Davetin İki Şekli: Kavl (Söz) Ve Hal (Fiil) İle Davet

Davet Okulu – Cihan Malay / 2021 Mayıs / 102. Sayı

İnsanların dünya ve ahiret mutluluğunu kazanmasını sağlayan bir etken olarak davet, yapılış şekli itibarıyla iki şekilde gerçekleştirilir; kavl (söz) ve hal (fiil) ile davet.

A. Kavl (Söz) ile Davet

Söz ile davet, genellikle birebir ya da az bir topluluğa yapılan ve bu kimselere İslam’ı anlatmada başvurulan davet şeklidir. Bu davet şeklinde sözlerin seçimi ve söyleniş şekli, davette başarılı olunmasında önemli bir yere sahiptir. İslam davetçisinin sözlü davette bulunduğu muhatab(lar)ına karşı şu hususları dikkate alması önceliklidir:

1. Yumuşak Söz

İnsanların yeni bir şeyler öğrenmeye başladığı ya da bazı yanlışlarından kurtulmaya çabaladıkları sırada değişim için zorluk yaşamaları doğaldır. İslam davetçisinin bu değişimin gerçekleşmesinde yumuşak sözlerle davette bulunması mühimdir. Zira sert ve kaba sözler, aynı şekilde sert ve kaba sözlerle karşılık bulacaktır.

Kur’an-ı Kerim’de İbrahim aleyhisselam’ın babasına İslamı anlatırken “babacığım”, Lokman aleyhisselam’ın oğluna “oğulcuğum” şeklinde hitapta bulunması ve yine Rabbimizin Musa aleyhisselam’ı yeryüzünün en zalim ve ilahlık iddiasında bulunacak kadar haddi aşmış Firavun’a gitmesini emrederken “Firavun’a gidin. Çünkü o, iyiden iyiye azdı. Ona yumuşak söz söyleyin. Belki o, aklını başına alır veya korkar.” (Taha, 43-44) emri, İslam davetçilerine, davetleri sırasında yumuşak sözleri tercih etmeleri gerektiğini öğretmektedir.

İslam gibi her işte güzelliği esas alan bir dine davette bulunurken davetçinin, bu dinin ruhuna uygun şekliyle davette bulunması gerekir. Bu uygun şekilde ancak yumuşak sözlerle İslam’a davette bulunmaktır.

Sert sözler yerine yumuşak sözlerin İslam’a davet ederken kullanılması, davette bulunulan kişiye verilen değeri ortaya koymaktadır. Onu sevdiğini, ona karşı samimiyetini ve içinde bulunduğu hal ile devam etmesinin sonucunun kötü olacağını hissettirmektir. Bu yüzden insanlara bir şeyleri anlatma konumunda bulunan davetçilerin, karşısındaki ne kadar günahkârda olsa Firavun’dan daha kötü olmadığını ve bir çift güzel sözü hak ettiğini bilmesi gereklidir.

Bir gün bir adam Abbasi halifelerinden Me’mun’un huzuruna girer ve çok sert bir üslupla onu uyarır. Bu durumu gören Me’mun adama: “Allah senden daha hayırlı birisini benden daha şerli birisine gönderdi ve ‘Ona yumuşak söz söyleyin. Belki öğüt alır yahut korkar’ buyurarak yine de ona yumuşak bir üslup kullanılmasını emretti” dedi.

Hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: “Yumuşaklık nerede bulunursa, orayı güzelleştirir. Yumuşaklığın bulunmadığı her davranış çirkindir.”[1]

2. Güzel Söz

“Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.” (İsra, 53) buyuran Rabbimiz, en güzel sözün de tarifini yapmaktadır: “Araya şeytanın girip ilişkilerini bozamadığı ve onun etkinliğini ortadan kaldıran söze, en güzel söz denir.” 

