Serbest Köşe – Hakan Sarıküçük / 2014 Haziran / 19. Sayı
Ramazan ayını daha çok fazilet ve ikram ile ayrıcalıklı kılan, Ramazan ayı gibi bir ayı biz kullarına lutfeden, mağfiret ve rızasına imkân tanıyan, Ramazan ayını ecirlerin ve faziletlerin artmasına vesile kılan Allah’a hamdolsun. O’na hamdeder; Oruç, gece namazı ve Kadir gecesi gibi ibadetlerle bu ayı şereflendiren Allah’a zatına yaraşır bir hamdle mahlûkatının sayısınca hamdederiz. Kulu ve Habibi olan ve ümmet için en mükemmel örneği oluşturan efendimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e de salâtu selâm ederiz ki O, Ramazanı en güzel şekilde ihya eden, en iyi namaz kılan ve oruç tutan, en takvalı bir şekilde gece kalkan ve teheccüd kılandır. Allah O’na, ailesine, karanlığı aydınlatan ışıklar ve insanlara yol gösteren hidayet önderleri olan sahabilerine salât ve selâm eylesin.
Bu mübarek ayda Allah’ın emrettiği ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in açıkladığı şekilde oruç tutmak ve bayram yapmak, akıllara ve kalplere güçlü şekilde tesir eden bir mesaj konumundadır. Bu mesajı; Allahu Teâlâ’ya kusursuz boyun eğmenin, O’nun emir ve yasaklarına tam anlamıyla uymanın ve Allah sevgisini bütün sevgilerin üzerinde görmenin apaçık delili olarak bütün dünyaya sunmak İslam Ümmeti’nin hakkı ve görevidir. Bu mesaj ayrıca; Nefsin arınmasının ve bu şekilde mükemmellik basamaklarında yükselmesinin, ilişkileri güçlendirerek kardeşlik bağlarını sağlamlaştırmanın, ümmet mensupları arasında şefkat ve merhamet duygularının yayılmasının da göstergesi olarak sunulmalıdır.
“Ramazan ümmetimin ayıdır.” şeklinde buyuran Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bu sözleri ümmetin kulağına küpe olmalı, Ramazanın tamamını bir bayram bilmeli, bu ayı bayram edasıyla geçirip ahiret yolculuğu için bir azık edinmelidir.
İslam ümmeti, On bir ayın sultanı olan bu aya gereken hürmeti göstermeli, sultanlara yakışan bir karşılamayla ve ihtimam ile muamele etmeli, vedalaşırken de bu mübarek ve faziletli aydan yine aynı özen ile hasretini hissederek ayrılmalıdır.
İSLAM’DA BAYRAMLAR
İslâm dininde Ramazan ve Kurban olmak üzere iki bayram vardır. Arapça’da“Îdü’l-Fıtr ve Îdü’I-Edhâ şeklinde adlandırılan her iki bayram da hicretin 2. yılından itibaren meşru kılınmıştır. Esasen Ramazan orucu ilk defa bu yıl farz kılınmış, bu ayı oruçla geçiren müminler sonraki ayın (şevval) ilk üç gününü bayram olarak kutlamışlardır. Bu sebeple bu bayrama “Ramazan Bayramı” veya bayramdan önce fitre (fıtır sadakası) verildiği için “Fıtır Bayramı” denilmiştir.
Ayrıca bu iki bayramın, İslâm toplumunun eski dönemlerin izlerinden arınması ve müstakil bir kimliğe bürünmesinde de rol oynadığını söylemek gerekir. Nitekim Medine’ye hicret ettikten sonra, burada yaşayanların İran’dan alınma Nevruz ve Mihricân bayramlarını kutladıklarını gören Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, “Allah sizin için o iki günü daha hayırlı iki günle, Kurban ve Ramazan bayramlarıyla değiştirmiştir”(1) mealindeki hadisiyle İran menşeli bu iki bayramın kutlanmasını yasaklamıştır.
BAYRAM GÜNAH VE MASİYETTEN ARINANLAR İÇİNDİR.
