Davetçinin Hayatında Vakit

Davet Okul – Cihan Malay / 2022 Eylül / 118. Sayı

Çoğu kimsenin zamandan ve zamanı değerlendirmekten/ değerlendirememekten şikayetçi olduğuna şahit olmaktayız. Ancak şikayetçi olunan zamanın nasıl kullanıldığına bir baktığımızda, zamanın çoğunluğunu pek de faydası olmayan şeylerle geçirdiğini görürüz.

Biz bu dünyaya sınırlı bir süre kalmak üzere gönderildik. Buraya gelişimiz bizim elimizde olmadığı gibi buradan gidişimiz de elimizde değildir. Bize bir fırsat tanınmış ve bunu çok iyi değerlendirmemiz gerekmektedir. Çünkü sınırlı bu ömür, eğer dikkatli bir şekilde yaşanırsa ebedî güzelliklere nail olmamızı sağlayacaktır. Bu bakımdan yaşanan bu hayatın her dakikası değil, her saniye ve salisesi bile son derece önemlidir.

İmam Şarâni rahimehullah “Basit düşünen bir insan zamanı nasıl bitireceğini, akıllı insan ise zamanı nasıl kullanacağını düşünür.” der.

Zamanın kıymetini bilen kimse, onu faydalı işlerde geçirmesi gerektiğini de bilir. Bir insanın önceliği ne ise de ona zaman muhakkak bulur.

Zamana karşı Müslüman bireyin en önemli görevi, tüm vaktini dininde ve dünyasında kendisine fayda sağlayacak, maddiyat ve maneviyatını arttıracak şeylerde değerlendirmeye özen göstermesidir.

İslam davetçisinin her Müslüman için geçerli olan vaktin kıymetini bilen ve vaktini değerli şeylerle geçiren bir kişiliğe sahip olması gerekir. İslam davetçisinin vaktini dörde ayırması gerekir:

– Kendisine ayırması gereken vakit

– Ailesine ayırması gereken vakit

– Yakın akrabalarına ayırması gereken vakit

– Davet ettiği kimselere ayırması gereken vakit

1. Kendisine Ayırması Gereken Vakit

İslam davetçisi davet yolunda kendisini geliştirebileceği vakitleri fırsat bilmeli, bu vakitlerden maximum istifade etmelidir.

Bu vakitlerde İslam davetçisi mutlaka kitap okumaya özen göstermeli, özellikle de davet ile ilgili kitap okumaya hayatında yer vermelidir. İslam davetçilerinin bu konuda yazdığı değerli eserleri de muhakkak okumalıdır. Onların davet tecrübelerini, bu yolda karşılaştıkları güçlükleri aşmada gösterdikleri azmin yüksekliğini ve daveti bütün zorluklara rağmen sürdürmelerini öğrenmesi gerekir. Öğrendiklerini de yeri geldiğinde davet yolunda uygulamaya koyabilmenin yollarını aramalıdır.

Okunmasını tavsiye ettiğimiz bazı eserler:

a. Mustafa Meşhur – İslam’a Davet Fıkhı 

b. Abdulcelil Candan – Ömür Boyu Davet 

c. Fethi Yeken – Davet Serisi

d. Hüseyin Haşimoğlu – İslam’da Davet ve Davetçi

e. Abdullah Cevher – Davet ve Davetçinin İlkeleri

f. Dava Erlerinin İmtihanı

Davetçinin davet ile ilgili kitaplar yanında temel dini bilgiler denilen akaid, fıkıh ve siyer konularında da ilmi birikime sahip olmalıdır.

İslam davetçisi “boş vakit” ya da “boşa vakit geçirme” hastalığına bulaşmamalıdır. Adeta “boş vakit avcısı” olmalıdır. Hayattaki en değerli sermayesi olan vaktini, ahiret yolunda kendisine azık olacak amellerle süslemelidir.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ümmeti olarak bizleri bu hususta şöyle uyarmıştır: “Ölüp de pişmanlık duymayacak hiçbir kimse yoktur.” Sahabe: “O pişmanlık nedir ya Rasûlallah?” diye sorduğunda, şöyle cevap verdi: “(Ölen), muhsin (ihsan sahibi, salih) bir kişi ise, bu halini daha fazla artıramamış olduğuna; şayet kötü bir kişi ise, kötülükten vazgeçerek halini ıslah etmediğine pişman olacaktır.”

Dava adamının çok kısa bir sürede olsa yanılarak ya da hata işleyerek oyun veya eğlence ile vaktini boşa geçirmemesi gerekir. İnsanların çoğu, vakitlerinin çoğunu yanılgı ile geçirmektedir. Bu şekilde boşa geçirdikleri vakitlerin çoğu ise ulaşım esnasında, arabalarda, trenlerde yahut uçaklarda geçmektedir. Oysa bu ulaşım araçlarında boşa geçirdikleri vakitlerini zikir, Kur’an okuma veya dinleme yahut buna benzer yararlı işlerle geçirerek değerlendirmeleri mümkündür.

