Yakın Tarih – Furkan Uyanık / 2019 Şubat / 75. Sayı
Hilafetin Yolu Kudüs’ten Geçer…
Alimlerimiz ne kadar yerinde bir tespit yapmış. Bir beldenin izzeti ve şerefi ancak bu denli nitelenebilirdi. Bizler Kudüs’ü çok seviyoruz, oradaki zulümden çok rahatsızız. Hangi Müslümana sorarsak Kudüs’ü; kanayan yaramızdır, Müslümanlarındır, orada büyük bir zulüm vardır vb. şekillerde tanımlayacaktır. Peki bizler Kudüs’ü gerçekten ne kadar iyi tanıyoruz? Orada verilen mücadeleyi ne kadar biliyoruz? Ve daha da önemlisi bizler Kudüs için ne yapıyoruz? Cevap, aslında zihnimizin derinliklerinde bildiğimiz ama kabullenmek istemediğimiz, görmezden geldiğimiz cinsten. Evet, evet… Hiçbir şey yapmıyoruz…
Bugünlere kadar sadece konuştuk, Kudüs ile ilgili mitinglere katıldık, bağırdık, sesimizi haykırdık ve neticede acıktığımız için miting sonunda Burger King’lere gittik. Bir pilavı bile coca colasız içemez olduk. Çay ocaklarında ateşli konuşmalarımızı nargilesiz yapamaz olduk…
Peki unuttuğumuz neydi? Hz. Ömer’in Kudüs’ü fethederken yüreğindeki imanın mümin erkek ve mümin kadınlara anlatmadık. Selahaddin Eyyubi’nin (rahmetullahi aleyh) orayı fethetmek istediğinde, gülmemesindeki ve sırf bu işi başarmak ve Rabbinden yardım dilemek adına Rabbine sığınıp 40 yıl boyunca namazlarını cemaatle kılmasındaki hikmetin kalbindeki imanın gereği olduğunu bizler anlatmadık, kardeşim. Bizler de maalesef kontrol altına alınmışız. Düşmanlarımız sistemi sıkıştırıp vidalandırdılar. Bu vidanın oynamaması için de zihinlerimizi kontrol etmekteler. Biz, zulüm görülen coğrafyalardan bihaber olmuşuz. Ey Müslümanlar! Kendinize gelin. Bakın Gırnata Emirliği’nin son sultanı Ebu Abdullah şehrin anahtarlarını İspanyol kral ve kraliçesine teslim edip şehri terk ederken yanı başındaki Ayşe Sultan şöyle söyler: “Ağla oğlum ağla… Erkekler gibi savaşmadın şimdi otur kadınlar gibi ağla!” bu bizim için ciddi bir örnektir. Bu ümmetin bizden neler beklediğini anlayalım. İslam müdafaa ister, mücadele ister. Karanlık odalarda söylediğimiz hakikatleri gün yüzüne çıkarıp, Tih çölünden çıkmalıyız. Gâvura fırsat vermeyince her şeyin düzeleceğini iyi fehmetmeliyiz. Her ne kadar Siyonist Haçlı saldırıları İslam beldelerini cayır cayır yaksa da bizler Kur’an ve sünnete sarılıp sebat etmeliyiz. Sebat etmek, başlanan hayırlı işin sonuçlanmasına dek sabretmektir. Bizler inşallah bu yazımızda gündemimizde sürekli olması gerektiğini düşündüğümüz Kudüs’ümüzün son yüzyıldaki ahvalini aktarmaya çalışacağız. Kudüs, Müslümanların yıkılmayacağını muhakkak bir gün ispatlayacaktır.
