ilimlerle ilgili, Rabbini tanıtan bir ders yapardı. Bazı günler Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i anlatır, bazı günler fıkıh öğretir ve bazı günler de Allah azze ve celle’nin esmalarını anlatırdı.

Esma, ilminin tamamını neredeyse dedesinden öğrenmişti. Hafızlığını tamamlattığında on dört yaşındaydı.

Yahya amcanın sözü bittiğinde Esma: “Dedeciğim sanırım bu yaptığımız sabır dersi benim için en anlamlı derslerden biriydi” dedi.

Yahya amca: “Dersimizin en güzel yerini henüz anlatmadım.” dedi.

Esma heyecanla toparlandı ve “Özür dilerim dedeciğim ben senin sözünü böldüm sanırım.” dedi.

Yahya amca: “Estağfurullah güzel kızım öyle değil, dersimizin en güzel kısmı şu an karşımda duruyor.” dedi. Esma, dedesinin ne demek istediğini anlamadı. Sağa sola bakındı bir şey görmeye çalıştı.

Yahya amca Esma’nın bu şaşkın halini görünce tebessüm etti.

“Dinle güzel torunum, o gün nineni toprağa koydum. Ardından babanı ve güzel gelinimi.

Gözlerim yaşlı, kalbim hüzünlü ama Rabbime olan teslimiyetin lezzeti bu acılarımdan çok daha büyüktü. Tam bunu hissettiğim sırada senin enkazın altından burnun bile kanamadan çıkarıldığının haberini aldım. Seninle karşılaştığımda, sana sarıldığımda Rabbim bana diyordu ki, bu senin sabrının ve tevekkülünün dünyadaki meyvesi, hediyesidir. O günden sonra sana her baktığımda Rabbimin hediyesi dedim.

Sen büyüdükçe ve Allah’a yakın bir kul oldukça hediyenin değeri, kıymeti daha da artıyordu.

Önce inciydin sonra yakut, mercan oldun.

Rabbime kulluk yolunda bana yoldaş oldun. Seni gördükçe benim imanım artıyor, bana sadece Allah’ı hatırlatıyorsun güzel torunum.”

Esma mahcup ve yaşlı gözlerle dedesinin gözlerine baktı.

Dede torun, kalpleri imanın nuruyla dolu, şükür ve hamd ile birbirlerine sarıldılar.

Yahya amca son zamanlarda yaşlılığın vermiş olduğu ağrılardan dolayı her vakitte camiye gidemiyordu.

Sabah namazı vakti yaklaşmıştı, kalkıp abdest aldı. Esma’nın kapısını tıkladı. Birlikte sabah namazını eda ettiler.

Yahya amca mushafını alıp köşeye çekildi. Esma bu sırada sobayı yaktı, günlük yapması gereken işleri toparladı. Dedesinin tilaveti bitmişti. Artık odadan Kur’an sesi gelmiyordu.

Kahvaltının hazır olduğunu haber vermek için odasına gitti.

“Ah dedeciğim uyuyakalmışsın” diyerek usulca seslendi. Yahya amca duymadı, Esma hafifçe sakallarını sıvazladı ve “Güzel dedem kahvaltı hazır” dedi.

Yahya amca derin bir uykuya dalmıştı. Artık Esması ile cennet sofralarında buluşmak üzere göçüp gitmişti.

Ve bu ders torunu ile yaptığı son ders olmuştu. “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun (Allah’tan geldik ve kuşkusuz yine ona döneceğiz.)” Esma’nın kalbi Rabbine olan teslimiyet ve tevekkül ile dolmuştu.