Davet Ve Cihad Önderleri – Cihan Malay / 2016 Mart / 40. Sayı
Ölüm, bizi Allah’ımıza kavuşturan en ulvî hadisedir. Dünyaya geldik, O’nun eserlerini gördük, O’nun emirlerindeki isabete inandık, O’nun eserlerine gönlümüzden vurulduk. Şimdi de sevine sevine O’na kavuşmayı özlemeliyiz. Ölüm kâfirler için bir azap, bir ıztıraptır. Müslümanlar için bir surûr ve saadet olmalıdır.”
Allah kulları içinden bir takım kimseleri dinine hizmet ve mücadelede bulunması için yaratmıştır. Bu kimseler insanlar İslam’dan ve Allah yolunda mücadeleden insanlar uzaklaşmış bir durumda gelerek, insanlara İslam’ın hakikatlerini sunmuştur. Bu hakikatler uğruna kendi canlarından geçebilecek kimselerdir bu kimseler. İşte Kafkas Kartalı Şeyh Şâmil de bu kimselerden biri…
Kafkas halklarının direnişi 1783’te İmam Mansur ile başlamış, ardından özgürlük sancağının dalgalanması için Allah Kafkas halklarına 1834’te Şeyh Şamil’in direnişini nasip etmiştir.
Hayatı
1797’de Dağıstan’ın Gimri köyünde doğdu. Babası Muhammed, ona Ali ismini verdi. Küçük yaşta ağır bir hastalığa yakalanan ve iyice zayıflamasından dolayı fazla yaşayamayacağı söylenen Ali’ye, âdetlerine uyarak Şâmil (yıkılmayan, yılmayan) ismini de verdiler ve artık bundan sonra o isimle çağırmaya başladılar.
Fakir bir ailenin çocuğu olan Şamil, çocukluk yıllarında babasının eşeğe yüklediği şeftalileri taşlı dağ çığırlarından pazara götürüp satar ve ailesinin geçimini sağlardı.
İşte Şimdi Şâmil Oldum
Bu yıllarda unutamadığını ifade ettiği şöyle bir olayını aktarır: “Bir gün bir olay geldi başıma. Çok, çok uzun yıllar önce oldu bu ama ben hiç unutmuyorum bu olayı, unutmak da istemiyorum. Çünkü ruhum, ruhumdaki ateş o gün uyandı ve ben o gün Şâmil oldum.
Demirhan Şura’ya varmadan bir önceki köyün sınırında, birtakım gençler önümü kestiler. Niyetleri benimle eğlenmekti. Biri başımdan kalpağımı kaptı, kaçmaya başladı. Ben onun peşinden koşarken ötekiler eşeğimden şeftali sepetlerini indirmeye başladılar. Benim umarsız, şaşkın durumuma bakıp gülüyor, eğleniyorlardı. Şakaları hiç hoşuma gitmemişti. İçimde o güne dek bilmediğim bir ateşin tutuştuğunu duydum.
Kemik saplı hançerimi çektim ve kalpağımı alıp kaçanın arkasından koşmaya başladım. Köyün ağzında yakaladım oğlanı ve bir çelmede kendisini kirli su dolu hendeğe yuvarlayıp, hançerimi gırtlağına dayadım. Aman dileyip yalvarmaya başladı. Ona: “Ateşle oynama bundan böyle” dedim. Onu orada hendeğin içinde bırakıp çevreme bakındım. Sepetlerimi indirip şeftalilerimi dökenlerin herbiri bir yana kaçmıştı.
Hemen en yakın evin damına çıkıp bağırdım:“ Hey, siz! Hançerimin ateşi, karnınızı dağlasın istemiyorsanız döküp saçtığınız herşeyi toplayın!” Gençler, sözlerimi ikiletmediler(hemen dediğimi yaptılar).
O gün pazarda yaşlılar, “Biz bu gencin adını (inşallah) ilerde de duyarız” diye konuşuyorlardı.
Bana gelince kalpağımı kaşımın üzerine yıkıp, iyi huylu eşeğimi dehleye dehleye yolumda ilerledim. Ben mi istemiştim, kavgayı gürültüyü? Hayır. Sabrımı taşıran, yüreğimi alevlendiren onlar olmuştu.”
İlim Ve Cihad İle Geçen Geri Kalan Yıllar
İlk öğrenimine bölgenin alimi Said Harekânî’nin yanında başladı. Daha sonra kayınpederi Nakşibendi Şeyhi Cemaleddin Gazi Kumuki’nin öğrencisi oldu.
