Davet Okulu – Cihan Malay / 2022 ekim / 119. Sayı
Rabbimiz, Nahl suresi 18. ayette “Eğer Allah’ın nimetlerini saymaya kalkarsanız, bitiremezsiniz (sayamazsınız)…” buyurmuştur. Hiç şüphesiz gençlik de Allah’ın sayamayacağımızı buyurduğu nimetlerden biridir.
Ömrün değerlendirildiği taktirde en bereketli dönemi, Allah’ın rızasına uygun amelleri işlemede yeterli güç ve kuvvetin çokça olduğu bir dönemdir gençlik.
Gençliğin kıymeti bilinmesi gereken bir değer olduğu hadiste şöyle buyurulmuştur:
“Beş şey gelmeden önce beş şeyi ganimet bil: İhtiyarlığından önce gençliğini, hastalanmadan önce sıhhatini, fakirliğinden önce zenginliğini, meşgul zamanlarından önce boş vakitlerini ve ölümünden önce hayatını!”
Zamanın kıymetini bilmesi gereken Müslüman, zamanı değerlendirmede gençlik dönemini fırsat bilmelidir. Yaşı ilerlemiş birçok ihtiyarın “Ah genç olsaydım, şu şu amelleri işleseydim!” diye pişmanlık duyduğunu duymuşuzdur. Zira “Vakit, hayattır” sözünde de belirtildiği gibi gençlik döneminde değerlendirilmeyen her vakit kişinin hayatında bir eksilme olup pişmanlık sebebi olacaktır. Şu şiirde belirttiği gibi:
“Ağladım gençliğe, gözyaşlarıyla; fakat fayda vermedi ne ağlamak ne de feryat…
Keşke gençlik bir gün dönseydi de yaşlılığın neler yaptığını ona haber verseydim.” (Ebu Atahiyye)
Gençlik meselesi incelendiğinde karşımıza çıkan bir gerçek var ki o, insanların gençliğini iki şekilde değerlendirdiğidir:
1. Gençliği Allah’ın kuluna verdiği “gittiğinde bir daha gelmeyecek” bir nimet olarak gören, bu nimetin hakkını en güzel şekilde verme uğrunda çaba sarf eden kimse.
2. Gençliğin bir nimet olduğunun bile farkında olmayıp “gençliğin bir daha gelmeyeceği” hakikatini “onu istediği gibi özgürce kullanma” olarak algılayan zihniyete sahip kimse.
İnsan ömrünün en kıymetli ve değerli zaman dilimini oluşturan gençliğini İslam’a davet ile değerlendiren gençler, gençliğini Allah’ın razı olduğu şekilde değerlendirmiştir. Tam tersine gençliği “özgürlük çağı” olarak değerlendirip de “nefsinin kölesi” olarak geçirenler ise bir gün elbet pişman olacağı ve bu pişmanlığının kendisine fayda vermeyeceği bir şekilde geçirmiştir.
“Kıyamet günü, her insan, hayır olarak işlediği şeyi karşısında hazır bulacaktır; kötülük olarak işlediğini de… Ne var ki, kendisiyle o kötülük arasında çok uzak bir mesafe bulunmasını temenni edecektir.” (Al-i İmran, 30) ayet-i kerimesi, herkese ömrünü hayırlı amellerle süsleyerek Rabbinin huzuruna çıkması, özellikle de hayırlı amelleri en çok yapma potansiyeline sahip gençliğini Rabbinin razı olduğu amellerle yaşamasını hatırlatmaktadır.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellembir hadis-i şerifte şöyle buyurmaktadır:
“Kıyamet gününde insanoğlu şu beş şeyden hesaba çekilmedikçe Rabbinin huzurundan bir yere kımıldayamaz: Ömrünü nerede ve nasıl geçirdiğinden, gençliğini nerede yıprattığından, malını nereden kazandığından, nerede harcadığından, bildiği ile amel edip etmediğinden.”
Kıyamet günü her Müslümanın sorgulanacağı gençlik ile ilgili “gençliğini nerede ve nasıl geçirdiği” sorusuna güzel cevaplar hazırlamak gerekir. Acaba gençliğini Allah’ın razı olacağı bir amel olarak “insanlara iyiliği emretme ve onları kötülükten sakındırma” yolunda gayret göstererek davet yolunda mı yoksa “Aman bana ne! Kimin ne hali varsa görsün. Ben gençliğimi yaşarım, insanlarla uğraşamam” şeklinde sözler ile geçirenlerden mi olduğu kişinin sorgulanacağı bir mesele olacaktır.
Ebu Hayseme’nin “el-İlm” isimli kitabında Kabus ibni Ebi Dabyen’den aktardığına göre şöyle dedi: “Bir gün Ebi Dabyen’in arkasında sabah namazını kıldık. Müezzin dışında, o yaşlı bir adamdı, hepimiz semtten gençlerdik. (Ebi Dabyen) selam verdiğinde, bize döndü. Sonra gençlere “Sen kimsin? Sen kimsin?” diye sormaya başladı. Onlara sorarken, (onlara teşvik olması için) “Hiçbir Nebi gönderilmemiştir ki o genç olmasın, ilim de ondan daha hayırlısına verilmemiştir ki o genç olmasın.” dedi.
Şeyh Abdurrezak el-Bedr bu söz hakkında şunu söylüyor: “Yani onlara gençliğin hayrından ve bereketinden faydalanmayı, bunun donanım ve tahsil için büyük bir fırsat olduğunu, bu enerjinin ve kuvvetin avantajından yararlanmanın büyük bir fırsat olduğunu tembih etti.”