Son Yüzyılda Kudüs Tarihi
“Birinci Siyonizm kongresi 1897’de İsviçre’de toplandı. Theodore Herzl’in “Der Judenstaat” (Yahudi Devleti) adlı makalesi kendisinden önceki Siyonist zihniyetli insanların fikirlerine sahipti ve bu kongrenin temel dinamiklerini oluşturmaktaydı. Siyonist devlet fikrinin gerçekleşme sürecinde büyük etkisi olan Theodor Herzl, II. Abdülhamid’den Filistin topraklarına yerleşme izni isteyen -zira çıkardıkları kargaşalardan dolayı Yahudilerin Filistin’e giriş izinleri önceki Osmanlı padişahları tarafından yasaklanmıştı- ve her seferinde red cevabını alan kişiydi.
2 Kasım 1917’de Balfour Deklerasyonu ile İngiltere’nin Yahudilerin bölgede siyasi bir varlık oluşturmalarını destekleyeceğini açıkladı.
1917 yılı Kudüs için bir kader yılı oldu. Kudüs Savaşı’ndan sonra General E. Allenby tarafından yönetilen İngiliz Ordusu, şehri ele geçirdi. Böylece Kudüs’teki yaklaşık 1200 senelik Müslüman hakimiyeti de sona erdi.
Filistin 1920 San Remo Konferansı’nda İngiltere’nin manda yönetimine verildi. Böylece 1948’de İsrail Devleti’nin kuruluşuna kadar devam edecek İngiliz sivil yönetimi göreve gelmiş oldu.
İngiliz yönetiminin yoğun Yahudi göçüne izin vermesiyle Kudüs ve daha geniş manada Filistin, Filistin, 1920-28-29-33-36’da bir dizi protesto, silahlı ayaklanma, grev ve boykota sahne oldu. Hatta 1946 yılında İngilizlerin karargâh olarak kullandıkları King David Oteli’nin Siyonist örgüt İrgün tarafından dinamitlenmesi ve bunun sonucunda farklı milletlerden 91 kişinin ölümü ve 46 kişinin yaralanması olayı İngilizlerin artık bu topraklarda gücünün tükendiğinin göstergesiydi. Bu trajik olay çoğu terör uzmanı tarihçiler tarafından modern terörün ilk gerçek eylemi olarak nitelendirildi. Ayrıca israil’in kurulmasına giden sürecin kırılma noktalarından biri oldu.
1922 yılında Aksa Cami 20.yy’da ilk kez onarıma girdi. İngiliz mandası altındaki Filistin’de Müslümanların en yüksek organı olan Yüksek Müslüman Konseyi, Türk mimar Ahmet Kemalettin Bey’i, Aksa Cami’nin 20.yy’daki ilk restorasyonunu yapması için görevlendirildi. Caminin temeli ile kolon ve kirişinde onarım yapıldı. 1929-1936 arasında Filistin’de Yahudi Nüfusu giderek artmaya devam etmişti. İngiltere mandası altındaki Filistin’e Siyonist proje kapsamında yüz binlerce Yahudi göç etti. Bu da Arap topluluklarda öfkeye, isyana yol açıyordu. 1922’de İngiltere’nin düzenlediği bir nüfus sayımı Yahudilerin sayısının Filistin’deki 750 binlik nüfusun %11’ine ulaştığını gösteriyordu. Bundan sonraki 15 yılda 300 bin Yahudi daha gelecekti. Siyonistlerle Araplar arasındaki düşmanlık Ağustos 1929’da canlı tartışmalara dönüştü. Bu çatışmalarda İngiltere polisi 110 Filistinliyi öldürdü.
Tel Aviv’de 14 Mayıs 1948’de saat 16:00’da İsrail Devleti ilan edildi. Karar son İngiltere birliklerinin bölgeyi terk ettiğinin ertesi günü yürürlüğe girdi. İsrail Devleti, iki bin yıl sonra kurulan ilk Yahudi devletiydi. Filistinliler 15 Mayıs’ı “En-Nekbe” diye andılar. Yani “Büyük Felaket” günü… Bir anda binlerce Filistinli, mülteci durumuna düştü, evlerini terk etmek zorunda bırakıldı.
