İkinci Raşid Halife: Ömer (R.A) (584 -646)

İslam İdarecilerimizin Altın Tarihi – Cihan Malay / 2020 Nisan / 89. Sayı

Yönetim Anlayışı 

“Kavminizin reisi olmadan ilim öğreniniz” ve “Binlerce ibadet ehlinin ölmesi, Allah’ın helal ve haramını bilen bir âlimin ölmesinden ağır gelmez” sözlerinin sahibi[1] Ömer radıyallahu anh, halife olduktan sonra ileri görüşlülüğünün bir örneği olarak bir evi fıkıh ve fetva ehlinin yetişmesine tahsis etmiş, burada yetişen kimseleri fethedilen topraklara vali ve kadı tayin etmiştir. 

Vali atamada çok hassas davranan Hz. Ömer, hassasiyetini şu sözlerle dile getirir: “Layık biri olduğu halde bu işte akrabasını gözetirse Allah’a, Rasûlü’ne ve müminlere karşı hain davranmış olur.”  

İnsanlara, atadığı valiler için şu izahatta bulunur: “Ey insanlar! Mallarınızı alsınlar diye göndermedim. Adaletle davranmaları, elde edilen ganimeti adaletli bir şekilde dağıtmaları için gönderiyorum.”

Valilerinden birini sorduğunda onun fakirleri ve hastaları ziyaret etmediği, onların sorunlarına kulak vermediğini öğrendiğinde onu görevden aldı.[2]

Vali teftişi için bazı kimseleri tayin etmesi daha önce yapılmayan uygulamalardandır.

Mısır Valisi Amr b. As’a Mısır’daki Hristiyan halkın canları, malları ve dinleri hususunda bir emanname gönderilmiştir. Bu, İslam toplumuna zarar vermedikleri sürece onlara tanınan inanç hürriyetine dair önemli bir husustur. 

Kıtlık Günleri

Hilafet günlerinin bir dönemi (yaklaşık dokuz ay) Medine ve civarında kıtlıkla geçen Hz. Ömer, açlıktan karnının guruldadığı bir gün “İstediğin kadar gurulda. İnsanlar yemedikçe sen de yemeyeceksin” dedi. Hizmetçisi Eslem, “Allah azze ve celle bu kıtlığı üzerimizden kaldırmazsa, Ömer Müslümanlar için duyduğu üzüntüsünden dolayı ölür” diye aralarında konuştuklarını söylemiştir.[3]

Bölge halkının Medine’ye doğru akın etmesi üzerine onlarla ilgilenmiş ve ihtiyaçlarını gidermiş, valilerine “İnsanlar açlıktan ölmekteler. Allah merhamet etmezse hepsi ölecek” şeklinde mektuplar yazdırarak yardım etmeleri çağrısında bulunmuştur. Bu sayede Medine’ye ihtiyaç maddeleri gönderildi. Gelen yiyecek maddeleri büyük kazanlarda pişirilerek halka yemek dağıtıldı ve giyecek ihtiyaçları da aynı şekilde karşılandı.[4]

O, kıtlık günlerinde ailesiyle yemek yemeyi insanların içerisinde bulunduğu hali gidermek için ertelemiştir.[5]

Fetih Hareketleri

Fetihlerde seçtiği komutanlara birbiriyle istişare ile hareket etmeyi, düşmana karşı ummadıkları tuzaklar ile hareket etmelerini, fetihlere katılan askerlerin isim ve ihtiyaçlarını kayıt altına almayı emretmiştir.

İslam savaş hukukunu, örnekleri olan Rasûlullah’tan alan İslam ordularının, fethettiği bölgelerdeki halklara karşı güzel muamelesi, insanların Müslüman olmalarına ve Müslümanların bu bölgelerde kalıcı kalmalarına vesile olmuştur. İslam düşmanlarının, karşılarındakine insanın onur ve şahsiyetine uymayan davranışları karşısında İslam orduları, yüce değerler uğrunda savaştıklarının ispatı olarak büyük bir ahlaki örneklik sergilediler.

Şam FetihleriŞam fetihlerinin ilk büyük zaferini Yermük Savaşı’nda 200.000 kişilik Rum ordusuna karşı elde eden İslam ordusunun bu zaferi Rumların gücünü zayıflatmış, fetihler dalga dalga büyüyerek Ürdün, Kudüs, Bahreyn ve diğer Şam bölgelerine yayılmıştır.

