Gelseydin Ey Mü’min! Ey Davetçi!

Serbest Köşe – Derya Fıçıcı / 2014 Aralık / 25. Sayı

Kim demiş bu zamanın gençleri yiğit değil, kim demiş zamanın gençleri amaçsız, cesaretsiz, dealist değil direnişçi değil? Böyle düşünenler büyük bir yanılgı içindeler.

Her dönem kendi içinde Mus’ab’larını, Ammar’larını, Bilal’lerini, Ebu Zer’lerini saklar. Sorumluluk; Mus’ab’a ulaşamayanlarda, ona davasını götüremeyenlerde, Mus’ab’larını aramayanlarda, onu bulmaya ve ona davasını anlatacak vakti olmayanlarda…

Mus’ab’ları boş bırakırsanız birileri gelir, kendi davasını ona anlatır, Mus’ab’ın yönü değişir. Davet meydanında bütün enerjisini harcayacak, kapı kapı dolaşıp Allah’ın davasını anlatacak sonra da İslam sancağını taşıyıp şehit olacak Mus’ab’lar; Futbol tribününde takımı için naralar atar, takımına fanatik yetiştirmek için mahalle çalışmaları yapar, yığınlar arkasından gelir, İslam sancağı yerine, takımının sancağını taşır ve hatta bir gün o sancak uğruna ölür.

Sen ey mü’min, sen ey davetçi, gelseydin!

Sen eğer görevini hakkıyla yerine getiremezsen, ancak zamanın gençlerini eleştiren bir dilin olur. Ama unutma ki Mus’ab’lar davasına hep sadık kalır.

Kim demiş zamanın gençleri sevmeyi bilmiyor diye? Zamanın gençleri öylesine seviyor ki sevdiği şey tümüyle hayatı oluyor, ondan başka hiçbir şey düşünemiyor, bütün hayatını sevdiği şey yönlendiriyor. Ancak ona neyi, nasıl sevmesi gerektiği öğretilmemiş…

Allah sevgisi olması gereken sevgi merkezinde beşeri “izm“ler oturuyor veya kız arkadaşı ya da pop sanatçısı…

Peygamber sevgisi olması gereken sevgi merkezinde sinema yıldızı, futbol oyuncusu…

O sevgi merkezine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i koyabilseydik, onu tanısaydı, onu gündemine taşısaydık falanca sanatçı gibi giyinip, sakallarını ona benzetmezdi. Peygamberini önder bilip onun gibi yer, onun gibi giyinirdi.

Ey mü’min, ey davetçi! Sen zamanın Bilal’lerine ulaşamazsan, onlara önderini öğretemezsen, yeterince vakit ayırmazsan, onlar kendilerine peşlerinden gidecek, yolunu takip edecek yeni önderler bulurlar.

Sakın zamanın Bilal’leri, Ammar bin Yasir’leri yok diye hayıflanma! Biz Ebu Bekir olup Bilal’ler için diyet ödemedikçe Ebu Cehil’ler Bilal’leri öldürür. Bilal’in sesi minarelerden “Allahu Ekber“ nidalarını haykırırken, bugünün Bilal adayları Yetenek Sizsiniz yarışmasında kâfirlerin, Siyonistlerin maskotu olur.

Bizler mescidin avlularına tıpkı Peygamber gibi içi dua dolu, içi namaz, ilim dolu, içi Allah’a itaat ve şükür ile dolu “itikaf “çadırları kurmaz isek; kafir, içi zina dolu, uyuşturucu, alkol, sapıklık dolu, kendi dininin amellerinden oluşan “Rock’n coke“ çadırları kurar. Bir bakmışız ki gençler bu çadırlar için günler öncesinden sıraya girmiş…

“Hani birkaç genç o mağaraya sığınmışlar ve “Ey Rabbimiz, bize katından rahmet bağışlar ve şu işimizde bize çıkış yolu göster.” dediler. Bunun üzerine onları mağarada yıllarca uykuya yatırdık. Sonra iki gruptan hangisine ne kadar uyuduklarını doğru olarak hesap edebileceğini belirlemek üzere onları uyandırdık. Biz sana onların hikâyesini doğru olarak anlatıyoruz. Onlar Rabb’lerine inanmış bir grup gençti; onların hidayet bilincini arttırmıştık.“ (Kehf Süresi 10-13)

Bugünün Ashabı Kehf’i olup haramlardan kaçan, Allah’a şirk koşmamak adına mağaraya sığınan gençleri olacak delikanlılar, zamanın pisliklerini, zulümlerini, buhranlarını unutmak için bonzai içip uyuya kaldı sokak köşelerinde.

Biz gelmedik diye ey mü’min, ey davetçi! Biz meydanları boş bıraktık diye… Fabrikada fazla mesaiye kaldın diye, fazla uyudun diye, bütün vaktini dünyalık işlerine ayırdın diye, kumandayı elinden bırakmadın diye zamanın Mus’ab’ları, Usame bin Zeyd’leri, Bilal’leri ölüyor.

Belki de sizin evde Bilal, belki sizin mahallede binlerce Mus’ab, sizin sokakta iffet timsali Aişeler, Fatımalar… Bugün Uhud’una kavuşamamış Mus’ab, ezanını duyamamış Bilal, iffetini, izzetini kaybetmiş genç kızlar…

Gelseydin ey mü’min, ey davetçi! Gelseydin, göğsümü tiner kokusuyla doldurup, beyin hücrelerimi öldürmezdim…

Sanıyorsun ki ellerim soğuktan üşüyor, gelseydin yalnızlıktan üşümezdim…

Köprü altlarında bekledim… Yalnızlığa terk edildiğim her köşede; bazen test kitaplarının altında kaldım, ÖSYM sorularından bunaldım… Hep bana soruldu, ben de sormak istedim; gelseydin soracaktım ey mü’min, ey davetçi: Ben kimim? Selam ve dua ile