Şüphesiz bayram, Allah için oruç tutan ve namaza kalkan içindir. Bayram; İman nurunun parladığı, günahlardan ve masiyetlerden arınmış kalpler içindir. Bayram zahiren insanların nazarında meşakkat gibi görünen bir takım zahiri amellerin ahiret için değerini anlamış, bu ayı fırsat bilmiş ve gücü nispetinde bu feyizli aydan hissesini almış kimseler içindir. Asıl bayram Rabbini razı etmek için açlığı, susuzluğu ve nefsi şehvetleri erteleyen ve bu şekilde nefsini terbiye edenler içindir. Ramazan da açlık, susuzluk ve benzeri meşakkatler çekenlere sanki Rabbimiz şöyle seslenmektedir: “Geçmiş günlerde işlediklerinize karşılık afiyetle yeyin, için.”(2) Ve yine şöyle buyurulur: “İşte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur.”(3) (Kullarımızdan, takva sahibi kimselere verdiğimiz cennet işte budur.)(4)
Ümitsizlik ve çaresizliğe kapılmak ise iblisin silahıdır. Şeytan bu silahı günahkârın günahında devam etmesi için kullanır. Kul ne kadar günah ve kötü amel işlerse de İslam’da Allah’ın rahmetinden ümit kesmek yoktur. Tevbe, kendinden öncekileri yok eder, pişmanlık kendinden önce yapılanları siler. Kim bir günahı işlemeye devam ediyorsa bilmelidir ki, Ramazan tevbe ve pişmanlık mevsimidir. Şeytanlar bağlanmıştır ve nefsin direnci kırılmıştır. Allahu Teâlâ şöyle buyurur: “De ki: “Ey nefisleri aleyhine ileri giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah, bütün günahları bağışlar.”(5)
Günahlarımız çoklukta bulutlara, gözümüzün alabildiği uzaklığa ulaşsa da, sayılamayacak kadar çok olsa da tereddüt etmeden tevbe etmeliyiz! Çünkü Allah tevbe edenin tevbesini kabul eder ve hatalarını bağışlar. Allah azze ve celle kudsi bir hadiste şöyle buyurur: “Ey Ademoğlu! Sen bana dua edip, (affımı) ümid ettikçe ben senden her ne sadır olsa, aldırmam, ben seni affederim. Ey Ademoğlu! Senin günahın semanın bulutları kadar bile olsa, sonra bana dönüp istiğfar etsen, çok oluşuna bakmam, seni affederim. Ey Ademoğlu! Bana arz dolusu hata ile gelsen, sonunda hiç bir şirk koşmaksızın bana kavuşursan, seni arz dolusu mağfiretimle karşılarım.”(6)
İstiğfar, salih amellerden sonra yapılır. Namaz, hac, gece ibadeti ve sohbet meclisleri istiğfarla bitirilir. Orucun da bu şekilde bitirilmesi gerekir. Gaflet ve unutkanlık hatalarını bu ancak bu şekilde ıslah edebiliriz. İhmal ve sapmanın kusurlarını ancak bu yolla silebiliriz. İstiğfar etmek; kibir duygusunu ve kendini beğenmeyi, ibadetleri ile gurur duymayı nefisten giderir. Nefislerde, yaptığını gereği gibi yapamadığı duygusunu doğurur. Bu his de kişiyi Ramazan’dan sonra daha çok ibadet etmeye sevkeder. Hasenatı artar ve amel terazisinde ağır gelir.
İbnu’l Kayyım rahimehullah ibadet edenlerin istiğfara ihtiyacını açıklayarak şöyle der: “Yaptığı ibadeti beğenmek nefsin düşüncesizliğinden ve ahmaklığındandır. Gayret ve basiret sahipleri kusurlarını için, Allah’ın celaletine ve büyüklüğüne layık kulluk yapamadıklarını düşündükleri için ibadetlerden sonra daha çok istiğfar ederler. Bu ibadetleri yapma konusunda emir olmasaydı onlardan hiçbiri bu tür kulluğa yönelmez ve bunu efendisi için layık görmezdi.”
