MUTLU EVLİLİĞİN SIRLARI 12

Nebevi Aile – Halime Yılmaz / 2025 Eylül / 154. Sayı

15. Sürekli Şikâyetlenmenin Sorunu Çözmeyeceğini Unutma!

Hamd, alemlerin Rabbi Allah’ a mahsustur. Salat ve selam, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’ e, onun güzide ailesi ve ashabına olsun. Allah’ ın selamı, rahmeti, bereketi, hidayeti ve inayeti tüm Müslüman kardeşlerimin üzerine olsun.

Konu başlığımız, oldukça olağan ve bir o kadar da evlilikleri yıpratan bir duruma dikkat çekmek adına son derece önemli bulduğum bir başlıktır. Eşlerin birbirinden memnun olmadıkları durumlar mutlaka olacaktır. Ama bunun çözümü kesinlikle şikâyete sığınmakta aranmamalıdır.

Dilini şikâyete alıştıran bir insan şunu bilmelidir ki şikâyet edip durduğu mesele şikâyet ettiği zaman çözülmeyecektir. Eğer içinde bulunduğu durumdan ya da eşinde memnun olmadığı bir davranıştan şikâyet eden eş, bu tutumuyla eşini ikna edeceğini sanıyorsa yanılıyordur. Bazen şikâyet ettiği durumdan eşi uzak durabilir. Ama bu, sorunun temelden çözüldüğü anlamına gelmez. Bazen şikâyet edilen eş, eşinin çenesinden kurtulmak, bazen uğraşmamak, bazen de dillere dolanmamak için kendisi hakkında şikâyet edilen konuda dikkatli davranabilir. Ama hepsi sadece bu kadar. Bu durumda mesele çözülmüş olmaz. Hatta bazen kendisinden şikâyet edilen eş, diğer eşten duygusal olarak uzaklaşabilir, ona duyduğu güven azalabilir.

Eşlerden duyulan rahatsızlıklar üç şekilde şikâyet konusu yapılabilmektedir. Bunlar kendi içinde ayrı ayrı sorunlara yol açarlar:

1. Eşin yüzüne karşı yapılan şikayetler: Eşle ilgili yapıcı olmayan, eşin eksikliklerini tamamlama adına yapılmayan ve yerli yersiz süreklilik gösteren eleştiri ve söylenmelerden bahsediyorum. Bu durum, şikâyet edilen eş üzerinde bir zaman sonra bıkkınlık meydana gelmesine ve diğer eşe karşı soğukluk hissetmesine sebep olabilir. Soğukluk dediğimiz şey de mutlu evliliği güçlendirmenin önünde duran önemli engellerden biridir. Evliliğimizi daha huzurlu bir yuvaya dönüştürmeye çalışırken kendi ellerimizle inşa ettiğimiz böyle bir engele takılmak istemeyiz. Bu durumu kocalarda “şu yemeği yapmayı bir beceremedin, annemin yemeği gibisi yok” ya da “ben akşama kadar çalışırken sen evde bütün gün yatıyorsun da bir yemeği mi yetiştiremedin?” veya “şu çocukları tepemize sen çıkarttın. Bu kadar şımartmasaydın, onlar da bu kadar bizimle yüz göz olmazlardı” sözlerinin devamlı dillerinde dolanmasıyla görüyoruz. Kadınlarda ise “Bütün gün ev temizle, çocuk bak, çocukların okulu-dersiyle ilgilen, bıktım artık bu sorumluluklar sadece bana ait değil” ya da “her gün evde olmaktan sıkıldım, bak falanın kocası her hafta sonu karısını farklı yerlere gezmelere götürüyor, sen de beni götürsen ne olur?” veya “Falan adama bak, eve para yetirmek için iki işte çalışıyor, eşinin her istediği şeyi alıyor, benim eksiğim ne, ben de istiyorum. Bıktım artık aynı şeyleri giymekten, yeni giymek istiyorum” sözlerini devamlı söylemelerinde görüyoruz. Evet, eşlerin şikâyet ettikleri durumlarda haklı oldukları yerler olabilir. Ama bu haklılığı eşinize göstermenin yolu kesinlikle bu şekilde şikâyetlenmek değil. Zira bu sözlerle asla eşinizi ikna edemez ve asla bir yere varamazsınız. Kısır bir döngünün içinde döner durursunuz. “Dırdırcı” ya da “memnuniyetsiz” bir eş olarak etiketlenirsiniz sadece.

