Karanlıklardan Aydınlığa Çıkaran Sığınak: Zikrullah

Müminlere Nidalar – Muhammed Sadık Türkmen / 2024 Mayıs / 138. Sayı

“Ey iman edenler! Allah’ı çokça anın. Sabah akşam O’nu tesbih edin. O, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize feyiz ve bereket indirendir. Melekleri de sizin için bağışlanma dilerler. Allah müminlere çok acıyandır.

(Ahzâb, 41-43)

Öğrenme ve öğretme yollarının en etkili olanı kuşkusuz telkindir. İnsan duyduğu şeye aşina olur, onu özümser ve aynı şeyleri duymakla onları kavrar ve benliğine işler. Bu ister hayırlı olsun ister şer olsun durum değişmez. Özellikle günümüzde kulaklara üfürülen fasit fikirlerin toplumlarda ne tür değişikliklere yol açtığını müşahede etmekteyiz.

İsrailoğulları tarihinde, onların bugüne kadar etkilendikleri bir baskı dönemi vardır. Bu, onların Firavun baskısı altında kaldıkları dönemdir. Putperest olan bir toplumda baskı altında yaşayan İsrailoğulları, Firavun boğulduğu halde Kızıldeniz’i geçtikten sonra, o toplumdan gördükleri geleneklerden o kadar etkilenmişlerdi ki Hz. Musa aleyhisselam’dan tapınmak için kendilerine bir ilah yapmasını istemişlerdi. Çölde sürekli olarak peygamberlerine yeni gündemler getirmek suretiyle zorluk çıkarıyorlar ve Allah’ın emirlerini alaya alarak karşılık veriyorlardı. Nihayet Tur dağı etrafında kırk yıl dolaşmakla cezalandırıldılar. İsrailoğulları’nın o gün gördükleri yanlış telkinin neticeleri onları bugün dahi bırakmamış, Mescid-i Aksa’yı yıkıp yerine bir put dikmeyi arzulamaktadırlar.

İnsan kalbi, gördüğü ve işittiği her şeyden etkilenmeye kabildir. Bu yüzden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kalbini İslam ve itaat üzere tutması için Allah’a çokça dua etmiştir. Dikkat edilmesi gereken önemli bir husus olarak, insanın söylediği her şeyden etkilenmesi de mümkündür. Okuduğumuz Kur’an, söylediğimiz bir ilahi bizde nasıl güzel bir tesir yapıyorsa; mırıldandığımız bir şarkı veya yapmış olduğumuz boş konuşmalar da menfi yönde tesir edecektir. Bu yüzden insanın işini sağlama alması, kendisini tehlikeye atacak ortamlardan muhafaza etmesi gerekir. İnsanı en büyük yanılgıya atan sebeplerden olan “Ben kendime güveniyorum, kalbim sağlam, ben tesir altında kalmam.” düşüncesinden uzak durmak gerekir. Çünkü şeytan insanı sürekli gözetlemektedir.

İnsanoğlu, ilk insandan son insana kadar her ferdiyle ölüm kalım savaşı vermektedir. İster İslam’ın hâkim olduğu dönemlerde olsun ister cahiliyenin hüküm sürdüğü zamanlarda olsun bu savaş devam ede gelmiştir. Bu savaş insanın İslam üzere yaşayıp temiz bir şekilde ruhunu Allah’a Müslüman olarak teslim etme savaşıdır. Bu savaşı verebilmenin en önemli etkenlerinden biri sağlam bir sığınak olan “zikre” sığınmak ve bu konuda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i örnek almaktır. Her Müslümanın, özellikle de İslam’ı kendisine dava edinmiş Müslümanların bu konuya çok önem vermeleri gerekmektedir.

Müfessirlerin Ayet-i Kerime ile İlgili Görüşleri

Muhammed Râtıb en-Nablûsî der ki: “Gerçekte zikrullah kelimesi geniş manalar içeren bir kelimedir. Göklerin ve yerin yaratılışını düşündüğünde Allah’ı zikretmiş sayılırsın. Kur’an-ı Kerim ayetlerini okuduğunda Allah’ı zikretmişsindir. Hadis-i Şerif okuduğunda, İslam ilimlerinden bir bölüm okuduğunda, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ve temiz ashabının siretini okuduğunda Allah’ı zikretmiş sayılırsın. Emr-i bi’l-maruf ve nehy-i ani’l-münker yaptığında Allah’ın zikretmişsindir. Bir kardeşinle oturup ona Allah’ı hatırlattığında Allah’ı anmışsındır. Bu gerçekten geniş bir manadır.

