İslam İdarecilerimizin Altın Tarihi – Cihan Malay / 2020 Eylül / 93. Sayı
Hayatı
Muaviye radıyallahu anh 602 veya 603 yılında Mekke’de doğdu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hanımı Ümmü Habibe radıyallahu anha’nın kardeşi ve aynı zamanda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gelen vahyi kaydeden vahiy kâtiplerinden biridir.
Rasûlullah’ın “Allah’ım Muaviye’yi doğru yolu bulan ve doğru yolu gösterenlerden eyle ve onu doğru yolda yaşat”[1] duasına mazhar olan bir sahabidir.
Muaviye, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den öğrendikleriyle amel etmeye gayret gösteren ve bu halini vefat edene kadar sürdüren bir sahabidir.
Raşid Halifeler Döneminde Hz. Muaviye
Raşid halifeler devrinde İslam ordularının başında komutanlık ve valilik gibi çeşitli hizmetlerde bulunan Hz. Muaviye, her zaman sadakatle bu durumunu sürdürdü.
Hz. Ömer döneminde Şam valiliğine atanmış, Hz. Osman döneminde de bu görevini adalet üzere 20 yıla yakın sürdürdü. Hz. Osman döneminde ilk İslam donanmasını kuran ve ilk deniz seferi Kıbrıs’ın fethine çıkan İslam donanmasında komutanlık yapan da odur.
Hz. Ali’nin hilafetini toplumda yaygın olan yanlış kanaatin tersine kabul etmiş, asıl ayrılık noktasının Hz. Osman’ın katillerinin bulunması ve cezalarının bir an önce uygulanması meselesi olduğunu dile getirmiştir. Hz. Ali’nin fazilet açısından kendisinden üstün olduğunu belirttiği de kaynaklarda yer alır.
Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’nin hilafet görevlerini icra ederken şehit edilmesi, İslam tarihinin acı veren olaylarındandır.
Hz. Ali, Abdurrahman bin Mülcem tarafından yaralanıp evine götürülünce, yarasının ağır olması nedeniyle “Ey Müminlerin Emiri! Bize halife seç” denilince o da “Hayır, sizi Rasûlullah’ın bıraktığı gibi bırakıyorum” karşılığını verir.[2]
Hilafeti
Tam sağlanamamış Müslümanların birliğine büyük bir darbe vuran Hz. Ali’nin şehadetinin ardından Kufedekiler[3] Hz. Ali’nin büyük oğlu Hz. Hasan’a giderek ona beyat etmiş, halife olarak onu seçmiştir. Bu durumda Hz. Ali döneminde olduğu gibi Kufe ve Şam merkezli iki idare sürmüştür.
Müslümanların birliğinin bir an önce sağlanmasının gerekliliğine her zaman olduğundan daha fazla ihtiyaç duyulması, Müslümanların dışarıdan gelecek saldırılara karşı tek bir vücut olarak karşılık verilmesinin gerekliliği, Müslümanlar arasında kan dökülmesini istememe ve oluşan ikili idarenin sonlanması adına altı ay hilafet sürdüren Hz. Hasan, Muaviye’den sonra hilafete layık olanın şura ile seçilmesi şartını öne sürerek hilafet hakkından vazgeçerek hilafeti Hz. Muaviye’ye bıraktı ve ona beyat etti. Ardından da Hariciler dışında herkes tek bir halife etrafında birleşti. Bu seneye “Cemaat (Birlik) yılı” denildi. (H.41/661)[4]
Arapların dâhilerinden kabul edilen dört kişiden biri olan Hz. Muaviye’nin diğer üç dâhi kabul edilen Amr b. As, Muğire b. Şube ve Ziyad b. Ebih tarafından destek görmesi, İslam Devleti açısından çok büyük faydalar getirmiştir.
Fetih Hareketleri ve İstanbul Kuşatması
Sağlanan bu birlik, Müslümanlara büyük bir moral oldu. Tekrar İslam fetih hareketleri başladı. Büyük komutan Ukbe b. Nâfi komutasındaki İslam orduları, Afrika topraklarında İslam’ın yayılmasını sağladı. Hz. Osman’ın şehadetinden sonra isyan eden bazı bölgelerde isyanlar bastırıldı ve İslami idare Afrika topraklarında güçlendi.
