Gündem – Nedim Bal / 2015 Şubat / 27. Sayı
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Bu ayın en önemli olayı, hiç şüphesiz Fransa’nın başkenti Paris’te ahlaksız mizah dergisine yapılan silahlı saldırı ve 12 kişinin öldürülmesi.
Avrupa şokta! 11 Eylül’den sonra Batı Dünyası için en büyük, en sarsıcı, en vahşi! Saldırı olduğu söyleniyor.(Hâlbuki birkaç sene önce Madrid saldırılarında ölenler daha fazla idi. Ama o ölenlerin belki de birçoğu İslam’a açıkça küfretmediği ve Peygamberimize açıkça hakaret etmedikleri için batılı emperyalist siyasetçilerin gözünde çokta önemi yok ölenlerin. O yüzden onların öldürülmesi vahşice olmuyor!)
Sevgili Dostlar! Ahlaksız bir derginin silahlı saldırıya uğraması olayı hakkında düşüncelerimizi zikretmeden önce bir kaç konu üzerinde durmak istiyoruz.
Hz. Muhammed (s.a.v.)’ in Müslümanlar Katındaki Değeri
Yüce Allah Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in müminler nezdinde ki şerefli değerini şöyle bildirmiştir. ‘‘Resul, müminlere kendi canlarından daha evladır(kıymetlidir).’’ (Ahzab; 6)
Âlemlerin Rabbi tarafından âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem hakiki iman ehli müminler için kendi öz canlarından daha kıymetlidir.
Bir Müslüman kendi ölümü ile Hz. Peygamberin ölümü, kendisine eziyet ile Hz. Peygambere eziyet hususunda baskı altında tercihe zorlansa, kendisinin öldürülmesini ya da eziyete uğramasını gözünü kırpmadan tercih eder. Allah Resulünün ayağına tek bir diken dahi batmasındansa, kendi başının kopmasını temenni eder. Bu sadece bir ayet, bir akide meselesiyle izah edilemeyecek derece muazzam bir olaydır. Bu gönül, muhabbet, sevda, iman meselesidir.
Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem Müslümanlar nezdinde sadece bir insan, sadece bir lider, sadece bir komutan değildir. O, bir insandan daha öte anlam taşır müminlerin gönül dünyasında…
O yüzden Allah’ın Peygamberi Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e yapılan saldırı, Rasulullah’a yapılan hakaret, Rasulullah’a yapılan terbiyesizlik herhangi bir insana yapılmış gibi değerlendirilemez. Avrupalı Hristiyanların ve Yahudilerin asla anlamadığı ve anlayamayacağı nokta işte tamda burasıdır.
Onlar, Müslümanları ve kutsallarını, kendi inanç ve kültür kodlarıyla değerlendirdikleri müddetçe başlarına bu ve benzeri olayların neden geldiğini asla anlayamayacaklar.
Niçin Bu Ahlaksız Dergi Hedef Alındı?
Paris’te çıkan bu dergi; İslam dini ile alay eden, Hz. Peygamber Efendimiz hakkında iğrenç, aşağılık ve şerefsizce karikatürler yapan, Müslüman erkeklere ve Müslüman hanımlara küfredip iğrenç karikatürlerle alay eden bir dergiydi. O saldırıda ölenlerin çoğu da bu derginin çalışanları ve çizerleriydi.
İnanın bu iğrenç karikatürlerden bir tanesini bile görmek; iman sahibi Müslümanın akıl sağlığını kaybetmesine yeterlidir.
İşte İslam’a, Hz. Peygambere ve Müslümanlara durmadan hakaret eden, aşağılayan bir dergi ocak ayında saldırıya uğradı ve on iki kişi öldü.
Olayın Gerçek Failleri Kim?
“Saldırılar kimin işine yarıyor?” sorusundan yola çıkarak “Olayın gerçek failleri kimlerdir?” noktasında komplo teorileri üretmek, saldırıya neden olan “ANA SEBEBİ” unutturmaya çalışmaktan başka bir şey değildir.
İsrail’in, Amerika’nın, Emperyalist Avrupalı siyasetçilerin “İslam Düşmanlığını körüklemek’ maksadıyla böylesine sansasyonel olaylara ihtiyacı olduğunu tespit etmek için filozof(!) yada gazeteci(!) olmaya lüzum yok. Bu zaten herkesin bildiği bir gerçek.
Saldırıyı “Azmettirenin” Emperyalist Hristiyan Batı ve onu gaza getiren “Siyonist Yahudi Basının” olduğu noktasında hiç kimsenin bir şüphesi ve tereddütü yok ki zaten!