Yine senin için Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den nakledilen zikirlerle Allah’ı anmak mümkündür. Mesela: subhanallah, elhamdülillah, la ilahe illallah, Allah-u ekber diyebilirsin. Bunların hepsi zikirdir. Dilediğin dualarla Allah’a dua edebilir, kelamını okuyabilir, kâinat hakkında tefekkür edebilir, iyiliği emredip kötülüğe mâni olabilir, ilim talep edebilir, Kur’an’ın tefsirini anlamaya çalışabilirsin. Zikir meclisleri her yerdedir; namaz zikirdir, dua zikirdir, istiğfar zikirdir. Bunları çoğalt ve farklı farklı çeşitlerine gir. Her şeyin bırakacağı bir lezzet vardır. Tefekkürün, Kur’an’ın, hadisin, istiğfarın, teheccüdün, duanın, Allah’a yönelmenin, ilim öğrenmenin kendine göre farklı tadı vardır. Yakinen bil ki söylediğin her şeyden hesaba çekileceksin. “Söylenen her sözü mutlaka yanında hazır olan bir kaydeden vardır.” (Kâf, 18) Yapmış olduğun her hareket, çekilip kayıt altına alınmaktadır.”[1]

Şehid Seyyid Kutub Fi Zilâl’de şöyle der: “İnsan kalbi, Yüce Allah ile ilişki kurmadığı, O’nu anmadığı, O’nunla baş başa kalmadığı anlarda boştur, ihtirasların oyuncağıdır, şaşkındır. Fakat Yüce Allah›ı andığı, O’nunla ilişki halinde olduğu anlarda dolu, ciddi ve kararlı olur; yolunu yöntemini bilir, nereden kalkıp nereye gideceğinin, adımlarını nereye doğru atacağının bilincinde olur.

Bu yüzden gerek Kur’an-ı Kerim ve gerekse Peygamberimiz sık sık Allah’ı anmamızı teşvik ederler. Kur’an “Allah’ı anmak” ile insanın geçirdiği bazı vakitler ve durumlar arasında bağ kurar. Amaç bu vakitleri ve durumları Yüce Allah’ı anmak ile donatmak, Yüce Allah ile ilişki halinde olmanın bilinci ile renklendirmektir; kalbin Allah bilincinden yoksun kalmaması, O’nu unutmamasıdır. Okuyoruz: “O’nu, sabah akşam tesbih ediniz.”

Özellikle sabah ve akşam vakitleri, kalpleri Yüce Allah›ı anmaya özendirici, duyguları bu amaca yöneltici nitelikte vakitlerdir. Çünkü bu anlarda somut olarak görülüyor ki Yüce Allah durumları değiştiriyor, karanlıkları aydınlıklara ve aydınlıkları karanlıklara dönüştürüyor ama kendisi kalıcı ve süreklidir; ne değişir ne başkalaşır ne halden hale dönüşür ve ne de kaybolur. Oysa O’nun dışındaki her şey değişir ve başkalaşır; dönüşüme uğrar ve yok olur.[2]

Ali b. Ebi Talha, İbn Abbas radıyallahu anh’dan Allah Teala’nın “Allah’ı çokça zikredin.” ayeti hakkında şunları nakletmiştir: “Allah Teâlâ kullarına koymuş olduğu tüm farzlarda bir sınır tayin etmiştir. Sonra özürlü oldukları durumlarda o farzlarla muhatap olanların özrünü kabul etmiştir. Ancak zikir hariç. Allah Teâlâ zikrin son bulacağı bir sınır koymadığı gibi, onu terk etmeye mecbur kalan kişi haricinde kimseyi de özürlü saymamıştır. Buyurmuştur ki: “Allah’ı ayakta, otururken ve yanlarınıza yatarken zikredin.” (Nisâ, 103) Gece gündüz, karada denizde, yolculuk halinde mukim iken, zenginlikte fakirlikte, hastalıkta sağlıkta, gizli açık ve her durumda… Allah azze ve celle buyuruyor ki: “O’nu, sabah akşam tesbih edin.” (Ahzâb, 42) Eğer siz böyle yaparsanız hem O hem melekleri size rahmet okurlar.”[3]

