Bu Çağın Kirlerinden Kendimizi Ve Neslimizi Nasıl Koruyabiliriz?

Serbest Köşe – Derya Fıçıcı / 2023 Eylül / 130. Sayı

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yetiştirdiği temiz ve pak nesle baktığımızda hayran kalıyoruz. Ahlakı Kur’an olan peygamberin, yine ahlakı Kur’an olan örnek nesli. Onlar nasıl başardı demekten kendimizi alamıyoruz.

Evet bu soruyu sorabiliriz kendimize. Hatta sormalıyız da. Ancak ‘biz başaramadık’ asla dememeliyiz. Biz de o yolun yolcularıyız. Henüz düşüyor, kalkıyoruz. Yara bere içinde de olsa elhamdülillah o yoldayız demek, onun bilincinde olmaktır. Hangi dönemde, hangi devirde, hangi çağda olursa olsun, o yolda yürüyebileceğimize kesin olarak inanmalıyız.

Çağın getirileri ne olursa olsun ister teknoloji ister iletişim ister uzay çağı olsun fark etmez, müminin tek bir yolu vardır. O yoldan sapmadığı müddetçe Allah azze ve celle’nin vaadi mutlaka gerçekleşecektir.

Bizim çağımızda bilinçlerimize baskı yapan etkenler olduğu gibi örnek neslin yetiştiği dönemde de onların hayatlarına etki edecek çeşitli kültür ve medeniyetlerin etkileri mevcut idi. Roma medeniyeti, eski Yunan medeniyetinin kalıntıları, felsefesi, sanatı, yine eski İran medeniyeti, inanç biçimi ve diğer medeniyetler.

Onların Kur’an ahlakı ile dirilişlerini sağlayan, bilinçli bir şekilde karar vermiş olmaları idi. Öyle bir karardı ki bu, Kur’an’ın ilahi metodu ile yetişmiş örnek bir nesil ortaya çıkaracaktı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu nesli yetiştirirken onların Kur’an’dan başka hiçbir kaynaktan beslenmelerine asla müsaade etmedi. Şu olay bunu bize çok net bir şekilde göstermektedir: Ömer radıyallahu anh’ın elinde Tevrat’tan bir sayfa gören Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem öfkelenerek şöyle buyurur: “Allah’a yemin ederim ki, eğer Musa aramızda yaşıyor olsaydı, bana uymaktan başkası onun için caiz olmazdı.”

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in bu tavrı bize ne gösteriyor? Kur’an’ı anlayıp hayata geçirene kadar yüzümüzü başka hiçbir tarafa çevirmeme kararlılığı ve şuurunda olmak. Peki bu kararlılık bugünkü Müslümanları çağın gerisinde mi bırakır? Bilakis bu aşağılık düzeni, bu aşağılık, zelil sistemi Müslümanların gerisinde bırakır. Tıpkı o gün olduğu gibi. Kendini büyük sanan imparatorluklar bir bir yıkılır, tarihin sayfalarına gömülüp gider.

Ancak bugün kendimize şu soruyu sormamız gerekiyor: Biz içinde bulunduğumuz dönemi pislikleri ile beraber İslam medeniyetinin gerisinde bırakmak istiyor muyuz? Yoksa bu çağın gerisinde kalma korkusu ve endişeleri mi yaşıyoruz?

Bugün yetiştirdiğimiz neslin hal ve tavırlarına bakarsak bu sorunun cevabını da kolayca bulabiliriz. Sosyal medya da dahi kendini ifade eden, Victor Hugo’nun, Tolstoy’un veya herhangi bir felsefecinin diliyle, sözleriyle, duygularını ve düşüncelerini anlatmaya çalışan bir nesil. Müslümanlar çağın gerisinde kalmamalı diye çağa uyumlu yetiştirdiğimiz nesil, duygu ve düşünce dünyasında İslam’ı küfrün her türlü kültürüyle barıştırdı. Müslümanlar şurada da olmalı, burada da olmalı diyerek yetiştirdiğimiz nesil, olmasını istediğimiz yere İslam’ı götüremeyince olduğu yerdekileri inancının içine taşıdı, uyumladı. Sosyalist Müslüman, demokrat Müslüman, laik Müslüman veya feminist Müslüman gibi nesiller ortaya çıktı.