Küçük yaşlardaki bu ilim sevgisinin ardından gençlik yıllarında ilim tahsili için arkadaşlarıyla birlikte gittiği Bağdat›a gider. Burada meşhur tasavvuf şeyhi Mevlana Halid-i Bağdadî’den dersler almıştır. İlim öğrenip memleketine dönünce, adının başına “Şeyh” ünvanı getirilir.
Şeyh Şâmil, Kafkasya’ya döndükten sonra on yedi sene önce Şeyh Mansûr ile başlayıp sonra, Gâzi Muhammed ile devam eden Kafkasya mücadelesine başladı.
1800’lü yılların başlarında Müslüman Kafkasya halkı İmam Mansur’dan aldıkları cihad bayrağının tekrar yeniden dalgalanması için Rus işgaline karşı İmam Muhammed önderliğinde bir mücadeleye başladı. Şeyh Şâmil de çocukluk ve okul arkadaşı İmam Muhammed’in yanında yer aldı ve en büyük yardımcısı oldu.
1832’de Dağıstan’daki bir çarpışmada, Şeyh Şâmil›in çocukluk arkadaşı olan Gâzi Muhammed, Ruslarla yaptığı Gimri muhârebesinde şehit olmadan önce; “Kardeşim Şâmil! Bu savaşta şehit olursam, benden sonra Hamzat imam olacak. Ondan sonra sen imam ol.” demişti.
Çarpışmanın şiddetlendiği bir an, Gâzi Muhammed şehit düştü. Bu hâle çok üzülen Şeyh Şâmil, büyük bir hızla düşmana saldırarak birçok Rus askerini öldürdü ve bu arada ağır yaralandı. Şeyh Şâmil’in yaralandığını gören Gimri Camii’nin müezzini Mehmed Ali onu takip ederek, savaş alanı dışındaki bir mağaraya sakladı. Şeyh Şâmil pek çok yerinden yaralanmış, kaburga kemiklerinden bazıları ve köprücük kemiği de kırılmıştı.
Şamil’in tedavi yapıldıktan sonra kendine geldiğinde, başında bekleyen annesine söylediği ilk sözü, “Ana, namaz vakti geçti mi?” oldu. Altı ay boyunca namazlarını îmâ ile kılarak, yatakta yatan Şeyh Şâmil, ancak iyileşebildi.
Muhammed’den sonra Dağıstan bağımsızlık mücadelesinin başına Hamza Bey seçildi. Kabileler arasındaki düşmanlık sonucu üç yıl sonra(1835) Hamza Bey, Hunzah Câmii’nde bir Cuma günü camide şehit edildi. Bundan sonra bu mücadelenin başına Şeyh Şamil getirildi.
Hem Alim Hem Mücahid Lider
Şeyh Şâmil bundan sonra hem ilmi yönden hem de mücadele yönünden kendini yetiştiren bir lider konumuna geldi. Bu ağır görevi yüklenmek artık Şeyh Şamil’e verildi. Bundan sonra kendisine toplumun ve direnişin lideri anlamında ‘İmam Şâmil’ denildi.
Zor bir dönemde imam olan Şâmil, ilk önce kabileler arasındaki ihtilaf, kan davası, düşmanlık gibi olumsuzlukları kaldırmak için uğraştı ve bunu da başardı. Dağıstanlılar, Çeçenler ve Avarlar arasında birlik ve beraberliği sağladı. Bunu İslam dininin hükümlerine göre sağladı.
Dünya çapında güçlü bir orduya sahip Moskova ordusu, Dağıstan’da İmam Şâmil ve mücahidlere karşı âciz kalıyorlardı. Dağlık ve ormanlık bir coğrafyaya sahip olan Dağıstan’ın bu yapısını, Şeyh Şâmil akıllıca değerlendiriyordu.
Çeşitli taktikler deneyerek İmam Şâmil’in mücadelesini sonlardırmaya çalışıldı. Ruslar en sonunda yaptıkları teklifin daha tutarlı olması için ona kendisini kıramayacağı annesi vasıtasıyla bir teklif gönderdiler. Ancak annesi oğluyla yaptığı görüşmeden gözü yaşlı çıktı. İmam Şâmil, teklifi reddetti.
