Yorulmuşlarla Yol Alma Dinçleri de Yorar

Hikmetli Kıssalar – Orhan Sağlam / 2023 Temmuz / 128. Sayı

Ebû Hureyre radıyallahu anhu’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah’ın salât ve selâmı üzerlerine olsun, önceki peygamberlerden biri düşmanla savaşmaya (cihada) çıktı. (Hareketinden önce) ümmetine şöyle seslendi:

Bir hanımla evlenmiş olup onunla henüz gerdeğe girmemiş olan, yaptığı evin henüz çatısını çatmamış olan, gebe koyun veya deve alıp yavrulamasını bekleyen kimse peşime düşmesin! Bu sözleri söyledikten sonra yola çıktı. İkindi sularında (düşman) yurduna vardı. Güneşe hitaben:

-Sen de emir kulusun, ben de emir kuluyum dedi; sonra:

-Allah’ım onun batmasını geciktir, diye dua etti.

Bunun üzerine orayı fethedinceye kadar güneşin batması geciktirildi. (Nihayet) ganimetler bir araya getirildi. Onları yakmak için gökten ateş indi fakat yakmadı. Bunun üzerine Peygamber:

– İçinizde ganimetten mal aşırmış olanlar var. Haydi her kabileden bir temsilci benimle tokalaşıp biat etsin! dedi.

Tokalaşma esnasında bir kişinin eli peygamberin eline yapıştı. O zaman Peygamber:

– İhanet eden sizdedir. Derhal senin kabilene mensup kişiler gelip bana biat etsinler! dedi.

Biat esnasında iki ya da üç kişinin eli peygamberin eline yapıştı. Bu defa onlara:

– Aşırılmış olan mal sizde! dedi.

Adamlar, sığır kafasına benzer altından yapılmış bir baş getirdiler. Peygamber onu öteki ganimetlerin içine koydu. Ateş de hepsini yaktı, kül etti. Zira ganimet bizden önce hiçbir peygamber (ve ümmetin)e helâl değildi. Allahu Teâlâ zaaf ve aczimizi bildiği için onu bize helal kıldı.”[1]

Hadisten Çıkarılan Dersler

Hadiste sözü edilen peygamber Kâdı İyâz, İmam Suyutî ve İbn Hacer’e göre Yuşa b. Nún’dur. Fethettiği şehir ise Filistin’deki Erîha’dır. Bu tafsilat Hâkim’in, Ka’bu’l-Ahbâr’dan kaydettiği bir rivayette gelmiştir.

Hz. Peygamber sık kullandığı bir metodu kullanarak, geçmiş ümmetler ve peygamberlerden örnekler vererek ümmetini eğitmeyi amaçlamıştır.

Evlendiği hanımla henüz gerdeğe girmemiş, yaptığı evin çatısını çatmamış ve aldığı hayvanlar henüz yavrulamamış olanların savaşa çıkmaması emri, bu tür hallerin yapılan işe sıkı sıkıya sarılmaya, sıdk ve ihlas ile o ameli yapmaya engel olacağını göstermektedir. O halde ciddi işler, tam anlamıyla o iş için hazır olanlara verilmelidir.

Hadis, ciddî ve mühim işlerin, kalbi sakin, iradesi sağlam kimselere verilmesi gerektiğine irşat etmektedir. Çünkü; meşguliyeti, takıntısı olan kimsenin azmi zayıf, şevki az olur. Elbette ki kalbin alâkası ikiye, üçe bölündü mü, diğer organların faaliyeti zayıflar ve verim düşer.

Hadis, evlilik, inşaat, hayvan yavrusu beklemek gibi, dünya ziynetlerinin kişinin kalbini ciddî surette meşgul edip tûl-i emel denen ebedî yaşayacakmış düşüncesine atıp, ciddi şekilde ahirete yönelmeye engel olduğunu beliğ bir şekilde ifade etmektedir. İnsanı bu vartaya atan dünyalıkların bu üç şeyden ibaret olmadığını, başka şeylerin de aynı ölçüde menfi cazibe sahibi olabileceğini, hadisin Saîd İbnu’l-Müseyyeb rivayetinde gelen şu ziyade ifade etmektedir:

اَوْ لَهُ حَاجَةٌ فِي الرُّجُوعِ

“…veya geri dönme ihtiyacı içinde olan kimse de (benimle gelmesin).”