Bu saldırının azmettireni, tahrik edeni, kaşıyanı bellidir. Lanetlemek ve kınamak için asıl suçluyu bulmak isteyen varsa; Batı’nın utanmaz ve ahlâksız yüzüne baksın.
Evet, bu saldırılar Siyonist İsrail’in ve Emperyalist Hristiyan siyasetçilerin işine yarayabilir. Batı’nın İslam düşmanlığını köpürtmek istemesi demek; bu olayı baştan sona planlayan, yürüten ve sonuca vardıranın her zaman onlar olduğu anlamına gelmez.
Müslümanların Böyle Profesyonel Bir Saldırıya Güçleri Yeter mi?
Müslümanların tamamen kendi imkânları ve planlarıyla böyle bir saldırıyı gerçekleştirmeleri mümkün müdür? Bu kompleksli ve küçük görücü sorunun iki cevabı vardır:
1- Amerika’nın, İsrail’in, İngiltere’nin ve tüm emperyalist Avrupa’nın; gizliyi de – açığı da bilen, her an her şeyi görüp gözeten, her şeyden haberdar olan, her şeye gücü yeten İLAHLAR olduğuna inanlar için bu saldırıyı Müslümanların gerçekleştirmesi mümkün değildir.
2- Gizliyi de – açığı da bilenin, her an her şeyi görüp gözetenin, her şeyden haberdar olanın, her şeye gücü yetenin, zaferi ve mağlubiyeti takdir edenin âlemlerin RABBİ YÜCE ALLAH olduğunu inanlar için, bu olayı Müslümanların başarmış olmaları mümkündür.
Bu mukadderatın içinde, “Allah dilerse fasıkların eliyle de dinini aziz eyler” hakikatini de unutmamak gerekir. Bu sebeple, saldırının arkasında “O mu var? Bu mu var?” tartışmaları beyhude ve faydasız bir tartışmadır. Asla bu ve benzeri saldırıları sonlandırmayacak ve ümmeti daha da bölecek basiretsiz tartışmalardır. Sivrisinekle uğraşıp bataklığı görmemektir.
Bazılarının ellerinde hiçbir delil olmaksızın iddia ettikleri gibi bu saldırının arkasında şayet batılı ülkeler varsa; O zaman durum daha da vahimdir! Çünkü Siyonist’ler ve Emperyalist’ler “seni yemeyi kafasına koymuş fakat buna kılıf arıyorlar” demektir. O halde, zaten beni yemeyi kafasına koymuş düşmanımdan özür dileyecek kadar niye alçalayım ki?
Peki, Bu Saldırının ‘Sonuçları’ Ne Olacak?
Şimdi “Doğabilecek sonuçları” konuşma ve her zaman ki gibi parçalanma, bölünme zamanı değildir. Güçlü ve tek bir sesle, batıya karşı “SEBEPLERİ” konuşma zamanıdır. “SONUÇLARA” engel olmak isteyenler, her defasında İslam âlemini ve Müslümanları kınamaktan, lanetlemekten vazgeçip biraz erkek, biraz omurgalı olurlarsa ve “SEBEPLERİ” ortadan kaldırmayı başarırlarsa o zaman bu ve benzeri olaylar bir daha tekrarlanmaz. Bu kadar basit.
Sizler, Siyonist Yahudilerin ve Emperyalist Hristiyan batının gözleri içine baka baka; “Müslümanların topraklarına saldırıp son 20 yılda 5 milyondan fazla erkek, kadın, çocuk, yaşlı demeden ve hiç acımadan öldürürseniz, Müslümanların hanımlarına eşlerinin gözleri önünde tecavüz eder ve bu iğrenç görüntüleri dünyaya yaymaktan zevk alırsanız, Müslümanlara en vahşice işkenceleri yaparken birde utanmadan hatıra fotoğrafları çekip alay edercesine dünya ile paylaşırsanız, Müslümanları açlığa, yokluğa, perişanlığa mahkûm ederseniz, Müslümanların kutsal değerlerini aşağılayıp hakaret ederseniz, üstüne üstlük 1 buçuk milyar Müslümanın kendi canlarından daha aziz bildikleri Peygamberine; alçakça, şerefsizce, ahlâksızca hakaretler eder ve resmederseniz, Müslümanların onuruyla sinir uçlarıyla oynar gibi oynarsanız, Müslümanları tahrik edip patlama noktasına getirirseniz bu koca ÜMMETİN içinden bazı yiğitlerde çıkar ve sizlere haddinizi bildirir.”