Ebu Musa el-Eş’ariradıyallahu anh, Rasulullahsallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Muhakkak ki Allah gündüz hata edenin tevbe etmesi için geceleyin elini açar. Gece hata edenin tevbe etmesi için gündüz elini açar. Tâ ki güneş battığı yerden doğana kadar.”(7)
Bizler bu kıymetli ayın sonunda Allah subhanehu’ya şükrederiz. Bizleri oruca ve namaza muvaffak kılarak, bizlere yardım ederek ve cehennemden azat ederek nimetlendiren Allah’a şükrederiz. “Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah’ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.”(8)Bu sebeple Allah’ı yücelttiklerini ilan için ve O’na ibadet ettiklerini ve şükrettiklerini beyan için erkeklerin bunu camilerde, çarşılarda ve evlerde yüksek sesle söylemeleri sünnettir.
İlim ehli şöyle der:“Bayram gecesi insanların toplu oldukları ve yalnız kaldıkları yerlerde tekbir getirmeleri sünnettir. Erkekler yüksek sesle tekbir getirir, kadınlar ise kısık bir sesle tekbir getirir. Müslüman, hadiste belirtildiği üzere bayram namazını kılıncaya kadar tekbir getirir. Tekbirin şekli hakkında, sahabilerin çoğundan şu nakledilir:
“Allahu Ekber, Allahu Ekber, La İlahe İllallahu Vallahu Ekber, Allahu Ekber velillahi’lhamd.” İbni Abbas radıyallahu anhuma tekbir getirirken şöyle derdi:“Allahu Ekber, Allahu Ekber, Allahu Ekber velillahi’lhamd, Allahu Ekber ve Ecel, Allahu Ekber alâ ma hedâna”(9)
Abdurrezzak’ın Musannefi’nde ve es-Sünen’ulKebir’de sahih bir senetle, Selman El-Hayr radıyallahu anh’ın şöyle dediği rivayet edilir: “Allah’ı tekbir edin: Allahu Ekber, Allahu Ekber, Allahu Ekber u Kebirâ.”
BAYRAM MEŞAKKATİ SEVİNCE DÖNÜŞTÜRMEKTİR.
Ramazan’a veda ederken mü’min asla ibadete ve taata veda etmez. Bilakis çağlayan bir hayır pınarı olarak kalmak için Rabbi ile ahdini daha da sağlamlaştırır ve yaratıcısıyla bağını kuvvetlendirir. Allah ile ahitlerini bozan ve bayram topuyla mescitleri terkedenler ise ne kötü insanlardır. Allah’ı ancak Ramazan’da bilirler. Onlar gerisin geriye dönmüş ve hayrı terketmişlerdir. Allahu Teâlâ şöyle buyurur: “De ki: Benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi Alemlerin Rabbi Allah içindir.”(10)Ramazan’dan faydalanan kişinin Ramazan’dan sonraki hali, Ramazan’dan önceki halinden daha hayırlı olur. İyiliğin kabul edildiğinin bir işareti de kendisinden sonra iyilik yapılmasıdır. Yapılan ibadetin boşa gittiğinin ve reddedildiğinin bir işareti de ibadetlerden sonra günahlara geri dönülmesidir. Oruç tutan Müslüman Ramazan’ın ışık saçan esintisinden yılın diğer zamanları için hayır anahtarı ve her durumda uygulayacağı bir yaşam metodu edinmeli, Anne-babaya iyilik etmeli, komşularıyla iyi ilişkiler kurmalı ve kardeşlerini ziyaret etmelidir. Mazlumlara yardım etmeli, yetimin başını okşamaktan zevk almalı, arası bozulan iki kişinin arasını düzeltmelidir. Yoksulları doyurmalı, Gönlü kırılanın gönlünü almalı, Musibete ve belaya uğrayanların dudaklarında mutluluk tebessümü görülmesine ortak olmalıdır. Akrabalarını ziyaret etmeli, Kardeşlerinin ırzını muhafaza etmeli, Ramazan’da olduğu gibi diğer zamanlarda da hayırla coşan bir kaynak olmalıdır.
Oruçlu için iftar ettiğinde bir sevinç ve Rabbine kavuştuğunda bir başka sevinç vardır. Dünyada hemen yaşadığı bir sevinci olduğu gibi ibadet ve tâata devam edenin ahirette ebedi olarak yaşayacağı bir sevinç daha vardır. En büyük kazanca ve en yüce nimete kavuşur. Bu; Hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir insanın aklına gelmeyen cennettir.
