Moğolların İlerleyişini Durduran Kahraman: Sultan Muzafer Seyfeddin Kutuz (1230-1260)

Önderlerimiz – Cihan Malay / 2015 Ağustos / 33. Sayı

Zulmün karanlığı ne kadar koyu olursa olsun, Allah (azze ve celle) o zulmün karanlığını yaran ve tüm insanlığa bir nefes olacak kişi veya devletleri tarihte çıkarmıştır. Zulmün bu kopkoyu karanlığı bütün insanları özelde Müslümanları kapladığında ve Müslümanlar bu zulüm ve işkenceden kendilerini kurtaracak bir kişiyi Allah’tan beklediklerinde, Allah onlara bu zulmü ortadan kaldıracak kişi veya kişileri elbette çıkarmıştır. Bu Allah’ın galibiyeti arada dönüştürmesinden başka bir şey değildir.

“Eğer (Uhud’da) size bir yara dokunduysa, doğrusu (size düşman olan) o kavme de (Bedir’de) onun misli olan bir yara dokunmuştu. İşte bu günler (öyle günlerdir) ki, onları insanlar arasında evirir çeviririz. Tâ ki Allah, îmân edenleri ortaya çıkarsın ve içinizden (bu uğurda can veren) şehîdler (ve yaptıklarınıza şâhidler) edinsin! Çünkü Allah, zâlimleri sevmez.” (Al-i İmran, 140)

İşte Müslümanların bir nevi Uhud’u yaşadıkları, Moğolların katliam üstüne katliam yaptıkları, İslam alimlerinden birinin deyimiyle anlatmaya kelimelerin bile kifayetsiz kaldığı, Bağdat’ın işgal edilip büyük İslam miraslarından sayılan Bağdat’taki kütüphanelerde bulunan İslami eserlerin talan edilmesi ile günlerce nehirlerin mürekkep aktığı, katledilen Müslümanların kanlarından nehirlerin günlerce kan akıttığı ve Müslümanların cesetlerinin meydanlarda kule gibi üst üste konulması, cesetlerinin kokusundan Müslümanların dışarı çıkamadığı ve kimilerinin hastalıktan vefat ettiği o günlerde, Allah’ın tekrar yeryüzüne koyduğu sünnetullahı gerçekleşti.

Allah, Müslümanlara Bedir’deki gibi bir zafer verdi. Bu zafer Ayn-ı Calut zaferi idi. Burada Müslümanlara savaş açan Calut ve ordusunu, Talut ve ordusundaki Davud aleyhisselam ile mağlup eden Allah (azze ve celle),  bu sefer hiç bir yenilgi almayan Moğol ordularına mağlubiyeti Seyfuddin Kutuz ile tattıracaktı.

Hayatı

Müslümanların kurduğu Hârzemşah Devleti hânedanına mensup olan Seyfuddin Kutuz, bir savaş sırasında Moğollar’a esir düşmüş ve Dımaşk’ta sonradan kendisine nisbet edildiği Emîr İzzeddin Aybek Türkmânî tarafından satın alınıp Kahire’ye götürülmüştür.

Bu konuyla ilgili Mısırlı yazar Ali Ahmed Bakesir’in yazdığı “ Kutsal Direniş” kitabında şöyle geçer: “ Viran bir devlet devralan Celaleddin Harzemşah kardeşi Gıyaseddinle soğuk bir kış akşamı yaptığı muhabbetle başlıyor. Hem devletin bekası hem de ikisinin yaşıt olan çocuklarıyla ilgiliydi. Celaleddin Harzemşah’ın Cengiz Han akınlarıyla ilgili korkuları ve çocuklarının gelecekleriyle ilgili endişelerini tartışıyorlardı. Gıyaseddin savunmada kalmayı öngörürken hırslarına engel olamayan Celaleddin saldırmaktan yanaydı. Gıyaseddin Celaleddin’e Müslüman devletlerle bir olup Cengiz Han’a birlikte saldırmak konusunda bir türlü ikna edemedi ve Harzemşah Devleti’nin sonu yaklaşmaktaydı.

Karar verilmişti. Cengiz Han’a karşı Celaleddin yapayalnızdı. Geçmişten gelen husumetler Müslümanlarla arasını bozmuştu. Savaş başladı, Celaleddin’in Gıyaseddin ise kızını çok güvendikleri yaverlerine emanet ettiler.