Şam bölgesi fetihleri arasında önemli bir yeri bulunan bir fetih de Kudüs’ün fethidir. Rum patriğinin Kudüs’ün anahtarlarını ancak devlet başkanlarına vereceğini söylemesi üzerine yola koyulan Hz. Ömer’in sade giyinişi ve tevazusu tarihte ender rastlanılan bir durumdur. Mescid-i Aksa’da namaz kılan Hz. Ömer, Hristiyanlardan aldığı Kudüs’ü Müslümanların ellerine teslim etmiştir. (637-638)

Irak Fetihleri:

Ebubekir radıyallahu anh ile başlatılan fetihlere Hz. Ömer döneminde devam edildi. Sa’d b. Ebu Vakkas radıyallahu anh komutasında, dünya savaş tarihinde önemli yeri olan Kadisiye Savaşı’nda fillerle desteklenmiş 100.000 kişilik Sasani İmparatorluğu’nun (Kisra) mağlup edilmesiyle İran bölgesinin kapıları İslam ordularına açılmış, Kisra’nın sonu görünmüştür. Nihavend Savaşı zaferi ve Kisra’nın başkenti konumundaki Medain’in fethedilmesiyle de Sasani İmparatorluğu tarihten silinmiştir.

Kaynaklarda Nihavend Savaşı öncesinde Sasani komutanı Hürmüzan’ın beraberindeki heyetle Medine’ye Hz. Ömer ile görüşmek üzere geldiğinde, Hz. Ömer’in mescidde hiçbir koruması, sarayı olmadığı halde uyuduğunu görmeleri üzerine “Bu adam peygamber gibi bir adam” dedikleri aktarılmıştır.[6]

Afrika Fetihleri:

Şam’ın fethiyle Rum ordularının Mısır ile bağlantısı kesilince, hedef Mısır’ın tamamının İslam topraklarına dahil edilmesi oldu ve Mısır’ın fethi ile Müslümanlar Afrika kıtasına doğru fetihlerde bulunmaya başladı. 

Anadolu Fetihleri:

Iyad b. Ğanem komutasındaki ordu, ilk olarak Urfa’ya girmiş ve cizye alınmak üzere sulh yapılmıştır. Anadolu’ya kuzeyden girilerek fetihlerde bulunuldu.

Hesap Şuuru ve Sorumluluk Hassasiyeti

Hz. Ömer’in kendisiyle özdeşleştiği “Fırat kenarında bir kuzuyu kurt kapsa, Allah’ın bu sebeple Ömer’i hesaba çekmesinden korkarım” ve İbn Abbas’ın “Ömer, bütün yollarına tuzaklar kurulduğunu gören bir kuş kadar dikkatli ve tedbirliydi” sözleri onun sorumluluk hissini bize öğretmektedir.

Yine savaşta eşi bulunanlara: “Ey kocası savaşta olanlar! Bana ihtiyaçlarınızı bildirin”[7] ve yara ve darbe izleri bulunan bir deveyi gördüğünde söylediği “Senden dolayı hesaba çekilmekten korkuyorum” sözleri onun sorumluluk duygusunu bizlere öğreten bir diğer örnektir.[8]

Akrabalarından birinin beytülmaldan (devlet hazinesinden) bir şeyler istemesi üzerine ona şöyle çıkışıyor: “Sen Allah’a karşı hain biri olmamı mı istiyorsun?”[9]

Bir gün zekât mallarından kaçan bir deveyi yakalamak için kovaladığını gören Hz. Ali şöyle der: “Böyle yaparak kendinden sonrakilere ağır bir sorumluluk yüklüyorsun.”[10]

İbn Abbas radıyallahu anh şöyle der: “Hz. Ömer, her namazdan sonra insanlara döner ve bir sıkıntısı olan herkesin işini incelerdi…”[11]

Elçilerin Medine’ye İslam Devleti Başkanı’nı görmek üzere geldiği sıcak bir yaz gününde elçiler, zekât develerinin korunması adına onlara katran süren Hz. Ömer’i gördüklerinde şaşırdılar. O, “Bu develerde miskinlerin, yetimlerin ve dulların hakkı var” diyerek Müslümanların mallarına olan hassasiyetini dile getirerek onları daha da şaşırttı.

Gece Teftişleri

Hz. Ebubekir döneminde başlanan gece teftişleri, Hz. Ömer döneminde kendisinin bu görevi yapmasıyla sürdürülmüştür.

* Bir gece teftişinde Medine’ye gelen bir grupta ağlayan çocuğun sesinin geldiği yere gittiğinde çocuk ağlamasını sürdürünce kadına: “Ne kötü bir annesin!” diye söylendi. Kadın: “Sütten kesilen çocuklara erzak verileceğinden onu sütten kesmeye alıştırmak istiyorum ancak yemediğinden ağlıyor” dedi. Oradan ayrılarak gittiği sabah namazında ağlamaktan ne okuduğu belli olmayan Hz. Ömer, valilere her doğan çocuk için erzak dağıtılması emrini verdi.[12]