Eğer sizler, Siyonist İsrail’in ve Emperyalist Hristiyanların gözlerinin içine baka baka bunları söylemeye ve “doğabilecek sonuçları” değil, “SEBEPLERİ” konuşmaya başlarsanız o zaman bu dünya yaşanabilir bir dünya olacaktır.
İslam’a Söven, Peygamber Efendimize ve Müslümanlara Durmadan Hakaret Eden Bu Dergiye Yapılan Saldırılara Gösterilen Tepkiler
Katliam! Vahşet! Basın özgürlüğüne darbe! Kınıyoruz! Lanetliyoruz! Ölenlerin suçu sadece karikatür çizmekti! Sıkılan kurşunlar düşünce özgürlüğüne sıkılmıştır! Hepimiz Charlie’yiz!
Evet, ahlaksızlığı meslek edinmiş bir dergiye karşı yapılan saldırılara dünyanın verdiği tepkiler bunlar…
Bu tepkileri ortaya koyan kesimleri iki kısma ayırmak gerekiyor.
Birinci kesim; Şuan Dünya düzenine egemen olan ve her şeyin en doğrusunu sadece kendilerinin bildiğini söyleyen, insanlığın nasıl inanacağına ve nasıl yaşayacağına karar verme hakkını kendilerinde gören, Dünya için planladıkları düzene uymayan herkese terörist, aşırı, radikal, selefi, cihatçı, şucu bucu gibi sıfatlar takan; Nemrudi, Firavuni, Tağuti, Emperyalist ve Siyonist Düzenin gönüllü ve maaşlı askerleri…
Bunların yukarıdaki yorumları ve tepkileri ortaya koymaları gayet doğaldır. Çünkü bu asalaklar varlıklarını yine bu kahpe düzenlere borçludurlar. Onların değer yargılarıyla yetişmiş ve onların değer yargılarını benimsemişlerdir.
Onlara göre bir Yahudi veya bir Hristiyan’ın, binlerce Müslümanı öldürmesi ‘’meşru müdafaa hakkı’’ ama öldürülen binlerce masum Müslümanın evlatlarından bir’i, onlardan bir kimseyi öldürünce; barbarlık, vahşilik, katliam!!. Dolayısıyla adil olmayan, tarafsız olmayan, kara vicdanlı batının kara vicdanlı siyaset ve yazarlarından beklenen tepkide zaten bunlardı!
İkinci kesim: Dünyayı ve olayları; Allah ve Resulünün ölçüsüne göre okuyup değerlendirmeleri gerekirken, meselelere batının empoze ettiği değer yargılarıyla bakma hastalığından kurtulamayan, her olay karşısında ‘’eyvah başımıza felaketler gelecek’’ diye özür mukabilinden yüzlerce mazeret üretmeye çalışan, İslamcı kimlik ile demokratik kimlik arasında gidip gelen, hakkı hak bilip hakkı yazmak, batılı batıl bilip batıl olduğuna kalemleriyle şahitlik etmek yerine beslendikleri odakların yaptığı hatalara hata diyemeyen, körü körüne amirlerine, patronlarına, önderlerine, liderlerine bağlı olan, her platformda onların yaptıklarının meşru ve doğru olduğunu göstermek için bin türlü soytarılık yapan, İslami basın olma iddiasıyla yola çıkıp statükoyu savunan muhafazakar basın olma yolunda hızla ilerleyen, İslami düzen taleplerinden demokratik düzen taleplerine doğru evrilen/değişen , sözüm ona İslami camiayı(!) temsil eden(!) omurgasız yazarlar!!!
İki elin parmağını geçmeyecek kadar az olan yazarlar haricinde (Allah onlardan razı olsun) İslami basında sayfa meşgul eden tüm yazarlar bir kınama bir lanetleme yarışına girdiler. Hatta öyle ki; Siyonist İsrail’le, Emperyalist Hristiyan Batıyı bile sollayıp geçtiler.
Hiçbir zaman Müslümanların hissiyatına tercüman olamayan, batının değer yargılarıyla dünyaya bakan bu yazarları (önemliyse) bizde esefle kınıyoruz.
İslam’a ve Müslümanlara Küfretmek, Hz. Peygambere Hakaret Etmek Basın ve Fikir Özgürlüğü müdür?
Basın ve fikir özgürlüğü kulağa hoş gelen fakat batının bize karşı uydurduğu aldatıcı bir kavramdır.
İslam’a küfretmek, Hz. Peygambere küfretmek, Müslümanlara küfretmek basın özgürlüğü mü?
Hz. Peygamberin ve Müslümanların çırılçıplak resimlerini yapıp şerefsizce alay etmek, tahkir etmek, hicvetmek mi ifade özgürlüğü?