Ayet-i kerime ayrıca güzel sözün terk edilmesi sonucunda Şeytan’ın devreye gireceğini ve onun asıl görevi olan insanlar arası ilişkileri bozma görevini gerçekleştireceği bir durumun ortaya çıkacağını haber vermektedir.

Güzel sözle davet etmek yerine kaba ve sert bir üslupla söylenen sözler, karşıdaki kişide de sert tepkiler doğuracaktır. Bu durumda da davette asıl olan karşıdakine fayda sağlamaya tamamen zıt bir durum ortaya çıkacaktır. İşte bu yüzden davetçinin güzel sözlerle davette bulunmasının önemi bir daha anlaşılmaktadır.

“Allah’a davet eden, salih amel işleyen kimseden daha güzel sözlü kim olabilir?” (Fussilet, 33) ayeti de davetçinin en güzel işi yapan olması yanında en güzel sözlü kimse de olmasını öğretmektedir.

Güzel söz, karşı tarafı kızdırmaz, onun günahla, kötülükle gururlanma damarını kabartmaz. Azgın zorbaların başını döndüren kof bencillik kompleksini depreştirmez. Tersine kalbi uyarır. Uyanan kalp ise öğüt alır, azgınlığın sonundan korkmaya başlar.[2]

“Güzel/tatlı dil, yılanı deliğinden çıkartır” sözü, güzel sözün/tatlı dilin ne kadar etkili olduğunu ifade eder.

En güzel örneğimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu hususta da örnekliğini göstermiş, Taif’te insanları davet ettikten sonra dönüş yolunda halkın taşlama ve kovmalarına karşın beddua etmemiş “Allah’ım onlar cahildir, onları bağışla”[3]  demiştir.

3. Tesirli Söz

“…Onlara öğüt ver ve içlerine tesir edecek güzel söz söyle” (Nisa, 63)

Buradaki etkileyici sözle ilgili bir âlimimiz şu tefsirde bulunur: “İçlerine işleyecek, gönüllerini korkuyla bürürcesine kalplerine tesir edecek bir söz söylemektir.” 

Davetçinin kısa ve öz bir şekilde davet ettiği kimseye sözler söylemesi gerekir. Uzatılan ve karşıdakine bıkkınlık verecek sözler, davetçinin sözlerindeki tesiri azaltacaktır. 

Davetçinin bu konuda kendini geliştirmesi gerekir. Yapılması gerekenlerin başında söz dağarcını arttırmak gelir. Bunun için de çokça kitap okumak gereklidir, özellikle de davet konusuyla ilgili. 

Yapılması gereken diğer bir husus ise davet video ve sohbetlerini dinleme yoluyla, tecrübeler edinmektir. Bu sayede davette nasıl daha tesirli sözler söylenebileceğinin öğrenilmesi kolaylaşacaktır.

4. Samimi Söz

Yapmacıktan uzak, gönülden gelerek söylenen söz, davet edilen kimsede tesir bırakacaktır. Bu yüzden bazen bazı kimselerin imkanlarının kısıtlılığına, beden şekillerinin çok güzel olmamasına(!) ve hatta bedeninde bazı uzuvlarının eksik olmasına rağmen İslam’a davette bulunduklarında, insanlara nasıl da tesir ettiğine şahit olmaktayız. Bu durum, onların samimimi sözlerine Allah’ın verdiği bereketle gerçekleşmektedir.

Seyyid Kutub rahimehullah şöyle diyor: “Bir kimse istediği kadar parlak sözler söylesin, ifadeleri son derece güzel olsun, inanç ve içtenlikle söylenen, pratik uygulama ile desteklenen sıradan bir söz daha verimlidir. Başkalarını harekete geçirecek güçtedir.” 

Ünlü oryantalistlerden biri olan W. Montgomery Watt şunları söylemiştir: “Şayet Muhammed samimi olmasaydı, etrafında onca samimi insanları nasıl kazanacaktı?”[4]

Bir güzel sözde denildiği gibi “Söz; gönülden gelirse, muhatabın gönlüne kadar ulaşır. Fakat gönülden değil de dudaktan sâdır oluyorsa, o davet ancak kulağa kadar ulaşır; gönle nüfuz etmez!”