1949 yılında Türkiye, İsrail’i 31.sırada tanıyan devlet oldu. İsrail, Ocak 1950’de Birleşmiş Milletler kararlarına aykırı olarak Batı Kudüs’ü başşehir ilan etti ve parlamento ile birlikte diğer önemli hükümet birimlerini oraya taşıdı. 1948’de Kudüs’te 60.000 Arap nüfusuna karşılık Yahudi nüfusu 100.000 dolayındaydı. Bu rakam 1967’de 197.000’e kadar yükseldi. İsrail dışındaki yahudilerin sözde vadedilmiş topraklara dönmesi olarak nitelenen “Siyonist Aliyah” 1882 yılından itibaren milyonlarca yahudiyi dünyanın dört bir yanından Filistin’e getirmişti.
1974 yılında Arafat, BM’de ilk kez İsrail sorunu hakkında konuştu. Arafat liderliğindeki FKÖ ile Ebu Nidal gibi FKÖ dışındaki Filistinli örgütler, İsrail ve diğer hedeflere karşı 1970’lerde bir dizi eylem düzenledi. Kara Eylül diye de bilinen Ebu Nidal’in örgütü, 1972 Münih Olimpiyatları’ndaki eylemde 11 İsrailli sporcuyu öldürdü. Filistin’in tamamını “kurtarmak” için silaha başvuran FKÖ lideri Arafat, bir yandan da BM’de barışçı çözümü savunduğunu belirten ilk konuşmasını yaptı. Siyonist projeyi kınadı ama ekledi: “Bugün bir elimde zeytin dalı, bir elimde kurtuluş savaşı veren birinin silahı var. Zeytin dalını düşürmeyin.” Bu konuşma Filistinlilerin uluslararası tanınma çabalarına büyük katkı sağladı. Bir yıl sonra ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan Harold Saunders, Arap-İsrail barışı müzakere edilirken Filistin halkının meşru çıkarlarının da hesaba katılması gerektiğini söylüyordu.
1977’de dünya büyük bir şaşkınlık yaşadı. Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat 19 Kasım 1977’de İsrail’e uçup parlamentoda konuşma yapınca dünya şok oldu. Zira Yom Kippur Savaşı’nı daha 4 yıl önce başlatan kendisiydi. Ardından Sedat, İsrail’i tanıyan ilk Arap lider oldu. Mısır ve İsrail’in 1978’de imzaladığı Camp David antlaşmalarına göre, Ortadoğu’da barışın çerçevesi çiziliyordu ve buna Filistinlilere sınırlı özerklik verilmesi de dâhildi. Bir sonraki yılda imzalanan ikili barış antlaşmalarına göre de Sina Yarımadası Mısır’a geri verildi. Enver Sedat ihanetinin bedelini 1981’de suikaste kurban giderek ödedi.
1980 yılında birleşik Kudüs’ün İsrail’in başkenti olduğu ilan edilmiş lakin hiçbir ülke bu kararı tanımamıştır. Hıristiyanlara ve Müslümanlara ait evleri almaya çalışmışlar, yerine göre 3 ya da 4 milyon doları gözden çıkarmışlardır. Günümüzde satın alınmaya çalışılan bu bölgelere dair açık çek yazıldığı vakidir. Bu satışların önüne geçmek için Filistinli bazı gruplar da “toprağını satanın katli vaciptir” fetvasını çıkarmışlardır. Bütün toprak kazanma çalışmalarına rağmen işgal devleti mensuplarının 1948 savaşından önce toplam toprak yüzdesi Filistin topraklarının yaklaşık %6’sıdır.
İsrail’le ittifak yapan Falanjistler, İsrail ordusunun da yardımıyla Sabra ve Şatilla kamplarında yüzlerce Filistinliyi öldürdü. Bu, Ortadoğu’da yüzyıllardan beri görülmeyen en vahşi katliamlardan biriydi.