Ey aldanmış ve aldanmaya devam etmek isteyen Müslüman? Onların basın ve fikir özgürlüğü dediği şey; senin kutsal değerlerine küfretme, saldırma ve aşağılama hakkıdır. Bunu anla artık…
Batının İkiyüzlülüğü!
2013 yılının nisan ayında Türkiye hükümeti “Dini değerlere hakaret etmenin, hakaret içeren karikatürleri yayınlamanın provokasyonlara zemin hazırlayacağı uyarısında bulunarak bu tür yayınların ‘nefret suçu’ kapsamında değerlendirilerek yasaklanması talebiyle” Avrupa Parlamenterler Meclisine bir önerge vermişti.
Sonuç ne mi oldu? 150 üyesi bulunan Avrupalı Parlamenterden sadece 21 tanesi ‘’Evet bu bir suçtur’’ dedi.
Geriye kalan tüm Parlamenterler yani 130’a yakın parlementer “Hayır bu bir suç değildir, bir fikir özgürlüğüdür.” dediler.
Yani İslam’a, Hz. Peygambere, Müslümanlara küfretmek, aşağılamak, hakaret etmek basın ve fikir özgürlüğü!!!
Şimdi sıkı durun, Avrupa’da özellikle de Fransa’da Yahudiliğe ve Yahudilere hakaret etmek kanunen suç, bunu biliyor muydunuz? Hani basın özgürlüğünüz? Fikir özgürlüğünüz nerede kaldı?
Aynı şekilde şuan Fransa’da, ‘’Ermeniler Türkler tarafından soykırıma uğramamıştır, bu koca bir yalandır’’ demek kanunen suç! Bunu da biliyor muydunuz? Hani bilim, tarih, basın, fikir özgürlüğü?
Daha önceleri Fransa’da milletvekilliği, meclis başkan yardımcılığı ve senatör olarak görev yapan, bilim edebiyat ve felsefe dalında dünya çapında aranan ve fikirlerine değer verilen, Sosyalist görüşlü bir insan iken Müslüman olan Rogar Garaudy, Amerika ve İsrail’i rahatsız eden kitaplar yazdığı için Fransa’da kitaplarının yasaklandığını ve kendisinin yine yazmış olduğu bir kitaptan dolayı mahkûmiyet cezası aldığını da biliyor musunuz?
İşte batının ikiyüzlülüğü, alçaklığı ve kokuşmuşluğu.
İslam’a, Peygambere, Müslümanlara küfretmek, aşağılamak, alay etmek serbest, fakat kendi düzenlerini ve kendi kutsallarını eleştirmek yasak!
Hiç kimsenin Müslümanlara ve Müslümanların kutsal değerlerine hakaret etme, aşağılama, hicvetme hakkı yoktur…
Bu açıkça bir tahrik ve saldırıdır. Bu ahlaksız derginin karikatür ismi altında gerçekleştirdiği iğrenç saldırılar, Müslümanların zihin dünyasında Hiroşima’ya atılan atom bombası tesirinde bir TERÖR faaliyeti olarak algılanmaktadır. Müslümanlar, canlarından aziz bildikleri Peygambere hakareti, hiçbir zaman soğukkanlı karşılayacak kadar, basın özgürlüğü!, mizah anlayışı diyecek kadar alçalmamıştır. Dost düşman bunu böyle bile.
‘Her Ne Sebeple Olursa Olsun’…Cümlesi kurarak Bu Saldırıları Kınayan ve Lanetleyenlere
Herkes bir özür dileme, bir pabuç yalama yarışında. Herkes bir şeyler söylüyor. Ama bunların içerisinde Müslümanları en acıtan ve inciteni ise yukarıdaki söz: ‘‘Her ne sebeple olursa olsun…’’
Demek hiçbir sebep insan canına kıymaya değmez öylemi? Hiçbir sebep insan öldürmeyi haklı kılmaz öylemi? Ey ruhlarını batıya esir etmiş zavallılar! Gelin bu özrü (SİZLER ADINA) biraz daha genişletelim ne dersiniz?
