Gündem – Nedim Bal / 2015 Temmuz / 32. Sayı,
Bismillahirrahmanirrahim
Şu an Türkiye’nin en önemli gündemi hiç şüphesiz seçimlerden sonra ortaya çıkan siyasi tablo. Bu tabloya göre Ak parti tek başına hükümeti kuramıyor. Ak partinin 12 yıllık iktidar dönemi sona erdi. Belli ki pek çok kimse sonuçların böyle olacağını tahmin etmiyordu. Bu nedenle herkeste bir şaşkınlık, bir telaş var. İslami kimliğe sahip pek çok insan şu soruyu soruyor: Şimdi ne olacak?
Bu soruyu biraz açmak lazım! Bu soruyu soran kardeşlerimiz; 12 yıllık Ak parti döneminde elde ettikleri kazanımların, makamların, statülerin, zenginliğin, ihalelerin, konforun, kurumsal yapıların ve imtiyazların ne olacağını soruyorlarsa, Ak parti iktidarının olmadığı bir dönemde bu imtiyazlara ve ayrıcalıklara bir daha ulaşmanın zor olacağı ortadadır.
Fakat bu meseleyi karşı bir soruyla biraz kurcalamak istiyoruz.
12 yıllık Ak parti iktidarı döneminde bazı imtiyazlı cemaatler, vakıflar, sivil toplum örgütleri elde ettikleri makamları, zenginliği, refahı kısaca tüm imkân ve imtiyazları; İslami bir toplumun oluşması adına ne kadar kullandılar? Elde edilen bu geniş imkânları halka yansıtıp kalplerin fethine çalıştılar mı? İslami daveti halka indirebildiler mi? Yoksa elde edilen imkân ve imtiyazlar; önce kendilerine, sonra kendi topluluklarına, sonra yine kendi topluluklarının seçkinlerine mi sarf edildi?
Aradan geçen 12 yıl sonra ortada; akidesi ve ahlakıyla rüştünü ispat etmiş, Salih ameli ve takvası ile örnek, İslam davası için yeri geldiğinde can kuşunu seve seve Rabbine sunacak bir gençlik oluşmadıysa, 12 yıl içerisinde halkın İslami şuuru biraz daha yükselmemiş, halkın İslami yaşam tarzı daha belirgin hale gelmemişse, bu imkânlardan bire bir istifade edenler Allah için ne yaptılar o zaman?
Ak parti döneminde elde edilen imkân ve imtiyazlar, İslami bir toplumun yetişmesi için hakkıyla kullanılmamışsa o halde Ak partinin iktidardan uzaklaşmasına üzülmek; Allah için, İslam için, Din için değil, ali menfaatlerin, kârlı ihalelerin, makam, imkân ve imtiyazların elden çıkmasına üzülmektir.
İktidarın tüm imkânlarını sonuna kadar sömüren topluluklardan şöyle bir itiraz gelebilir; “Biz muhafazakâr (!) bir gençliğin ve muhafazakâr bir toplumun oluşması için Ak partinin bize sağladığı tüm imkânları kullandık. Daha ne yapalım ki?”
Doğrudur. Akidesi sağlam, ahlâkı ve şahsiyeti ile örnek, takvası ile etrafına hayat veren, ibadetlerine düşkün, Allah’ın sınırlarına hürmet eden bir gençlik ve toplum değil, aksine MUHAFAZAKÂR (!) bir gençliğin, MUHAFAZÂKAR bir toplumun yetişmesi için çaba gösterdiniz. Yani mevcut statükoyu, mevcut kazanımları, mevcut imkân ve imtiyazları korumayı (muhafaza) etmeyi önceleyen bir gençlik ve bir toplum.
Türkiye de muhafazakârlaşmanın “Dindarlaşma” olduğunu zannetmek gibi son derece yanlış bir algı mevcuttur. Muhafazakârlaşmak ile dindarlaşmak arasındaki zıtlık doğu ve batı arasındaki zıtlık gibidir.
Örneğin; nargile salonlarında bacak bacak üstüne atarak bir taraftan nargilelerini fokurdatırken öte taraftan kahkahalarla ortalığı inleten baş örtülü, makyajlı, kirli sakallı ama aynı zamanda namazlı, aynı zamanda oruçlu, aynı zamanda İslam CI (!) kızlı erkekli karışık topluluklar; muhafazakâr bir gençliği temsil edemez. Oysa bu cıvık ve iğreti davranışlar, bu sınır tanımaz arsız ve azgın yaşam biçimi; Adam gibi adam, Müslüman gibi Müslüman olan “DİNDAR” bir gençliğin davranış ve yaşam biçimi değildir.
