Hikmetli Kıssalar – Orhan Sağlam / 2023 Şubat / 123. Sayı
Muğîre bin Şu‘be radıyallahu anh’dan rivayet edilen bir hadiste Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Mûsâ aleyhisselam Rabbine:
– Cennetliklerin en aşağı derecesi nedir? diye sordu. Allahu Teâlâ da şöyle buyurdu:
– O, cennetlikler cennete girdikten sonra çıkagelen bir adamın derecesi olup kendisine ‘Cennete gir!’ denir.
– Ya Rabbi! Herkes yerine yerleşmiş ve alacağını almışken ben nereye gideceğim? der.
– Sana dünya hükümdarlarından birinin mülkü kadar yer verilse razı olur musun?
– Razıyım ya Rabbi!
– İşte öyle bir mülk senindir. Bir o kadar daha, bir o kadar daha, bir o kadar daha, bir o kadar daha… Beşincisinde o adam:
– Razı oldum ya Rabbi!
– İşte bu kadar şey hep senindir. Onun on misli de senindir. Bir de neyi arzu ediyorsan, gözün neden hoşlanıyorsa hepsi senindir, buyurunca adam:
– Razı oldum ya Rabbi! diyecek.
Daha sonra Musa aleyhisselam:
– Ya Rabbi! Cennetliklerin en üstün derecesi nedir? diye sordu. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:
– Onlar benim seçtiğim kullardır. Onların keramet fidanlarını kudret elimle ben dikip mühür altına aldım. Onlara hazırladığım nimetleri ne bir göz görmüş ne bir kulak duymuş ne de bir kimsenin hatır ve hayalinden geçmiştir.”1
Kıssadan Çıkarılacak Dersler
1) Kişinin gayret ve çabası, elde edeceği mükafatı ne kadar algıladığına bağlıdır. Herkim hedefini iyi algılarsa, hedefine ulaşmak için elinden geleni yapıp, var gücüyle çalışır. İstikrar sağlamaya ve pes etmemeye özen gösterir. Dünya hayatında da insanların koşturmaları, alacağına kesin olarak inandıkları maaşlarına ve kârlarına göre olur.
2) Müminler, öncekilerin bakış açılarıyla “Rabbimiz bize hem dünyada hem de ahirette iyilikler ver” diyerek dua eder ve bu minvalde dünyadaki nasibini elde etmek için gayret gösterir. Ancak bu gayret asıl yurt olan, dünya ile kıyas edilemeyen, cennet yurdu için gösterilecek mücadele ile dengelenmesi gerekir. Bu gereken mücadeleyi tam manasıyla dengeleyebilmek için geçici olan dünya tanındığı gibi, ebedi yurt olan cennetin de ne kadar tanındığına bağlıdır.
Onu iyi tanıyanlar, onu elde etmek için üzerlerine düşen ne ise yapmaya çalışmışlardır. Onun için canlarından, mallarından, evlatlarından ve yurtlarından geçmişlerdir. Bunların sayıları bizim sayamayacağımız kadar çoktur.
Örneğin ikinci akabe biatında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ensara, “Beni, Medine’ye kabul etmekle ne riskler aldığınızın farkında mısınız? Beni kendinizi, ehlinizi, mallarınızı koruduğunuz gibi koruyacak mısınız?” şekliyle bazı zorlu şartları saydıktan sonra ensarın cevabı “Ey Allah’ın Rasûlü! Bütün bu şartları kabul etmemizin karşılığında bizim için ne vardır?” oldu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tek kelimelik cevap verdi: “Cennet” Bu cevabı alan ensar “Uzat ellerini sana biat edelim ey Allah’ın Rasûlü” dedi ve başka bir şey ilave etmedi. Çünkü onlar cenneti iyi tanımışlardı.
3) Allah azze ve celle kitabında, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hadislerinde, birçok yerde müminleri cennet ile amel etmeye teşvik etmişlerdir. Örneğin Bedir Savaşı’nda iki saf karşı karşıya geldiğinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashabını şu sözleriyle ayağa kaldırmıştır: “Genişliği gökler ve yer kadar olan cennet için kalkın ayağa!” Cenneti iyi tanıyan ashab, bu müjdeyi aldıktan sonra oturur muydu? Oturmadılar, hemen ayağa kalkıp düşman safına daldılar. O an, savaşa dalmadan biraz güç elde edeyim diye torbasından avucuna doldurduğu hurmaları yemeyi bile beklemeyip, cennete arzularından dolayı geç kalma korkusuyla, ellerinden hurmaları atıp düşman safının içine daldılar.