Ey Fransa! Ey İngiltere! Ey Avusturya! Ey Yeni Zelenda! Ey Yunanlılar! Ey Ermeniler! Ey İtalyanlar! Ey Sırplar…
Siz bu topraklara it sürüleri gibi saldırıp işgal ettiğinizde, Anadolu’da yakmadık yıkmadık yer bırakmadığınızda, analarımızın ırzına geçip, kadınlarımızı dansözler gibi soyup oynattığınızda, hamile kadınlarımızı karınlarındaki bebekleriyle birlikte süngülediğinizde, çocuklarımızın boğazlarını kesip erkeklerimizi kapılara çivilediğinizde… Dayanamadık(!), sabredemedik(!), şeytana uyduk(!) ve Sizinle SAVAŞTIK… Sizleri maalesef ÖLDÜRDÜK… Şimdi çok pişmanız(!). Kendi kendimizi kınıyor ve lanetliyoruz. Her ne sebeple olursa olsun sizleri ÖLDÜRMEMELİYDİK(!). Hiç bir sebep insan canına kıymaya değmez(!) Biz çok utanç verici bir iş yaparak sizlerle savaştık ve sizleri ÖLDÜRDÜK…
Analarımıza ve kadınlarımıza tecavüz ettiğiniz için… Kızlarımıza ve çocuklarımıza tecavüz ettiğiniz için… Vatanımıza tecavüz ettiğiniz için… İstiklalimize tecavüz ettiğiniz için… Hilafetimize tecavüz ettiğiniz için sizlere çok teşekkür ediyoruz(!)… Ama bizler ne vahşi, ne gaddar, ne gözü dönmüş caniler, ne TERÖRİSTLERMİŞİZ ki; sizlerle SAVAŞTIK ve sizleri ÖLDÜRDÜK…’ Her ne sebeple olursa olsun… ‘öldürmek bir vahşettir(!)… Can almak bir terördür(!)… Kendimizi kınıyor ve lanetliyoruz.!!
Gerçi sizler bunun intikamını bizlerden feci şekilde aldınız… Medeniyetimizi aldınız! Hilafetimizi aldınız! Şeriatımızı aldınız! Mahkemelerimizi aldınız! Medreselerimizi aldınız! Sarıklarımızı aldınız! Ve son olarak da ruhlarımızı aldınız!
Öyle ki, yaptığınız bunca zulmü kınayamayan, lanetleyemeyen fakat zulme BAŞKALDIRANLARI her fırsatta lanetleyen bir nesil yetiştirdiniz!
Ruhları satın alınamayanlar diyor ki; Allah’a, Peygamberine ve İslam’a küfretmek SEBEPLERİN EN BÜYÜĞÜDÜR..
Bu Çirkin Saldırlar Tarihte ilk Kez Mi Oluyor?
Hayır! Yine Fransa devleti, 2. Abdulhamid Han döneminde ‘Muhammed ve Cenneti’ isimli Peygamber Efendimize hakaret içeren bir tiyatro sergilemek ister. Osmanlı Devletinin Padişahı Abdülhamid Han bunu haber alır almaz bir mektup yazar ‘’Duydum ki; ülkenizde Peygamberimize hakaret içeren bir tiyatro sahnelenecekmiş! Bu mektup elinize geçer geçmez bu oyunu derhal kaldıracaksınız. Yoksa çok pişman olursunuz!” Sonuç, bu rezil oyun derhal kalkar…
Aynı şekilde Kanuni Sultan Süleyman, Fransa’da kadın-erkek karışık bir dans icat edilince derhal mektup yazar: “Ey Fransa eyaletinin başkanı! Benim ülkemin sınırları senin eyaletinin sınırlarına komşudur. Bu ahlâksız dansın ülkeme sıçrayıp halkımın ahlâkını bozacağını düşünmekteyim. O yüzden bu mektup eline geçer geçmez derhal bu rezil oyunu kaldıracaksın. Şayet bu dansı kaldırmazsan, Cihad’ı-Ekber ilan eder, ordularımla oraya gelir ve bizzat ben kaldırırım.”
Paris saldırıları için özür üstüne özür, kınama üstüne kınama yazısı yazanlar buna ne diyecek? Herhâlde savaşın, pekte hijyenik! ve steril! Bir ortam olmadığını ve bu savaşta binlerce insanın öleceğini akılları kesebiliyor değil mi? Ne büyük vahşet! Ne büyük bir barbarlık, Savaş!
Osmanlının alfabesini getirmekle, Osmanlının fesini giymekle, mehter marşını çalmakla, biz Osmanlı torunuyuz demekle, Osmanlı olunmuyor beyefendi ve yazarlar!
Rasulullah’a yapılan hakaret karşısında Fransa’yı tehdit eden ve savaş ilan etmeye hazırlanan Abdülhamid’i de, Kanuni’yi de kınar mısınız lütfen!