Ve o korkunç savaş başladı ve her savaşta olduğu gibi büyüklerin verdiği kararların cefasını masum çocuklar çekmiştir. Savaş sırasında babalarını kaybeden bu çocuklar bir köle tüccarının eline düşerler.”

Üstün zekâsı ve kabiliyeti yanında cesaretiyle de dikkat çeken ve askerî hiyerarşinin basamaklarını hızlı bir şekilde tırmanan Kutuz, efendisi Aybek’in hanımı Şecerüddürr’ün yerine el-Melikü’l-Muiz unvanıyla tahta çıkarılmasından sonra saltanat nâibliği makamına getirildi.

Aybek’in öldürülmesi ve saltanata henüz on beş yaşındaki oğlu el-Melikü’l-Mansûr Nûreddin Ali’nin geçmesi üzerine “müdebbirü’l-memleke” devlet yönetimini tamamen eline aldı.

Moğollar İlerliyor

1258 yılında Moğol hükümdarı Cengiz Han’ın torunu ve İlhanlı Devleti hükümdarı Hülâgu’nün başında bulunduğu Moğol ordusu Bağdat’a ulaşıp şehri ele geçirmiş, Halife Mustasım Billah’ı idam etmiştir.

Moğol ordusu şehre dağılarak büyük bir yağmaya ve şehri yakıp yıkmaya girişti. Şehirde büyük katliamlara imza attı. Öldürdükleri insanların kesik başlarından büyük bir yığınak yaparak üzerine çadır kurdular. Sokaklarda günlerce kan dereleri aktı.

Bağdat’ta ele geçirdikleri kitapları Dicle nehrine attılar. Dicle’nin suyu günlerce mürekkep renginde aktı.

Moğol ordusu atlarının toynaklarıyla çiğnemedikleri ne bir toprak parçası, ne de kökünden sökülüp atılmamış bir yeşillik bırakmaksızın yakıp yıkarak ilerlemeye devam etti. Acı ve kedere boğmadıkları tek bir yerleşim birimi bırakmadılar.

Tikrit ve Halep yangın yerine dönmüş. Şam yanıyordu. Suriye’nin diğer şehirlerinde de farklı bir durum yoktu. Bu zaman diliminde Suriye ve Mısır’da hüküm süren Eyyûbîler Devleti zayıf durumdaydı.

Bağdat’ı işgal ederek Abbasî halifeliğine son veren Moğollar’ın ilerleyişlerinin devam etmesi hedefteki Suriye ve Mısır’ı endişeye düşürmüştü.

Dımaşk Eyyûbî Sultanı el-Melikü’n-Nâsır Selâhaddin Yûsuf, Hülâgü ile yaptığı yazışmalardan niyetinin ülkesini istilâ etmek olduğunu anladı ve onun Fırat nehrini geçip Suriye istikametine yöneldiğini duyunca da eski düşmanı Memlükler’den yardım istemeye mecbur kaldı.

Kutuz, el-Melikü’n-Nâsır Selâhaddin Yûsuf’un tarihçi İbnü’l-Adîm vasıtasıyla ulaştırdığı teklifi müzakere için ümerâyı topladı ve elçinin de katıldığı toplantıda, henüz on yedi yaşındaki Nûreddin Ali’nin bu zor şartlarda sultan olarak kalmasını uygun bulmadığını açıkladı. Ardından tahta herkesin boyun eğeceği, cesur ve Moğollar’a karşı ülkeyi hakkıyla savunabilecek muktedir bir kişinin çıkarılmasını önerdi. Toplantıya katılan emîrler bu özelliklerin kendisinde bulunduğunu söyleyerek o sırada zaten tutuklatmış olduğu Nûreddin Ali’nin yerine  el-Melikü’l-Muzaffer Seyfüddin Kutuz unvanıyla Memluk Sultanı ilân ettiler. (5 Kasım 1259)

Moğol tehlikesi Kahire’yi de tehdit etmeye başlayınca iki Memlûk(köle) olan Kutuz ve Baybars bir araya gelerek bu beladan İslam ümmetini kurtarmak için ortak hareket etme kararı aldılar.

Savaş Öncesi Moğol Hükümdarı Hülagü’den Kutuz’a Mektup

Savaş öncesinde Moğol İlhanlı hükümdarı Hülagü Han, kendisini daha önce esir aldığı şimdiki eski esir yeni sultan olan Seyfettin Kutuz’a hükümdarlık hakkından ve kendisine karşı savaşmasından vazgeçmesi isteğinde bulunmak üzere elçilik heyeti ile birlikte şu mektubu yollar:

“Doğu’nun ve batı’nın hükümdarlarının hükümdarı olan büyük han’dan!