4) Elbette ki dünya ve ahireti dengelemek gerekir. Bunda şüphe yoktur. Denge olarak şu kaideyi sunmamız yerinde olsa gerek; dünyaya verilen çalışmanın hırsa ve yarışa dönüşmemesi, aksine cennet için çalışmanın hırsa ve yarışa dönüşmesi gerekir.
Nitekim bu hususta da Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Sana fayda verecek şeylerde hırslı ol” buyurarak ahirette bize faydalı olacak şeylerde hırslı olmamızı, Allah azze ve celle de kitabında Mutaffifin suresinin 22. ile 25. ayetleri arasında iyilik sahiplerinin cennetteki mükafatlarını saydıktan sonra, 26. ayetinde “İşte yarışacak olanlar bunlar için yarışsınlar” buyurarak bize dünyalık nasibimizi unutmamakla beraber, hırsın ve yarışın cennet için olması gerektiğini bildirmektedir.
5) Cennete giren herkese, dünya ve içindekilerin kendilerine verilmesi teklifinin karşılığında onlar dünyaya dönmek istemezler. O halde an itibarıyla dünyada ne kadar hırslı ne kadar yarış içinde olursak olalım, bütün dünya ve içindekilere sahip olmamız mümkün değildir. Mümkün olsa bile yine de ebedi yurt olan cennet yurduna karşılık, kıyas etmemiz mümkün değildir. Nasıl kıyas edelim ki! Hadiste gördüğümüz gibi cennete en son gireni, derecesi en düşük olanı, dünyada imparatorların durumlarına kıyas edemiyoruz. Neredeyse bu dünyanın tamamına sahip olan imparatorlar yaşadı ancak o imparatorların makamları, konumları ve zenginlikleri cennete en son girenin ellide biri bile değildi.
6) Kralların konumlarının elli mislisini bile en son cennete girenlere kıyas edemiyorsak, peki ilklerin, salih kulların mevkileri, konumları nasıldır. İşte burada biz beşerin aklı duruyor. Çünkü Allah azze ve celle onlar için hazırladığını hiçbir gözün görmediğini, hiçbir kulağın işitmediğini ve hiç kimsenin aklında geçiremeyeceğini bildirmektedir. Evet insan bazen “Acaba orası nasıl bir yer? Acaba içinde neler var?” şekliyle kendisine soruyor. Fakat hadisi hatırlayıp yine kendisine su şekilde cevap veriyor, “Kendini fazla yorma. Çünkü senin an itibarıyla hayallerin bile bunu kavrayamaz. Sana verilen ilim ve akıl bunları anlamaya yetmez. Sana düşen “Buraya girebilmek için daha ne yapabilirim?” sorusu ve buna verebileceğin cevaptır.”
7) Sahabenin asıl hırsları ve yarışları Allah azze ve celle’nin rızası ve cennet içindi. Birileri birilerini amel olarak geçtiğinde, geride kalanlar onlara yetişmek için, ellerinden geleni yaparlardı. Örneğin; ensardan fakir olanlar, Peygamber Efendimize geliyorlar ve diyorlar ki “Ey Allah’ın Rasûlü! Zenginler de bizim namaz kıldığımız gibi namaz kılıyorlar, bizim oruç tuttuğumuz gibi oruç tutuyorlar, ancak kendilerine verilip de bize verilmeyen mallarından sadaka verdiklerinden dolayı ecirlerde bizi geçiyorlar” Evet, sahabenin dertleri, cennet yarışında geri kalmalarıydı. Allah Rasûlü onların zenginlere yetişecekleri bazı amelleri onlara bildirdikten sonra rahatlamışlardır. Evet, sahabenin durumu buydu. Çünkü onlar gidecekleri yeri iyi algılamışlardı. Bizde Allah’tan ümidimizi kesmiyor ve “Kişi sevdiğiyle beraberdir” kaidesiyle ümide sarılıyoruz. Ancak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e illa da komşu olmak isteyen azatlı kölesine Peygamber Efendimiz, “Ben senin için dua edeceğim ancak sende çokça secde etmekle bu hususta bana yardımcı ol” dediğini unutmayıp buna binaen bizde Allah’ın azze ve celle nimetlendirdiği peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle beraber olmak istiyorsak, onların izlerini gücümüz nispetince takip etmemiz de gerekmez mi?
1. Müslim, İman 312; Tirmizi, Tefsir Secde, 3196










