İktibas – Dr. Mehmet Sürmeli / 2025 Ağustos / 153. Sayı
Kur’an-ı Kerim’de yapılan emir tekrarının çokluğu, o konunun önemine işaret eder. İslâm’ın birincil konusu; hayatın Allah’ın celle celaluhu isteklerine göre düzenlenmesi ve yapılandırılması anlamına gelen tevhittir. Tevhitten sonra ise Kur’an-ı Kerim’de en çok emir tekrarı cihat, davet, tebliğ, inzar, tezkir, emri bilmaruf, nehyi anilmünker ve inkârcılara karşı mukateleyle ilgili konularda yapılmıştır. Buna bağlı olarak bazı İslâm âlimleri, Kur’an-ı Kerim’deki cihatla ilgili ayetlerin altı yüzden fazla olduğunu söylemişlerdir.
Cihat, Allah’ın celle celaluhu dinini mahkûmiyetten kurtarma, kötülüklere karşı zamanın fıkhına göre bir karşı koyma; tüm güzelliklerin varlığını devam ettirip kötülüklerin yok olması için fıkıhlı, ilkeli, kadrolu, ahlaklı ve plânlı bir şekilde çaba ve gayret sarf etmedir. Bu manaya göre cihat etmek, Hz. Âdem’den (a.) Hz. Muhammed’e sallallahu aleyhi ve sellem kadar tüm peygamberlerin ümmetlerine tebliğ ettikleri ve uygulamada örnek oldukları en önemli ibadettir. Özünde, “Allah celle celaluhu için çalışma” olduğu için cihat, Hz. Muhammed’in sallallahu aleyhi ve sellem peygamberlik görevi ile beraber başlamıştır. Cihadın bir türevi olan “mukatele”nin Medine döneminde farz olmasına bakarak, genel anlamda cihadın Medine’de farz olduğunu söylemek, Kur’an-ı Kerim’deki hakikatlerle çatışır.[1] Cihadın Medine döneminde farz olduğunu iddia etmek peygamberlik misyonuna da aykırıdır. Cihat, Mekke döneminde farz olmuştur ve Hz. Muhammed de bu ibadetin farz olmasıyla beraber cihat etmeye başlamış, insanları Allah’ın dinine çağırmıştır.
Cihat ibadetiyle bu ibadeti yapan kimsenin kazanmış olduğu nitelik arasında büyük bir ilgi vardır. Cihat insana şecaat, cesaret ve kahramanlık kazandırır. Bu nedenle, denilebilir ki cesaret ve şecaat tüm peygamberlerin temel niteliklerindendir. Allah celle celaluhu, korkak insanlardan peygamber göndermemiştir. Peygamberlerinin sıfatlarıyla ahlaklanan hiçbir İslâm ümmeti de korkak olmamalıdır. Cesaret ve şecaatle iman bilinci arasında doğru orantı vardır. İmanının bilincinde olan hiçbir Müslüman korkak olamaz. Hangi türü olursa olsun korkaklık kâfirlerin ve münafıkların ortak sıfatıdır. Zira onlar cenneti dünyada arayıp buldukları için ahiretten korkarlar ve bu korkaklıkları hayatlarına yansır. Mü’minler için ise ahiret, vuslatın başladığı gerçek hayattır.
En zor şartlarda insanların direncini kırmak ve ölüm endişesiyle onlara korkaklığı öğütlemek, münafıkların davranış biçimi olduğu için Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, ümmetine şu uyarıyı yapmıştır: “Kim cihat etmez ve cihat etmeyi içinden bile geçirmezse, o kişi münafıklıktan bir şube üzerine ölür.”[2] Çünkü münafıklar, korkak oldukları gibi Müslümanları da korkutarak kendilerine benzetmek isterler.[3] Hâlbuki “Allah celle celaluhu yolunda bir deve sağımı kadar cihat eden kişiye cennet vacip olur.”[4] Buyuran Hz. Muhammed, “Allah’ın rızasını kazanmak için çalışıp gayret ederken ayakları tozlanan kimseye cehennem ateşinin haram olacağı; dokunmayacağı”[5] müjdesini vermiştir. Ayrıca insanın, niyetini halis hâle getirmek suretiyle “Allah yolunda yaptığı bir sabah veya akşam yürüyüşü, dünya ve içindeki her şeyden daha hayırlıdır.”[6] buyurmuştur.
Hz. Peygamber’in cesaret timsali olduğunu söyleyen Hz. Ali radıyallahu anh, savaşlarda korktukları zaman onun arkasına gizlendiklerini ifade etmiştir. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, herkes korkar cesaretini kaybederse, dünyaya kötülerin egemen olup hayatın anlamsız hâle geleceğini biliyordu. Bunun için, “İslâm’da, kesintisiz –ruhbaniyet derecesinde– tek uğraşı cihattır.”[7] demiş; insanlardan korkup çekinmenin kişiyi hayrı ve doğruyu söylemekten men etmemesinin sözde gerekçesini ise şu şekilde açıklamıştır: “İnsanlardan korkmak ve çekinmek, sizden birisini, gördüğü veya bildiği bir hakkı söylemekten engellemesin. Çünkü söylemiş olduğu bu hak sebebiyle ne (belirlenmiş) eceli yaklaştırılır,ne de rızkı uzaklaştırılır.”[8] Bu rivayet aynı zamanda eceli çift kabul eden mutezile ve korkak Müslümanlara (!) önemli bir cevaptır. Cesareti övüp korkaklığı yermesi bakımından şu hadis de oldukça önemlidir: “Hz. Peygamber bir defasında sahabilerine, ‘Sizden biriniz kendini küçük düşürmesin.’ deyince arkadaşları da ona ‘Kendimizi nasıl küçük düşürür, alçaltırız?’ sorusunu yöneltmişlerdir. Bunun üzerine Resulullah; “Kişi, Allah için konuşması gereken bir yerde konuşmazsa, Allah Teâlâ ona kıyamet gününde, konuşması gereken yerde konuşmadığının nedenini sorar, o da ‘İnsanlardan korktum.’ der, Yüce Allah da o kişiye: En çok korkman gereken ben değil miydim?”[9] buyurur. Hak uğrunda konuşmamanın neticesi, Hadis-i Şerifte hem şahsiyet zaafı hem de kıyamet gününde tüm insanların önünde mahcubiyet olarak tanıtılmıştır.