Kafkas Dağlarını Ruslara Geçilmez Kılan Saldırılar
Ahulgo Savaşı
Şeyh[İmam] Şâmil’in 1839’da Ahulgo Tepesi’nde 3.000 mücahid ile General Grabbe komutasındaki 10.000’den fazla donanımlı Rus ordusunun kuşatmasına 80 gün süreyle direnişi harp tarihine geçmiştir. Şâmil bu savaşta eşi Cevheret’i, oğlu Said’i ve kız kardeşi Mesedo’yu kaybetmiş, 8 yaşındaki oğlu Cemaleddin de Ruslar tarafından esir alınmıştır.
Rus komutanlarından Milyutin, 80 gün devam eden Ahulgo Savaşı hakkında hatıratında şu sözleri söyler: “Artık muharebenin sevk ve idaresi kumandanların elinden büsbütün çıkmıştı. Hiddetlerinden köpürmüş, adeta çıldırmış bir hale gelen dağlılar(mücahidler), ulu orta askerlerimizin üzerine saldırıyor, süngü ucunda can verinceye kadar dövüşüyorlardı. Kadınlar bile kendilerini kudurmuş gibi müdafaa ettiler ve silahsız oldukları halde sıra sıra süngülerimizin üzerine atıldılar. Lâkin muvaffakiyet için her türlü fedakarlığı göze almış olan Rus kumandanlığı inatla taarruzlara devam etti. Teslim olmayı katîyen reddeden dağlılar(Rusların mücahidlere verdiği isim), hiçbir ümitleri kalmadığı halde kahramanca dövüştüler. Kadınlar, çocuklar ellerindeki kamalarla Ruslara hücum ediyor, süngülerin önünde göz kırpmadan can veriyorlardı. Bazıları ise kendilerini ve çocuklarını korkunç uçurumlara atıyorlardı. Yaralılar bile inanılmaz şekilde dövüşüyordu.”
Yine Rus kaynakları, 1843 senesinde Avaristan’daki Şeyh Şamil ve mücahidlerin bu şanlı mücadelesini şöyle aktarır: “Şâmil, Avaristan’da taş üstünde taş bırakmadı. Unsokul, Balakan, Moksok, Ahalçi, Tsanah, Hassat, Gergebil, Burunduk, Hunzah, Nizovaye, Ziran, Gimri gibi en önemli üslerimizi, mevzilerimizi kâmilen ele geçirip temelinden tahrip etti. Rusya’ya çok pahalıya mal olan bu Avaristan muhârebelerinde yaptığımız müthiş masrafları, verdiğimiz korkunç insan ve malzeme zâyiatını hesap edecek olursak, bu savaşın Kafkasya’da yaptıklarımızın en kanlı ve zararlısı olduğu meydana çıkar.”
Dargo Savaşı
Dünya savaş tarihinde en kanlı savaşlardan birisi de Dargo Savaşı’dır. Bu savaş muazzam Rus ordularına karşı, Şeyh Şâmil’in en büyük zaferidir. Dargo diye anılan bu kanlı savaş, 25 Mayıs 1845’te Çeçenistan’da oldu.
Dargo’ya hücuma hazırlanan Rus Genelkurmay Başkanı General Kont Vorontsov, 34 tabur piyade, 5 istihkâm bölüğü, 8 bin Kazak suvarisi, 2 bin milis kuvveti ve elli adet dağ topu ile artık Şeyh Şâmil ve ona bağlı mücahidlerin direnişini kırmak için harekât başladı. Aynı zamanda Çar’ın damadı olan Kont Vorontsov’un emrinde, 8 general, 3 prens vardı.
Şeyh Şâmil’den Müthiş Taktik
Şeyh Şâmil, savaş öncesinde casusları ile Andi Köyü’nü karargah gibi kullanarak Ruslar’la savaşacağını halk arasında yaydı. Bu bir savaş taktiğiydi. Bu haber Ruslar’a ulaşınca, Çar orduları 4 Haziran günü bütün hiddet ve şiddetiyle buraya saldırdı. Rus Ordusu, 20.000 kişilik kuvvet ve top ile saldırdığı Andi Köyü’nün aslında boş olduğunu görünce çok şaşırdılar.
Şeyh Şâmil’in bu harp hilesi ile hedefi Rus ordusunu, sık olan Çeçen ormanlarının içine doğru çekerek savaşmaktı.