5. Teşvik ve Sakındırma Sözleri

İslam davetçisinin iyi ve güzel olup cennete yaklaştıracak ve oraya girdirecek sözleri uygulaması, kötü ve çirkin olup cehenneme götürecek ve oraya girdirecek sözlerden kendisini sakındırması gerektiği gibi davet ettiği kimseler için de böyle yapmaları gerektiğini onlara bildirmesi gerekir.

Teşvik ve sakındırma sözleri ile şu kastedilir: Bu dünyada yapıp ettiklerinin bir gün karşılık bulacağını, güzel amellerinin sonucunda güzel bir mükafat, kötü amellerinin karşılığında da acı bir azap göreceğini haber vermektir. Bu konuda önceki dönemlerde yaşamış iyi insanların nasıl iyilikle mükafat bulduklarını, kötü kimselerin de nasıl kötü sona uğradıklarını haber vermektir.

Dikkat edilmesi gereken husus, ne hep teşvik sözleriyle amellerde gevşek davranmaya sevk edecek şekilde davranmak ne de hep sakındırma sözleriyle korkutma yoluna gitmemektir. Orta yol tercih edilerek, teşvik ve sakındırmanın birlikte yürütülmesidir.

6. Hikmetli Söz

Hikmet, yapılması gereken bir şeyi olması gereken şekliyle yapmaktır.

“(Rasûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle davet et ve onlarla en güzel şekilde mücadele et…” (Nahl,125)

Bu ayetin tefsirinde Mevdudi rahimehullah şöyle der: “Tebliğ eden kişinin asıl amacı, muhatabının kalbini uyandırmak, ona hakkı ulaştırmak ve onu doğru yola getirmek olmalıdır. O, tek gayesi karşısındakini yenmek olan pehlivan gibi davranmamalıdır. Daha çok, kendi yaptığı bir hatayla hastanın daha kötüye gitmemesi için çok dikkatli davranan ve onu mümkün olduğunca az sorun çıkararak iyileştirmeye çalışan bir doktor gibi olmalıdır.”

İslam davetçileri bilmelidir ki davetleri sırasında herkese aynı yaklaşımda ve aynı sözlerle davette bulunulmaz. Hikmet gereği nerede, nasıl ve ne zaman hangi sözü söyleyeceği çok önemlidir.

Davette hikmetli sözle ilgili şunlara dikkat edilmelidir:

a. Üzerinde durulan konu ile anlatılanların uyumlu olması

Bir İslam davetçisi, davetçiyi şöyle vasıflandırır: “İslam davetçisi, davet ettiği kimseye bir doktor gibi davranmalıdır. Nasıl ki doktor hastasının önce hastalığını teşhis eder, sonra gerekli ilacı dozajında vererek iyileşmesine vesile oluyorsa, davetçi de İslam’ın ilk emirlerini öğretmede bu şekilde davranmalıdır.”

b. Muhatabı küçük düşüren lafızları kullanmak gibi uzaklaştıracak sözlerden sakınmak

Karşıdakinin iyiliğini düşündüğünü gösterir bir tarzda olmalıdır. Davetçinin kendi üstünlüğü ile övündüğünü gösterecek hiç bir davranışı olmamalıdır.

c. Tartışmalı meselelere girmekten kaçınmak, konuya girilmişse de tartışmayı uzatmaktan kaçınmak