Genç, yaşayacağı bu hayatta yolunu, amacını belirleme gayretindedir. Hayat, bencil hevesleri tatmin etmekten mi ibarettir? Yoksa bunların ötesinde bir şey midir? Yine hayat, mal, materyal ve şöhret peşinde bir koşuşturmaca mıdır? Yoksa daha yüce bir ideal uğrunda bir mücadele midir? Kısaca genç, kendi içinde bu tür sorgulamaları yapar ve yolunu tayin etmeye çalışır.
Gençlik, hedeflerin büyük ve heyecanın fazla olduğu bir dönemdir. Gençlik katkıda bulunma, fedakârlık yapma, etkilenme ve harekete geçme çağıdır.
Gençliğin ıslahı olması, gençliğini Allah yolunda geçirenlerin çokluğu, şeytanı rahatsız eden bir durumdur. İnsanoğlunun Rabbimiz tarafından belirtildiği gibi düşmanı olan şeytan, kişinin gençliğini davet ile geçirmemesi yolunda kişiye “Daha gençsin, gençliğini yaşa”, “Başkaları varken bu sana mı kaldı?” ve daha nice vesveseler vererek onu yolundan çevirmeye çalışır/çalışacaktır.
İnsanların İslam’a uzak bir yaşantı içerisinde yaşaması, Müslüman genci üzer ve bu durumun düzelmesi için de Müslüman genç, İslam’a davetin muhakkak gerekliliğini bilir. Gençliği Allah’a vermenin getireceği zorlukların ardından ebedi bir cennet yaşantısının kendisini beklediğini bilir.
Allah’ın kendisine ihsan ettiği iman nimetinin, iman nimetine ulaşmamış ya da imanın gereklerini yapmakta tembel davranan kimselere karşı sorumluluğu bulunan davetçi genç, bir anlamda kendisine bahşedilen hidayet nimetinin bir çeşit şükrünü eda etmiş olur. Zira Allah ona hidayet vermiş, davetçi genç de İslam’dan bihaber ya da İslam’ın gerekliliklerini yapmayanlara karşı kendisini sorumlu hissederek davette bulunur. Bu sorumluluk duygusu, her daim onu davet yapmaya kamçılar.
Gençliğin Allah’ın razı olacağı çokça amel işlemeye yardımcı olan bir dönem olduğunu, “yeryüzünde İslam’ı duymayan hiçbir kimse kalmayıncaya kadar” sorumluluğunun bilincinde olan Müslüman genç, zamanı gafletle değil de her daim uyanık şekilde değerlendirir. Bir kişiye dahi ulaşmak için gerektiğinde rahatından vazgeçmesi gerektiğini bilir. Bu gerekliliğe göre hareket ederek, davet yolunda mücadeleci ve gayretli bir karaktere sahiptir. Allah’ın razı olduğu amellerden geri durmamaya özen gösterir.
Davet yolunda gençlerin de bütün davetçilerin de uyması gereken çok mühim bir hakikati Hasan el-Basri şöyle haber veriyor: “Ey gençler topluluğu! Yapacağım, yapacağım (diye) ertelemekten sakının!”
Sufyan es-Sevri bir gün namaz kılıyordu. Sonra gençlere döndü ve şöyle dedi: ‘Bugün namaz kılmıyorsanız, ne zaman kılacaksınız?”
Genç davetçi kardeşim!
Bugün İslam’a davet etmeyi, ihtiyarlayıp da gücünün zayıflayacağı zamana mı erteliyorsun? Yarını görüp görmeyeceğin ve o zamanda ne halde olacağın meçhulken nedir bu erteleme hastalığın? Salih amellerin en önde gelenlerinden biri olarak İslam’a davet etmeyi daha ne kadar erteleyeceksin?
İslam’a davet etme amelini asla ağırdan alma. Şu kimseye ya da şu arkadaşıma “Davet yapacağım” diye düşünürsün de senin ertelediğin gün gelir de belki sen belki de davet edeceğin kimse hayatta olmayabilir. Hem ne zaman öleceği belli olmayan ve hayra çokça muhtaç bir kimse olarak hayra daveti hiçbir zaman ertelememen gerekir.
Hafsa binti Sirin hep şu tavsiyede bulunurdu: “Ey gençler topluluğu! Henüz genç iken bedenlerinizden yararlanın! Zira ben çalışmayı ancak gençlikte görüyorum.”
Genç arkadaşlarının hayatının aldatmacasına aldanması karşısında genç davetçi, hayatın gerçeğini bilir. Genç olmanın da getirdiği nefsi arzularının esiri olmaz. Hayatını hayat verene adaması gerektiğini bilir. Kısa bir hayatı, ebedi hayata tercih etmez.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Başka bir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde Allahu Teâlâ, yedi insanı arşının gölgesinde barındıracaktır: Âdil devlet başkanı, Rabbine kulluk ederek yetişen genç…”
“Sen genç adam!
Vereceksin azalmaktan korkmadan
Zamanını, gençliğini, canını, malını, terini, gözyaşını…
Çünkü bir, tohum olup hasadı Allah’a bırakanlarız.
Çünkü biz genç adam, azalarak çoğalanlarız…”
Genç davetçi kardeşim!
Bu yolda emin adımlarla yürü! Rabbin seninledir, sana şeytanı karşı gereken güç ve kuvveti verecektir. “La havle ve la kuvvete illa billah (Güç ve kuvvet, sadece yüce ve büyük olan Allahu Teâlâ’nın yardımıyladır.)” de, davet yolunda pes etme.