Bizim kılıçlarımızdan kaçan Memluk Sultanı Kutuz., bizim boyunduruğumuz altına giren diğer ülkelerin başlarına gelenleri düşünmelisin!

Nasıl muazzam bir imparatorluk kurduğumuzu ve dünyaya zarar veren ahlaksızlıkları ve düzensizlikleri sonlandırdığımızı duymuşsundur. Biz muazzam yerler ele geçirdik, tüm insanlarını kırdık (kılıçtan geçirdik)!

Ordumuzun dehşetinden nereye kadar kaçabilirsin?

Elimizden kurtulmak için hangi yolu deneyeceksin? Atlarımız çevik ve süratlidir, oklarımız keskindir, kılıçlarımız şimşek gibidir, kalplerimiz dağlar kadar serttir, askerimiz kum gibi sayısızdır. ne kaleleriniz bizi alıkoyacak, ne de ordularınız bizi durduracaktır.

Allah’a ettiğiniz dualar bize karşı fayda sağlamayacaktır!

Biz ne ağlayanlara hakaret ederiz ne de feryat edenlere dokunuruz. Sadece bize dilenerek himayemize girip güvende olacaksınız.

Savaşın ateşi sizi tutuşturmadan aceleyle cevabınızı verin! Eğer direnirseniz en dehşetli yıkımla ıstırap çekeceksiniz. Camileriniz darmadağın olacak, tanrınızın

güçsüzlüğü ortaya çıkacak ve ondan sonra yaşlılarınızla birlikte çocuklarınızı ortadan kaldıracağız.”

Kutuz hemen Moğollar’la savaş hazırlığına başladı ve Hülâgû’nun tehditlerine aldırmayıp onun Kahire’ye gelen elçilerini öldürttü.

İslam Tarihi ve Müslümanların Dönüm Noktası: Ayn-ı Calut (1) Zaferi

Mısır Sultanı Kutuz, Mısır ordusuyla harekete geçti. Ona Suriye’den Baybars’ın ordusu ve savunmaya katılan müslümanlar da eşlik etti.

Kutuz’un ve onun sağ kolu Baybars’ın başındaki ordu ile Moğol ordusu 3 Ekim 1260 tarihinde Filistin’in kuzeyinde bulunan Ayn-ı Câlût mevkisinde Merc b.‘Âmir’in komuta ettiği noktada karşı karşıya geldiler.

Arap Emirlerinden bazıları Moğolların kelle kulelerinden çekindiklerinden geri dönmek ve onlarla karşılaşmamak isteyince şöyle der: “Ey Müslüman emirleri! Yıllardır beytü’l malın ekmeğini yiyorsunuz ve şimdi de savaşmak istemiyorsunuz. Ben işte gidiyorum. Savaşmak isteyenler benimle gelsin. Kim savaşmak istemezse de o evine dönsün. Allah hepimizi görmektedir. Müslümanların vebali geride kalanların boynunadır.”

Memlûkler bölgeyi iyi tanıdıkları için bu savaşta şöyle bir taktik uyguladılar: “İlk başta Baybars komutasında küçük bir birlik Moğollar üzerine ani bir saldırı düzenlemiş ve ardından yine aynı hızla geri çekilmeye başlamıştır. Moğol ordu komutanı Ketboğa’nın emri üzerine Memlûkleri takip ederek dağlık vadiye giren Moğol süvarilerini, kurduğu pusu sayesinde gizlice arkadan çeviren Kutuz komutasındaki atlı okçular ve patlayıcı bomba atan piyadeler, Moğollara ağır kayıplar verdirmiştir. Daha sonra sahte kaçışı bırakan Baybars, komuta ettiği askerlerini toplayarak Moğollara saldırmış ve Moğol ordusunun hemen hemen tamamını imha etmiştir. Bu savaşta öldürülen Moğol askerleri arasında ordunun başkomutanı Ketboğa Noyan da bulunmaktadır.”

Moğol ordusu ile 1260 yılı Ramazan ayında yapılan savaşı Müslümanlar kesin bir netice ile kazanmışlardır. Moğul ordusu hezimete uğrayarak geri döndü ve  tekrar geçtikleri yerleri yakıp yıkarak kuzeye çekilmek zorunda kaldı.