Allah, cenneti sevdiği kulları için ebedi karargâhı kılmıştır. Rahmeti, cömertliği ve rızasıyla onu doldurmuştur. Nimetlerini, büyük kazanç olarak tanımlamıştır. Bütün hayırları orada toplamıştır. Onu; her türlü ayıptan ve kusurdan, her türlü afetten arındırmıştır.
O öyle bir cennettir ki, kişi oraya bir kez sokulup çıkarılsa bütün dertleri yok olur. Üzüntüsünü ve kederini unutur. Enes b. Malik radıyallahu anh, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Cennetliklerden dünyada en dertli olan getirilecek. O da cennete bir sokulup, çıkarılacak ve kendisine: “Ey Ademoğlu! Hiç dert gördün mü, hiç sıkıntı çektin mi?” denilecek. O da: “Hayır! Vallahi ya Rabbi! Başımdan hiç dert geçmedi, hiçbir sıkıntı çekmedim” diyecek.”(11)
BAYRAMLAR DAVET VESİLESİDİR
Bizler bayram günlerini akraba ve komşu ziyaretleri vesilesiyle davetimiz için fırsat bilmeli, bu yolla İslam davasını yaymaya çalışmalıyız. İnsanın kendi nefsini ıslah etmesinden sonra yapacağı amellerin en faziletlilerinden biri de Allah’a davet etmesidir. İnsanların hidayeti için uğraşmalı, ahlaklarından ve davranışlarından bozuk olanları düzeltmeye çalışmalıyız. (Allah’a davet eden, salih amel işleyen ve “Şüphesiz ben müslümanlardanım” diyen kimseden daha güzel sözlü kim olabilir?)(12)
Davet alanı geniş bir alandır. Samimi bir nasihattir, doğru bir sözdür, ilim ve amel, takva ve ahlâk açısından iyi bir örnekliktir. Doğruluk ve hidayet basamaklarında yükselmek için samimiyetle gayret göstermektir. Nitekim Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz şöyle buyurmaktadır:”Kim bir hidayete çağırırsa, kendisine tabi olanların ecirlerinden hiçbir şey eksilmeden onların ecrinin bir benzeri de o kişiye verilir.”(13)
Ümmet; yaşadığı çağlar içinde, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yaşantısını bilmeye bu çağdaki kadar muhtaç olmamıştır. Çünkü bu çağda musibet dalgaları ümmeti bir o yana bir bu yana savurmuş, fitne halkaları birbirine bağlanmış, heva ve hevesler galip gelmiş, kişisel görüşler ve varsayımlar nefislerin derinliklerinde kökleşmiştir.
Ümmet bu çağdaçeşitli engellemelerle, tahriklerle ve entrikalarla karşı karşıya kalmıştır. İşte bu nedenle Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sevgisi kalplerimizde yaşamalı, davranış ve düşüncelerimiz her an O’na uymalıdır. O’nun yaşantısından, imanımızı artırıcı, yaşantımızı güzelleştirici, ahlakımızı yüceltici ve yolumuzu düzeltici unsurlar edinerek, sünnetini şekli olarak değil de, gerçek anlamda ihya etmeliyiz.
Müslümanların bayramı kin ve düşmanlıkları bir kenara atmak, şeytanın tahrik ettiği hisleri ve duyguları yenmek için uygun bir fırsattır. Niçin bayramı akrabalarımızla, komşularımızla ve kardeşlerimizle ilişkilerimizde gerçek bir dönüş noktası yapmayalım!? Niçin bir takım gelenekleri ve olguları bir kenara bırakarak, samimi kalplerle ve arınmış nefislerle bir bayram ve sevinç yaşamayalım!?.
Allahu Teâlâ şöyle buyurur: “Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara (köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın. Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.”(14)
BAYRAMDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR
Güzel Elbise Giymek Ve Güzel Kokulardan Sürünmek
Erkeklerin bayram namazına çıkmadan önce gusledip koku sürünmeleri müstehaptır. Saîd b. Cubeyr radıyallahu anh’ın şöyle söylediği sahih olarak rivayet edilmiştir: “Bayramın sünneti üçtür: Yürümek, gusletmek ve çıkmadan önce bir şeyler yemek.” Aynı şekilde en güzel elbiselerle süslenmek gerekir. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in bayramda ve Cuma günü giydiği bir cübbesi vardı. İbni Ömer radıyallahu anhuma’nın bayram için en güzel elbisesini giydiği sahih olarak rivayet edilir.