Başka bir aşırılık yanlısı grup Aksa’yı havaya uçurmayı planladı. “Haremüşşerif Sadıkları” adlı bu grubun lideri Yehuda Etzion isimli fanatik bir yahudiydi. Aksa Camii’nin yıkılması ve yerine Üçüncü Yahudi Tapınağı’nın inşa edilmesi “hayaliyle” saldırı girişiminde bulunmuş lakin Allah (c.c) buna izin vermedi ve bu kişilerin de Harem-i Şerif’e girişi yasaklandı.
1987-93 yıllarında Gazze Şeridi’nde başlayan İntifada (kitlesel ayaklanma) kısa sürede Batı Şeria’ya yayıldı. Uluslararası ilgi toplayan bu protestonun kahramanları ağır silahlarla donatılmış İsrail askerlerine karşı sadece taş ile direniyorlardı. Protestolar boyunca binlerce Filistinli bu şekilde şehit oldu.
1994 yılında İbrahim Camii’nde sabah namazı kılan Filistinlilerin üzerine makineli tüfekle ateş açan Yahudi yerleşimci Baru Goldstein, 67 kişiyi şehit etmiş, 300’ yakın kişiyi de yaralamış ve ardından öldürülmüştü. İşgalcilerin barış! içinde geldiklerini lanse etmeye çalışan aldanmış ve/veya satılmış kişilerin, kurumların, uluslararası örgütlerin varsayımlarına açık bir manifesto olan Yahudi yerleşimcinin bu davranışı yüzlercesi gibi olan diğer örneklerinden sadece birisiydi.
Dönemin muhalefet lideri Ariel Şaron, 2000 yılında yüzlerce korumasıyla Mescid-i Aksa’yı ziyaret edince İkinci İntifada başladı. 2002 yılında Batı Şeria yeniden işgal edildi. Birkaç dalga halinde gelen intihar saldırıları ardından, İsrail önce Mart sonra da Haziran aylarında Batı Şeria’nın neredeyse tamamını işgal etti. Ekim 2004’de rahatsızlanan Filistin lideri Yaser Arafat, 11 Kasım’da tedavi için götürüldüğü Fransa’da hayatını kaybetti. Mahmud Abbas Filistin Kurtuluş Örgütü liderliğine getirildi.
21 Mart 2014 tarihinde ise Müslümanlar Mescid-i Aksa’da yeni bir uygulama ile tanıştı. İsrail’in 50 yaş altındaki Müslüman erkeklerin Harem-i Şerif’e girişini yasaklamasının ardından binlerce Filistinli Kudüs sokaklarında namaz kıldı.
30 Ekim 2014’te İsrail 1967’den bu yana İsrail Mescid-i Aksa’yı ilk kez kapattı. Kudüs’te gerginlik, İsrail’in Yahudi bir hahama suikast girişiminde bulunmak gerekçesiyle eski bir Filistinli esiri öldürmesinin ardından tırmandı. İsrail silahlı saldırının ardından Mescid-i Aksa’nın tüm Müslümanlara kapatıldığını duyurdu. Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, bu kararı “savaş ilanı” olarak nitelendirdi. Gerginlik iyice tırmandı ve İsrail askerleri her gün Mescid-i Aksa’ya baskın düzenledi. Kudüs’te bunlar yaşanırken öte taraftan Gazze, şiddetli bir şekilde İsrail tarafından bombalanıyordu.
2015 yılında Kudüs’ü 600 bin Amerikalı, 400 bin Rus, 300 bin Fransız ve 200 bin Alman ziyaret etmiştir. Buna mukabil ülkemizden Kudüs’ü ziyaret eden kişi sayısı 26 bindir. Daha da acısı bu sayı dünya nezdinde Müslüman ülkeler arasında en yüksek olanıdır.”[1]
[1]. Kudüs Platformu, “Zamanın Kudüs’ü Kudüs’ün Zamanı; 100 Maddede Kudüs”, 2017.