Bu kıssa bize İslam’daki zaferin ve başarının sırrının sayının veya teçhizatın çokluğundan öte Allah’a olan imanın, takvanın ve ihlâsın olduğunu bir kez daha hatırlatmaktadır. İlim ve hikmet sahibi olan peygamberler ve onların yolundan gidenlerin takip ettikleri yolun bu yol olduğunu açık bir şekilde görmemiz mümkündür. Mesela 80.000 kişilik ordusuyla 100.000 kişilik düşmana karşı yola çıkan Tâlut gibi… Ordusunu imtihana tabi tutup 76.000 kişiyi elemiş, sayısını 4.000 kişiye indirip 100.000 kişiye karşı galibiyet alarak dönmüştür. Bunun sırrı hiç şüphesiz, o 4.000 kişinin sağlam bir imana, takvaya ve ihlâsa sahip olmalarıydı.

Bu kıssa bize, yapılacak herhangi bir amelde başarılı olmanın öncelikle o hedefe inanıp bütün benliğimizle hem bedenen hem de ruhen hedefe kilitlenmemizin gerekli olduğuna işaret etmektedir. Aksi takdirde bedenin sahada, fakat aklın ve ruhun geride kalması, hedefe ulaştırmayacağı gibi sahada zarar vermesi de söz konusudur.

Peygamberin güneşe, “Sen de emir kulusun, ben de emir kuluyum” demesi, her şeyin Allah’ın emriyle hareket ettiğine ve Allah’ın bir şeyin olmasını dilediğinde sadece ona ol demesinin yeterli olduğuna işaret etmektedir. Bu da peygamberin Allah’a olan imanını ve tevekkülünü göstermektedir.

Bu kıssada Filistin’in Erîha şehrini fetheden Yûşa b. Nûn’un yolunu takip eden Selahattin Eyyûbi’nin Kudüs’ü de aynı yol ile fethettiğini görmekteyiz. Nitekim Selahattin Eyyûbi Kudüs’e cihadı, ordusunun tam manasıyla takva ve sünnete sarıldığını gördükten sonra emretmiştir. Örneğin Selahattin Eyyûbi bir gün hutbe verdiği esnada bir genç bağırır “Kudüs’e cihadı emret, başka ne konusundan bahsediyorsun!” der. Selahattin Eyyûbi cevap vermez… Cumartesi sabah namazına durmadan önce Selahattin Eyyûbi sorar “Dün bana hutbede cihadı emretmemi isteyen genç nerede?” Ses yok… Çünkü genç gelmemiştir. Selahattin Eyyûbi der ki; “Vallahi! Cuma namazına gelenler, sabah namazına gelmedikçe Kudüs’e cihadı emretmeyeceğim!” İşte bu olayda da Müslümanların kesin olarak bilmeleri gerekir ki; başarının, zaferin şartı Allah’tan korkmaktır.

Peygamberin aynı şekilde “Ben de emir kuluyum.” demesi, bizim kendi başımıza, kendi kafamıza göre hareket edemeyeceğimizi ancak Allah’ın emirleri doğrultusunda hareket eden Allah’ın memurları olduğumuzu hatırlatmaktadır. Müslümanlara emirlerimizi, emretmenin ve hükmetmenin sahibi olan Allah’tan aldığımız hatırlatılmaktadır.

Ganimet, önceki ümmetlere haramdır. Düşmandan elde edilen ganimetlerin hiçbirinden istifade edilmemektedir. Ganimet, bir yere yığıldıktan sonra, kazanılan zaferin şükranı olarak bir nevi kurban kılınmakta idi. Gökten inen ateşin bunu yakması, kurbanın kabul edildiğine delil oluyordu. Rivayette, ganimete çalıntı girmesi sebebiyle ihlâs çıktığı için, ateş yakmamıştır. Said İbnu’l Müseyyeb’in rivayeti, bu ateşin insanlar tarafından yakılmayıp gökten indiği hususunda sarihtir.

Hadis, sefihlerin fiilleri sebebiyle bir cemaatin cezaya maruz kalacağına delil olmaktadır.


[1]. Buhârî, Humus 8: Müslim, Cihâd 32