İdeolojiler Ve Teoriler – Nedim Bal / 2022 Temmuz / 116. Sayı
Değerli Müslümanlar! Bu ay ki yazımızda Türkiye Müslümanlarını da çok yakından ilgilendiren “Laiklik” kavramı üzerinde durmaya çalışacağız.
Grekçe (Yunanca) ‘din adamı sınıfından olmayan halktan kişilere’ “Laikos” denilmekteydi. Bu kelime Lâtinceye “Laicus” şeklinde geçiş yapmıştır.
Lâiklik kelimesi Türkçe’ye ilk defa meşrutiyet yıllarında Fransızca “Laigue” kelimesinden geçmiştir. Kelime o dönemlerde “Ladini” diye tercüme edilmiştir.
Laiklik terimi sözlük anlamıyla; din adamı sınıfından olmayan kişi, dini olmayan düşünce, sistem ve prensip demektir.
Laik kelimesi Fransızca’da isim ve sıfat olarak iki ayrı kullanıma sahiptir. İsim olarak laiklik, Hristiyan cemaatin ruhban/din adamı olmayan üyelerini ifade eder. 19. yüzyılın ortalarına kadar bu anlamda kullanılmıştır.
Sıfat olarak laiklik ise; devletin ya da bireyin dini ölçülere bağlı olmaksızın dünya işlerini düzenlemesidir. Laiklik kavramı 19. yüzyılın yarısından sonra daha çok bu anlamda kullanılmıştır.
Laiklik yerine bazen “Sekülarizm” terimi de kullanılmaktadır. “Sekülarizm” daha ziyade Anglosakson dünyasına ait bir kavram olup “din ve ruhban dışılık ya da dünyevîlik, dünyaya ait” anlamına gelmektedir. Ancak din-devlet ilişkisi açısından bakıldığında sekülarizm ile laiklik arasında hassas bir ayırım söz konusudur.
Laiklik, Yunanca bir kökten gelip Katolik, Ortodoks ve Fransız kültüründe kullanılmasına karşılık; secular (seküler) terimi, Latince kökenli olup Protestan, Anglikan Kilisesi, İngiliz ve Alman kültüründe kullanılmıştır. Sekülarizm, din ve devletin ayrı ayrı özerk ve bağımsız kurumlar olmalarını savunur. Laiklik ise, Katolik Hristiyanlığın etkili olduğu ülkelerde dinin devletin mutlak otoritesi altında olması gerektiğini savunur.
Gerek laiklik gerekse sekülarizm ilk olarak Hristiyanlığın egemen olduğu batı dünyasında gelişen bir olgu ve düşüncedir.
Laiklik terimi, ortaçağın ikinci yarısından itibaren anlam değişikliğine uğrayıp, felsefi, siyasi ve hukuki bir mahiyet kazanarak devlet yönetimi ile din ilişkilerinin bir tarzını ifade etmeye başladı.
Felsefî Açıdan Laiklik
Felsefi laiklik, insan aklının her şeyden üstün olduğuna, hukukun kaynağının krallar yahut dini ön kabuller (inançlar) olmadığına aksine insanı yönetecek ilkeleri belirlemede aklın tek kabul edilebilir etken unsur olduğuna olan sonsuz inançtır. Laiklik, insan aklının evrim geçirmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Bu düşünce, Batı’da aydınlanma çağı denilen tarihî sürecin ortaya çıkardığı en büyük sonuçtur. Çünkü bu düşünce akımı on yıllar sonra siyasi ve hukuki laikliğin ortaya çıkışına zemin hazırlamıştır.
Siyasi Açıdan Laiklik
Siyasi açıdan Laikliğin anlaşılabilmesi için Batı tarihinde Tanrı (Theos) kavramının nasıl anlaşıldığının bilinmesi gerekir. Theos, Yunanca tanrı/ ilah anlamına gelir ve Latincedeki karşılığı ‘Deus’ tur. Deus, âleme müdahale etmeyen, dünya işlerine karışmayan tanrı/ ilah demektir. Bu düşünce Aristo’ya (M.Ö 322) kadar geri gider. Dolayısıyla siyasi laiklik, siyasi kudretin dini kudretten ayrılmasıdır. “İlahi” yani göksel egemenlik hakkının terk edilip “beşerî” egemenlik anlayışının kabulüdür. Bu sebeple hâkimiyetin Allah’a değil, insanlara ait olduğuna, yönetme hak ve yetkisinin ilahi emirlerin dışındaki din dışı kaynaklardan olması gerektiğine inanılır ve Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmemeyi esas alır.
Hukukî Açıdan Laiklik
Hukukî açıdan Lâiklik, Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Kişilerin temel hak, özgürlük ve eşitlik ilkeleri gereğince devlet, hiçbir dini tanımamalı ve dini kurallara dayalı kanunlar çıkarmamalıdır. Dine ve devlete bazı yetki alanları tayin edilir. Bu yetki alanlarının birbirine karışmaması öngörülür.
Dolaysıyla bu anlamda laiklik; hukukun kaynağı olarak ilahi bir hüküm tanımamak, devlet otoritesini ve hukuk prensiplerini dini unsur ve anlayışlardan uzak tutmaktır.