Mücahid rahimehullah şöyle der: “Her doğan gün dile gelir ve şöyle der: Ey âdemoğlu! Bugün seni ben karşıladım ve bundan sonra hiçbir zaman geri dönemeyeceğim. O halde benim içimdeyken neler yaptığına dikkat et.”

Davetçinin vücudunun hakkı olan uykuyu uyumalı ancak uyku konusunda fedakâr olmalı, “boş vaktim var” diyerek çok fazla uyku uyumaması gerekir. Zira bu durum onu yapması gerekenlerden geri kalmasına neden olur. 

İbn Cevzi “Leftetu’l-Kebid fi Nasihati’l-Veled” eserinde şöyle demiştir: “Ey evladım! Saatleri nerede harcadığına dikkat et. İmkân dahilinde o kıymetli vakitlerini en değerli yerde kullan. İyi işleri yapmayı erteleme. Kendini amellerin en değerli ve en güzelini yapmaya alıştır. Kavuştuğun gün seni sevindirecek olan amelleri, kabir sandukana gönder.”

2. Ailesine Ayırması Gereken Vakit

İslam davetçisinin ailesine karşı en temel vazifelerinden biri, ailesine zaman ayırması ve onlarla birlikte vakit geçirmesidir. Bu konuda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şu nebevî buyruğuna kulak verelim: “Rabbinin senin üzerinde hakkı vardır. Nefsinin senin üzerinde hakkı vardır. Ailenin senin üzerinde hakkı vardır. Şu hâlde her hak sahibine hakkını ver!” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “ailenizin üzerinizde hakkı vardır” sözüyle bize bunu haber vermekte “Bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmesi, kişiye günah olarak yeter.” buyurarak da her türlü maddi ve manevi ihmalkarlıktan da bizleri sakındırmaktadır.

Aileye verilen değer, onlarla vakit geçirmeye gösterilen zaman oranında ortaya çıkacaktır. Ailede geçirilen vaktin aile bağlarını güçlendiren ve aile mutluluğunu arttıran bir etken olduğunu davetçinin bilmesi gerekir. Davetçinin bu yüzdenher gün çok yorgun, saat geç olmuş, çok kısa bir zaman dahi olsa da ailesiyle birlikte vakit geçirmesi çok önemlidir.

Aileye karşı sorumluluk temsili olarak bir hadiste şöyle buyurulmuştur: “Hepiniz çobansınız… Erkek, ailesinin çobanıdır. Kadın da kocasının evinin ve çocuğunun çobanıdır. Netice itibariyle hepiniz çobansınız ve hepiniz idare ettiklerinizden sorumlusunuz.” 

Hadiste temsil olarak ‘çoban’ benzetmesi, çok manidardır. Çünkü çoban eğer ilgilendiklerinde bir ân boşluğa düşse, sürüsüne olacaklarından sorumlu olacaktır. Bu yüzden de her daim uyanık olmalı, ilgisini her zaman onlar üzerinde yoğunlaştırmalıdır.

İslam davetçisinin ev hayatında da örnek bir davetçi olması, öğrendiklerini uygulama sahasında ilk yerin evi olduğunu unutmaması gerekir.

Birlikte zaman geçirmenin bazı şekilleri ise şunlardır:

Sofra Beraberliği: Ailenin birlikte yemek yemesinin bereket kaynağı olduğu hakkında hadiste, “Yemeği topluca yiyiniz, dağınık olmayınız. Şüphesiz ki bereket topluca yemektedir.” buyurulmuştur. 

Davetçi, aile fertlerini bir arada bulduğu bu vakti İslam’ın bazı hakikatlerini, ahlak ve edep öğretilerini ailesini öğretmede fırsat bilmelidir. 

Davetlere Birlikte İştirak Etmek: Davetçinin İslam davetinde bulunduğu kimselere yaptığı ziyaretlere aile fertlerini götürmesi, İslam’ı gerçek manada benimseye çalışan kimselerin varlığından haberdar edilmesini sağlayacaktır. Hem bu sırada İslam ahlak ve inancının misafir olunan aile fertleri arasında konuşulmasını sağlayacaktır. 

Bu durumun pratik örnekliğini Enes radıyallahu anh’ın rivayet ettiği şu hadiste görmekteyiz: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in çok güzel çorba pişiren İranlı bir komşusu O’nu yemeğe davet etti. Rasûlullah, kendisine hanımı Aişe’nin de gelip gelemeyeceğini sordu. Adam kabul etmeyince Rasûlullah, Aişe olmadığı için gelemeyeceğini bildirdi. Adam üç kere gidip geldi. Rasûlullah, her seferinde Aişe’siz gelemeyeceğini tekrarladı. Adam “Aişe de gelsin” deyince beraberce gittiler.