Ak partinin 12 yıllık iktidarı döneminde elde ettikleri geniş imkân ve imtiyazları, toplumun İslamlaşması adına İslami bir değişim ve dönüşümün gerçekleşmesi için kullanmayanların, halka İslami daveti hakkıyla götürmeyenlerin, kendi hayat kalitesini yükseltmekle meşgul olanların, üstelik diğer Müslümanlara tepeden bakan o alaycı ve kibirli toplulukların; şimdi İslam adına (!), Dava adına (!) üzüldüklerini söylemeleri çokta samimi gelmiyor açıkçası.
İslam’ın emrettiği hal üzerine yaşamayanların İslam davasının geleceği adına üzülüyoruz demeleri tam bir ikiyüzlülüktür. Bu durum aslında İslam’ın geleceğinden değil, kurumların, imkânların ve imtiyazların geleceğinden endişe etmektir.
Ak Parti Dönemi
12 yıllık Ak parti döneminde şu veya bu örgüte nispet edilerek hapse atılan 100’lerce masum Müslüman olmuştur. Evlerine gece yarısı baskın yapılarak, eşlerinin ve çocuklarının gözleri önünde yerlerde süründürülüp silah doğrultularak emniyet binalarına götürülen, oradan da yalan, yanlış, iftira dolu suçlamalarla mahkemelere çıkarılıp sürüm sürüm süründürülen Müslümanlar da olmuştur. Halen İslami kimlik ve mücadelelerinden dolayı bir fiil hapishanede yatan veya mahkemeleri devam eden 1000’in üzerinde Müslüman var bu ülkede. Bu cezaların birçoğunun altında da maalesef Ak parti yetkilerinin imzası var.
Hükümet yetkilileri diyorlar ki; “biz paralel yapının oyununa geldik! Aldatıldık! Uyutulduk!” Doğrudur. Aldatıldınız ve uyutuldunuz! Fakat bu iftira ve zulümlerin arkasında kökü dışarıda olan bu yapının olduğunu sağır sultan bile işitmişti. Fakat bir tek siz anlamadınız, bir tek siz duymadınız. Ya da anlamak ve duymak istemediniz. Ha bire Müslümanlara dönen ihanet ve iftira silahı sonunda bir gün size de döndü. Canınız yandı. İşte o zaman uyandınız maalesef(!). Sizlerin canı yanmasa idi belki de gaflet uykusuna devam edecektiniz başkalarının yanan canlarına hâlâ göz yumarken!
Bütün bu olumsuzlukları göz ardı etmeden ve unutmadan bir tarafa notlayarak yine de denilebilir ki; genel anlamda 12 yıllık Ak parti iktidarı döneminde inançlı insanlar bir nebze olsun rahatlamış, İslami camia ve kuruluşların önleri açılmış, geniş imkân ve fırsatlar tanınmıştır.
Sesi Çok Çıkan Yaygaracılar!
Bu seçim sonuçları üzerine bazı Ak partili fanatiklerin, akidevi hassasiyetlerinden dolayı hiçbir zaman, hiçbir partiye oy vermeyen ve sayıları da seçmen sayısının %1’inin yarısını bile geçmeyen muvahhid kesime yönelik “bak işte gördünüz mü? Şimdi sevinecek misiniz? Sizin yüzünüzden memleket ne hale düştü?” yollu sitem ve serzenişleri yersiz, anlamsız ve boş sözlerdir. Hayatta en basit şey; kendi hata ve kusurlarını örtmek için başkalarını suçlamaktır. Bu yol, basit insanların en sevdiği yoldur.