16 Haziran’da Çeçenistan içlerine 25 km kadar sokulan Çar orduları, Aval denilen yerde İmam Şâmil’in kuvvetleriyle karşılaştı. Topçu ateşiyle taarruza kalkan Kont Vorontsov, Şâmil’in şiddetli bir piyade ateşiyle karşılaşmışsa da İmam’ın bu kuvvetleri seri bir çekilme manevrasıyla ormanın derinliklerine kaçabildi ve kendilerini kaybettirmeyi başardı. Bunun üzerine takibi hızlandıran General Vorontsov, bir kısım kuvvetlerini orman içinde takibe gönderdi. Kendisi de bütün ağır kuvvetleriyle İçkeriya Ormanları istikametinde yürüdü.
İmam Şâmil ve mücahidleri takibe devam eden Rus General Lüders komutasındaki bir alay bölüğü, Kaf Dağı Ormanları’ndan çıkıp da iki dağ arasındaki bir vadiye geldikleri zaman Şâmil’in büyük ve kahraman naibi Taş Hacı, 2.000 mücahidle saldırarak bu alayı öldürdü.
Bu taktik ile mücahidler, Rus ordusuna ara ara saldırarak güçlerini yıpratıyordu. Rus Ordusu, Dargo’ya gelince hiç kimseyi burada göremedi. Şeyh Şâmil erken davranarak, köyü boşaltmıştı.
Bu zafer, Rus tarafından 20.000 askerin ölümüyle sonuçlandı.
Batılı tarihçilerin iddialarına göre bu savaşta ölen Rus generallerinin cesetleri, harpten sonra büyük ücretler karşılığı Ruslar’a teslim edilmişti.
Çar Nikola bu hezimetten sonra General Vorontsof’u Kafkas Orduları Başkumandanlığı’na getirerek; “Bütün ordularım bu uğurda feda olsun. Hazinelerimin bütün kapıları Kafkasya için ardına kadar açıktır. İstediğin her şeyi bol bol alabilirsin. Bunun karşılığında sizden Şeyh Şâmil’i ölü veya diri olarak ele geçirmenizi ve Dargo denilen yuvasını kasıp kavurarak çiğnemenizi istiyorum” dedi. General Vorontsof, Kafkasya’yı bir uçtan bir uca fethetmek için altmış bin kişilik bir kuvvetle harekete geçti. Ancak bu harekette de Rus Ordusu Şeyh Şâmil tarafından tekrar mağlup edildi.
General Kont Vorontsov, bu savaşı anlattığı raporunda şöyle der: “ Muazzam Rus İmparatorluğu’nun karşısında bir tek adamın, yani Şâmil’in bir avuç insanla nasıl olup da mücadeleye devam ettiğini ve çok kereler teşebbüsü de elden bırakmadığını havsalama sığdıramamaktayım. Bu adamı tanıyan bir çok Rus kumandanları gibi bu hususta ben de şu kanaate vasıl olmuş bulunuyorum ki, Şâmil’in o cidden parlak harp talihini temin eden esrarengiz kuvvet, dağların ve ormanların kendisinden esirgemediği lütufkârlıktan gelmektedir.”
Bu savaşa katılmış General R.A. Fadayev de harp hâtıratında şöyle geçer: “Artık Kafkasya’ya Şâmil kumanda ediyor ve çok üstün imkânlarla teçhiz edilen ordumuz karşısında fütursuzca dayanıyor. Çar hükümetinin harp teknolojisini hiçe sayıyor. Ordularımızın Kafkasya’da işgal ettiği toprakları Şâmil, teker teker elimizden aldı ve dağlara eski hürriyetini iade etti.”
Dava Uğruna Her Şey Feda Edilir
Şeyh Şâmil davasına son derece sadık bir insandır bu uğurda çok sevdiği annesi ile arasında geçen olay tarihe geçmiştir. Bu olay şudur: “Savaş dönemlerinde halktan bazıları ‘artık teslim olalım anlaşma yapalım’ diye hayıflanmaya başlar. Bunun üzerine Şeyh Şâmil, teslim olmaktan bahsedene kırbaç cezası vermeyi uygun görür. Tabii bu durumda çekinen halk çareyi Şeyh Şâmil’in annesine gitmekte bulmuştur ve annesini ikna edip çok sevdiği annesini kıramayacağını da düşünere konuyu bu vesile ile annesinin açmasını sağlamışlardır. Annesi Şâmil’e teslim olma teklifini sununca, Şeyh Şâmil koymuş olduğu kanundan ödün vermeyerek aynı cezayı annesine de uygulamış, sonra annesi cezasını çektikten sonra onu çok üzgün bir şekilde sırtında taşımış ve böylece davasının ciddiyetini görenler bir daha teslim olmak ve barış gibi kelimeleri kullanmamışlardır.”