Siyasilerden ve Bu Mahallenin İslamcı! Yazarlarından En Azından Şu Tepkiyi Beklerdik;
‘’Bu eylemi doğru bulmuyoruz. Fakat bu saldırıya sebep olan sosyolojik olay, Fransa’nın tarih boyunca takındığı İslam düşmanlığı görüntüsüdür. Yıllarca sömürdüğü, katlettiği insanların ahıdır. Maalesef bu saldırıların temelinde ikiyüzlü batının emperyalist emelleri var. Bir düşünün bu dünyayı çekilmez ve yaşanmaz yapan siz batılılar değil misiniz? Bu saldırı, sizlerin yüzyıllardır sürdürdüğünüz vahşetin birikmiş ve patlamış öfkesidir. Sizleri kaç defa uyardık! Resmi başvurular bile yaptık. Dini değerlere hakaret etmenin, peygamber karikatürleri yaparak Müslümanları aşağılamanın ağır bir tahrik olduğunu söyledik. İslam’a hakaretin eğlence konusu olduğu bu ülkelerde devletin cezalandırmadığı hakaret suçlarını bir gün mutlaka öfkeli gençler cezalandırır. O yüzden siz istediniz ve açıkça davet ettiniz bu saldırıları.. Sizleri kınıyoruz!’’
Katolik Sivil Örgüt, İspanyol Aktör ve Papa Kadar Bile Olamadınız!
Omurgası kaymış ve dünyaya Emperyalist Batı’nın değer yargılarıyla bakma hastalığına yakalanmış, bizim mahallenin! Pek değerli! Yazarları şu ifadelerden sonra birazcık utanıp arlanırlar mı?
1973 yılında kurulan Katolik birliği kurucu başkanı “Biz bu şiddet olayını asla hoş görmüyoruz. Fakat biz bu şiddet olayına sebep olan provokasyonu (Karikatürleri de) hoş görmüyoruz. O dergi çalışanlarının, toplumsal figürleri aşırı şekilde aşağılayan mide bulandırıcı bir geçmişi var. Özellikle dini figürleri tasvir ediyorlardı. Derginin yayımcısı saldırı sırasında hayatını kaybetti. O kendi ölümüne kendisinin ne kadar çok pay sahibi olduğunun farkında değildi. Eğer kendini bu kadar beğenmiş biri olmasaydı şimdi yaşıyor olabilirdi.”
İspanyol aktör Willy Toledo ise şunları söyledi: “Siz hiç gürültü çıkarmadan her gün binlerce Müslümanı öldürüyorsunuz. Onların bu olaylar karşısında sessiz kalacağını mı düşündünüz?”
Papa ise şu açıklamaları yaptı: “İfade özgürlüğü temel haktır. Fakat bununda bir sınırı vardır. Örnek vereyim yakın dostum Dr. Gaspari (Papa’nın en yakın adamlarından) benim anneme küfretse, yüzüne bir yumruk yemeyi beklemelidir. Bu normaldir. İnsanları provoke edemezsiniz. Diğer insanların inançlarını aşağılayarak alay konusu yapamazsınız. İnsanların inançları söz konusu olduğunda ifade özgürlüğünün bir sınırı vardır. Başka insanların inançlarıyla alay edip dalga konusu yapanlar provokatörlerdir. Dr. Gaspari’nin başına gelenler onlarında başlarına gelir.”
Bu sözleri duydunuz mu ey; her devrin yazarları, ZAMAN’IN Bula(ma)çları, CUMHURİYET’İN çocukları, küfrün SÖZCÜ’leri…
Ey İslami basının omurgası kaymış ve kendi gölgesinden bile korkar hale gelmiş yazarları! Sizler, Papa’nın bu sözlerinden sonra birazda cesaret (icazet) alarak “Yahu konuşulması gereken ‘SEBEPLERDİR’ biz bu olaylara SEBEP olanları KINIYOR VE LANETLİYORUZ” diyebilirsiniz.
Hiç Kimse Hz. Peygamberden Daha Merhametli Olduğunu Söylemesin…
İftira, saldırı, aşağılama karşısında Hz. Peygamber ve ashabı sessiz kalmamıştır. Dileyen Siyer kaynakların da Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ve müminlere yapılan saldırı ve aşağılamalara nasıl karşılık verildiğini okuyabilir. Hiç kimse Hz. Peygamber adına konuşup; hoşgörü, fikir özgürlüğü demeye kalkmasın. Hiç kimse Hz. Peygamber den daha merhametli görünme pozlarına yatmasın…
Allah’a hamd olsun ki; bizler Müslüman kadının iffet örtüsüne saldırıp alay eden Yahudilerle savaşan ve o önemsiz gördüğünüz BEZ! Uğruna, can alıp, can veren bir Peygamberin ümmetiyiz. Bununla da asla utanmıyor veya birilerinin yaptığı gibi bu uygulamaları görmezlikten gelmeye çalışmıyoruz.
