Kapak Dosya – Muhammed Sadık Türkmen / 2017 Kasım / 60. Sayı
Hamd, âlemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam, Rasûlullah’a, onun ailesine ve ashabına olsun.
Kavurucu sıcak altında çalışan bir insan düşünün. İstirahat saatinde kendisine sunulan bir bardak suyu, nasıl iştahlı içeceğini tahmin edebilirsiniz. Bu durumdaki bir kişiye takdim edilen berrak görünümlü suyun içine tuz karıştırıldığını düşünecek olursak ne kadar vahim bir tablonun ortaya çıkacağını az çok zihnimizde canlandırabiliriz.
İslam temiz bir toplum kurmayı hedefler. Bu toplumun fertleri birbirine bir binanın taşları gibi kenetlenmiş olmalıdır. İslam’ı dava edinip tüm hareketlerini onun emirleri çerçevesinde düzenlemelidir. Dış görünüşü güzel,içi bozuk portakal misali fertler, İslam cemiyetinde benimsenemediği gibi zararlarının da büyük olacağı gözden kaçmamalıdır. Bakara Sûresi’nin başında mümin, kâfir ve münafıkların özelliklerinden bahseden ayet-i kerimelerin, bilhassa münafıkların hallerini tafsilatlandırması ve onların durumunu diğer iki gruptan daha fazla işlemesi onların tehlikelerinin büyüklüğüne delalet eder. Zira tarihimiz, bu fertlerin verdiği zararların hangi boyutlara ulaştığı noktasında oldukça fazla örnek barındırmaktadır.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem döneminde en ağır ceza bu zihniyetteki insanlara verilmiştir. Allah ve Rasûlüne içten düşmanlık beslemek, onlara iftira atmaktan çekinmemek, onların düşmanlarını Müslümanlara karşı savaşa kışkırtmak, destek vermek, savaş meydanından taraftarlarını çekmek evet bütün bunlar ilk İslam toplumunda gereken cevabı almış ve daha sonraki nesillerde gelecek olan Müslümanlara da bu konuda nasıl hareket edeceklerine dair bir yöntem vermiştir. İslam, kendisine karşı işlenen en acı cinayetlere dahi, münafıklara verdiği ceza kadar büyük bir ceza ile karşılık vermemiştir. Bir topluluk düşünün, Allah ve Rasûlünden nefret ediyor, onların razı olmadığı insanlarla işbirliği kuruyor, üstelik bu durumu Allah ve Rasûlü’nün bildiğini, biraz sonra kendileriyle ilgili ayetler nazil olacağına katî bir şekilde inandıkları halde bu düşmanlıklarını sürdürüyorlar. İşte bunların karşılığı Müslümanların güvenini yitirmek ve İslam toplumundan tecrit edilmektir.
Nifak iki kısma ayrılmaktadır: Birincisi, büyük nifaktır. Bu durumdaki kişi İslam’ın, iman edilmesini emrettiği kaidelere zahiren inandığını gösterip aslında içten ona düşmanlık beslemesidir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem döneminde ortaya çıkan nifak buydu. Kur’an-ı Kerim’de bunlar hakkında kınama gelmiş ve kâfir olduklarına hükmedilmiştir. Cehennemin en alt tabakasına indirilecek olanlar da bunlardır.
“Sen onları gördüğün zaman onların cüsseleri (kalıpları) hoşuna gider. Eğer konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Sanki onlar bir yere dayalı odunlar gibidirler. Her bağırıp çağırmanın aleyhlerine olduğunu zannederler. İşte düşman onlardır, onlardan sakının. Allah onları kahretsin, nasıl da döndürülüyorlar.” (Münafikun, 4)
İkincisi: Küçük nifaktır, bu da amellerde ortaya çıkar. Kişinin açıkça sâlih ameller sergilediği halde içinde buna aykırı halleri barındırmasıdır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin şu hadisinde belirttiği hususlar da bu kısma girer. Abdullah b. Amr radiyallahu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Şu dört haslet kimde bulunursa münafık olur. Bu hasletlerden biri kendisinde bulunan kişide de, onu bırakıncaya kadar nifakla ilgili bir haslet var demektir; konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiğinde sözünde durmaz, kavga edince haddini aşar ve sözleşme yapınca ihanet eder.”