Bayram Namazına Gitmeden Önce Birkaç Hurma Yemek
Bayram namazı için namaz kılınacak yere (musallâya) gitmeden önce tek sayıda hurma yenir. Buhari, Enes radıyallahu anh’dan şunu rivayet eder: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Fıtır günü (Ramazan bayramı günü) bir kaç hurma yemeden çıkmazdı.” Bir başka lafızda da “tek sayıda” ilavesi vardır.
Fıtır Sadakası Vermek
Rabbimiz biz kullarına fakirleri doyurmak, bizleri kötü ve boş sözden arındırmak üzere fıtır zekâtını farz kılmıştır. Fıtır zekâtı, oruçlu için çirkin sözden ve davranıştan arınması, miskinlerin doyurulması içindir. Küçük-büyük, kadın-erkek, hür-köle her müslüman kişi adına arpadan, hurmadan, kuru üzümden veya pirinç ve benzeri yiyeceklerden bir sa’ (2,917 kg) olarak verilir. Fıtır zekâtını vermek için en faziletli vakit, bayram namazından önceki vakittir. Bayram gününden bir veya iki gün önce de vermek caizdir. Mazeretsiz bir şekilde bayram namazı sonrasına geciktirmek caiz değildir.
İbni Ömer radıyallahu anhuma kanalıyla şu hadis rivayet edilir: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem hurmadan bir sa’ (2,917 kg) ya da arpadan bir sa’ fıtırzekatını Müslümanlardan köle ve hür, erkek ve kadın, küçük ve büyük herkese farz kıldı ve insanlar musallâya (bayram namazı kılınacak mekana) çıkmadan önce verilmesini emretti.”(15)
Müslüman’ın bu sadakayı kendi adına ve bakmakla yükümlü olduğu eşi, çocukları ve anne-babasından her biri adına ayrı ayrı vermesi gerekir. Anne karnındaki çocuk için fıtır sadakası vermek ise müstehabtır. Fıtır sadakasının vacip olan miktarı buğdaydan, arpadan, kurutulmuş süzme peynirden, hurmadan ya da kuru üzümden bir sa’ (2,917kg)dır. Pirinç ve benzeri o ülke insanının yiyeceği türden vermek de caizdir.
Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh’tan şu rivayet edilir: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem döneminde, Fıtır (Ramazan Bayramı) günü bir sa’ yiyecek verirdik.”(12)
Zaman bakımından verilmesi en faziletli olan fıtır sadakasını sabah namazı ile bayram namazı arasında vermektir. Bayramdan bir ya da iki gün önce de vermek caizdir. Oruçlunun bulunduğu yerde verilir. Kişi yolcu ise, kendisi adına ülkesinde fıtır sadakası vermek üzere bir kimseyi vekil tayin etmesinde bir sakınca yoktur. Özellikle de bunda gözle görülür bir yarar varsa…
BAYRAM MEFHUMUNU MUHAFAZA ETMEK
Türkiye’de bazı çevrelerde muhtemelen bayramda şeker, lokum ve tatlı ikramı şeklinde öteden beri var olan gelenekten dolayı buna “Şeker Bayramı” da denilmektedir. Ancak Peygamber efendimizin uygun olmayan bazı isimleri değiştirmesi ve özellikle dinî terim ve kavramların muhafazası konusunda hassasiyet göstermesi, bu şekilde bir adlandırmanın doğru olmayacağını göstermektedir.
Bu sebeple öncelikle bizlerde dini kavramlarımıza ve bize özel günlerimize özen göstermeli bu günlere gereken değer ve önemi vermeliyiz. Aile bireylerimize bayram günlerini diğer günlerden farklı bir şekilde geçirebilmenin duygusunu hissettirmeliyiz. Özellikle çocuklarımıza Bayram günlerinde bizlerde açıkça görülmesi gereken bayram coşkusunu gösterebilmeli, onlarında bu coşku ile coşturabilmeliyiz. Evlatlarımızın Bayramı özlemle karşılamalarını sağlayacak yolları düşünüp uygulamaya geçirmeliyiz.
