Peygamberlerin Sevdası “Davet”

Serbest Köşe – Derya Fıçıcı / 2018 Kasım / 72. Sayı

İnsanları Allah’a kulluğa davet ve cehennemin yakıcı azabından, cennetin esenlik yurduna çağırmak, davetle görevlendirilmiş tüm peygamberlerin mübarek sevdasıdır. İnsanları kurtuluşa davet etmek için elinden gelen tüm gayreti sarfetmişlerdir. Yüce kitabımız Kuran-ı Kerim’de, peygamberlerin çağrılarına kulak verenlerin kurtuluşa erdikleri, inkarcıların da helak oldukları bize bildirilmiştir.

Bu çağrı bazen öyle uzun soluklu olmuştur ki; “Andolsun ki Nuh’u kendi kavmine gönderdik de, o dokuz yüz elli yıl onların arasında kaldı. Sonunda, onlar zulümlerini sürdürürken tufan kendilerini yakalayıverdi.”[1]                                                                  Dokuz yüz elli yıl süren davet sürecinin ardından toplam 12 yada 13 kişinin iman etmesi, davetin başarısızlıkla sonuçlandığı anlamına gelmiyordu. Allah celle celaluhu, Peygamberinin ve O’na tabi olanların kurtuluşa erdiklerini bildiriyor. Öyle ise bu sevda uğruna hiç düşünmeden daha kaç dokuz yüz elli yıl verilirdi.

Üstelik bu davet sürecinde oğlu ile olan yolları da birbirinden ayrılmıştı. “Allah buyurdu ki: Ey Nuh; o senin ailenden değildir. Çünkü kötü bir iş işlemiştir. Öyleyse bilmediğin şeyi Benden isteme. Cahillerden olmaman için sana öğüt veriyorum.” [2]

Bu yolda evladından ayrılarak yürümek de vardı. Mesele Allah’a teslimiyetse, Nuh aleyhisselam Rabbine itaat etti ve oğlunun bağışlanmasını Rabbinden bir daha istemedi. İnanç bağı olmadıkça kan bağının bir anlamı olmadığını Rabbi O’na bildirmişti. Bunda ısrar etseydi cahillerden olacaktı. O, bundan Rabbine sığındı. “(Nuh) Dedi ki: Ey Rabbim! Ben bilmediğim bir şeyi istemiş olmaktan dolayı sana sığınırım. Sen beni bağışlamazsan, bana merhamet etmezsen ben hüsrana uğrayanlardan olurum.” [3]

Bir başka yürüyüş; İbrahim aleyhisselam; Tüm hayatını bu davaya bağlamışlığı, babasından duyduğu incitici sözlere rağmen babasına sevgi sözleriyle olan hitabı… Davasına öyle adamıştı ki kendisini, Allah celle celaluhu o ateşe “Ey ateş! İbrahim’e serin ve selamet ol!” [4] demeseydi, öldürülücekti. 

Nemrut’un ateşinden, Rabbinin yardımıyla kurtulan İbrahim aleyhisselam, Haram’dan Mısır ve Irak’a kadar dolaşıp daveti ulaştırmıştı. Bundan dolayı Allah celle celaluhu O’nu tek başına bir ümmet olarak niteliyor: “Muhakkak ki İbrahim; başlı başına bir ümmetti. Allah’a itaat ederdi ve bir Hanif idi. Hiç bir zaman müşriklerden olmamıştır.” [5]

Başka bir sevda yürüyüşü; Yunus aleyhisselam… Allah celle celaluhu, Yunus aleyhisselam’u nüfusu yüz bini aşkın olan bir şehrin halkına uyarıcı olarak göndermişti. “Onu yüz bin olan veya (sayısı) daha da artan (bir topluluk)a (peygamber olarak) gönderdik.” [6]

Yunus aleyhisselam, kavmini uzun yıllar Allah’a kulluğa davet etti. Ancak bu davetin sonucunda yalnızca iki kişi iman etti. Kavminin küfürde direnmesi Yunus aleyhisselam’u üzdü ve kavmini terketti. “Zünnun’u (balık sahibi Yunus’u) da hatırla. Hani o, öfkelenerek gitmişti de, bizim kendisini hiçbir zaman sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Fakat sonunda karanlıklar içinde: “Senden başka ilâh yoktur, sen münezzehsin, Şüphesiz ben haksızlık edenlerden oldum” diye seslenmişti.” [7]

Bu uğurda Rabbi tarafından uyarılmak da vardı. Kavminin sessizliğine gücenmek, buna rağmen davete devam etmek de vardı. Bir balığın karnında karanlıklar içinde kalmak, içten samimi olarak Allah’a yakarmak, kendi nefsini kınamak da vardı. Ve bütün bunların sonunda Allah’ın yardımı vardı ve Allah’ın hidayeti. 