* Bir gece teftişinde Medine’nin dış taraflarında bir ateş gördüğünde hizmetçisi Eslem ile o tarafa gider ve yaşlı bir kadının tencerede su kaynatarak ağlayan çocukları avutmaya çalıştığını görür. Yanına vardığında kadın: “Allah elbette Ömer ile aramızda hüküm verecektir” sözünü söyleyince oradan ayrılarak hızlıca un deposuna gider. Kadına götürmek üzere bir un çuvalını sırtlayacağı sırada Eslem “Ben taşıyayım” deyince “Kıyâmet günü de sen mi benim günahımı taşıyacaksın?” diyerek Eslem’e tepki gösterir. Hızlıca kadının yanına vardıklarında, Hz. Ömer onlar için yemek hazırlar ve oradan ayrılır.[13]

* Bir gece teftişinde Medine’nin dış taraflarında bir kadının inleme seslerini duyup o tarafa doğru gittiğinde, hanımının doğum sancılarından dolayı içerisinde bulunduğu zor durumu bildiren bir adamla karşılaşır. Evine dönerek kendi eşini yanına alır ve mağdur kadının doğumuna yardımcı olur. 

Vefatı

İslam ordularının bir ucunun Horasan diğer ucunun Anadolu topraklarında fetihlerde bulunduğu günlerden birinde Ömer, “Ey Allah’ım beni şehadetle rızıklandır. Peygamberinin beldesinde canımı al” diye ettiği dua gerçekleşmiştir.

Namaz kaldığı esnada Ebu Lu’lue adındaki bir mecusi zehirli bir hançerle onu arkadan yaraladı. Kendisini hançerleyenin kim olduğunu sorduğunda bir Müslüman olmamasına sevinen Hz. Ömer evine götürüldü.

Hançerlendikten sonra yanına giren bir kimse ona: “Cennetle sevin ey Ömer! Rasûlullah ile birlikte oldun ve O, senden razı olarak vefat etti. Hilafetin sırasında ihtilaf olmadı ve şimdi şehit olarak ölmektesin” deyince şöyle demiştir: “Kendisinden başka ilah bulunmayan Allah’a yemin olsun ki yeryüzü dolusunca malım olsa, hesapla karşılaşma korkusundan hepsini feda ederdim.”[14]

Kendisine “Vasiyet edip birini yerine halife tayin et” denildiğinde “Ali, Osman, Zübeyir, Talha, Sa’d b. Ebi Vakkas ve Abdurrahman b. Avf’tan birini seçin. Sa’d’ı seçerseniz tam da adamını seçmiş olursunuz. İhtilaf olması halinde Abdurrahman b. Avf’ın vereceği karara uyun” demiştir. Bu kimselerin arasından Hz. Osman halife seçilmiştir.

Hz. Âişe’nin “Allah’a yemin olsun ki eşi benzeri olmayan biriydi” dediği Hz. Ömer, vefatından önce oğluna borcunu ödemesini vasiyet etti ve h.24 senesinde 63 yaşında vefat etti (646). Yaşarken çok sevdiğim iki arkadaşım dediği Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ve Hz. Ebubekir’in yanına defnedildi.

Abdullah b. Mes’ud radıyallahu anh şöyle der: “Salihlerden bahsettiğinizde acele edin ve Ömer’den bahsedin. Şüphesiz ki o içimizde Kitabullah’ı en iyi bilenimiz ve İslam fıkhı üzerine en âlim olanımızdır.”

Şeyh Ali Tantavi şöyle söylemiştir: “Her ne zaman Hz. Ömer hakkında bilgi edindiysem, şahsiyeti zihnimde daha da büyümüş, ona hayranlığım daha da artmıştır. Ben Müslüman olan ve olmayan binlerce büyük şahsiyetin hayatını okudum. Fakat bunlar içerisinde fikri açıdan, yapı ve huy bakımından, hayatta bıraktığı etki açısından en büyüklerinin Hz. Ömer olduğunu gördüm… Şayet gelmiş geçmiş bütün dâhileri, yüce komutan ve askerleri, başarılı idarecileri sayacak olursam en başa Hz. Ömer’in ismini yazarım… Şayet dünya tarihinde büyük eserler bırakmış şahsiyetlerin hayatını okumak istersen, bu konuda Hz. Ömer’den daha parlak hayata sahip birini göremezsin…”[15]   


[1]. Ali Muhammed Sallâbî, II.Halife: Hz. Ömer, Ravza Yayınları, s.222.

[2]A.g.e, s.426.

[3]İbn Sa’d, Tabakat, III, s.314.

[4]Sallabi, s.292.

[5]İbn Sa’d, s.317.

[6]. Taberî, Tarihu’l-Umem ve’l-Mulûk, IV, S.87-88; İbnu’l-Esir, el-Kâmil fi’t-Tarih, II, S.548-549.

[7]Halid Muhammed Halid

[8]. İbn Sa’d, s.215.

[9]Zehebî, İslam Tarihi, s.271.

[10]. İbnu’l-Cevzî, Menakıbu Ömer, s.161.

[11]. İbn Sa’d, s.288.

[12]. İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihâye, VII, 140.

[13]İbnu’l-Esir, II, 214.

[14]Beyhâkî, İtikad, s.188.

[15]Sallâbî, s.704.