Siyasî-Hukukî bir anlam taşıyan “lâiklik” ile felsefi anlamdaki “lâisizm”, kapsam bakımından birbirinden farklıdır. Siyasi ve hukuki anlam taşıyan laiklik; devlet yönetimini dini inanç, düşünce ve kurallardan tamamen arındırıp ayırmayı amaçlar. Felsefi anlamdaki “lâisizm” ise; toplumda var olan her olgunun dini ön kabul ve inançlardan bağımsız olarak salt akıl ile yorumlanması ve tanımlanmasıdır. Bu anlamda din, iman, vahiy, ahlâk, ilim, sanat, hayat gibi genel kavramlar dini inanç ve ön kabullerle değil ancak akıl ile yorumlanıp tanımlanır.
Ahlaki Açıdan Laiklik
Laik ahlâk denilince, dini inanç ve ilkelerin belirlediği değerler/davranışlar biçimi kastedilmez. Laik ahlakın kaynağı akıldır. Laik ahlâk, putlaştırılmış akıl olan evrensel aklı kendisine prensip olarak seçen bir ‘vatandaş ahlakı’dır.
Laik anlayışa göre, bir davranış şeklinin iyi veya kötü, zararlı veya faydalı olduğunu belirleyen yegâne ölçü, kişilerin dünyevi ihtiyaçları veya nefsî arzularıdır. Bunun dışında din, kişilere ve toplumlara uymaları gereken ahlaki kurallar koyamaz.
Laik anlayışta fert yalnız kendi vicdanına karşı sorumludur. Vicdanının güzel gördüğü her şey güzel ve doğrudur.
Dolayısıyla Laik anlayışı içselleştirmiş toplum ve kişilere göre fuhuş, kumar, alkol, çıplaklık, nikâhsız birliktelikler, cinsiyet değişimleri, eşcinsellik, eşcinsel evlilikler gibi sapkın eğilimler kişilerin kendi vicdani tercihleri olduğu için gayet normal karşılanması gereken davranış biçimleridir.
İktisadi Açıdan Laiklik
İktisadi/ekonomik laiklik, iktisadi işlerin düzenlenmesi ve yürütülmesini dinî hükümlerin dışında tutmaktır. İktisadi Laiklik de arzu edilen insan modeli ‘homo economicus’ yani “ekonomik insan” modelidir. Yani robot gibi işleyen, attığı her adımda menfaatini en yüksek düzeye çıkarmayı amaçlayan bir insan modeli.
Laik ekonomi gereği fert, davranışlarını kendi menfaati için düzenleyeceğinden bunu sağlayabilmek için mutlak bir serbestliğe sahiptir. İktisadi laiklik anlayışında hudutsuz bir kazanç prensibi vardır. Üretim ve tüketimde sınır tanınmaz. Bir şeyin helal-haram, meşru-gayri meşru olup olmamasına bakılmaksızın tüm yol ve yöntemler kullanılarak ekonomik menfaat sağlamak amaçlanır.
Bu laik iktisadi anlayış/ahlak Fransa devriminde (1789) burjuva sınıfının çıkarlarını korumak için ihdas edilmiştir. Bu anlayış kapitalist ahlakın ilham kaynağıdır. Kapitalist ahlaka göre her türlü vurgunculuk, şans oyunları, stok, karaborsacılık, üretimi durdurmamak için sürekli tüketimi ve sunî ihtiyaçları körüklemek, dev reklam müesseseleriyle insanları yanıltmak, maliyetleri düşürmek için işçileri açlık sınırında az ücretle çalıştırmak, savaşlar çıkartarak ülkeleri sömürmek kapitalistler açısından son derece ahlaki (!) davranışlardır.
Dolayısıyla İslam ahlakı, İslam’ın bir sosyal düzen olarak uygulandığı toplumlarda ancak kâmilen yaşanabilir. Toplumsal kurumları İslami olmayan bir toplum, ahlak bakımından kâmilen Müslümanlaşamaz. Kapitalist anlayış ve düzenin hâkim olduğu toplumlarda Müslümanların birçoğu farkında olarak veya olmayarak dayatılan kapitalist ahlakı yaşamaktadırlar.
Laik Bilim Anlayışı
Laik bilim, ilkçağ Grek/Yunan aklının fizik üzerine dile getirdiği görüş ve düşünceler üzerine bina edilmiştir. Bu anlayış, ilahi iradeyi inkâr eden anlayıştır. Laik bilim anlayışına göre kâinatta meydana gelen değişimler Allahu Teâlâ’nın tasarrufu ile değildir. Bilakis bu değişimler nesnelerin kendi iç dinamiğinde var olan ve ölçülebilen dinamiklerle meydana gelmektedir. Yani yağan yağmurun sebebi, suyun buharlaşıp gökyüzüne yükselmesi sonra yoğunlaşıp su damlacıkları halinde yeryüzüne inmesidir. Onlara göre burada Allahu Teâlâ’nın herhangi bir irade ve tasarrufu yoktur.
Netice olarak, sebep-sonuç ilişkisini sadece nesneler dünyasındaki fiziki kurallara bağlayan ve böylece âleme hükmeden bir ilahi güç ve iradeyi kabul etmeyen anlayış, bilimin laik anlayış tarzıdır.