Hz. Peygamber, “İnsanlar korkak davranır ve her türlü ahlaksızlığa kayıtsız kalırlarsa, içlerinde çok mükemmel insanlar da olsa yine de ilahî cezanın gelebileceğini”[10] belirtmiş ve herkesi şu sözleriyle uyarmıştır: “Bir toplumun içerisinde (aleni olarak) Allah’a isyan içeren davranışlar işlenir ve gücü yeten kimseler de bunlara engel olmazlarsa, Allah celle celaluhu umumi bela ve musibetler verir.”[11] Aynı gemide yaşayan insanlar kötülüklere, ahlaksızlıklara, fuhşa, uyuşturucuya, öldürme ve yaralamalara göz yumarlarsa “gemi su alır”[12] ve bela da ortak olarak herkese birden gelir. Bu belalardan kurtulmanın yolu, her Müslümanın cesaretini kuşanarak en yakınından başlayıp[13] komşularına doğru açılmak suretiyle İslâm’ın güzelliklerini duyurmasıdır.[14] İnsanlar belki bu gayretleri nedeniyle ilahi huzurda kendilerini savunabilirler.
Hz. Muhammed gibi cesaretli olmak; hakkın ve haklının yanında olmak ve yaşanabilir bir dünyayı kurabilmek için gayret etmektir. Kimseyi tahrik etmeden ve kargaşaya meydan vermeden, millet olmanın güvenlik alanlarını garantiye almak için insan olmanın sorumluluğunu yerine getirebilmektir.
Cihad İslâm’ın zirvesi ve Kur’an’da en çok emir tekrarının yapıldığı ibadet olmasına rağmen ya yanlış tanımlar verilerek Müslümanlar komplekse sokulmakta veya üzerinde gereği kadar durulmayarak unutturulmak istenmektedir. Vaizler kürsülerde cihaddan bahsetmediği gibi, okulların Din Kültürü kitaplarında ise bir defa bile geçmemektedir. İmam hatip Liselerinin alan kitaplarından da cihad çıkarılmış vaziyettedir. Yeni yazılan “Ahir Zaman ilmihallerinde” de cihad konusu yerini almamıştır. Amaç; cihaddan uzak duran, kâfirler karşısında tavrı olmayan, inancının mücadelesini vermeyen ve dünya sistemine kolayca teslim olan silik ve savrulan bir nesil yetiştirmektir. Eğer Müslümanlar bu kötü durumdan yeterince rahatsız oluyorlarsa, cihad ibadetlerini unutturmaya çalışan tahrifci zihniyetten hesap sormalıdırlar. İslâm açısından tahrifin dereceleri ve türleri vardır. Kur’an’dan bir hükmü çıkarmak veya gizlemek de[15] bir tahrif türüdür. Yahudi ve Hıristiyanları tahrifleri dolayısıyla eleştiren Müslümanların kendi dinleri konusunda da aynı duyarlılığı göstermeleri ve hakikati gizleyenleri mahkûm etmeleri şarttır; Müslümanlıklarının gereğidir. Rahatsızlıklarını yüksek sesle gerekli zeminlerde dile getirmeyenler “dilsiz şeytan” olmaya razı olmuş zavallılardır.
[1]. Şu ayetler cihadın Mekke döneminde farz olduğuna delildir. Bk. Müddessir 74 / 2-3; Şûra 42 / 39; Ankebut 29 / 3, 6, 69; Şuara 26 / 214; Furkan 25 / 52; Nahl 16 / 125; Yunus 10 / 104; Lokman 31 / 17.
[2]. Nesai, Cihat, H. no: 2, VI / 8.
[3]. Konuyla ilgili bk. Âl-i İmran 2 / 154, 156, 168.
[4]. Nesai, 25, Cihad, H. no: 25, VI / 25; Abdurrezzak, Musannef, H. no: 9534, V / 253.
[5]. Ahmed, Müsned, III / 367; Nesai, Cihad, 25, H. no: 9, VI / 14.
[6]. Abdurrezzak, Musannef, H. no: 9542, V / 259; Müslim, 33, İmare, 30, H. no: 1881, II / 1500; Nesai, Cihad, 25, H. no: 11, VI / 15.
[7]. Ahmed, Müsned, III / 266.
[8]. İbn Mace, Fiten, 20, H. no: 4007, II / 1328; Ahmed, Müsned, III / 51.
[9]. Ahmed, Müsned, IV / 268.
[10]. Malik, 56, Kelam, 8, II / 991.
[11]. İbn Mace, Fiten, H. no: 4009, II / 1329.
[12]. Ahmed, Müsned, IV / 268.
[13]. Şuara 26 / 214.
[14]. İbn Kesir, Camiu’l-mesanid, Daru’l-Fikr, Beyrut, trsz, I / 36.
[15]. Bk. Bakara 2 / 159.