Eğer sizler, insan canının ne kadar kutsal ve dokunulmaz olduğunu söylüyorsanız, yeri geldiğinde, bin candan daha değerli olan inançların, kutsalların, değerlerin ve şereflerin de dokunulmaz olduğunu anlamanız ve insanları tahrik etmemeniz gerekir.
Müslüman’ın Her Yaptığı İş Doğru mudur?
Müslümanların mazlum olması, haklarının gasp edilmiş olup hakarete ve aşağılanmaya uğramış olmaları- samimi duygularla yapmış olsalar dahi- yaptıkları her işin, her amelin doğru olduğu ve peşinen desteklenmesi gerektiği anlamına mı geliyor? Bu üzerinde müstakil olarak konuşulması gereken hassas bir konudur. Fakat bu mesele, bugün konuşulacak bir mesele değildir. Çünkü bu yönde yapılacak her türlü konuşma, saldırının ‘ANA SEBEBİNİ’ UNUTTURACAKTIR. Bin parçaya bölünmüş ümmeti daha da bölecektir. ’SEBEPLERİN’ güçlü ve Israrlı bir şekilde KONUŞULMADIĞI yerde, sadece sonuçları konuşmak bu ÜMMETİN MAZLUM TARİHİNE İHANETTİR.
Omurga Kaymıştır!
Bugün İslam adına konuşanlar, elleri kalem tutan yazar ve çizerler, maalesef batı emperyalizminin değer yargılarının etkisi altında kalarak dünyaya İslam gözlüğü ile değil, batının kokuşmuş ikiyüzlü değerleriyle bakma hastalığına yakalanmışlardır.
İşte bu hal Müslüman aydınlar(!) denilen kesimdeki en büyük savrulma, kelimenin tam anlamıyla omurga/eksen kaymasıdır. Bu gün İslami basından! (statükoyu korumayı amaçlayan) muhafazakâr basına ya da İslami düzen taleplerinden, demokratik düzen taleplerine doğru evrilme/değişim dediğimiz şeyde işte tam budur.
Müslümanlar müntesip olduklarını iddia ettikleri İslam Dinin ölçü ve hükümlerine uymaları gerekirken, batının değer yargılarıyla düşünme hastalığına yakalandıkları günden beri, Dinin ölçü ve hükümlerini, kendi görüşlerine uydurmaya başlamışlardır.
Yarın bir gün, İslam adına konuşan resmi vaizler, İslami basın(!) denilen yerlerde köşe kapan yazar ve çizerler; İslam’ın zekât hükümlerinin, evlenme boşanma hükümlerinin miras hükümlerinin suç ve cezalarla ilgili hükümlerinin ve daha birçok hükümlerin, laik-demokratik- liberal- seküler- Avrupa birliği insan hakları normlarına ne kadar uygun olup olmadığını alenen tartışmaya başlarlarsa hiç şaşırmayın. İlim sahibi olmayan Müslüman aydınların(!), fikir sahibi olduğu bir ülkede yakında bunlarda olacaktır.
Maalesef emperyalist Avrupa topraklarımızdan defolup gitti. Fakat geride kendi değer yargılarıyla dünyaya bakan aydın(!) tiplemesini miras bırakmayı başardılar. Sözümüz hakkı hak bilip hakkı söyleyen ve yazan aydınlarımıza değildir. Onları tenzih eder ve gösterdikleri izzetli tavırdan dolayı Allah razı olsun deriz.
Bizlerde KINIYOR ve LANETLİYORUZ !!