Bir Halk Güçlü Düşmana Karşı Nasıl Savaşır?
Bir gün İmam Şâmil’e sormuşlar: “Söylesene İmam, küçücük yarı aç Dağıstan, yüzyıllar boyunca onca güçlü devlete karşı nasıl direndi, nasıl karşı koyabildi? Otuz yıl boyunca dünyanın en güçlü hükümdarlarına karşı nasıl savaşabildi?”
O ise şöyle cevap verdi: “Göğsünde iman ve kin ateşi yanıyor olmasaydı, Dağıstan hiçbir zaman bu savaşlardan sağ çıkamazdı.”
Esareti
6 Eylül 1859’da 400 askeriyle Gunip Köyü’ne sığınan Şeyh Şâmil, 70.000 kişilik Rus ordusu tarafından kuşatıldı. Beraber hareket ettiği bazı gruplar, ihanet edip ayrılıncaya kadar kahramanca savaştı. Birkaç gün sonra sadece elli adamı kalmıştı. Bu mücadele sonucunda şu şartlarda teslim olmak üzere antlaştılar: “Müslümanların dinlerine karışılmayacak, onlardan asker alınmayacak, vergi toplanmayacak, Müslümanlar iç işlerinde serbest bir devlet olup, idarecilerini kendileri seçecekler. Şeyh Şâmil, aile efradı ve mevcud kırk kadar askeri ile silahları dahi ellerinden alınmadan Osmanlı’ya gidebileceklerdi.”
Rus ordusu bu şartlarla antlaşmayı kabul etmiş ancak teslim olduktan sonra sözlerine ihanet ederek, onu esir almıştır.
Rus Çarına Verdiği Müthiş Cevabı
Rus Çarı’na gönderilmeden önce bölgenin komutanı Prens Baryatinski ile aralarında şöyle bir dialog geçer:
İmam Şâmil: “Komutan! Bu dağların, bu dağlarda yaşayan Müslümanların onurunu koruyabilmek için 25 yıl savaştım. Hiçbir zaman iyi olmayacak ondokuz yara var vücudumda. Şu anda tutsak düşmüş bulunuyorum, topraklarımız sizin elinizde artık.”
Prens: “Bu topraklar için mi acıyorsun! Nereye baksan taş, kaya.”
İmam Şâmil: “Söylesene ey prens! Hangimiz daha haklıyız bu savaşta? Bu toprakları güzel bilip bu topraklar uğruna ölen biz mi yoksa bu toprakları beğenmeyip yine bu topraklar uğruna ölen siz mi?”
Prens: “Bütün karşı koymaların, bütün çabaların boşunaydı” deyince, İmam Şâmil şu muhteşem sözleri söyledi: “Hayır! Hiç de boşuna değil. Bu savaşın anısını, halkımız sonsuza dek yaşatacaktır. Bu savaş pekçok kanlıyı kardeş yaptı, birbirinin canına susamış pekçok köyü birleştirip dost etti. İnsanlarımızın toplumsal bilincini pekiştirip tek bir Dağıstan halkı oluştu.”
Bu konuşmaların ardından esir olan İmam Şâmil, aile efradı ve 40 kadar adamı bir ay süren bir yolculuktan sonra Petersburg’a götürülüp Çar’ın karşısına çıkarıldılar.
İmam Şâmil, Rus Çarı’nın karşısına çıktığında ilk sözü, “Namazım geçiyor” oldu. Namazını kıldıktan sonra da Rus Çarı’na unutulmayan şu sözleri söyledi: “Kahraman tebâmın kalplerinde kök salan bu eşsiz zafer inancını kökünden kazımadıkça, bu mübârek İslam topraklarını en son kaya parçasına kadar karış karış müdâfaa etmekten bizi men edemeyeceksiniz. Dînim ve topraklarım uğrunda, bütün çocuklarımı ve ailemi kılıçtan geçirseniz, zürriyetimi kurutsanız, en son tebamı öldürseniz de tek başıma son nefesimi verinceye kadar sizinle savaş edeceğim.”
Bu sözlerin ardından Çar şöyle dedi: “Söyle İmam! Ülkemin bu denli büyük, devletimin bu denli güçlü olduğunu bilseydin, yine de böyle uzun bir savaşa girişir miydin? Yoksa akıllıca davranır ve işin başında silahını bırakır mıydın?”