“Toplumlarımız kötülükler, hurafe ve bidatlerle dopdolu. Biz vaktimizi ve çabalarımızı onlarla savaşmaya ve yok etmeye harcarsak, hiçbir şey elde edemeden tüm vaktimiz ve çabamız tükenecektir… En ideal çözüm; kötü ağacı kökünden sökmek, Rabbinin izniyle her mevsim meyve veren iyi ağacı dikmektir.”[5]

d. Nasihatte bulunmak için en uygun zaman seçilmeli

e. Sınırlı zaman içinde anlatılmak istenen maksadı anlatmak, öncelikli anlatılması gerekenlerin anlatılması

f. Acelecilikten kaçınmak, İslam’ın emir ve yasaklarını öğretmede hızlı davranmamak

Aceleci kimseler hadiste şöyle uyarılmıştır: “Amacını gerçekleştirmek için acele eden kimse ne yol alır ne de sağlam binek bırakır.”[6]

Hikmetli davetçinin bir örneği şudur:

Hanbelî fakihi Vezir İbn Hübeyra (ö.560/1165) anlatıyor: “Kadı Ebu Ya’lâ’nın oğlu Ebu’l-Hüseyn Muhammed’i (ö.526/1131) şöyle derken işittim: Meyyâfârikîn (Diyarbakır/Silvan) beldesinden bir adam fıkıh tahsil etmek için babama geldi. Bunun üzerine babam dedi ki: “Sen Şâfiî’sin, belde ehlin de Şâfiî’dir. Durum böyleyken sen nasıl İmam Ahmed’in mezhebi ile iştigal edeceksin?”

Adam: “Ben bu mezhebi senin sayende sevdim.” dedi. Bunun üzerine babam şöyle dedi: “Ey evladım, bu (senin için) faydalı değildir. Memleketinde tek başına kalırsın; ne kendisi ile müzâkere edebileceğin ne de kendisine ders okuyabileceğin kimse vardır! Belde halkı ile aranızda husumet vukû bulur ki sen tek olduğun için huzur bulamazsın.”

Adam ise: “Ben bu mezhebi senin dindarlığın ve ilminden dolayı sevdim ve (tahsil etmek) istedim.” dedi. Babam da ona: “Ben sana benden daha hayırlı olan birisini göstereyim: Şeyh Ebû İshâk (eş-Şîrâzî)” dedi.

Bunun üzerine adam: “Efendim, ama ben kendisini tanımam ki!” dedi. Babam da “Ben seninle beraber onun yanına giderim” dedi. Birlikte meclisten kalkıp, onu şeyhin yanına götürdü. Şeyh Ebû İshak onun yanına çıktı ve kendisine son derece saygı ve ta’zimde bulundu.”[7]

7. Anlaşılır Söz

Davetçinin davet ettiği muhatabının anlama seviyesini göz önünde bulundurarak davette bulunması gerekir. Aksi taktirde anlama seviyesini aşan ve davet edilen tarafından anlaşılmayan sözlerle yapılan bir davette etkileyicilik gerçekleşmeyecektir.

Sade ve anlaşılır sözlerin tercih edilmesi bu yüzden önemlidir. Zira insanların ilim ve anlayış bakımından birbirinden farklı olduğu açıkça görülen bir durumdur. Bu durum ıslah edici ve davet eden bir davetçinin, muhatabını dışlamaktan sakınması gerektiğini öğretmektedir.


[1]. Müslim, “Birr”, 78-79.

[2]Kadir Dinç, Kur’an’da Kavl Kavramının Sıfatlı Kullanımları, Selçuk Üniversitesi SBE, Yüksek Lisans Tezi, Konya, 2008, s.115.

[3]Buhârî, “Enbiyâ”, 54.

[4]Ahmet Keleş, “Hz. Muhammed (a.s.)’in Toplum İçindeki Her Seviyede İnsan İle Mükemmel İlişki Kurma Özelliği ve Örnekliği”, İslamî İlimler Dergisi, Çorum, 2007, 429.

[5]. Mustafa Meşhur, İslam’a Davet Fıkhı, Hikmet Neşriyat, s.214.

[6]Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 300

[7]Zehebî, Târîhu’l-İslam, 32/157-158.