Ortada suçlanacak birileri aranıyorsa; Ak partinin son dönemde kendi içinde bile bir türlü tutmayan akordeon ayarlarının bozukluğuna baksınlar. Yollar, köprüler, havalimanları, metrolar yapılırken insanların kalbine giden yolların niçin ihmal edildiğine baksınlar. Güneydoğuda halkı neredeyse PKK’nın eline teslim eden politikalarına baksınlar. 6-7 Ekim olaylarında PKK/HDP tarafından 50 Müslüman katledilirken bu katliamları ve diğer günlerde olan katliamları aval aval seyreden İç İşleri Bakanlığına sorsunlar bunun hesabını. Seçim sandığının güvenliğini dahi sağlayamayan iktidarın acizliğine baksınlar. Cumhurbaşkanının çevresindeki devşirmelere ve Ak parti içinde menfaat davası güdenlere sorsunlar bunun hesabını. Temayül yoklamalarında 1. sırada çıkan isimleri yok sayan AK parti merkez yönetimine sorsunlar bunun hesabını. İl ve ilçe teşkilatlarında yapılan hataları bütün samimiyetiyle dile getiren binlerce kişiyi dışlayan, aşağılayan ve ayak oyunlarıyla partiden sürülmelerine sebep olan kibirli, menfaatçi teşkilatlarla hesaplaşsınlar. “Bakara Makara” muhabbeti yapan seviyesizleri el üstünde tutanlara sorsunlar bunun hesabını. 950 tl asgari ücretin alındığı bir ülkede 300 bin liralık makam arabası için “çerez parası” diyen zatı muhteremden sorsunlar bunun hesabını. Bülent Arınç’ın “biz israfın önüne geçebilseydik sizden vergi almazdık” sözünün hakikatinde arayın bu seçim sonuçlarını. Cumhurbaşkanı ve Başbakan meydan meydan dolaşırken havuzlarda çimlenen milletvekili adaylarına ve ilçe teşkilatlarına sorun bunun hesabını. Sayıları on binleri geçmeyen bir avuç müvahhid Müslümana; neden oy vermediniz diye hesap sormadan önce geriye kalan 26 milyon seçmenin oyunu neden alamadık diye kendinize sorun bunun hesabını.
Bunların hesabını sormadan, içinizi temizlemeden, lütfen dışınızdaki insanlara laf atmayın, çamur atmayın…
Nerede İktidarın Tüm İmkânlarını Kullananlar?
Ak parti kurmaylarının, il ve ilçe teşkilatlarının hatalarının hesabı sorulurken bundan daha önemli olan bir husus gözden kaçırılmamalıdır? Ak parti döneminde tüm imkan ve imtiyazları sonuna kadar sömüren, fakat halkın ayağına inmeyen, topluma binalarının teraslarından bakmayı tercih eden, Müslümanlar arasında kardeşlik hukukunu değil, alt-üst ilişkisini esas alan, kurumsallaştıkça samimiyetlerini kaybeden, İslam’ı halkın içinde değil binalarının içinde yaşamaya başlayan, davet ve tebliği sadece televizyon ve seminer salonlarına hapseden, halka temas etmeyen, halkın ayağına gitmeyip halk ayağımıza gelsin diyen, mahallesinden, sokağından haberdar olmayan, halkın yaşam kalitesine bakmaksızın kendi yaşam standartlarını yükseltmekle meşgul olan değerli cemaatlerimizin, sivil toplum örgütlerimizin İslam adına yaptıkları veya yapmadıkları da ayrıca sorgulanmalı değil midir?
Hem iktidarın gücü ile semireceksiniz hem de bu imkân ve gücü halkın içine inerek, halkla paylaşmayacak, sahada aktif olmayacak, topluma rehberlik yapmayacak sonra da kalkıp bu güne kadar iktidarın gücünden hiçbir zaman nemalanmayan, ihale ve imtiyaz kovalamayan bir avuç muvahhit Müslümanı suçlayacaksınız. Yapmayın! Ebu Talip’in bile adalet ve insafı sizin adalet ve insafınızdan daha büyük kalıyor.
Ak parti kendi üzerine düşen görevi fazlasıyla yapmış hatta kendi geleceğini bile tehlikeye atacak şekilde birçok İslami camiaya, kurum ve kuruluşa omuz vererek geniş imkân ve imtiyazlar tanımıştır. Fakat omuz verdiği bu camialar ve kurumlar omurgasız çıkmış, sağladıkları imkân ve imtiyazları toplumun İslamlaşması adına değil kendilerinin daha da semirmesi adına kullanmışlardır. Dolayısıyla bu sonuçlardan sonra ortada saldırmak için bir suçlu aranıyorsa bunda en büyük pay; 12 yıl boyunca iktidarın tüm gücünü arkasına alıp ha bire semiren ama hiç süt vermeyen yapılardır.
İFLAS EDEN BİR MANTIK; “ HALKA HİZMET HAKKA HİZMETTİR ”
Ak parti cumhuriyet tarihi boyunca görev yapan tüm iktidarların toplamından daha fazla hizmetler ortaya koymuş, çökmüş bir ekonomiyi tekrar ayağa kaldırmış, ülkenin temel alt yapı sorunlarını büyük ölçüde halletmiş, stratejik öneme sahip konularda ciddi ilerlemeler kat etmiş, itibar ve güven kaybeden devlete yeniden itibar kazandırmıştır. Tüm bunlara rağmen şu seçim sonuçları “demokratik yollarla İslam’ı hâkim kılma yâda demokratik usullerle İslami değişim ve dönüşümü gerçekleştirme “ yönteminin ne denli ibretlik ve vahim sonuçlar doğurduğunu bir kez daha ortaya çıkarmıştır.