Münafıkların Ahiretteki Akibetleri
Şüphesiz ki düşmanın en tehlikelisi gizli olanıdır. Yegâne silahı vesvese vermek olan şeytanın asıl tehlikesi, insana onun göremeyeceği ve tedbirini zor alabileceği yerden yaklaşmasıdır. Dakik bir tetkikte bulunacak olunursa münafıklar da bu yönüyle şeytana benzemektedirler. Hem Müslümanların içinde gizlenmekte hem de desiselerle İslam toplumunu zayıflatmaya çalışmaktadırlar. Doğal olarak akıbetleri de şeytanın akıbeti gibi olacaktır. Onların ahirette maruz kalacağı bazı durumlar şunlardır:
a) Cehennemin en alt tabakasındadırlar:
Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Şüphesiz ki münafıklar cehennem ateşinin en alt tabakasındadırlar. Onlara hiçbir yardım edici de bulamazsın.” (Bakara, 145) Bu onların küfürlerinin şiddetinden dolayıdır. Abdullah b. Mesud radiyallahu anh yukarıda zikredilen ayet hakkında şöyle demiştir: “Onlar, ateşte kendi üzerlerine kilitlenmiş demirlerden tabutlarda hapsedileceklerdir.” İbn Ömer radiyallahu anh şöyle demiştir: “Kıyamet günü insanlardan en şiddetli azap görecek olanlar şu üçüdür; Münafıklar, İsa (aleyhisselam’a) indirilen sofra ashabından kâfir olan kişi ve Firavun ailesi. Bunları, Allah’ın kitabındaki şu ayetler tasdik etmektedir: ‘Şüphesiz ki münafıklar cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar.’ Maide ashabı hakkında Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur: ‘Şüphesiz ki o sofrayı size indireceğim. Fakat bundan sonra sizden kim inkâr ederse, âlemlerden hiç kimseye yapmadığım azapla ona azap ederim’ (Maide, 15). Firavun ailesi hakkında şöyle buyurmuştur: ‘Firavun ailesini en şiddetli azaba girdirin.’ (Ğafir, 46)
b) Ticaretlerinin zarar ettiğini görecekler:
Onlar gerçek mümin olmadıkları için diğer müminlerin mallarını ve canlarını Allah’a satma ameline muvafık olamadılar. “Onlar her fitne ateşi yaktıklarında kendilerine fitne çıkarmayın diye nasihat edildiği zaman biz ıslah edicileriz” (Bakara, 11) dediler. “Onlara diğer müminler gibi samimi bir şekilde iman edin denilince biz akılsızlar gibi mi iman edelim?” (Bakara, 13) dediler. Müminlerden gibi göründüler, dostlarıyla baş başa kaldıklarında “biz sizinleyiz” dediler. İşte onların dünya hayatındaki ticaretleri buydu: “İşte onlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almış kimselerdir. Böylece ticaretleri kar etmemiş ve doğru yolu da bulamamışlardır.” (Bakara, 16) Onlar bu ticaretleriyle hem müminlerin hem de kendilerine hizmet ettikleri şeytanlarının dostluklarını kazanamamışlardır. Hem dünyaları hemde ahiretleri hüsrana uğramıştır.
c)Allah onların nurunu giderecektir:
Münafıklar, dünya hayatında nur olan “La ilahe illallah” kelimesini telaffuz etmiş ancak onun muhabbetini ve sevgisini kalplerine indirememişleridir. Bu durumları Kur’an-ı Kerimde şöyle beyan edilmiştir: “Onların durumu (aydınlanmak için) ateş yakan kişinin durumuna benzer. Ateş çevresini aydınlatınca, Allah onların ışıklarını giderdi ve onları karanlıklar içerisinde bıraktı da görmez oldular.” (Bakara, 17) Hasan el-Basri rahimehullah şöyle demiştir: “Allah onları karanlıklar içinde bıraktı, artık göremezler. Bu durum münafık öldüğü ve kötü amellerinin kendisine zulümat olduğu anda belirir. Artık o “La ilahe illallah” kelimesini tasdik edecek sâlih bir amel bulamaz.”
“O gün münafık erkekler ve münafık kadınlar, iman edenlere: “Bizi bekleyin de nurunuzdan biraz ışık alalım derler.” Onlara: “Arkanıza dönünde nur isteyin” denilir. Böylece aralarına kapısı olan bir sur çekilir. Onun içinde rahmet, dış tarafında da azap vardır.” (Onlar müminlere) “Biz sizinle beraber değil miydik?” diye seslenirler. Müminler de: “Evet! Fakat siz kendinizi fitneye düşürdünüz, müminlerin bir belaya uğramasını beklediniz, (din hususunda) şüpheye düştünüz. Allah’ın emri gelinceye kadar boş emeller sizi aldattı. Sizi, Allah’a karşı çok aldatan (Şeytan) aldattı” derler.” (Hadid, 13-14)
d) Kıyamet gününde en büyük aldanmayı yaşayacaklar:
Münafıklar, kıyamet gününde zahiri hallerine göre muamele göreceklerini zannederler. Bu dünyada nasıl yemin ederek kendilerine zarar gelmesini engelledilerse bunun, Allah’ın huzuruna çıktıkları günde de gerçekleşeceğini hesaplarlar. Ancak gizli ve açık her şeyi bilen Yüce Allah onların gerçek yüzlerini ortaya çıkaracak ve münafıklar, kurdukları tuzağa düşeceklerdir. “Allah onların hepsini dirilteceği gün, size yemin ettikleri gibi O’na da yemin edeceklerdir. Kendilerinin gerçekten bir şeye dayandıklarını zannederler. İyi bilin ki onlar, evet, onlar mutlaka yalancıdırlar.”(Mücadele, 18) Başka bir ayeti kerimede şöyle buyrulmuştur: “Şüphesiz ki münafıklar,Allah’ı aldatmaya çalışırlar, hâlbuki Allah onları aldatandır.” (Nisa, 142)
e) Kıyamet gününde münafıkların karar kılacakları bir yerleri olmayacak:
Çünkü onlara hiç kimse güvenmeyecektir. Müminler, ihanet ehli oldukları için, kâfirler ise kendilerine de ihanet edebilecekleri korkusuyla onların şerrinden sakınırlar. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Münafıklar ikisi arasında bocalamaktadırlar ve ne onlara (müminlere) bağlıdırlar ne de şunlara (kâfirlere).” (Nisa, 143) İbn Ubeyd’in babasının Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Münafığın kıyamet günündeki misali, iki ağıla ait koyun sürülerinin arasında kalmış tek koyun gibidir. Şuna gitse onu boynuzlar, buna gitse onu boynuzlar.”
Rabbimiz bizi münafıkların düştüğü bu feci sondan muhafaza etsin, istikamet üzere daim kılsın. Âmin.