Serbest Köşe – Binnaz Karakaya / 2019 Mart / 76. Sayı
‘Bismillahirrahmanirrahim’
Bir dava adamını hayırla yâd etmek için kısada olsa bir yazı yazmayı istedim. Böyle hedefinde yürüyen, idealist bir insanı yazmak ve anlatabilmek benim için kolay olmadı. Mevzuya bir ayeti celile ile girmek istiyorum. Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor: “Siz insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülüğe mâni olursunuz. Ve Allah’a iman edersiniz.” [1]
Bilindiği üzere marufu emretmek, münkerden nehyetmek görevi İslâm ümmeti içinde öncelikle âlimlerimize aittir. Bu görevi layıkı ile yapabilmek için yeterli bilgiye sahip olmak, gönüllü olmak ve özveri sahibi olmak gerekir. İman ve takva yolunda sevgi ile hizmet eden herkes bu şereften nasibini alır. Bu yol bütün mü’minlere açık bir yoldur. Evet, açıktır, ama nasıl? Bu hususta Kur’anı Kerim bize yol göstericidir. ‘’Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğüt ile davet et.”[2]
Bu şerefli ve hayırlı ümmetin bir ferdi olarak Hasan Karakaya Hoca Efendi bunu kendisine gaye edinmiş bir insandı. Öncelikle sağlam bir iman gerekiyordu. Bu da kendisinde mevcuttu. İman temel şarttı. İman cevherinden kısaca bahsedecek olursak; iman bilgiye dayanan bir inançtır, kalbin mutlak tasdikidir, dilin ikrarıdır. Kelime-i Tevhid’de ifadesini bulur ki bu ‘La ilaheillallah Muhammed-ün Rasûlullah’tır. Bu Allah’ı Rab olarak tanımakla beraber külli emir ve yasaklarını kabul edip Kur’an’ın çizgisinde istikamet almaktır. Zaten Allahu Zülcelâl ayeti celilesinde “Emir olduğun gibi dosdoğru ol”[3]buyurmaktadır. Doğruluğun ölçüsü ise Kur’an’dadır, Rasûlün sünnetindedir. Hasan Karakaya Hoca da devamlı bu kaynakları benimsemiş, bu kaynaklardan beslenmiş ve insanlara bunu sunmuştur.
Burada bir ayeti celileyi sizlere nakletmek istiyorum. Allahu Zülcelâl şöyle buyuruyor: “(Ey Peygamber) Allah’ın, güzel bir sözü; kökü sabit, dalları göğe doğru yükselen güzel bir ağaca benzettiğini görmez misin?”[4] “O ağaç Rabbinin izniyle her zaman meyvelerini verir. Allah insanlara misaller veriyor ki, öğüt alsınlar.”[5] Burada kastedilen ‘güzel söz’ âlimlerimizin görüşüne göre Kelime-i Tayyibe ‘dir ve imanı ifade eder. Demek ki kalbe iman yerleştiği zaman güzel bir ağacın tohumu da kalbin derinliklerine yerleşmektedir. Kalpteki iman durağan da değildir. Diridir, aktiftir, tezahürleri meydana gelir. Bunlar; iman ağacının meyveleri gibi namaz, oruç, zekât, hac güzel ahlâk, güzel sözler olarak kendinigösterir. Kalpten güller, sümbüller misali güzellikler neşet eder. Oradan ancak hak sözler çıkar. Batıla yer yoktur. Oradan güzel bir rayiha etrafa yayılır. İşte Hasan Karakaya Hoca Efendi böyle bir şahsiyetti. Vakarlı ve imani duruşuyla toplumda güzel bir örnekti.
Onun tefsir, hadis, fıkıh, akaid alanında yaptığı çalışmaları bir yana, hayatının gayesi her sahada Kur’anı ve sünneti hâkim kılmak, müslüman kardeşliğini tesis etmek, kalpleri tevhidi çizgide birleştirmekti. Tevhid ve şirk arasındaki farkın ancak doğru bilgi ile anlaşılabileceği gerçeği üzerinde durmuş, bilinçsiz bazı müslümanların hayatına girmiş olan şirkten onları uzak tutmayı vazife edinmişti.