Sadece hizmet esaslı, sadece hizmet odaklı insan kazanma yöntemi ve mantığı iflas etmiştir. Çünkü insanın nefsine, arzularına, konforuna, refahına hitap eden tüm çalışmaların sonu hüsrana çıkmaya mahkûmdur. Bu değişmez bir kaderdir. Kim insanların refahını, konforunu, zenginliğini esas alarak bunu öncelemişse sonunda kaybetmiştir. Hem de kazandığını zannederken…
Allah’ın razı olup olmayacağı işleri önceleyip, önemsemek yerine;- halkın gücünü arkasına almak bahanesiyle- insanların razı olup olmayacağı işleri önceleyip önemsemek tam anlamıyla milletin arzusunu putlaştırmaktır. “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” diyerek, milletin hevâsını kutsal put haline getirenlerin putu yıkılmıştır. Allah’ın ölçülerini esas alarak Allah’ı razı etmek yerine, Milletin ölçüsünü esas alarak Milleti razı etmeyi önceleyen mantığı kendilerine yöntem/metot olarak seçen tüm çalışmaların sonu hüsrandır ve hüsran olmaya devam edecektir.
Mutlak anlamda “halka hizmet, hakka hizmettir” mantığı putlaştırıldığı sürece; hem halkı hem de Hakkı kaybetmek acı bir son olacaktır. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: “Her kim Allah’a rağmen insanları razı etmeye çalışırsa, Allah onu razı etmeye çalıştığı insanların eline (insafına) terk eder.”(Tirmizi)
İslam Dâvâsının Geleceği Ne Olacak?
“Şimdi ne olacak?” sorusunu; “ülkedeki İslami çalışmaların ve Müslümanların hali ne olacak?” anlamında soran samimi kardeşlerimiz hayli fazla. Bu sevgili kardeşlerimiz bilsinler ki; Evvel ve Ahir olan sadece ALLAH’tır. Zafer ve mağlubiyeti takdir eden ALLAH’tır. Bu dinin de Müslümanlarında gerçek sahibi ALLAH’tır. Hakiki müminlerin yar ve yardımcısı ALLAH’tır.
Bu topraklarda AK parti yokken de İslam davası vardı, AK partiden sonra da İslam davası var olmaya devam edecektir. Davamız hayattadır. Diridir ve bakidir. Kişilere, Zamana, Şartlara ve Ortama bağlı olmaksızın Su misali; kıvrım kıvrım akarak bu dava yol almaya devam edecektir.
Türkiye’deki İslami uyanış ve diriliş hareketini Ak parti doğurmamıştır. Tam tersine, Allah’ın yardımıyla bu coğrafyadaki onbinlerce mazlum ve mağdur Müslümanın İslami gayret ve mücadelesinin oluşturduğu “dindar” taban üzerinden Ak parti iktidara ulaşmıştır.
Türkiye’deki İslami mücadelenin geçmiş ve geleceğini AK partiye bağlamak; Ertuğrul Gazilerin, Osman Gazilerin, Fatih Sultan Mehmetlerin, İskilipli Atıf Hocaların, Şeyh Saidlerin, Erbilli Esad Efendilerin, Ali Haydar Efendilerin, Hafız Mehmet Aşık Kutlu Efendilerin, Said Nursilerin, Mehmet Zahit Kotkuların, Mahmut Sami Ramazanoğullarının, Mustafa Sevinçlerin, Ahmet Aktaşların, Bilal Yaldızcıların, Erdoğan Tunaların, Gürsel Kabadayıların, Hüseyin Kurumahmutoğluların, Sedat Yenigünlerin, Metin Yüksellerin, Süleyman Tunahanların, Sadrettin Yüksellerin ve şuan adını hatırlayamadığımız binlerce alimin, davetçinin, şehidin aziz hatıralarına, emek ve mücadelelerine saygısızlıktır.
İslam davası bize Ak partiyle ulaşmamıştır ve AK partinin gitmesiyle de bitecek değildir. Dolayısıyla bazıları için kaybedilen sadece eldeki imkân ve imtiyazlar olacaktır.
İman ve İslam dâvâsı her dâim vâr olacaktır. HAYAT; İMAN VE CİHATTIR..
Allaha Emanet Olunuz. Es selamu Aleykum