Peki ne yapmalı? Koca, eşinin yaptığı yemeklerden memnun değilse farklı yollarla eşini bu konuda geliştirmeye çalışmalıdır. Ama bunu yaparken annesiyle veya başka bir kadınla asla kıyaslama yapmamalı, yediği yemeği beğenmese bile “eline sağlık” demeli, eşini geliştirmek için gerekirse iyi bulduğu yemek sayfalarının linklerini eşine atarak “bak güzel bir tarif buldum. Senin lezzetli ellerinle daha bir güzel olacağından eminim” demeli mesela. Kocalar, kadınların evde bütün gün oturduğu gibi anlamsız bir düşünceyi bırakmalı artık. Şunu bilmeliler ki kadınlar evde akşama kadar oturmuyor. Ev işleri bütün günlerini alacak kadar çok. Erkeklerin işlerinin aksine sadece ortada görünmüyor. Bir gün evin işini yapmayı bıraksınlar, o zaman ne kadar çok iş yaptıklarını anlarsınız. Ayrıca çocuklar ve onların sorumlulukları da oldukça ağır. Hanımınız bu işleri tek başına değil sizin yardımınıza ihtiyaç duyacak kadar iş yüklenmişken ona “akşama kadar oturuyorsun” deme hakkını hiçbir yerden bulamazsınız. Diğer yandan çocuk terbiyesi sadece hanımların üzerinde değildir. Öyle olsaydı peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:

Hiçbir baba, çocuğuna güzel ahlaktan daha kıymetli bir miras bırakmamıştır.” [1] Buyurur muydu? Ortak çocuğunuzu bir konuda terbiye edemediğinizi fark ettiysen o zaman kollarını sıva, eşini karşına al ve onu suçlamadan “bu konuda çocuğumuzu nasıl düzeltelim? Hangi yolu izlesek doğru yapmış oluruz?” diye istişare ederek soruna çözüm ara. Bak o zaman hanımınla nasıl aşılmaz görünen dağları kolayca aşıyorsunuz. Ama tabi bu yazdıklarım bazı kocalara ağır gelebilir ve uzun iş diye kulak ardı edilebilir. O zaman eşinden dert yanmanın asla sorunları çözmeyeceğini bilakis daha da derinleştireceğini ve “mutlu evlilik” hayallerinin suya düştüğünü söylemek zorundayım.

Peki kadınlar ne yapmalı? Kadın, kocası iş yorgunluğu ile eve gelir gelmez söylenmeden eşini rahatlatmalı, ona açsa yemeğini güzel bir sunumla sunmalı. Çay içerken veya eşi iyice rahatladıktan sonra ev veya çocuklarla ilgili bir sorun varsa “Ben bunu senin yardımın olmadan yapmakta zorlanıyorum. Senin her konuda desteğin benim için çok kıymetli; çünkü sen kıymetlisin. İyice dinlendiğini hissettiğinde falan konuda bana destek olur musun? Çocuklarla ilgili şöyle bir sorunumuz var, nasıl halledelim dersin?” ya da “Ben ev işleri, çocuklar ve onların okulları derken bu hafta evden hiç çıkmadım. Rica etsem birlikte dinlenip güzel vakit geçirebileceğimiz ve bütçemize de uygun bir yere gitsek olur mu?” demesi, her şeyden şikâyetlenmekten ve eşini kendinden uzaklaştırmaktan daha iyi değil mi? Ben bunlar sihirli bir değnek gibi evin içindeki bütün sorunları alıp götürecek demiyorum. Ama kırıcı olmayan ve yapıcı, güzel bir çözüm sunuyorum. Ayrıca uzun vadede de etkileyici olmakla beraber kesinlikle bu yapılanların bu tür sorunlara çözüm olacağına inanıyorum.