Kuzeyde Bizans topraklarında da fetihler hızını kesmeden sürdürüldü. Hz. Muaviye, Şam’a Hz. Ömer döneminde kardeşi Yezid b. Ebu Süfyan’ın vefatından sonra vali olduğu günlerde başlayan Bizans üzerine fetih hareketlerini halifelik yılları da dahil olmak üzere devamlı ordular göndererek sürdürdü. İslam orduları, bugün Afyon civarında yer alan Animuriye’ye (Ammorion) kadar fetihlerde bulundular.
Muaviye, 33 yılında (653-54) bizzat kendi emrindeki ordu ile Malatya önlerine kadar geldi ve fethedilen toprakların bir kısmına Arap kabilelerini yerleştirmek suretiyle bölgede bir iskan politikası izledi.
Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Zübeyr ve Ebu Eyyüb el-Ensari’nin bulunduğu ve destek olarak gönderdiği oğlu Yezid b. Ebu Süfyan komutasındaki ordu, Bizans’ın başkenti İstanbul’u kuşatmışsa da fethetmek nasip olmadı.
Ebu Eyyub el-Ensari radıyallahu anh rahatsızlanınca, surlara yakın bir yere defnedilmeyi ordunun komutanı Yezid’e söyledi ve dediği gibi de yapıldı. Kuşatmanın uzaması üzerine geri çekilme kararı alan İslam ordusuna Bizans tarafından Ebu Eyyub’un kabrine zarar verecekleri tehlikesi üzerine Yezid, böyle bir durum karşısında Arap yurtlarında bulunan Hristiyanların can tehlikesi yaşayacağı tehdidinde bulundu. Bu tehdit üzerine mezara hiçbir zarar verilmeden mezar günümüze kadar ulaştı.
Yapılan diğer bir kuşatmada da Haliç yakınlarına kadar gelinmiş, kuşatmanın uzaması üzerine Arap esirler için cami yapılması[5] kararıyla kuşatma kaldırılmıştır.
Muaviye b. Ebu Süfyan’ın halifeliği döneminde gerçekleştirilen İstanbul muhasaraları fetih gerçekleşmediği için başarısız teşebbüsler olarak görülebilir. Ancak bu seferler sebebiyle Bizans İmparatorluğu’nun bütün gücünü İstanbul’un korunmasına yoğunlaştırması, Müslümanların Anadolu’da çok rahat hareket etmelerine imkân vermiştir.[6]
Diğer yandan Hindistan topraklarına kadar fetihlerde bulunuldu ve İslam orduları burada zaferler elde etti.
Fetih hareketleri ile İslam orduları doğuda Buhara, güneyde Kayrevan, kuzeyde İstanbul sınırlarına kadar ulaştı. Fethedilen bu topraklardaki ganimetler de devlet merkezine ulaştırıldı.
Genişleyen İslam topraklarıyla devlet hazinesindeki zenginliğe rağmen Hz. Muaviye’nin mala ve mülke tenezzül etmekten kaçındığına dair şu rivayet manidardır: “Muaviye’nin Şam’da yamalı bir elbiseyle hutbe okuduğunu gördüm.”[7]
Yönetici Kişiliği
Hz. Muaviye, Şam’daki kırk yıllık yöneticiliği (20 yıl vali, 20 yıl halife) boyunca Müslüman olan-olmayan, farklı toplulukların birlikte yaşadığı bu bölgede idareci olmuştur.
Yöneticilikteki kabiliyeti her daim göze çarpan Hz. Muaviye, kaynaklarda adil bir yönetici olarak karşımıza çıkmaktadır. Abdullah b. Abbas’ın “Muaviye’den yöneticilik için daha iyi yaratılanı görmedim. İnsanlar rahat bir şekilde ona ulaşıp sorunlarını iletiyorlardı”[8] sözleri bu durumu destekler niteliktedir.
Hz. Ali tarafından vali tayin edilen bazı kimselerin görevini sürdürmelerini emretmesi, Hz. Ali-Hz. Muaviye arasındaki muhabbeti de ortaya koymaktadır. Hz. Ali tarafından vali tayin edilen Ziyad b. Ebih’in Muaviye tarafından Basra valiliğine tayin edilmesi bu duruma örnektir.