Rasûl aleyhisselam bir hadisi şerifinde şöyle buyuruyor: “Her kim İslâm’da iyi bir sünnet (yol) ortaya koyarsa onun ve ondan sonra bununla amel edecek olanların sevabı o kimseye ait olur. Kimde kötü bir sünnet (yol) ortaya koyarsa onun ve ondan sonra bununla amel edecek olanların günahı da o kimseye ait olur.”[6] Hasan Karakaya Hoca Efendi hiçbir zaman akidevi fikri sapmaların, batıl yolların savunucusu olmamış, ifrat ve tefritlere kaymamış, sıratı müstakim çizgisini korumuştur. Öyle zannediyorum ki, birçok güzel çalışmalara öncülük etmiş, İslâm’ın doğru anlaşılması için ilmin önemini vurgulamış, gençlere bunu tavsiye etmiştir. Takva sahibi olmayı kendine prensip edindiği için hayatını da takva üzere tamamlamıştır. Alimler toplumu yönlendirmede peygamberlerin vekilidir. Bu yönüyle iyi yetişmiş, derin düşünce ve fikir sahibi, İslâm’ın izzetini koruyan, güvenilir âlimlerimize ihtiyaç vardır. Zamanımızda birçok fesat sözler, batıl ve yanlış düşünceler, felsefi görüşler ortaya atılmaktadır. Bunlarla ilmen mücadele etmek gerekir. Gençlerden beklentimiz dini ve dünyevi ilimlerle donanımlı olmaları, dinde fesat ve bozgunculuk çıkaranlara verebilecekleri cevapları olmalarıdır.
Burada hayatımda karşılaştığım sorulardan birini de sizlere arz etmek istiyorum. Bana bazen soruyorlardı, sosyal alanda etkin alim bir insanla evlilik nasıl? Güzel bir mutluluk, diyordum. Fakat bilmemiz gereken böyle insanların ailelerine ayırabilecekleri zamanın kısıtlı olduğudur. Evliliğimizin ilk yıllarında eşim bana ‘ailemin geçimi ikinci plandadır’ demişti. Bu söze taaccüp etmiştim, bu ne demek diye düşündüm. Zamanla onu daha iyi anladım; onun bir dava adamı olarak İslâm’a hizmet aşkı her şeyin önündeydi. Fakat bu söz bazı durumlara da işaret ediyordu. Gerektiğinde zorluklara göğüs gerebilmeye, problemleri çözebilmeye, bazı şeylere sabredebilmeye… Fiilen de öyle oldu. Bazı zorluklar yaşandı. Ancak bunlar Allah’ın yardımı ve sabırla aşıldı.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemb eş şey gelmeden beş şeyin kıymetini bilmemiz için bizi uyarmıştır. Bunlar “İhtiyarlıktan önce gençliğin, hastalanmadan önce sıhhatin, fakirlikten önce zenginliğin, meşgul olmadan önce boş vaktin, ölümden önce hayatın kıymetini bilmektir.” [7] Hasan Karakaya Hoca da hayatın ve gençliğin değerini bilenlerdendi. Ömür sermayesini güzel ve yerinde kullandı. Yoğun çalışmalar neticesinde ailesine vakit ayıramadığının farkında olduğundan fırsatını bulduğunda bu eksikliği telafi etmeye çalışırdı. O, sert mizaçlı görünmesine rağmen iyi huylu bir insandı. Küçük şeyleri mesele yapmaz, problem çıkarmazdı. Aile bireylerine nezaketli davranır, kötü bir üslup kullanmazdı. Derler ya, çocuklar için baba bir çınar ağacı gibidir. Meyvesi olmasa da gölgesi yeter. Dönüp arkaya baktığımda rol model olarak yetmişti.
Onun aramızda olması elbette bir güçtü, mutluluktu. Fakat ölüm bir hakikat! Biz her şeyden önce Rabb’imize güvenen, dayanan mü’minleriz. O bize yeter. ‘”O ne güzel dost, ne güzel yardımcıdır.”[8] Ondan sizlere bir esinti aktarayım! Bazen evden çıkarken özellikle de gençlik yıllarında tekrarladığı bir dörtlük vardı.
“Allah’a ısmarladık sizi,
Duadan unutmayın bizi.
Nasip, kısmet olursa;
Görürüz birbirimizi”
der, ayakkabılarını giyer ve çıkardı. Bu sefer yola revan olmak ahireteydi. Dünyadan bir yıldız kaymış, ahirete göç etmişti. (20 Mart 2018) İman ağacının tohumu kalpten toprağa düştü. Umarım meyvesini vermeye devam eder. Çünkü âlimler ölmez, eserleriyle yaşarlar.
Onu, vefatının yıl dönümünde ve (her zaman) rahmetle anıyoruz. Allah kendisine rahmetiyle muamele etsin. Mekânı cennet, makamı yüce olsun! (Âmin) Onu hayırla yâd edenlerden de Allah razı olsun… Âmin
[1]. Âl-i İmran, 110.
[2]. Nahl, 125.
[3]. Hud, 112.
[4]. İbrahim, 24.
[5]. İbrahim, 25.
[6]. Müslim Kitabüz-zekât, c,1, sy 705.
[7]. Buhari Rikak, 3, Tirmizi Zühd, 25.
[8]. Enfal, 40.