2. Eşin arkasından yapılan şikayetler: Bence şikâyetin en zayıfça türü bu. Zira eşinin yüzüne bile söylemediğini arkasından söylemek, sonra da eve gelip onunla muhabbet etmek oldukça zayıfça bir hareket. He, eşinin hem arkasından hem yüzüne söylenip de “ben bunu onun yüzüne karşı da söylüyorum” cümlesinin arkasına sığınanlar da var. Ne fark eder ki? Şunu hiç fark ettiniz mi? Sen eşini yani mahremini -sorunlarınıza çözüm bulma amacıyla işin ehli veya yardımcı olabilecek kişilerle yapılan istişareler hariç- dışarıda başkalarına kötülüyor ve onların eşine karşı önyargılı bakmasına sebep oluyorsun. Ayrıca hatırlatayım; bu asla bir çözüm değil. Tabi ki insanız ve bazen içimizi açmamız gereken kişiler olabiliyor. Ama burada şunu ayırt etmek gerekir: Bu kişiler dışarıdaki herkes olamaz. İlla bir problemini anlatacaksan bu, güvenilir, aklı başında ve doğru yönlendiren kişiler olmalı. Her önüne gelene eşini anlatmak en basit tabirle zayıflıktır. Diğer taraftan eşinin kulağına bu durum elbet gidecek. O zaman ya tartışma çıkacak ya da aranıza bir soğukluk girecek. Bu da evliliğinde mutluluk arayan eşler için istenmeyen bir durumdur. Ben bu duruma “eşin dedikodusunu yapmak” diyorum. Kulağa bile hoş gelmiyor değil mi? Kulağa hoş gelmediği gibi evliliğe de iyi gelmiyor. Bunu da bir kenara yazın.

3. Kendi kendine şikâyetlenmek: Çoğumuzun yaptığı şeylerden biri de bu. Birine kızınca kendi kendimize şikâyetlenir dururuz. Ama eğer bu durum, sadece kendine şikâyetlenmekle kalıyorsa bu da iyi değildir. Zira bir zaman sabredersin. Bir zaman sonra o durum ağır gelmeye başlar ve hiç olmadık yerde olmadık şekilde patlarsın. Buna hiç gerek yok. Her içimize attığımız şeyi eşimizle konuşalım demiyorum. Bazı şeyleri içimizde halledeceğiz elbette. Ama eşimizle ilgili rahatsızlık duyduğumuz konu artık aklımızdan çıkmıyor, içimizi kemiriyor, bizi eşimizden soğutuyor ve biz hala içimize akıtmaya devam ediyorsak o zaman sadece evliliğimizin selameti tehlikede olmakla kalmaz, bizim ruhsal sağlığımız da tehlikeye girer. Nice eşler uzun yıllar içlerinde tutup söyleyemedikleri sözler yüzünden ya hastalıklara yakalanıyor ya da hiç olmadık yerde eşine ağzına geleni söyleyecek bir pozisyona girebiliyor. Bazen de bu durum, evliliklerin yıkılmasıyla sonuçlanabiliyor. O yüzden eşinizle ilgili sizi gerçekten rahatsız eden konuları onunla güzel bir dille ve sakince konuşmalısınız. Bu hem sizin hem de evliliğinizin selameti için şarttır.

Şikâyetin zıddı şükretmektir. Sürekli şikâyet etmeye alışmış bir kişinin, evliliğinde şükredeceği şeylere odaklanmasını tavsiye ederim. Tabi ömrü boyunca şikâyete sığınarak işlerini çözmeye çalışan birinin bunun yerine şükrü geçirebilmesi oldukça zor olacaktır. Ama değişmek isteyen insan için hiçbir şey zor değildir. Kendinize dua edin: “Allah’ım! Evliliğimde ve eşimde şükredeceğim nimetleri bana göster ve dilimi sürekli şikâyetlenmekten kurtar!” diye dua edebilirsiniz mesela. Neden böyle yapmalısınız?