İmam Şâmil: “Siz bizim küçük, zayıf bir ülke olduğumuzu biliyordunuz ama yine de bizimle böylesine uzun bir savaşa giriştiniz?” cevabını verdi.
Bu sözlerin ardından İmam Şâmil bir ay kadar sarayda misafir edildikten sonra Kulaga Köyü’nde 1869 yılına kadar esir olarak gönderilir. Bu 10 yıllık esaret yıllarında büyük kızı Nafisat ile gelini Muhammed Gazi’nin karısı Kerimet üzüntüden verem hastalığına yakalanarak vefat eder.
Dinimizde Domuz Eti Haram
Rus Çarı ile yaşamış olduğu şu diyalog meşhurdur:
Bir gün Rus Çarı, esaret altındayken Şeyh Şâmil’le karşılıklı yemek yemeye başlar. Şeyh Şâmil’in iştahlı bir şekilde yemek yediğini görünce yanındakilere: “Korkarım bu adam bizi de birazdan yer” diye söylenir. Şeyh Şâmil, bunu duyunca: “Korkmayın, dinimizde domuz eti yemek haramdır” cevabını verir.
Hac Yolculuğu
İmam Şâmil’e on yıl aradan sonra, gitmek istediği hac yolculuğu için Çar tarafından izin verilir. Fakat Çar, oğullarını rehin almak şartıyla kabul edebileceğini söyledi. İmam Şâmil’de kabul ederek, İstanbul üzerinden olacak hac yolculuğuna koyulur.
Kendisi, 1870 yılında İstanbul’da kahraman olarak büyük bir savgı ile karşılanır. hareket etti. Sultan Abdülaziz tarafından karşılanarak sarayda ağırlanır. Burada kısa bir süre kaldıktan sonra Sultan Abdülaziz’in kendisine tahsis ettiği gemi ile Mekke’ye doğru yola koyulur.
Cidde Limanı’nda Mekke Emiri, şehrin ileri gelenleri ve mahşeri bir kalabalık tarafından törenlerle karşılanarak Mekke’de misafir edilir.
Hac sırasında orada bulunduğunu duyan, dünyanın dört bir yanından gelmiş yaklaşık 100.000 hacının onu görmek için oluşturduğu izdihamı engellemek için İmam Şâmil Kabe’nin üstüne çıkartılır.
Şâmil, hac farizasını yerine getirdikten sonra Medine’ye geçer. Medine günlerinde iyice güçten düşüp hastalanarak yatağa düşer.
Vefatı
10 yıl Gazi Muhammed ve Hamzat ile 25 yıl da savaşanların imamı olarak 35 yıl cihad eden Şâmil, 4 Şubat 1871’de 74 yaşında iken vefat eder ve Cennetü’l Baki Mezarlığı’na defnedilir.
Sözleri
“Bizden torunlarımıza kalacak en büyük miras, hürriyet uğrunda savaşmak ve hakkı yayma uğrunda can vermek olacaktır. Torunlarımız hürriyet ve istiklal uğruna yapılan savaşların kuyruğu değil, başı olmalıdır.”
“Savaşımız, Çarların rûhâni reislerin ve eşkıyaların milletimizden gaspettikleri haklarını iade için sonuna kadar devam edecektir.”
“Maddi silahlar yalnız başlarına hiç bir işe yaramazlar.”
“Ölüm, bizi Allah’ımıza kavuşturan en ulvî hadisedir. Dünyaya geldik, O’nun eserlerini gördük, O’nun emirlerindeki isabete inandık, O’nun eserlerine gönlümüzden vurulduk. Şimdi de sevine sevine O’na kavuşmayı özlemeliyiz. Ölüm kâfirler için bir azap, bir ıztıraptır. Müslümanlar için bir surûr ve saadet olmalıdır.”
————————-
Kaynakça:
1. Benim Dağıstanım’da Şeyh Şâmil – Dr. Hayati Bice (makale)
2. İmam Şâmil’in Hâtıratı – Semerkand Yayınları
3. Dağıstan’dan Medineye Şeyh Şâmil, B. Mümtaz Aydın, Sızıntı Dergisi, Mart 2001
4. Kafkas Kartalı Şeyh Şâmil – 2, Salih Okur (makale)
5. Şeyh Şâmil, biriz.biz (makale)