BAYRAMDA MAZLUM KARDEŞLERİMİZİ UNUTMAMAK
Bayram coşkusunu kendi benliğinde ve bulunduğu coğrafyada yaşayan müslümanlara deriz ki: İhtiyaç içindeki mazlum kardeşlerinizi unutmayın ve onların halini hatırlayın. Gücünüz yettiğince para ve gıda, elbise ve ilaç yardımında bulunun. Allah celle celaluhu şöyle buyuruyor: “Siz hayra ne harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.”(17)
Ramazan’da dünyanın her köşesindeki mazlum müslüman kardeşlerinizi hatırlayın. Onlar için ayrıca dua edin ve Mevlâ celle celaluhu’ya el açıp yakarın. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz duası reddedilmeyen üç kimse arasında “İftar edinceye kadar oruçlu kimse”(18) yi zikrettiğini unutmayın.
Ey müslümanlar! Şu an dünyanın çeşitli yerlerinde dertlere ve sıkıntılara uğramış, başlarına belalar ve musibetler gelmiş kardeşlerimiz var. Kanları akıtılmış ve düşmanlar üzerlerine çullanmışlar. Onlara her türlü katliamı, her çeşit işkenceyi tattırıyorlar. Bedenlerinin zayıflığına rağmen ihtiyarlara, hastalıklarına rağmen hastalara, çoluk-çocuğa acımıyorlar. Küçüklüğüne rağmen bebeklere ve uğradıkları musibetin büyüklüğü nedeniyle gözlerinden yaşlar boşanan kadınlara merhamet etmiyorlar.
Ellerinizi açarak yalvarın ve çeşitli ibadetlerle Allah’a yönelin. Allah’tan, zayıf düşürülmüş ve yurtlarından kovulmuş kardeşlerinize merhamet etmesini dileyin. Kâfirler topluluğundan onları kurtarmasını isteyin. Bilin ki Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: “Şüphesiz her müslümanın, her gün ve gecede kabul edilen bir duası vardır.” Allah azze ve celle için duadan daha değerli bir şey yoktur. İnsanların en acizi duadan aciz olandır.
Kardeşlerinizle bir vücudun azaları misali kenetlenin. Onların dertlerini derdiniz, kederlerini kederiniz, acılarını acılarınız bilin. Yaşadıkları bu zulümlerden bir an önce kurtulmaları için Yüce Rabbimize en samimi ve ihlâslı bir şekilde dua edin. Unutmayın ki Rabbimiz hepimizi imtihan ediyor. Her birimizin imtihanı ayrı ayrı. Bugün onların başlarına gelen yarın bizlerinde başına gelebilir. Fakat asıl olan İslam kardeşliğinin bizlerde etkisini göstermesi ve bu şuuru her zaman hissedebilmemizdir. Ancak şunu da unutmamalıyız ki dünyada sevinemesek de, sevinçlerimiz kısa süreli sevinçler olsa da, sevinçler başka baharlara kalsa da beklenen gelecek, bu davanın olacaktır.
—————————————————–
1. Müsned, İlim, 103, 235, 250; Ebû Dâvûd, “Salât”, 245; Nesâî, “Salâtül-’Îdeyn”, 1
2. (69/el-Hâkka/24)
3. (43/ez-Zuhruf/72)
4. (19/Meryem/63)
5. (39/ez-Zümer/53)
6. Tirmizi
7. Müslim
8. (2/el-Bakara/185)
9. Bu hadisi Beyhaki, sahih bir senetle rivayet eder.
10. (6/el-En’âm/162)
11. Müslim
12. (41/Fussilet/33)
13. Müslim
14. (4/en-Nisâ/36)
15. Buhari
16. Buhari
17. (34/Sebe/39)
18. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki: “Şu üç dua muhakkak kabul edilir:
• İftara kadar oruçlunun duası,
• Haksızlığa uğrayanın duası,
• Adaletten ayrılmayan devlet büyüğünün duası.
Bu duaların her üçünü de AllahuTeâlâ kabul etmek üzere bulutlar üstünde göğe yükseltir. Ve onlaras emanın kapılarını açarak şöyle buyurur: “Ululuğun büyüklüğün hakkı için müddet sonda olsa bile sana yardım edecek ve seni kabul edeceğiz.” (Cami’üs-Sağir) Hafız İbni Hacer, bu hadisin hasen olduğunu söyler.