Seminer ve Sohbetlere Birlikte Gitmek, Gezi, Düğün Gibi Etkinliklere Birlikte Katılmak: Sohbet ve seminer gibi İslam dininin öğrenilmeye ve öğretilmeye çalışıldığı ortamlara birlikte gidilmesi, İslam’ın emir ve yasaklarının tüm aile fertleri arasında öğrenilmesini sağlayacaktır.

Davetçinin ailesini mümkün olduğunca böyle ortamlarda bulunmaya teşvik etmesi, mümkünse de birlikte böyle ortamlarda bulunmaya gayret etmesi gerekir.

Gezi, düğün gibi davetlere birlikte katılmak da İslam’ın eğlenmeye mâni olmayan ancak belli kurallar ile bunun gerçekleşebileceğini öğreten ortamlardır. Davetçinin böyle ortamlardan da mümkün olduğunca ailesini istifade ettirmeye gayret etmesi gerekir ki onların daha kötü ortamlarda yapılan etkinliklere özenmemesi ve katılmak isteğinde davetçiyi zor durumda bırakmaması açısından önemlidir.

3. Yakın Akrabalarına Ayırması Gereken Vakit

İslam davetçisinin İslam’ın temel emirlerinden biri olan yakın ve uzak akrabayla bağın korunmasına özen göstermesi gerekir.

Rabbimiz “Önce en yakın akrabalarını uyar.” (Şuara, 214) buyurarak, yakın akrabaya davet konusunda vakit ayırmaktan geri durulmamasını emretmektedir. 

İslam davetçisinin muhakkak surette onlara vakit ayırması, İslam’a zıt uygulamalar dışında düğün, piknik, cenaze vb. zamanlarda onlarla birlikte vakit geçirmesi gerekir. Böyle yapmalıdır ki onlar arasında bir bağ kurulabilsin. Yoksa “ayda yılda bir” diye tabir edilen bir davranış sergilemek, doğru bir davranış değildir.

Akraba ile vakit geçirmede dikkat edilmesi gereken bazı noktalar şunlardır:

– İçlerinde İslam’ın uygun görmediği fiilleri yapanlardaki değişimin zamanla olabileceğini, bu sebeple de hatalarının ve günahlarının çokluğu nedeniyle onlarla olan bağı terk etmemeli, hikmetli şekilde uyarmayı da ihmal etmemelidir.

– İslam’ın emir ve yasaklarına uymaya azmeden akrabalarla daha fazla vakit geçirmek, gerekirse önce bir süre birebir davet sonrasında da İslam’ın güzelliklerinin anlatıldığı toplu ortamlara davet etmek.

– Akrabayla olan bağımız, onların kılık kıyafet hataları nedeniyle ertelenmemelidir. Onlara doğru olan öğretmede hikmetli davranmalı, yanlışlarından dönmeleri ve ıslah olmaları için Allah’a dua etmeli, onlara kendi haline terk ederek sırt çevrilmemelidir.

4. Davet Ettiği Kimselere Ayırması Gereken Vakit

İslam davetçisinin zaman tanziminde dördüncü kısmı, davet ettiği kimselere vakit ayırması oluşturur.

İnsanın kendisiyle en fazla vakit geçirdiği iş arkadaşları ya da iş dışında mahallesinde ve binasında kendisine İslam davetinde bulunduğu kimselerdir bunlar. İslam davetçisinin bu kimseleri davetten mahrum bırakması düşünülemez. Bu kimseler İslam davetinde asla ihmal edilmemelidir.

İş arkadaşlarını molalar arasında hikmetli şekilde az ve öz vakit ayırarak ya da iş dışında uygun fırsatını bulabildiği bir yerde İslam davetinde bulunmak, mutlu ve üzüntülü gününde yanında olmak, onunla İslam’a zıt olmadığı sürece aynı ortamlarda bulunmak, iş sırasında onlarla iyi geçinerek iş sonrasında da vakit geçirme fırsatı elde etmek davetçinin iş arkadaşlarına vakit ayırması kısmında değerlendirilir.

Binamızda veya mahallemizde selam verdiğimiz ve kendisinden olumlu geri dönüşler aldığımız kimselere de vakit ayırmalıyız. Binamıza girdiğimizde karşılaştığımız bir komşumuza birkaç dakika dahi olsa hal-hatır sormak, varsa bir müşkili öğrenip çözmeye veya yardımcı olmaya çalışmak, bu arada da İslami bazı noktalara temas etmek davetçinin bina ve mahallesinde bulunanlara vakit ayırması kısmında değerlendirilir.

Davet edilen kimselere yeri geldiğinde uygun bir ortamda çay ısmarlamak, yemek yedirmek ve İslam’a zıt olmayan beraber bir gezi veya pikniğe katılmak da bu başlık altında değerlendirilebilir.