Hani rabbiniz, ‘Eğer şükrederseniz size (nimetimi) daha çok vereceğim, nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım pek şiddetlidir!’ diye bildirmişti.”[2]

Ayet açık ve net! Bu ayeti evliliğimiz için düşünürsek eşimiz ve evliliğimizle ilgili şükredersek Allah şükrettiğimiz nimeti artırır. Yani eşimizin ve evliliğimizin güzel yanını çoğaltır. Mesela hanımın güzel yemek yapamıyordur. Ama sana ve çocuklarına karşı iyi bir eştir ve seni memnun ediyordur. O zaman onun bu haline şükret. Allah’a bu konuda hamd et ve eşine bu konuda ne kadar nasipli olduğunu itiraf et. Dilin aşınmaz merak etme. İşte o zaman eşin de zamanla bu memnuniyeti artırmaya çalışıp güzel yemek yapmanın yollarını en azından dener. Beceremese de sen de “kimse mükemmel değil, herkesin bir kusuru var” diyerek kendini teselli edebilirsin. Çünkü yemeği güzel yapıp kocasını memnun edemeyen nice kadın var. Hangisi daha huzur verici?

 Örneğin kocanın maaşıyla kıt kanaat geçiniyorsunuz. Ama eşin sana karşı nazik, senin kıymetini biliyor ya da akidesi sağlam ve seni hep imanen dik tutuyor. Sen de “hamdolsun, ya eşim de falancası gibi imanen zayıf olsaydı ya da kıymetimi bilmeseydi” diye düşün. İçinde bulunduğun ve birçok kadının sahip olmadığı bu nimetten dolayı her zaman Allah’ a hamd et. Bu durumdan memnuniyetini de ara ara kocana dile getir. Dilin aşınmaz merak etme. Bak bakalım o zaman elindeki bu nimet nasıl bereketleniyor. Eşin senin için daha çok çabalamaya bile zamanla başlayabilir. Ama sen ona değil şükredeceklerine odaklan. Gerisini Rabbine bırak. Çünkü O, neyi artırıp neyi azaltacağını en iyi bilendir.

Ama karı da koca da evliliklerindeki ve eşlerindeki artılara değil de eksilere odaklanıp nankörlük ederlerse o zaman vah ki ne vah! “Nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım pek şiddetlidir!”

İşte o zaman eşler evde cehennemi yaşar. Evde huzursuzluklar artar. Sıkıntılar kat be kat çoğalır. Eşler bir gün olur da fark ederlerse ve “ne oluyor bize?” derlerse bakarlar ki yıllar boşu boşuna birbirine zehredilmiş, bir nankörlük uğruna azap gibi bir dünya hayatı geçirilmiş. Halbuki dünyada cenneti yaşama fırsatı bir köşeden onlara göz kırparken yazık etmiş, kendi elleriyle kendi kuyularını kazmışlar. Üç günlük dünyada bu azabı yaşamaya ne gerek var. İki dünya saadeti bir köşede boynunu bükmüş bize hayal kırıklığı ile bakıyorken hem de.

Sadece bir şikâyetlenmeyi bir kenara bırakarak gerçekçi çözümlere yönelirseniz, eminim bir zaman sonra bu çözümler kendisini size gösterecektir. Belki de evliliğinizdeki tek sorun budur. Sadece dışardan bir gözle duruma bakmaya çalışın. Bu anlamda kendi kusurlarınızı da kendi değerinizi de sakın görmezden gelmeyin. Evliliğinize bir şans verin. Şikâyet bulutlarını yuvanızın üzerinden kovun. Güneş zaten hep orda sizi bekliyor olacak. Dolayısıyla sorunlarınızın çözümü de kendiliğinden ortaya çıkacaktır.

Son olarak şunu belirtmek isterim ki eşinizle ilgili şükrettiğiniz şeylerden dolayı ondaki eksikliklerin tamamen gideceğini beklemek, abesle iştigaldir. Bazen nimetlere şükredip eksiklere sadece sabretmek gerekir. Bu da evliliğin tuzu biberidir. Bazen de hoş görmediğiniz şey sizin için hayırlı olabilir. Sizin hoşlanmadığınız şey -eğer haram değilse tabi ki- belki de ikinizin de cenneti olmaya vesile olacaktır. Tabi eğer tüm sebeplere sarılıp sonra sabrederseniz.

“…Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.[3]

“…Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız, Allah’ın hakkınızda çok hayırlı kılacağı bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz.”[4]

Hamd, alemlerin Rabbi Allah’ a mahsustur.  


[1]. Tirmizi, Birr, 33; İbn Hanbel, IV, 77

[2]. İbrahim, 7

[3]. Bakara, 216

[4]. Nisa, 19