İbn Abbas, “Yönetimde Muaviye’den daha ahlaklısını görmedim”, “Muaviye fakihtir” demiştir.[9]
Zehebî rahimehullah şöyle demektedir: “Ömer’in çok sıkıntılı bir bölgeye onu ataması, Hz. Osman’ın bunu onaylaması -şeref olarak- Hz. Muaviye’ye yeter. Bölgeyi kontrol altına aldı, en ideal şekilde yönetti, -her ne kadar bazıları rahatsız oldu ise de -cömertliği ve şefkatiyle insanları memnun etti. Yönetici böyle olmalıdır. Her ne kadar Rasûlullah’ın ashabından ondan çok daha hayırlısı, daha faziletlisi ve daha uygunu var ise de o, insan aklının kemaliyle, aşırı şefkatiyle, dehâ ve ileri görüşlülüğünün gücüyle bütün âlemi yönetti.
Evet, bazı işleri (hata) de vardır ki hesap vereceği yer Allah’ın huzurudur.
Muaviye, halkı tarafından seviliyordu. Yirmi sene Şam Valiliği, yirmi sene de halifelik yaptığı İslam Devleti’nde kimse onu eleştirmedi, aksine milletler ona boyun eğdi, Arap ve Acem’e hükmetti.”[10]
Onun halkına karşı muamelesini şu olay örneklendirmektedir: Kişi Muaviye’ye, “Ey Muaviye! Ya bizi doğru yönetirsin veya biz seni doğrulturuz” diyordu. Muaviye, “Ne ile beni doğrultacaksınız?” dediğinde adam “Sopayla doğrulturuz” derdi. Muaviye “O zaman doğru yönetirim” derdi.”[11]
Hz. Muaviye, Arapların dört dâhisinden biri kabul ediliyordu. Dahî kabul edilen diğer üç isim olan Amr. b. As, Muğire b. Şu’be ve Ziyad b. Ebih (v. 53/673), Hz. Muaviye ile beraber hareket ediyorlardı. Bu beş dahînin toplamından büyük bir zekâ, kabiliyet ve hareket ve yönetim potansiyeli ortaya çıkıyordu. Hz. Muaviye’yi destekleyen 10.000 civarında sahabenin olduğu söylenmektedir.
Vefatı
Tam 20 yıl hilafet görevini sürdüren Hz. Muaviye, 60 (680) yılında vefat etti. Onun kendisinden sonra oğlu Yezid’i veliaht tayin etmesi, en çok tartışılan konulardan olmuştur. Ümmetin beraberliğini korumak açısından hayır olduğunu düşündüğü için bu tercihte bulunduğu görüşü ileri sürülmüştür.
Veliaht tayin etmesinden dolayı onu en çok eleştiren Şiilerin Hz. Ali’den sonra Hz. Hasan’ı hilafete getirmesi daha sonrasında da Hz. Hüseyin’i hilafete getirmek için uğraşmaları, içinde bulundukları tezatın ne kadar büyük olduğunu göstermektedir.
Ayrıca Şiiler, Hz. Muaviye’nin Hz. Hasan’ı zehirlettiği iftirasını ileri sürerek sahabe düşmanlığını körüklemektedir.
[1]. Tirmizî, Fedailül Kur’an, s.46- 47.
[2]. Taberi, Tarih, V/158; İbn Kesir, el-Bidaye ven-Nihaye, VIIV14.
[3]. Hz. Ali’nin hilafetinde döneminde onu destekleyenler.
[4]. Şiiler bu durum sebebiyle Hz. Hasan’ı eleştirir ve Hz. Hüseyin’i gündemden düşürmezken, Hz. Hasan’dan pek bahsetmemektedir. (Abdullah Ünalan, Hz. Muaviye, Bitlis İslamiyat Dergisi, Cilt/Volume:1, Sayı/Number:1, Haziran/June 2019, s.32).
[5]. Günümüzde Arap Camii olarak bilinen cami olduğu söylenmiştir.
[6]. Âdem Apak, Emevîler Döneminde Anadolu’da Arap-Bizans Mücadelesi, Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, cilt:18, Sayı:2, 2009 s. 95-122.
[7]. Ahmed b. Hanbel, Kitabuz Zühd, s.172
[8]. Zehebî, Siyeru Alamin Nübela, c.4, s.77.
[9]. Buhârî, Fedâilus Sahabe, s.28.
[10]. Zehebî, c.4, s.69.
[11]. Zehebî, c.4, s.77.