“Nihayet ona inandılar, Biz de onları bir süreye kadar geçindirdik.” [8]

Bu sevda uğruna Lut aleyhisselam gibi imtihan olmak da vardı. Kavmi bir sapıklık içindeydi. Kavmini helal olana davet etti.  “Hani Lut da kavmine şöyle demişti: “Sizden önce alemlerden hiç kimsenin yapmadığı hayasız-çirkinliği mi yapıyorsunuz? Gerçekten siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz, ölçüyü aşan (azgın) bir kavimsiniz.” [9]

Fakat kavmi, Lut aleyhisselam’ı dinlemedi. “Kavminin cevabı: “Yurdunuzdan sürüp çıkarın bunları, çünkü bunlar çokça temizlenen insanlarmış!” demekten başka olmadı.” [10]

Lut aleyhisselam, onları azapla korkuttuğu halde onlar inanmadılar. Allah celle celaluhu, bu kavmin bulunduğu şehrin altını üstüne getirdi ve üzerlerine taşlar yağdırdı.

Lut aleyhisselam, meleklerin haber vermesiyle kavminden kendisine itaat edenleri yanına alarak oradan ayrılmıştı. Ancak itaat edenler arasında hanımı yoktu ve hanımı da o kavimle birlikte helak olanlardan olmuştu.

Ve bu davanın Son Peygamberi Efendimiz Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem;

Bu uğurda mübarek başlarına deve işkembesi atıldı. İftiralara uğradı, sabretti. Ashabı ile birlikte açlıkla imtihan oldu. Mekke’sinden hicret etmek zorunda kaldı. Kabe’yi tavaf etmekten alıkonuldu. Ve daha nice imtihanlardan geçti.

Ancak bu dava Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına, O’nun için, O’nun davası için her şeyi göze alan, her şeyini feda eden bir Hz. Ebubekir radıyallahu anh kazandırdı.

Adaletli bir Ömer radıyallahu anh kattı yanına, Bilal radıyallahu anh gibi bir seda…

“Anam babam sana feda olsun Ey Allah’ın Rasulü” diyen bir ashab kazandı.

Hz. Ali radıyallahu anh gibi bir kılıç, Hz. Osman radıyallahu anh gibi haya sahibi, malını, her şeyini davası uğruna feda eden halifeler kazandı.

Efendimiz Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, bu davanın son peygamberiydi. Ancak son yürüyeni değildi elhamdulillah. O’nun izlerini takip eden nice nesiller gelecekti. O’nun izlerini, ashabının izlerini, tabiinin, alimlerin, salihlerin, şehidlerin izlerini süren nice davet sevdalıları olacaktı yeryüzünde.

“Bütün insanları O‘na davet edeceğiz. Ya fikrimiz galip gelir, izzetle yaşarız veya yolunda şerefle can veririz.” diyen Hasan El-Benna’yı görecekti dünya.

“Eğer Allah’ın kanunu ile idam ediliyorsam, ben Hakk’ın hükmüne razıyım. Eğer batıl kanunlarla idam ediliyorsam, batıldan ve münafıklardan merhamet dilemem.” diyen Seyyid Kutub’un izzetine şahit olacaktı.

“Allah şahidimiz olsun, bu yolda sarf edeceğim en ucuz şey kanım olacaktır.” diyen Zeynep el- Gazali’yi tanıyacaktı.

“Bu dünyada yorulur, kabirde uyur, ahirette dinleniriz.” diyen Zafer Mert’i görecekti.

“Yolun hak yol olduktan sonra, ölüm de güzeldir, ömür de.” diyen Şeyh Hasan Karakaya’yı görecekti. Ve nice salihler, şehitler, adanmışlar…

Kıyamete kadar devam edecek bu dava şimdi de davetçilerini bekliyor. Haydi bu güzel kervana sen de katıl!  

Selam ve dua ile…


[1]. Ankebut, 14

[2]. Hud, 46

[3]. Hud, 47

[4]. Enbiya, 69

[5]. Nahl, 120

[6]. Saffat, 147

[7]. Enbiya, 87

[8]. Saffat, 148

[9]. Araf, 80-81

[10]. Araf, 82