İbn Kesir rahimehullah şöyle der: “O, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak ister.” Yani; size olan rahmeti, sizi övmesi, meleklerinin size dua etmesi, sizi cehalet ve dalalet karanlıklarından hidayet ve yakîn nuruna çıkaracaktır. “Allah müminlere çok acıyandır.” Yani; dünya ve ahirette. Dünyada acıması; Allah’ın onları, başkalarının cahil kaldığı konularda hakka yöneltmesi ve küfre ve bidate çağıran davetçilerin ve onlara tabi olanların şaşırıp, dalalete düştükleri konularda onlara doğru yolu göstermesidir. Ahirette acıması ise; onları büyük korkudan emin kılması, meleklere kullarını müjde, kazanç, cenneti kazanma ve cehennemden kurtulduklarını söyleme ile karşılamalarını emretmesiyledir. Bu ancak kullarına olan sevgisi ve acımasıyla olur.[4]

Zikrin Fazileti ile İlgili Bazı Hadisler

Ebu’d-Derdâ radıyallahu anh diyor ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Size amellerinizin en hayırlısını ve Rabbiniz katında en temizliğini, derecelerinizi en çok yükseltenini, altın ve gümüşü infak etmenizden daha hayırlısını, düşmanınızla karşılaşıp da onların boyunlarını vurmanızdan ve onların sizin boyunlarınızı vurmasından daha hayırlı olanını haber vereyim mi?” O nedir ya Resulallah? dediler. Buyurdu ki: “Allah azze ve celle’yi zikretmek.”[5]

Abdullah b. Busr radıyallahu anh diyor ki: “İki Bedevi, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına geldi. Onlardan biri; ‘Ya Rasûlallah! İnsanların en hayırlısı kimdir?’ diye sordu. Buyurdu ki: ‘Ömrü uzun olup, ameli güzel olanıdır.’ Diğeri: ‘Ya Rasûlallah! İslam’ın hükümleri bizim için oldukça çoğaldı. Bana sürekli yapacağın basit bir şey söyle.’ dedi. Buyurdu ki: ‘Dilin, Allah’ın zikri ile ıslak kalmaya devam etsin.’[6]

İbn Abbas radıyallahu anhuma diyor ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah’ı o kadar çok zikredin ki münafıklar ‘Siz gösteriş yapıyorsunuz.’ desinler.”[7]

Abdullah b. Amr radıyallahu anhuma diyor ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Hangi topluluk bir mecliste oturup da Allah Teâlâ’yı zikretmezlerse kıyamet gününde meclislerinin pişmanlığını mutlaka göreceklerdir.”[8]

Ayet-i Kerime ile İlgili Bazı Mülahazalar

Zikir, hayatımızda mutlaka gereken yerini almalıdır. İlk bakışta gözlerimize çok gibi görünse de en azını ve en önemlilerini hayatımıza yerleştirmek için gayretli olmalıyız. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz az da olsa devamlı olan işleri severdi.

Zikri sadece dille söylemekle değil, aynı zamanda manaları üzerinde tefekkür ederek yapmak gerekir. Kalbi canlandıran ve zihni açan zikir, bu şekilde yapılanıdır. Ancak dille zikretmekten de geri durmamak gerekir. Çünkü söylenen her sözün kalbe bir tesiri olacaktır.

Yoğun hayat temposundan biraz uzaklaşarak kendimizi bu ibadetler için muhasebe etmemizde fayda vardır. Bu ufak geri çekilişler ağaçların budanması gibidir.

Zikir meclislerinde, salih kişilerle ve hayırlı amellerle irtibatlı olmak insanda dinçlik meydana getirir. Bu meclisleri arayan melekler bizlerin örnek alacağı örneklerdir.


[1]. Nablûsî Tefsiri, Aynı ayetin tefsirinden.

[2]. Fi Zilâli’l-Kur’an, Aynı ayetin tefsirinden

[3]. Taberî

[4]. İbn Kesir Tefsiri, aynı ayetin tefsirinden

[5]. Ahmed b. Hanbel, Müsned hn: 21.702

[6]. Ahmed b. Hanbel, Müsned hn: 17.698

[7]. Taberânî hn:12786

[8]. Ahmed b. Hanbel, Müsned hn: 7.093