Düşüncelerine taşıdıklarını tesettür anlayışına, ahlak anlayışına, tepeden tırnağa her şeylerine taşıdılar. Zira yeni neslin nazarında Kur’an-ı Kerim, amel etme kitabı yerine aklı tatmin etmek için gönderilmiş bir kitap muamelesi görmektedir. Kur’an’a yönelik soruları da bu yönde.

O halde bugün cahiliyenin kirlerinden arınmanın tek yolu Seyyid Kutup rahimehullah’ın ifadesi ile;

“Başlatmamız gereken eğitim ve teşekkül dönemi süresince, içinde yaşadığımız ve kendisine dayandığımız cahiliye etkilerinin tümünden uzaklaşarak ilk Müslümanların beslendiği -içine yabancı hiçbir unsurun karışıp bulandırmadığında şüphe olmayan- o temiz ve saf kaynağa yönelmemiz lazım. Evet, hem bütün varlıklar hem insan varlığının içyüzü ve hem de bu iki varlık türü ile mutlak varlık olan Allah arasındaki ilişkilerin tümünü ona dayandırmak için o kaynağa yönelmeliyiz. Dünya görüşümüzü, değer yargılarımızı, ahlâk kaidelerimizi, yönetim, siyaset, iktisat ve hayata yön veren diğer faktörlerle ilgili görüşlerimizi o kaynaktan almak mecburiyetindeyiz.

O kaynağa, yalnızca manevî haz alma ve inceleme amacıyla değil, amel etmek ve hayata geçirmek, var olabilmek için nasıl olmamız gerektiğini öğrenmek amacıyla yaklaşmalıyız. Bu esnada Kur’an’da sanatsal güzelliğe, etkileyici anlatım tekniği ile zikredilen kıssalara, kıyamet sahnelerine, aynı zamanda Kur’an’da direkt olarak vicdanlara nüfuz eden bir mantığa ve manevî haz almak isteyen araştırmacıların aradığı diğer unsurlara da rastlayacağız. Ancak bunlarla, onları asıl hedef edinmeksizin karşılaşacağız. Zira bizim asıl gayemiz, Kur’an’ın neler yapmamızı, nasıl bir dünya görüşüne sahip olmamızı, Allah hakkında ne tür bir düşünce içerisinde olmamızı, ahlâkımızın, tavrımızın, toplum düzenimizin nasıl olmasını istediğini öğrenmektir.

Bunun ardından da vicdanlarımızın derinliklerine işleyen cahiliyenin gelenek ve göreneklerinden, dünya görüşünden, cahilî toplumun dayatmalarından ve onlara bağımlılıktan tamamen uzaklaşmalıyız. Bizim vazifemiz, bu cahiliye toplumunun pratiği ile uzlaşmak veya onun egemenliğini kabul etmek değildir. O cahiliye niteliğini devam ettirdiği müddetçe, onunla uzlaşmamız söz konusu olamaz. Bizim vazifemiz, içinde yaşadığımız cahiliye toplumunu değiştirmek için ilk önce kendimizi değiştirmektir.” [1]

Bu uğurda sıkıntı ve zorluklar çekecek, ancak bu yolun meşakkatindeki hazzı, lezzeti hücrelerine kadar hissetmek isteyen, dünya ve içindekilerin değeri gözünde küçülmüş, gözlerini yüksek cennetlere çevirmiş o güzide topluluklardan olabilmek duasıyla…

Selam ve dua ile


[1]. Seyyid Kutup rahimehullah, Yoldaki İşaretler