Yine bu savaşta Moğol ordusu, Gürcistan ve Kilikya Ermeni Krallıklarından yardım almıştır. Ancak yine de zafer müslümanların olmuştur.

Bu zafer İslam tarihinde çok önemli bir yere  sahiptir. Bu zafer ile Moğollar 43 yıl boyunca ilk defa yenilgiye uğramışlardı. Yine bu zafer Moğol zulmü ve katliamının durdurabileceğini insanlara öğretmiş ve diğer bölgelerde de bir bir Moğol ordusunun yenilgileri yaşanmıştır.

Orduların sayısal büyüklüğü konusunda tarihçiler arasında farklı görüşler mevcuttur. Bazı kaynaklarda iki tarafın da eşit güçlerde olduğu söylenmekle birlikte genel  görüş Memluk ordusunun daha kalabalık olduğudur.  Bazı tarihçilere göre de Hulagu’nun ordusu, 20.000 kişilik Mısır ordusundan neredeyse 15 kat daha büyüktü. Tarihçilerin söylediğine göre müslümanlar ağır kayıplar vermiş ancak Moğol ordusu hemen hemen ordusunun tamamını  kayıp vermiştir.

İslam tarihçisi profesör Nazeer Ahmed bu savaşın önemi hakkında şöyle demiştir: “İslam dünyası yok olma tehlikesiyle burun burunaydı.”

Birçok tarihçi Seyfuddin Kutuz hakkında Memlûk hanedanının asıl kurucusu olarak görür. Daha sonra  Memluklular Suriye ve Mısır çevresinde güçlü bir devlet kurdular. Kurduğu yeni devlet, iyi yönetilen ve zengin bir devletti; yaklaşık 250 yıl boyunca, yani 1517’ye kadar varlığını sürdürdü. Bu dönem boyunca Memlûkler, Haçlıları Kutsal Topraklardan kovdular.

Baybars, Kutuz’u Şehit Ediyor

Kutuz, Ayn Câlud savaşının kazanılmasında büyük paya sahip olan Baybars’ın başarılı bir asker olduğunu görmüş kendisi için tehlike oluşturacağını düşünerek savaştan önce söz vermesine rağmen ona Halep naipliğini vermemiştir. Halep naipliğinin kendisine verilmemesi ve başarılarının önemsenmediğini gören Rukneddin Baybars, Kutuz’u öldürerek tahta geçmiştir.

Askeri mahareti ve şahsi cesareti ile bu zaferin kazanılmasında büyük bir hissesi olan Baybars, bu hizmete mükafat olarak, Halep naibliğinin (umumi valilik) kendisine verileceğini kuvvetle umuyordu. Lakin Baybars’ın büyük ihtirasını ve cüretini pek iyi bilen Kutuz, ona bu mühim vazifeyi vermeyi tehlikeli buldu, intikam almaya karar veren Baybars, birkaç arkadaşı ile birlikte, bir suikast hazırladı. Bunu haber alan Kutuz, daha evvel davranarak, Baybars’ı ilk fırsatta ortadan kaldırmak kararını verdi. Lakin Baybars bunu öğrenince, Salihiya civarındaki bir av eğlencesi sırasında, bir fırsat kollayarak, birkaç arkadaşının da yardımı ile Kutuz’u öldürdü. (22 Ekim 1260) 

Kutuz’u karşılamak için hazırlanan Kahireliler de onun yerine sultan olarak el-Melikü’z-Zâhir Baybars’ı karşıladılar.

Önce öldürüldüğü yere gömülen Kutuz’un naaşı bir süre sonra Kahire’ye götürüldü; ardından mezarını ziyarete gelenlerin çokluğundan endişe duyan Baybars’ın emriyle bilinmeyen bir yere nakledildi.

————————-

1 Ayn Calut kelimesi Arapça bir kelime olup “Calut’un gözü» manasına gelmektedir. Savaş meydanının ismi vaktiyle İsrailoğullarına zulmeden ve onlara ait kutsal sandığı ele geçiren Calut ve ordusuna karşı İsrailoğullarının Talut komutasında birleşerek meydan okumasından ve o sırada genç yaşta olan Hz.Davud (as) Calut’un gözüne sapanıyla isabetli bir atış yaptıktan sonra kafasını kesmesi ve böylelikle Calut’un fitnesinin ortadan kaldırılması hadisesinden ötürü gelmektedir.

Kaynaklar

TDV Ansiklopedisi, “Kutuz” maddesi, İsmail Yiğit, c.26; s.500-501