Masum insanları öldürmek, onlara işkence yapmak, onlara tecavüz etmek, onları aşağılayarak zulmetmek şayet KINAMAYI VE LANETLEMEYİ gerektirecek şerefli bir tavır ise; Allah şahit olsun ki, peygamber şahit olsun ki, mü’minler şahit olsun ki ve tüm dünya zalimleri şahit olsun ki,
1798 yılında Osmanlı devletine saldırarak Mısır’ı işgal eden ve savaş esirlerini işkence ederek öldüren FRANSA’YI KINIYOR ve LANETLİYORUZ…
1827 yılında Osmanlı devletinin donanmasını yakan ve şehirde büyük katliamlara imza atan FRANSA’YI KINIYOR ve LANETLİYORUZ…
1830 yılında Cezayir’i işgal ederek her türlü insanlık suçunu hiç çekinmeden işleyen, halkın üzerinde özel işkence tekniklerini deneyip geliştiren, Müslümanların kafalarını kesip hatıra fotoğrafları çektirmekten utanmayan, Müslüman kadınlara tecavüz edip sonrada da çırılçıplak fotoğraflarıyla aynı karede poz veren, 132 yıl süren işgal sürecince bir buçuk (1,5) milyon insanı katleden, 8 bin köyü yok eden FRANSA’YI KINIYOR ve LANETLİYORUZ…
1862 yılında Cubuti’yi işgal edip, onbinlerce Müslümanı tavuk keser gibi kesen, İslami eğitimi yasaklayıp, Müslüman halkın Hristiyan olması için baskı ve zulümler yapan FRANSA’YI KINIYOR ve LANETLİYORUZ…
1894 yılında Orta Afrika’yı işgal eden Fransa devletine karşı direniş gösteren Baladu’s-Sudan devletinin Müslüman lideri Rabih b. Zübeyr’in başını kesip, cesedini Kuseri Nehrine atan ve kesik başını şehirde mahalle mahalle dolaştırdıktan sonra şehrin en kalabalık meydanına asan FRANSA’YI KINIYOR ve LANETLİYORUZ…
1904 yılında Benin kıyılarını işgal ederek köle ticareti yapan FRANSA’YI KINIYOR ve LANETLİYORUZ…
1920 yılında Antep, Maraş ve Urfa’yı işgal eden, Müslümanları katledip kadınlarının ırzına geçen, Ermenileri destekleyip kundaktaki bebekleri bile katlettiren FRANSA’YI KINIYORUZ ve LANETLİYORUZ…
1948 yılında Setif ve Guelma’da gösteri yapan Cezayirli Müslümanların üzerine Fransız Ordusu ve polisinin makinalı tüfekle ateş açması sonucu 1 gün içerisinde 45.000 (anlamayanlar için söyleyelim 45 bin) masum sivil insanı Alçakça, Şerefsizce, Onursuzca katleden FRANSA’YI KINIYOR ve LANETLİYORUZ…
1994 yılında Ruanda’da sadece 100 gün içerisinde 800.000 insanın ölümüne sebep olan FRANSA’YI KINIYOR ve LANETLİYORUZ…
2013 yılında Orta Afrika’ya tankları, uçakları ve modern silahlarıyla girip Hristiyanları örgütleyerek Müslüman katliamı yaptıran, Müslümanların cesetlerini canlı canlı parçalayıp sevinç gösterileri yapan Hristiyanlarla hatıra fotoğrafları çektiren, Müslüman kadınların burunlarını ve dudaklarını kesen Hristiyan çetelerine arka çıkan, Müslümanların evlerindeki ekmek bıçaklarını dahi toplayıp kendi gözetimlerinde Müslümanların evlerini yağmalatan kalleş FRANSA’YI KINIYOR ve LANETLİYORUZ…
2013 yılında Mali’ye saldıran, uçaklarla, tanklarla köyleri bombalayan, binlerce masum Müslümanı öldüren, insanları su kuyularına atıp benzin dökerek yakan FRANSA’YI KINIYOR ve LANETLİYORUZ…
“Sömürülerimiz altında yaşayan ilkel insanları değiştirmek, onları amaçlarımıza daha iyi hizmet etmelerini sağlamak, ticaretimizi daha rahat yapabilmek için en doğru yol; onların çocuklarını daha küçük yaşlardayken elimize alıp kendi değer yargılarımıza, kültürümüze göre yetiştirip, onları zihin ve fikirlerini kendi isteğimize göre değiştirmeliyiz. Bunun için özel okullar açmalı ve bu çocukları buralarda yetiştirip ülke yönetimlerine getirmeliyiz.” diyen Fransa devleti kamu eğitimi bakanı Rambaud’u KINIYORUZ ve LANETLİYORUZ…
Kork ey Emperyalist Amerika, Avrupa ve Fransa!… Topraklarını işgal ettiğiniz, anne babalarını katlettiğiniz, analarının ırzına geçtiğiniz, mallarını yağmaladığınız, köle pazarlarında sattığınız insanların torunları şimdi size doğru geliyor… Kendilerine zulmedenlerden intikam almak için gelen bu mazlumların öfkesinden korkun. Onların önce ahı sizi vuracak… Sonra Allah’ın gazâbı…
Ey Emperyalist Avrupa ve Siyonist İsrail! Acınız acımız değil! Üzüntünüz üzüntümüz değil! Hiç birimiz de Allah’ın Rasulüne hakaret edip aşağılayan Charlie DEĞİLİZ ELHAMDULİLLAH.
Selam ve Dua ile… Allah’a Emanet Olunuz…